Seçim
dalgası yeni senaryolar bileşkesinde yavaş yavaş yurdu sararken, peş peşe
sahneye konulan tek perdeli oyuncalar mide bulandırıyor, keyif vermek yerine. Mesela
Gül’ün doğru bir zamanlamayla yeniden aday ayaklarına yatması, muhalefetle ve
parti eskileriyle yeni bir flört havası estirmeye başlaması. Cumhur başını
ürkütürken, pek de haksız olmayan bir gerekçeyle, muhalefete atıfla neredeyse bir
de ‘bizim atıklarımıza kaldılar’ demeye getirdi afili lehçesini.
Aslında arkası gelmez, getirisi
olmayan, aksine gittiği ülkelerde, ortaya koyacak bir saygınlığı olmadığı için,
Arap ülkelerinde bile olduğu gibi refüze edilerek madara olmamak adına, dikkat
çekmek için de hiç olmazsa alıcı kozunu kullanmak zorunda kaldığı bu gezilerde,
cari açığa darbe üstüne darbe vurur hale getirdi milli ekonomiyi. Otursa da artık
oturduğu yerde, boşu boşuna yaptığı ve sırtımıza bindirdiği harcamalarla hiç
olmazsa cari açığımız daha fazla artmasa bari temennisi kaldı bize de.
Yukarıda pek haksız olmayan gerekçeyle
demiştik. Şöyle ki; bu günlerde gayet olumlu sinyaller vermekte olan Sayın
Kılıçdaroğlu, şayet Gül ile bugün siyasa parodisi olarak algıladığımız flörtü
bir nikâhla sonlandırmaya kalkar da, Gül’ü yeni Cumhurbaşkanı adayı gösterirse,
Allah korusun demek isterim.
İşte
o halükarda kendi adıma CHP ile geleneksel ve Kemalist kimliğime rağmen reyimi
kesinlikle milli enstitü kızımız Akşener’e verirdim. Benimle aynı safta olan
herkesin de aynı şeyi yapacağına inanç belirtmem dahi abesle iştigal olurdu o
zaman. Bunu harbiden ve peşinen söyleyelim de söylememiş olmayalım en azından
ve kimse de darılmasın bize.
Bizim
bazı aklı evveller, Exeter’li mandacı piyonlarıyla gerdan kıvırıp göz
süzüyorlar. Vah başıma gelenlere, yiğit yatağı anayurdumda ki ne vah. Daha
birinciyi hazmetmeden ve ülkem can derdindeyken yeni naneler yemeğe hiç gerek
yok. Zaten aç karnına yediğimiz nanelerden mide fesadına uğramadık mı aslında.
Nane
mi dedik; bahçede bile ben burada köklüyorum o ötede yeniden baş veriyor. O
kadar arsız ve güçlü köküyle de inatçıdır anlayacağınız bu nane. Ayrık otu bile
yanında gelincik gibi çıtkırıldım kalır mübareğin. Erdoğan mı, Gül mü
seçeneğiyle, başka da yokmuş gibi sanki yoksa birileri kanserle korkutup,
ülsere mi razı etmeye çalışıyor bizleri.
İçeriye
dönük otokratik Devlet sultasının tavan yaptığı; lakin dışa dönük haklı
itirazlarda bile sesinin hiç çıkmadığı bugünlerde mesela adalar gitti gidiyor,
diğer yanda çevremizdeki emperyalist Lejyoner terörü, YPG, PKK, IŞİD ve
muhtelif küçüklü büyüklü, İslam maskeli çetelerle yeniden dizayn edilerek
farklı odaklarda; ama yakın civarımızda konuşlandırılıyorlar.
Yani
her an patlamaya hazır bir mayın tarlasının ortasındayız. Hedef belli, bir
zamanlar ABD’li o siyahi karının da dediği gibi bizim coğrafyada, içinde bizim
de olduğumuz ülkelerde, Uluslarımızın yerini Federasyonlara bırakması
planlandı. Öyle bir çakma İslam tuzağına getirildik ki bırakın iktidardakileri,
Diyanetin bile aklı basmadığından; ama iş yapmış olmak ve gündem çarpıtmak için
zırva üstüne zırva fırlatıyor.
Bir
yanda Nüfus dairelerinin menşeine bakmadan her türlüsünden muhacire dağıttığı
nüfus kâğıtları onları bizimle eşit seçmen statüsüne getirirken, endişeleri de arttırıyor.
Son KHK ile sokak çetelerinin oluşmasına vize verilmesi, bitmiş inşaatların
bomboş dururken çevre katili yenilerinin ha babam yapılmaya devam edilmesi,
ileride bu mekânların nasıl ve kimlerle doldurulacağını, yoksa federal yabancılarla
komşu mu olacağımızı akıllara getiriyor. Ve endişe üstüne endişe birikiyor.
Ne
yazık ki her şeye rağmen işin en trajik ve tahammül edilemez tarafı,
başımızdaki iktidarında netice itibarıyla böyle bir olguya sıcak bakıyor
olması. Siz bakmayın tek milletçilik palavralarına. Çünkü FETÖ yandaşlığı ve Zarrap
bağış(!) listesi sıralaması ile birlikte iktidar Partisi, kendi eliyle düştüğü
açmazlar nedeniyle şimdi öyle bir çıkmazın içinde ki artık, her türlü kurtuluşu
kendisine adeta meşru bir hak olarak görüyor.
Yani
Türkiye Cumhuriyetinin milli bekası, daha yolun başından itibaren BOP
misyonları nedeniyle de asla söz konusu değildi onlar için, biline. O halde yakın
zamanda acilen ve el mahkûm tekrar açmak üzere, bu konuyu şimdilik bir kenara
yazalım.
Yeni
yıla girerken Almanya da renkli, her zaman insan dostu Yılbaşı panayırları ne
yazık ki yerlerini terör korkusuyla oluşturulan beton korunaklara bıraktı. Her
zaman güle oynaya girdikleri yeni yıla kısıtlı kutlamalarla ve endişeli
yüzlerle girdiler bu defa.
Diğer
AB ülkelerinde ve ABD’de de durum daha farklı değildi. Artık düşünme sırası
onlara da geldi diyerek biraz avunuyor olsak da, aynı bağlamda insanlık için
tartışılamaz ‘yurtta sulh cihanda sulh’ bilgeliğimizin vazgeçilemez olduğunu ve
bu sözün sahibi olan bilgenin mihmandarlığına, şimdi ne kadar çok ihtiyacımız
olduğunu, çok daha güçle özümsemiş oluyoruz…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder