Köşk
seçimlerinin gerçek mağlubu, aslında bizim egosantrik boykotçu takımıdır.
İkinci kaybedenlerse, yerlerde sürünen ve kendi seçmenlerini bile ikna edemeyen
muhalefet liderleridir. Son kaybeden ise, belki tuhaf gelebilir; ama bizatihen
galip görüntüsünde ki Erdoğan’ın kendisidir. Çünkü temsil ettiği rey oranının
Cumhuru temsil etmediğini, bu oransız ve kitabına yine uydurulmuş seçimle,
Türkiye Cumhuriyetinin başında ileri vadesi olmadığını, yolunun sona erdiğini
kendisi de çok iyi anlamıştır aslında.
Pekiyi bu seçimin hiç galibi yok mu
diye haklı olarak soracaksınız şimdi. Tabii ki vardır kuşkunuz olmasın. O da
yine ve her zaman ki gibi Türk milletidir sadece. Nasıl diye sormayın. Minimal
bir ince ayarla adaylarını son yolculuğa çıkaran
müstevlilerin, Türkiye isimli oyunlarının son perdesi oynanacak şimdi. Ne var
ki parsayı sonunda yine Türk Ulusu toplayacaktır, her kazancın da bir vadesi
vardır. Şimdi oyunun sonunu bekleyelim artık.
%2 bile olmayan fazlalığının ise,
çoğunluğunu boykotçu oylarının teşkil ettiği geçersiz oylardan kendi hanesine,
yine şaibeli yazılanlarla sağlandığı da çok açıktır. Tüm Erdoğanlı ve AKP'li
seçimlerde ne zaman şaibeli sonuç oluşmamıştır ki. Buna rağmen muhalefetin her
noktada olduğu gibi bu alanda da eksikliği ve yetersizliği, köşkü de gümüş
tepsiyle Erdoğan’a hediye etmesine sebep olmuştur neticede. Esasen 12 yıllık
AKP iktidarında muhalefet partileri, hangi seçimde Erdoğan’a çalışmadılar veya
çalıştırılmadılar ki.
Boykotçuların muhtemelen de
çoğunluğunun, Taksim mitinglerinde işe yarayan ve artı hanelerine yazılan
yaratıcılıkları, ne yazık ki belki de haklı boykotları adına; ama hem de
sandığa kadar gittikten sonra, sandık başında çocukça yapılan saçmalıklara
dönüşünce, ne yazık ki geçersiz oylarıyla, her şeyden önce de bu defa eksi
hanelerine yazıldı. Sandığa kadar gidip de boykotlarını rey pusulalarına
kasıtlı olarak yansıtıp onları geçersiz kılanlarla, hiç gitmeyenler, Tayibe
hizmet etmişlerdir aslında. Şimdi müsait yanlarına kına yakabilirler artık.
Üstünde ne kadar kafa yorduklarını bilemediğimiz emsali olmayan bu yaratıcı(!)
dehalarından ötürü de kendilerini kutlarız(!)
Olay başından itibaren belli
değilmiydi aslında. 2 ci tura kalan bir Erdoğan PKK reyleriyle seçilmek zorunda
kalınca karizmayı esaslı çizdirecekti. Dolayısıyla 1 ci turda işi bitirmeli ve
sözüm ona Cumhuru temsil ediyor görünümüyle köşke taşınmalıydı. Zira %50'nin
bir hayli üstünde seçilmesi hiç de inandırıcı olmaz, bunu da kimse yutmazdı
elbette. Bu nedenle de en az %50 + 1 e ihtiyaç vardı. Ne hikmetse, bütün hikmetler de Erdoğan'a yardım ettiği için
yine öyle oluverdi(!) Yani adına millet
dediğimiz; ama illet mi millet mi olduğunu bir türlü anlayamadığımız
seyircilerin izniyle, bu da sağlanıverdi zaten. Hesap yine şaşmadı, halı yine
altımızdan çalındı ve biz yine elimiz kolumuz bağlı seyirci kaldık, sayın
seyirciler...
Façası bozuklar istedikleri gibi
daha ne kadar oynayacak, oramızla buramızla. Hadi buna da bir çözüm bulsanız ya
çok bilen epiküristler. Hem yazan, hem de çizenler, kademe bürokratları,
subayları, milletin sırtındaki oportünist, bir de milletin vekili yaftalı
parazitler, partilerinde de köşeleri tutmuş kaşalotlar, akbabalar, aydın
yaftalı çakma Proflar, Rektörler, eğitim üstatları, sanal hukukçular ve gayrı
milli ticaret erbabı. Tüm siyasa kazuletleri, diğer konu mankenleri ve
yandaşları hepiniz yettiniz gari. Yuh olsun ervahınıza. Yoksa devrimi sokaktaki
adamdan mı bekliyor, sonra da yine mal bulmuş gibi üstüne atlayıp en ön
saflarda devrime adlarınızı vermeyi mi hesaplıyorsunuz...
Bakın yüce Atatürk'e tek başına
destan yazdığı halde, şöhretin zerresinde gözü olmadı, her şeyini milletiyle
paylaştı. İnsan da biraz vicdan; ama bir hayli de ar ve yürek olmalı. Demek ki
tarihler boyu öğrene öğrene, Türk'ün ancak Türk'le bitirilebileceği gerçeğini,
sonunda alayı da kabul etmek zorunda kaldılar. Amaç Türk'ü Türk'le yeni Sevr
dönemine getirmekti. Şimdi bunun için Erdoğanlı son perde oynanacak. İnşallah
bu son perdeyi de sessizce izler, sonunda belki bir de alkış tutarsınız da,
sonunda hepinizin de ipini çekip perdeyi de üstünüze kapatıverirler. Asla
unutmayın ki; hepiniz yok olsanız da, Türk Milleti ebediyete kadar her daim
yaşayacak ve kendine yetmesini de bilecektir. Allah beterinden korusun diyerek
bekleyelim bakalım şimdilik. Elbet bunları da aşacağız...
Esasen dış dünyada (normal
ülkelerde) bir hayli seçim tecrübesi olan İhsanoğlu'nun, bizim AKP ülkesinde
"vay başıma gelenler" şaşkınlığında ki gözleri ve ifadesinden, bu 'HİKMET' şaşkınlığının derecesini de anlamak mümkündü.
Yani adam bile şaştı bizde ki alicengiz oyunlarına. Bütün eksikliklere rağmen
yine de tek başına topladığı oy sayısı, kendisine eli öpülecek bir saygınlık
kazandırmıştır. Adamcağız imajına ve şartlarına göre belki doğru seçimdi; ama
şartların tespiti yanlıştı. Atatürkler ülkesinde, ancak o seviye ve safta önder
veya önderlerin arkasında toplanacaktı elbette yüce TÜRK MİLLETİ. Yoksa bu da mı bir tertipti. Sorumluları nasılsa bir
şekilde bunun da hesabını vereceklerdir.
Bizler yani Ekmel'e rey verenler,
aslında ahde vefa sahibi Türk Milletinin gönüllerinin tek kazananlarıyız ve de
başladığımız noktadayız şimdi. Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, şimdi
gerçek kazananların da vicdan huzuruyla bu satırları karalıyorum. Diğer yanda
seçim sonuçlarının, bilhassa da CHP kökenli milliyetçi ve Kemalist tabanın,
kendi adayını görmek istediğini açıkça ortaya koyduğunu tespit ederken, belki
de tek ortak kazancımız bu olmuştur diye düşünüyorum.
Genel sonuçlar muhasebesinde bütün
yorumlar birbirini tamamlayınca, sorumluluk sahibi olmak zorunda olan kafalar,
parti kurultaylarında tarafsız durum değerlendirmelerini yapıp günah
çıkardıktan sonra, tamam mı devam mı kararlarını alırken, bu defa bir hayli de
zorlanacaklardır herhalde. Aynı bağlamda parti içi köklü revizyonlara gitmeleri
de kaçınılmaz görünüyor.
Bu bağlamda bizi özellikle en ziyade ilgilendiren, CHP'nin yeni, eski
saçmalıklarını bir kenara fırlatıp, içindeki kendinden olmayan katkıları da
temizledikten sonra, altı okunu tekrar cilalayıp parlatarak, Cumhuriyeti kuran
Kuvayi milli ve yüce Atatürk'ün partisi olma kimliğine bir an önce yeniden
kavuşmasıdır. Ve bu dik duruşu savunmayan veya herhangi bir nedenle de
savunamayacak olanlar, acilen parti bünyesinden dıştalanmalıdırlar...
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder