7 Ocak 2018 Pazar

ÖZÜMSEMEK..

            Seçim dalgası yeni senaryolar bileşkesinde yavaş yavaş yurdu sararken, peş peşe sahneye konulan tek perdeli oyuncalar mide bulandırıyor, keyif vermek yerine. Mesela Gül’ün doğru bir zamanlamayla yeniden aday ayaklarına yatması, muhalefetle ve parti eskileriyle yeni bir flört havası estirmeye başlaması. Cumhur başını ürkütürken, pek de haksız olmayan bir gerekçeyle, muhalefete atıfla neredeyse bir de ‘bizim atıklarımıza kaldılar’ demeye getirdi afili lehçesini.

            Aslında arkası gelmez, getirisi olmayan, aksine gittiği ülkelerde, ortaya koyacak bir saygınlığı olmadığı için, Arap ülkelerinde bile olduğu gibi refüze edilerek madara olmamak adına, dikkat çekmek için de hiç olmazsa alıcı kozunu kullanmak zorunda kaldığı bu gezilerde, cari açığa darbe üstüne darbe vurur hale getirdi milli ekonomiyi. Otursa da artık oturduğu yerde, boşu boşuna yaptığı ve sırtımıza bindirdiği harcamalarla hiç olmazsa cari açığımız daha fazla artmasa bari temennisi kaldı bize de.

            Yukarıda pek haksız olmayan gerekçeyle demiştik. Şöyle ki; bu günlerde gayet olumlu sinyaller vermekte olan Sayın Kılıçdaroğlu, şayet Gül ile bugün siyasa parodisi olarak algıladığımız flörtü bir nikâhla sonlandırmaya kalkar da, Gül’ü yeni Cumhurbaşkanı adayı gösterirse, Allah korusun demek isterim.

İşte o halükarda kendi adıma CHP ile geleneksel ve Kemalist kimliğime rağmen reyimi kesinlikle milli enstitü kızımız Akşener’e verirdim. Benimle aynı safta olan herkesin de aynı şeyi yapacağına inanç belirtmem dahi abesle iştigal olurdu o zaman. Bunu harbiden ve peşinen söyleyelim de söylememiş olmayalım en azından ve kimse de darılmasın bize.

Bizim bazı aklı evveller, Exeter’li mandacı piyonlarıyla gerdan kıvırıp göz süzüyorlar. Vah başıma gelenlere, yiğit yatağı anayurdumda ki ne vah. Daha birinciyi hazmetmeden ve ülkem can derdindeyken yeni naneler yemeğe hiç gerek yok. Zaten aç karnına yediğimiz nanelerden mide fesadına uğramadık mı aslında.

Nane mi dedik; bahçede bile ben burada köklüyorum o ötede yeniden baş veriyor. O kadar arsız ve güçlü köküyle de inatçıdır anlayacağınız bu nane. Ayrık otu bile yanında gelincik gibi çıtkırıldım kalır mübareğin. Erdoğan mı, Gül mü seçeneğiyle, başka da yokmuş gibi sanki yoksa birileri kanserle korkutup, ülsere mi razı etmeye çalışıyor bizleri.


İçeriye dönük otokratik Devlet sultasının tavan yaptığı; lakin dışa dönük haklı itirazlarda bile sesinin hiç çıkmadığı bugünlerde mesela adalar gitti gidiyor, diğer yanda çevremizdeki emperyalist Lejyoner terörü, YPG, PKK, IŞİD ve muhtelif küçüklü büyüklü, İslam maskeli çetelerle yeniden dizayn edilerek farklı odaklarda; ama yakın civarımızda konuşlandırılıyorlar.

Yani her an patlamaya hazır bir mayın tarlasının ortasındayız. Hedef belli, bir zamanlar ABD’li o siyahi karının da dediği gibi bizim coğrafyada, içinde bizim de olduğumuz ülkelerde, Uluslarımızın yerini Federasyonlara bırakması planlandı. Öyle bir çakma İslam tuzağına getirildik ki bırakın iktidardakileri, Diyanetin bile aklı basmadığından; ama iş yapmış olmak ve gündem çarpıtmak için zırva üstüne zırva fırlatıyor.

Bir yanda Nüfus dairelerinin menşeine bakmadan her türlüsünden muhacire dağıttığı nüfus kâğıtları onları bizimle eşit seçmen statüsüne getirirken, endişeleri de arttırıyor. Son KHK ile sokak çetelerinin oluşmasına vize verilmesi, bitmiş inşaatların bomboş dururken çevre katili yenilerinin ha babam yapılmaya devam edilmesi, ileride bu mekânların nasıl ve kimlerle doldurulacağını, yoksa federal yabancılarla komşu mu olacağımızı akıllara getiriyor. Ve endişe üstüne endişe birikiyor.

Ne yazık ki her şeye rağmen işin en trajik ve tahammül edilemez tarafı, başımızdaki iktidarında netice itibarıyla böyle bir olguya sıcak bakıyor olması. Siz bakmayın tek milletçilik palavralarına. Çünkü FETÖ yandaşlığı ve Zarrap bağış(!) listesi sıralaması ile birlikte iktidar Partisi, kendi eliyle düştüğü açmazlar nedeniyle şimdi öyle bir çıkmazın içinde ki artık, her türlü kurtuluşu kendisine adeta meşru bir hak olarak görüyor.

Yani Türkiye Cumhuriyetinin milli bekası, daha yolun başından itibaren BOP misyonları nedeniyle de asla söz konusu değildi onlar için, biline. O halde yakın zamanda acilen ve el mahkûm tekrar açmak üzere, bu konuyu şimdilik bir kenara yazalım.


Yeni yıla girerken Almanya da renkli, her zaman insan dostu Yılbaşı panayırları ne yazık ki yerlerini terör korkusuyla oluşturulan beton korunaklara bıraktı. Her zaman güle oynaya girdikleri yeni yıla kısıtlı kutlamalarla ve endişeli yüzlerle girdiler bu defa.

Diğer AB ülkelerinde ve ABD’de de durum daha farklı değildi. Artık düşünme sırası onlara da geldi diyerek biraz avunuyor olsak da, aynı bağlamda insanlık için tartışılamaz ‘yurtta sulh cihanda sulh’ bilgeliğimizin vazgeçilemez olduğunu ve bu sözün sahibi olan bilgenin mihmandarlığına, şimdi ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu, çok daha güçle özümsemiş oluyoruz…

                                                                       Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder