USA
Lejyoner ordusuyla kapımızda nöbet tutup fırsat kolluyor. Ve artık YPG’li İsrail
Kürdistan’ını da Fırat’ın Doğusunda yapılandırırken, Kuzey ucunu da
Anadolu’muza kaydırma hesapları içinde kalarak, bunu da içimizdeki Suriyeli, Işid
vs. göçebe güçlerine ve PKK’ya yoğun destekle oluşturmayı hedefliyor. Aynı nedenle
de müdahil olmayı meşru hale getirmek için içimize monte ettiği bu çapraz
güçlerle, Ukrayna’daki gibi bir iç savaşı tetiklemenin bütün alt yapısını itinayla
ha babam döşüyor.
Buna rağmen bizler tuzağa gelip, koynumuzda
ve ekmeğimizin yarısını vererek beslediğimiz bu güçlerle kapışırsak, yeni bir
insan hakları martavalıyla Anadolu’da bir Kürt Federasyonu oluşturabileceğini
neye göre umuyor. Yoksa bunun arkasında bizden bucak bucak gizlenen ve Beştepe
dehlizlerinde oluşturduğu bir Erdoğan güvencesi mi saklanıyor. İyi de tek
başına bir Erdoğan’ın şaibeli 24 Haziran seçimlerine rağmen bu güce sahip olduğunu
neye göre var sayıyor.
Oysa kendisi de çok iyi biliyor ki
her an yeni bir Cihan Harbi şiddetinde patlamaya hazır olan bizim bölgede,
atacağı her yanlış adım, dam kenarında dolaşan bir uyurgezer gibi kendisini de
bir anda uyandıracaktır. Ve bu defa geçmiş iki Cihan Harbinde yaptığı gibi
Okyanus arkasında güvenle saklanıp sonra da yeni Dünya zengini olarak yine
ortaya çıkamayacağı da bir gerçektir artık. Orta şiddetli bir Okyanus
fırtınasında bile ülkesi yerle bir olurken, üstüne farklı bölgelerden yağmur
gibi yağacak yok edici füzelere karşı hangi tedbirleri, nasıl alacaktır
bakalım.
O halde USA nereye koşuyor. Artık
Okyanusun arkasında da güvende olamayacağını kavradığı için en yakın vadede
Mars da bir koloni kurup tası tarağı oraya taşıyıp sonra da Dünya’yı ateşe vermeyi
mi hesaplıyor acaba? Yoksa Trump’ın uzay yatırımlarına ağırlık vermesinin ana nedeni
bu mudur? Bu hiç de uzak bir ihtimal değil doğrusu. Mantalitesini enikonu
bellediğimiz Coninin kendisine karşı her ulusun fırsat kolladığı bu Dünya da,
artık başka da bir çaresi kaldı mı?
Bizim akıl küpü akiller yeni
Federasyon araştırmalarına start verip milletin değil; ama kendi üstlerine göre
kostüm diktirmeye kalkıyorlarsa, önceden yaptıkları yumurta siparişinin de ilk
teslimatı kapımıza dayanmış demektir. Böylece Sevr’den bile kahredici
antlaşmanın plan safhasında, ilk işaretin verilmiş olduğu da artık görülmüş
oluyor.
Yalnız USA bu projeyi tek celsede
Türk milletine yedirebileceğini, hele de bunu küçük aklı ve silah gücüyle
yürütebileceğini düşünüyorsa; gökyüzünde bulutlarla dans ediyor demektir. Bu
hayal gücü ile de kapımıza yığdığı Lejyoner piçlerinin, farklı bayraklar
taşıdığına bakmayın. Aslında hepsi aynı ahırın tezekleridir. Ve neşetleri bellidir.
Bunu defalarca yazdık. Şimdi de yazmamın nedeni, işin dönüp dolaşıp yine
başladığımız noktaya gelmesidir.
Sonunda kendimize başımız sağ olsun
dememek için, herhalde milli birliğin ve bütünlüğün her hâlükârda bozulmaması
gerektiğinin de farkındayız demektir. Ve yine farkında olmalıyız ki Türk,
Türk’e silah doğrultmaz. Bunu yapsa yapsa içimize sokulan menşei bozuklar
yapacaklardır. İşte tam bu noktada ve tarihte de defalarca olduğu gibi kurşun
geçirmez, kesilmez ve asla yolda bırakmaz Türk çeliği zırhının önemi
kendiliğinden ortaya çıkıyor…
Bu kara günlerimizin sorumlusu olan
geciken milli kalkınmamızdaki ana etken: CHP döneminin devrimden saparak,
toprak reformu ve Köy Enstitülerinin beklenen yapıcı sonuçlarını göremeden çok
partili sisteme geçmesidir. Çünkü kalkınmış Batı da bile halk Devrimleriyle, toprak
reformları yapılmış ve feodal sistemler tarih olduktan sonra ancak çok Partili Demokratik
sistemlere geçilebilmiştir.
Unutulmamalıdır ki bizdeki gibi erken
devir çok Partili sistemlerde, hep karşı devrimi oluşturan hazır kıta tutucu
bir güç olduğu ve olacağından, halk Devrimi gerektiren milli kalkınma, asla
sağlanamaz. Zira artık tren kaçmıştır ve her şeye yeniden başlamak
gerekmektedir. İşte kalkınmasını bizdeki bu geri bırakılmışlığın üstüne inşa
eden emperyalist Batının, istenci de hedefi de budur esasen.
Ne ki Devrim gecikse de evrim nasıl
olsa şaşmaz doğruyu bulacaktır sonuçta. Lakin bu uzun ve meşakkatli bir yoldur.
Sonunda da evrimden fayda sağlayacak bir toplum bile kalmayabilir ortada. Oysa
DEVRİM her zaman en hızlı, hedefli ve de planlı bir çözümdür. Bakın Dünyanın
halk devrimlerini gerçekleştirmiş Devletlerine; hepsi bize fark değil, farklar
atmışlardır.
§ ATATÜRK’TEN DEVRİM ÜZERİNE
Bu milletin ekseriyeti bizimle olursa fırka
deyiniz, ne derseniz deyiniz, yürümek mümkündür. Ekseriyet beraber değilse, grup deyiniz, heyet deyiniz, buna istinaden
İnkılaba muvaffakiyet mümkün olamaz. ( i. Arar, Atatürk’ün İzmit
Basın Toplantısı, -UIus- 24 Kasım. 1968)…
Ayrıca AKP Hükümetinin emperyalist
aracı irtica ve gerici yapılanmayı işleve sokmak için mevcut olan, adı
Demokrasiyi bile daha da geriye götürebilmek üzere, OHAL ve KHK’larla Adalet
mekanizmasını taraflı hale getirerek otokrasiye yönelmesi de aynı nedendendir.
Osmanlı Devletinin başlangıç
yüzyıllarında, Osmanlı Devleti Dünyanın en uygar ve ileri Devletiydi. Ne ki Osmanlının
çok gerisinde olan Batı, bugün uygarlık çıtasını çok yükseltmiştir. Ve o
çıtanın üstünden atlamak, yeni Osmanlıcıkla ancak ham hayal olur. Ve buna
teşebbüs dahi Batıyla aramızın daha çok açılmasına yarar. O halde yapılması gereken tek şey Atatürk’ün
açtığı yolda daha büyük bir inanç, azimli bir kararlılık ve birliktelikle
yürüyerek muasır medeniyet çıtasının üzerinden milletçe aşmaktır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak
en ufak bir yetki dahi vermediğim halde ülkemi dolayısıyla da beni temsil
ettiğini sanan akil yaftalılar, ne idüğü belirsizlerle federasyon
tartışmalarına kalkıyorlarsa, hepsini özenle sorgulamak da gerekecektir. Ve
bugünlere geldikse şayet, demektir ki
vakit de tamamdır artık Abbas, o halde artık doğrulmalısın. Gazan mübarek ola…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder