Gelen
de giden de Mehmetçiğe dayadı sırtını bu ülkede hep. Demek ki Mehmetçik olmasa
var olmamız da mümkün olmayacak. Geriye doğru bakıldığında, son tiran ve
egosundan başka bir fazlalığı olmayan Abdülhamit gibi 33 yıllık kayıp bir
tarihin müsebbibi, egoist bir Padişahın tahtında mesela bir Fatih Mehmet, Yavuz
Selim, Kanuni vs. oturmuş olsaydı, belki de Osmanlı toprak kaybına bile
uğramadan muhtemelen bugün de yaşıyor olurdu. Çünkü bilhassa da Fatih Mehmet
tarafından bilimsel ve çağdaş uygarlığın bütün şartları da yerine getirilmiş
olurdu şüphesiz.
Yani doğru liderlik, bir Ulusun bekası
için olmazsa olmaz bir esastır. İşte Atatürk en iyi zamanlamayla ortaya çıkmış
ve bir yanlış liderin ülkesini düşürdüğü makûs talihi tersine çevirerek, ulusun
yok olmakta olan milli bekasını yeniden dimdik ayakları üstüne dikmiş, müstesna
bir liderdir. Darısı yenisinin başına ki ona çok ihtiyacımız var.
Yoksa gidişat çok vahimdir. Afrin
vs. kimseyi aldatmasın. Eğer başından itibaren BOP eş başkanı yerine Atatürk
hamurundan gerçek bir lidere sahip olabilseydik bugünkü hal ve şerait asla
yaşanmıyor olacaktı aslında. Ayrıca başımıza Abdülhamitçi kesilen AKP’nin neden
bu görüşü savunduğu ise liderlerinin devrik ve sabık Padişahla müthiş bir mental
benzerliği taşıdığı gerçeğinde aranmalıdır.
Hele
bunun üstüne bir de Atatürk Gaziliğini atfetmek mi; Gaziliğin, koruma ordusunun
arasında ekrandan savaşı izleyenlerin değil, bizatihi kendi adına harbe katılan
ve kendi kanını dökenlerin elde edebileceği bir şeref olduğunu bilmem söylemeye
de gerek var mı? Kime Gazi demiştiniz. Hadi canım geçiniz.
Şimdi
yaşadığımız günlerin hesabını, Atatürk bizi yetim bıraktıktan sonra evire
çevire iyice yapmış olan emperyalist, başımıza misyonerlerini boşuna oturtmadı
ve vesayeti altında bugünlere boşuna getirilmedik. Aynı bağlamda her zaman ve
defalarca saydığımız nedenleri sayılmış diyerek, şimdi ne söyleyebiliriz ona
odaklanmak zorundayız bundan sonra.
Zira
birilerinin suç işleme özgürlüğü varsa, mazlum vatandaşların da suçtan arınma
ve korunma özgürlükleri vardır. Ve yeni Abdülhamit’lerin varlığı; işte bu
evrensel özgürlüğe karşı en büyük engeldir…
2019
genel seçimleri, daha doğrusu da Cumhuriyetin bütün kazanımlarını yerle bir
edecek Başkanlık seçimi olmalıdır o halde ilk milli hedef. Ne var ki mevcut kafayla
bu yolda gidişat hiç ışık vermiyor doğrusu. Milli muhalefetin acilen ve özellikle
de CHP kanadında, zorunlu bir revizyon şart olmuştur artık. Yoksa sonuç yine
hüsran olacaktır. Ki bu defa devrimsiz bir
geriye dönüş de mümkün olmayacak demektir artık.
O
halde bugünden itibaren başıbozuk gidişe dur diyecek ve aslan yatağı
Türkiye’mizi bir eyaletler sömürgesine dönüştürecek her türlü müstevli eylem ve
icraatın önüne geçebilecek bir aydın muhalif önderlik anlayışına ihtiyaç
vardır.
Bu
anlayışın olmazsa olmazı ise vatansever ile bölücüyü birbirinden ayırmayan kurusıkı
bir Demokrasi kavramının arkasına sığınmak, asla olmamalıdır. Ve aynı filmi
daha önce de gördüğümüz için aksine, Kemalist bir milli irade ve ulusal
bütünlükçü milli müktesebat özeğinin, liderden beklediğimiz ve ihtiyacımız olan
anlayışın içinde yerleşik olmasıdır.
Dolayısıyla
da Kocasakal gibi adayların birden fazla olması ve ancak böyle aday veya
adayların CHP revizyonunun önünü açacağı görüşü hâkimdir bugün artık. Bu
gerçeği görüp engel olunmamalı ve sadece CHP menfaatlerinin değil; ama milli
menfaatin de önüne geçilmemelidir. Ve hiç unutulmamalıdır ki yeni yapılanma için
fazla da vakit kalmamıştır.
Afrin
Harekâtı gerçi bugün milli bir mecburiyetimiz olmuştur; ama aldanılmamalı ve
sahte meltemine de fazla kapılın mamalıdır. Çünkü hava her an azgın bir Lodos’a
dönüşebilir. Yapılması gereken en akılcı iş, Suriye bütünlüğünü daha fazla
tehlikeye atmayacak şekilde eylemi lüzumsuz uzatıp, askerimizi de daha fazla
riske sokmadan kısa kesmektir. PKK, IŞİD, PYD, ÖSO ve İslam yaftalı tüm diğerleri
hepsi aynı kumaşın kırpıntılarıdır. Mehmetçiğimiz ise asla bu paçavralarla aynı
çöplükte tutulamaz.
Ve
artık bize ait olmayan o toprakları işgal etmeden, gerçek anlamda koruyamayacağımızı
da göz ardı etmemeliyiz. İşgal etmek ise BM’yi de karşılamak demektir. Aynı
bağlamda ortak varlıklarımızın bağımsızlığı bileşkesinde bütün komşularımızla
meşru ve iradi bir bağlantı içinde olmak zorunluluğumuzu da kesinlikle
yadsımamalıyız. Çünkü bunun aksi, bizi sadece emperyalist kuklası yapar.
Amaç
yapay İsrail Kürdistanının küllen kökünü kazımaksa ki öyle de olmalıdır. Irak,
Suriye, İran ve Rusya ile birlikte daha kapsamlı bir tam ittifaka ihtiyaç
vardır o zaman. Yoksa tek başına bir Türkiye bu bağlamda hüsrandan başka bir
şey yaşayamaz ve aslan Mehmetlerimiz boşu boşuna helak olurlar. Allah korusun.
Dolayısıyla
da Güney, hudutlarımıza, tampon bölgeyi de içine alan Ortadoğu boyunca tıpkı
eski demir perde gibi, her türlü emperyalist terörüne karşı, içeriye ne canlı
insan ne de hayvan girişine izin vermeyen bir koruma kalkanı yerleştirmek,
bundan sonraki ilk hedefimiz olmalıdır.
Ayrıca
ABD şerefsizine de sormak gerekir; Afrin Harekâtı üstüne, Dünya kamuoyuna kendinin
bile inanmadığın ‘siviller öldürülmesin’ başlıklı çakma hümanizmini satarken,
diğer yanda eşkıyana verdiğin roketlerin, Kilis ve yakın yerleşim bölgelerinde masum
sivillerin başına fırlatıldığına, birçok cana mal olduğuna dair de bir mesajın var
mı acaba? Yoksa onları da Türkler mi vurdu diyeceksin el âleme.
Ve
hiç unutulmamalıdır ki jeopolitik olarak da Türkiye’miz, hazarda ve seferde kendisini
bağımsız koruyabilirken, Ortadoğu’da asayişi de sağlayabilecek tek ülkedir. O
halde yamuk yumuk, ikircikli oynamayıp, adımıza ve konumumuza yakışanı da
yaparak, saygınlığımızı da sonuna kadar korumalıyız. Ki dinleyenimiz ve
dinlenecek sözümüz olsun…
Serendip
Altındal