28 Ağustos 2014 Perşembe

RÜZGAR GÜLLERİNE SORULAR..

        Köşkte kelleler değişti de ne oldu. Neticede gitti Gülsüm geldi Gülsüm. Anlayacağınız değişen bir şey olmadı. Birilerine göre de gitti istavroz madalyalı Papaz, geldi Musevi yıldızlı çakma İmam. Her neyse Allah sevenlerine bağışlasın düşman kardeşlerin ikisini de.

          Arada bir çeşni değişikliği bizim Ekmel birader olabilirdi, olmadı onu da bizim aşçı yamakları boykotçu dahiler(!) tuzladılar. Ne yapmak istediler de ağız tadını bozdular, nasıl yaptılar, neden yaptılar, suçluluk kemkümlerinden onu da birtürlü anlamak mümkün olmadı ya zaten.

          Ne var ki gelgitler arasında en isabetli karar Kılıçdaroğlundan, hiç gerek dahi yokken parti içi yargıtay kararı almasıyla, yarın tarih önünde kendisine artılar kazandıracak olan çok isabetli bir vuruşla geldi. Siyasa akılcılığını, bu vasıtayla bir daha kutlarım. Son günlerin bende en çok etki yaratan olayı, düzgün adam - ki düzgün olmak her halikarda  zikredilmeye değer bir erdemliliktir. Hele de etrafta fazla emsal yokken - Kemal Bey'in bu delikanlılığı olmuştur. Gerisi de bilin ki hikayedir dostlar...

     12 yıldır seyretmekten bıkmadıkları bozuk tabloya bir rötuş hakları varken, onu dahi kullanmaktan aciz olanlarla oturup neyi tartışacaksın, nasıl anlaşacaksın ki. Varsa bir bilen bizde dinleriz. Hayal alemlerinin boynuzlu atlarını mahmuzlayanlarla, efsanelerin zümrütüanka kuşlarıyla kanat çırpanlarla, somut güncelinizde hangi ortak lokmalardan bahsedebileceksiniz ki. Hergün aynı şeyleri okuyup, işitmekten, aynı pilava kaşık sallamaktan sıkıldım, biraz da hareket görelim artık diyoruz; ama adamlarda tık yok, renk yok, ruh yok, sadece bolca sallayıp, kuru esinti yapıyorlar hepsi o kadar.

                       
         Gelelim şimdi ıspanağın faydalarına; sahi hep birlikte böyle nereye koşturuyoruz kerimeler, biraderler bir bileniniz var mı? Vakıa her ağızdan ayrı bir gam çıkıyor da ritm bozukluğundan, harmoni uyumsuzluğundan baş solistler bile ne okuyacaklarını şaşırıp suspus oldular herhalde diye düşünüyor insan.

         Yani konuşması gerekenlerin biran evvel konuşmaya, bülbüller gibi de şakımaya başlamaları gerekirken, onlar nedense sessiz kalma haklarını ısrarla kullanmakta,  diğer yanda ise çatlak zurnalar inatla ortalarından çatlamaya devamdalar. Yoksa Ehli Beyt genel tatil yapıyor da bizim mi haberimiz yok. İki gün evvel millet kalktı, koptu bir vaveyla sandığa koştu - tabii boykotçular hariç - şimdi ise birden sular duruldu ve sanki herşey süt liman oldu. Muhtemelen de vatan kurtuldu. İşte bu lakaydılık ve bu başıbozukluk hayatı çekilmez yapıyor ya yurdumda zaten. Varsa yoksa IŞİD adlı yeni Haçlı Lejyonerleri ve diğerleri, sanki ülkenin çok daha önemli başka dertleri yokmuş gibi, hadi canım geçiniz.

            TKK talimatnamesine "İnsiyatif" maddesi sadece kumandanlar için değil; ordunun neferine kadar bütün bireyleri için konmuştur. Çünkü gün olur kumandanın şehit olduğu veya tabansızlığından düşmana sığındığı ordunun, sorumluluk bilincinde ve insiyatif sahibi bir neferi dahi, vatanı kurtarabilir icabında. Ki muhteşem Türk tarihinde buna sayısız emsal vardır. O halde bu yazının asıl muhatabı, kumandanlardan önce yüce Türk Ulusunun gerçek neferleridir.

            Aziz Atatürk aşağıda ki gibi, her vesilede tek muhatap olarak Türk Milletini almıştır. Yoksa başka bir milleti mi kastediyordu acaba? İşte bu soru da o millete sormamız gereken soruların arasında yer alıyor.


            §  Türk milleti yeni bir iman ve kesin bir milli azim ile yeni bir devlet kurmuştur. Bu devletin dayandığı esaslar "Tam Bağımsızlık" ve "Kayıtsız şartsız Milli Egemenlik" ten ibarettir. Millet bu egemenlikten en küçük bir parçasını bile feda edemeyecektir; gözünü açmıştır.   
[Mustafa Kemal 1923 (5-91)]

           
            Kemalizm gibi anavatan ile tabandan iltisakı olmayan "Yeni Türkiye" yaftalı, Haçlı (emperyalist), Türk insanını temsil etmeyen sanal kavramlarla konuyu ele alan emperyalist kaşalotlarına da bir hatırlatıverelim o zaman. Yeni devşirmelerin ağızlarına, aklı evvel sahipleri(!) tarafından pelesenk halinde yerleştirilen yeni bitme ucube kavramlar, "Kemalizm" yanında, bağımsız anavatan konsepti taşımadıkları üzere havada asılı kaldıklarından, sırıtırlar ve boşluğa düşerken de kendilerini de birlikte götürürler. Ve yine öyle olacaktır.  İşte bunu akıllarından sakın çıkarmasınlar.

            Şimdilerde ülkemde sadece yazınıyor, çiziniyor. İşte hepsi de bu. Pekiyi ne değişiyor. Kim okuyor, ne öğreniliyor, ne benimseniyor, ne özümseniyor. Hangi gelecek planları, hangi akil, erdemli, ahde vefa sahibi kafalarca yapılıyor. "Ve işte o zaman güler yüzlü tatlı dilli munis adam, bir dev kesilirdi"; ama nedense kesilemiyor. Gelin şimdi bütün bu soruları en iyisi, doğru(!) cevapları alacağımız boykotçulara soralım ne dersiniz...

                                                                                                                                            
                                                                                                                   Serendip Altındal


11 Ağustos 2014 Pazartesi

SEÇİMİN BERABERİNDEKİLER..

           Köşk seçimlerinin gerçek mağlubu, aslında bizim egosantrik boykotçu takımıdır. İkinci kaybedenlerse, yerlerde sürünen ve kendi seçmenlerini bile ikna edemeyen muhalefet liderleridir. Son kaybeden ise, belki tuhaf gelebilir; ama bizatihen galip görüntüsünde ki Erdoğan’ın kendisidir. Çünkü temsil ettiği rey oranının Cumhuru temsil etmediğini, bu oransız ve kitabına yine uydurulmuş seçimle, Türkiye Cumhuriyetinin başında ileri vadesi olmadığını, yolunun sona erdiğini kendisi de çok iyi anlamıştır aslında.
           
            Pekiyi bu seçimin hiç galibi yok mu diye haklı olarak soracaksınız şimdi. Tabii ki vardır kuşkunuz olmasın. O da yine ve her zaman ki gibi Türk milletidir sadece. Nasıl diye sormayın. Minimal bir ince ayarla adaylarını son yolculuğa çıkaran müstevlilerin, Türkiye isimli oyunlarının son perdesi oynanacak şimdi. Ne var ki parsayı sonunda yine Türk Ulusu toplayacaktır, her kazancın da bir vadesi vardır. Şimdi oyunun sonunu bekleyelim artık.

            %2 bile olmayan fazlalığının ise, çoğunluğunu boykotçu oylarının teşkil ettiği geçersiz oylardan kendi hanesine, yine şaibeli yazılanlarla sağlandığı da çok açıktır. Tüm Erdoğanlı ve AKP'li seçimlerde ne zaman şaibeli sonuç oluşmamıştır ki. Buna rağmen muhalefetin her noktada olduğu gibi bu alanda da eksikliği ve yetersizliği, köşkü de gümüş tepsiyle Erdoğan’a hediye etmesine sebep olmuştur neticede. Esasen 12 yıllık AKP iktidarında muhalefet partileri, hangi seçimde Erdoğan’a çalışmadılar veya çalıştırılmadılar ki.

            Boykotçuların muhtemelen de çoğunluğunun, Taksim mitinglerinde işe yarayan ve artı hanelerine yazılan yaratıcılıkları, ne yazık ki belki de haklı boykotları adına; ama hem de sandığa kadar gittikten sonra, sandık başında çocukça yapılan saçmalıklara dönüşünce, ne yazık ki geçersiz oylarıyla, her şeyden önce de bu defa eksi hanelerine yazıldı. Sandığa kadar gidip de boykotlarını rey pusulalarına kasıtlı olarak yansıtıp onları geçersiz kılanlarla, hiç gitmeyenler, Tayibe hizmet etmişlerdir aslında. Şimdi müsait yanlarına kına yakabilirler artık. Üstünde ne kadar kafa yorduklarını bilemediğimiz emsali olmayan bu yaratıcı(!) dehalarından ötürü de kendilerini kutlarız(!)

            Olay başından itibaren belli değilmiydi aslında. 2 ci tura kalan bir Erdoğan PKK reyleriyle seçilmek zorunda kalınca karizmayı esaslı çizdirecekti. Dolayısıyla 1 ci turda işi bitirmeli ve sözüm ona Cumhuru temsil ediyor görünümüyle köşke taşınmalıydı. Zira %50'nin bir hayli üstünde seçilmesi hiç de inandırıcı olmaz, bunu da kimse yutmazdı elbette. Bu nedenle de en az %50 + 1 e ihtiyaç vardı. Ne hikmetse, bütün hikmetler de Erdoğan'a yardım ettiği için yine öyle oluverdi(!) Yani adına millet dediğimiz; ama illet mi millet mi olduğunu bir türlü anlayamadığımız seyircilerin izniyle, bu da sağlanıverdi zaten. Hesap yine şaşmadı, halı yine altımızdan çalındı ve biz yine elimiz kolumuz bağlı seyirci kaldık, sayın seyirciler...


            Façası bozuklar istedikleri gibi daha ne kadar oynayacak, oramızla buramızla. Hadi buna da bir çözüm bulsanız ya çok bilen epiküristler. Hem yazan, hem de çizenler, kademe bürokratları, subayları, milletin sırtındaki oportünist, bir de milletin vekili yaftalı parazitler, partilerinde de köşeleri tutmuş kaşalotlar, akbabalar, aydın yaftalı çakma Proflar, Rektörler, eğitim üstatları, sanal hukukçular ve gayrı milli ticaret erbabı. Tüm siyasa kazuletleri, diğer konu mankenleri ve yandaşları hepiniz yettiniz gari. Yuh olsun ervahınıza. Yoksa devrimi sokaktaki adamdan mı bekliyor, sonra da yine mal bulmuş gibi üstüne atlayıp en ön saflarda devrime adlarınızı vermeyi mi hesaplıyorsunuz...

            Bakın yüce Atatürk'e tek başına destan yazdığı halde, şöhretin zerresinde gözü olmadı, her şeyini milletiyle paylaştı. İnsan da biraz vicdan; ama bir hayli de ar ve yürek olmalı. Demek ki tarihler boyu öğrene öğrene, Türk'ün ancak Türk'le bitirilebileceği gerçeğini, sonunda alayı da kabul etmek zorunda kaldılar. Amaç Türk'ü Türk'le yeni Sevr dönemine getirmekti. Şimdi bunun için Erdoğanlı son perde oynanacak. İnşallah bu son perdeyi de sessizce izler, sonunda belki bir de alkış tutarsınız da, sonunda hepinizin de ipini çekip perdeyi de üstünüze kapatıverirler. Asla unutmayın ki; hepiniz yok olsanız da, Türk Milleti ebediyete kadar her daim yaşayacak ve kendine yetmesini de bilecektir. Allah beterinden korusun diyerek bekleyelim bakalım şimdilik. Elbet bunları da aşacağız...


            Esasen dış dünyada (normal ülkelerde) bir hayli seçim tecrübesi olan İhsanoğlu'nun, bizim AKP ülkesinde "vay başıma gelenler" şaşkınlığında ki gözleri ve ifadesinden, bu 'HİKMET' şaşkınlığının derecesini de anlamak mümkündü. Yani adam bile şaştı bizde ki alicengiz oyunlarına. Bütün eksikliklere rağmen yine de tek başına topladığı oy sayısı, kendisine eli öpülecek bir saygınlık kazandırmıştır. Adamcağız imajına ve şartlarına göre belki doğru seçimdi; ama şartların tespiti yanlıştı. Atatürkler ülkesinde, ancak o seviye ve safta önder veya önderlerin arkasında toplanacaktı elbette yüce TÜRK MİLLETİ. Yoksa bu da mı bir tertipti. Sorumluları nasılsa bir şekilde bunun da hesabını vereceklerdir.

            Bizler yani Ekmel'e rey verenler, aslında ahde vefa sahibi Türk Milletinin gönüllerinin tek kazananlarıyız ve de başladığımız noktadayız şimdi. Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, şimdi gerçek kazananların da vicdan huzuruyla bu satırları karalıyorum. Diğer yanda seçim sonuçlarının, bilhassa da CHP kökenli milliyetçi ve Kemalist tabanın, kendi adayını görmek istediğini açıkça ortaya koyduğunu tespit ederken, belki de tek ortak kazancımız bu olmuştur diye düşünüyorum.


            Genel sonuçlar muhasebesinde bütün yorumlar birbirini tamamlayınca, sorumluluk sahibi olmak zorunda olan kafalar, parti kurultaylarında tarafsız durum değerlendirmelerini yapıp günah çıkardıktan sonra, tamam mı devam mı kararlarını alırken, bu defa bir hayli de zorlanacaklardır herhalde. Aynı bağlamda parti içi köklü revizyonlara gitmeleri de kaçınılmaz görünüyor.

            Bu bağlamda bizi özellikle en ziyade ilgilendiren, CHP'nin yeni, eski saçmalıklarını bir kenara fırlatıp, içindeki kendinden olmayan katkıları da temizledikten sonra, altı okunu tekrar cilalayıp parlatarak, Cumhuriyeti kuran Kuvayi milli ve yüce Atatürk'ün partisi olma kimliğine bir an önce yeniden kavuşmasıdır. Ve bu dik duruşu savunmayan veya herhangi bir nedenle de savunamayacak olanlar, acilen parti bünyesinden dıştalanmalıdırlar...

                                                                                                         Serendip Altındal



10 Ağustos 2014 Pazar

DİK DURDUM..

          Onurlu, vakur, devlet sorumluluğu bilincini, bir müktesep hak olarak her zaman gururla taşımış Türkiye Cumhuriyeti Vatandaş bireyi kimliğimle, bugün şortumu, fanilamı üstümden atıp, ciddi bir kıyafetle ve saygı içinde her zaman ki gibi sandığa gidip reyimi kullandım. Daha önce de savunduğum gibi reyimi, zorunlu şartlar gereği, her ne kadar asal adayım olmasa da, yine de paşa paşa Ekmel biradere verdim.

            Bulunduğum yörede, kendi adıma yaptığım hesaplamayı yurt geneline yaydığımda, bende genel katılım yüzdesinin çok düşük olduğu kanısı uyandı. Bu durumda da aklıma gelen sorular şunlar oldu.

            a) Vatandaş idrak dumuruna uğramış ve durumun ciddiyetinin hala farkında değildir - ki buna Tayip seçmeni, yandaşı ve ülkenin diğer tüm Obamatikleri dâhildir -.

            b) Vatandaş Türk kimliğini inkâr eden bir ruh haleti ve hasletiyle havlu atmış, her kucağa oturmaya evet diyen sokak fahişelerine, transseksüellerine, ahlak yoksunlarına dönüşmüştür artık.

            c) Vatandaşların büyük çoğunluğu yanlış yapmış olsalar da, yine de sukutu hayale uğramış olmanın ruh haletiyle sandığı boykot etmişlerdir - ki umarım böyle olmuştur, çünkü diğer şıklar var sayılandan da öte vahimdir -.

            73 yaşımın bütün sorumluluk bilinci ve gençlik ateşiyle, her şeye rağmen sandık görevini yapmış olmanın da vicdan rahatlığı içinde ve sadece "c" şıkkını ciddiye alarak bu şıkka girenlere şimdi soruyorum:
            Kendi adıma vicdan huzurumu çocuklarım ve torunlarımla paylaşırken; onlara sorumluluk bilinci kutsiyetinin liderliğini ve dik duruşunu - yıkılmadım ayaktayım diyerek ve insani egomu da bir kenara fırlatıp - bizatihen ispatlıyorken, siz nelerinizi kendi halefinizle paylaşacak, onlara sadece egolarınızın yok olası önemini mi ispat etmeye çalışacak, onunla mı selef olacaksınız acaba...  

Dipnot:
            Bu yazıyı tarafsız olmak adına, seçim neticelerini öğrenmeden önce paylaşmaya bilhassa özen gösterdim. Ayrıca söylemeye gerek yok. Cevap hakkı nasıl olsa bakidir. Ve bu da tenzih edilir şüphesiz.

                                                                                                   Serendip Altındal

Video Kanalım

7 Ağustos 2014 Perşembe

ASLI İLE NESLİ..

            ABD ifadesi sıkça gördüğümüz; ama çoğumuzun hala tam açılımını bilmediği bir kısaltmadır. Nedir bu, yani Amerika Birleşik Devletleri. Şimdi çıkarın B ile betimlenen Birleşik kelimesini aradan, geride AD, yani sadece Amerika Devletleri olanı kalır. Pekiyi hangi neslin aslıdır şimdi bu uçuk tabir. Buna da ilk önce, kendisine ABD diyen Avrupa atıkları kampusundan çok daha evvel kendi ulusal kimliklerini ispat etmiş, Amerika Kıtasının diğer devletlerinden itirazlar geleceği açıktır.

            Demek ki herkesin milli kimliği ve birliği ile uğraşan ABD, kendi birleştirici vasfını kaybedince - ki bu gidişiyle eli kulağındadır - evlere şenlik bir durumla yüzleşmek zorunda kalacaktır. Kendi kırmızıçizgilerim dediği misak ı milliyesi(!) bir bir peşine bayrak açan bağımsız kantoncuklara bölünmüş bir bühtan tarlasına dönüşünce, zamanların ince hesapçısının eli ayağına dolaşacak ve kendisine de son yaratığı, benzeri olmayan IŞİD gibi çakma bir kimlikle yeni bir çakma Ulus Devlet yaratmak mecburiyetini acilen hissedecektir.

            Sözde demokrat - gizli despot - polis devletiyle, sanal ABD yapısını halen ayakta tutmaya çalışmakta olan burjuva patronlar (para babaları), daha ne zamana kadar bu durumu, salt kaba kuvvetle ve çakma hürriyet heykelinin gölgesinde yürütebileceklerini veya suları kaynadığında nelerle karşılaşabileceklerini de hesaplamışlar mıdırlar acaba.


            Son günlerde nedense isterik bir alışkanlık haline gelen anlam çarpıtma dizelerinde, baş sıralarda olan "ahret" paradoksuna, şimdilerde ne hikmetse birde "Enver Paşa" eklendi. Bizimde bunlara, şayet modaya uyup değinmemiz gerekirse; ahret konusunda bugüne kadar çok atıldı, bundan sonra da atılmaya devam edileceği kesindir. Ne ki, bu konuda daha tutana rastlanmadı henüz bu dünyada, dememiz gerekir.

            Çünkü bu doğrultuda insanın somut bir tespit yapabilmesi için, önce o tarafa gidip bir süreliğine ikamet edip stajdan geçerek, bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra, tekrar bu tarafa avdet edip en azından bir basın toplantısı da yapması veya deklarasyon neşretmesi gerekiyor. Tüm bilimkurgu senaryoları, masal matitas ve din kitapları, dede, derviş, Azrail hikâyeleri, çakma peygamber senaryoları dışında şayet böyle bir elle tutulabilir enformasyon veren olursa, kendi adıma bütün kulaklarımla dinlemeye hazırım.

            Enver Paşaya gelince; bana göre 10 tane Enver Paşa, bir çeyrek Mustafa Kemal etmezdi demekle, herhalde ikisine de fazla haksızlık etmiş olmazdım diye düşünüyorum. Neden mi? Çünkü salt "BEN" savıyla adam, hele de bir ATATÜRK asla olunamayacağı gerçeğini, yedi düvel bile anladığına göre, sağır ve kör Sultan da herhalde anlamıştır artık bu dünyada...
            

         Ektiğin toprak vatanındır. Çünkü aşını, ekmeğini verir, senin ve ailenin müktesebatı olur, sonra da mezarınız olur. Şimdi düşün bakalım; ekmeğini almak için önce ekim yapman neden engelleniyor, neden toprakların, madenlerin, akarsuların başkalarına peşkeş çekiliyor. Neden tarlanı, kaynak sularını, yemyeşil ovalarını terk edip, büyük şehirler diye iğfal edildiğin AVM çöplüklerinin beton mezbahalarına, cebindeki son kuruşlar da toplanarak, zorla – ki sen kendi rızanla geldiğini sanıyorsun - transfer ediliyorsun acaba.

         Çünkü tüm bu hazırlıklar, yakında kalan vatanını da elinden alacak olanların, seni topraksızlığa (vatansızlığa) YAVAŞ YAVAŞ alıştırmak için kurguladıkları tasarımlardır. İstersen biraz da bunu düşünüver…


         Günün son sözü:

         İşte o halde, iki eliniz kanda bile olsa, sandığa gidin. Kime oy vereceğinizi veya vermek zorunda olduğunuzu da, sizi aklı başında vatandaş birey yapan sosyal ve ortak aklınız, size nasıl olsa söyleyecektir. Siz sadece sandığa kadar bir zahmet gidiverin yeter.
         Çünkü aramızda ki müktesebat anlaşmasına hep birlikte imza koymuş bir millet isek, önce ortak paydada olmamız, öyle olunca da ortak amacımız, bize kimliğimizi de veren müspet bilimin atomu olan matematiği doğrulayacak olan denklemi bir sonuca eşitlemek olmalıdır, sonsuza değil. Biraz muğlâk mı oldu? Sanmıyorum. Analarınızın ak sütü gibi rızkınız olan EKMEĞİNİZİ, sadece gereken özenle bir düşünün, o zaman ortak aklın ışığı size de görünecektir inanın.

         Ve işte o zaman da;

                                      Vatanın EKMEĞİNE düşman dayamış hançerini
                                      Elbette bulunur kurtaracak bahtı kara maderini

         Diyecek, yüce ÖNDER in “HEPİNİZ ATATÜRKSÜNÜZ” diye imanla betimlediği gibi ilk önce de kendi özünüzle bütünleşeceksiniz, başkalarınınkiyle değil. Ve bu zorunlu sandık keyfiyetinin, müstevli Tayyip ve kurtlar kamarasını reddetmek yolunda son fırsatınız olduğunu da hemen sahipleneceksiniz nasıl olsa…                        

                                                                                                 Serendip Altındal

Video Kanalım