3 Aralık 2018 Pazartesi

DEVRİM Mİ, EVRİM Mİ..


            USA Lejyoner ordusuyla kapımızda nöbet tutup fırsat kolluyor. Ve artık YPG’li İsrail Kürdistan’ını da Fırat’ın Doğusunda yapılandırırken, Kuzey ucunu da Anadolu’muza kaydırma hesapları içinde kalarak, bunu da içimizdeki Suriyeli, Işid vs. göçebe güçlerine ve PKK’ya yoğun destekle oluşturmayı hedefliyor. Aynı nedenle de müdahil olmayı meşru hale getirmek için içimize monte ettiği bu çapraz güçlerle, Ukrayna’daki gibi bir iç savaşı tetiklemenin bütün alt yapısını itinayla ha babam döşüyor.

            Buna rağmen bizler tuzağa gelip, koynumuzda ve ekmeğimizin yarısını vererek beslediğimiz bu güçlerle kapışırsak, yeni bir insan hakları martavalıyla Anadolu’da bir Kürt Federasyonu oluşturabileceğini neye göre umuyor. Yoksa bunun arkasında bizden bucak bucak gizlenen ve Beştepe dehlizlerinde oluşturduğu bir Erdoğan güvencesi mi saklanıyor. İyi de tek başına bir Erdoğan’ın şaibeli 24 Haziran seçimlerine rağmen bu güce sahip olduğunu neye göre var sayıyor.

            Oysa kendisi de çok iyi biliyor ki her an yeni bir Cihan Harbi şiddetinde patlamaya hazır olan bizim bölgede, atacağı her yanlış adım, dam kenarında dolaşan bir uyurgezer gibi kendisini de bir anda uyandıracaktır. Ve bu defa geçmiş iki Cihan Harbinde yaptığı gibi Okyanus arkasında güvenle saklanıp sonra da yeni Dünya zengini olarak yine ortaya çıkamayacağı da bir gerçektir artık. Orta şiddetli bir Okyanus fırtınasında bile ülkesi yerle bir olurken, üstüne farklı bölgelerden yağmur gibi yağacak yok edici füzelere karşı hangi tedbirleri, nasıl alacaktır bakalım.

            O halde USA nereye koşuyor. Artık Okyanusun arkasında da güvende olamayacağını kavradığı için en yakın vadede Mars da bir koloni kurup tası tarağı oraya taşıyıp sonra da Dünya’yı ateşe vermeyi mi hesaplıyor acaba? Yoksa Trump’ın uzay yatırımlarına ağırlık vermesinin ana nedeni bu mudur? Bu hiç de uzak bir ihtimal değil doğrusu. Mantalitesini enikonu bellediğimiz Coninin kendisine karşı her ulusun fırsat kolladığı bu Dünya da, artık başka da bir çaresi kaldı mı?


            Bizim akıl küpü akiller yeni Federasyon araştırmalarına start verip milletin değil; ama kendi üstlerine göre kostüm diktirmeye kalkıyorlarsa, önceden yaptıkları yumurta siparişinin de ilk teslimatı kapımıza dayanmış demektir. Böylece Sevr’den bile kahredici antlaşmanın plan safhasında, ilk işaretin verilmiş olduğu da artık görülmüş oluyor.

            Yalnız USA bu projeyi tek celsede Türk milletine yedirebileceğini, hele de bunu küçük aklı ve silah gücüyle yürütebileceğini düşünüyorsa; gökyüzünde bulutlarla dans ediyor demektir. Bu hayal gücü ile de kapımıza yığdığı Lejyoner piçlerinin, farklı bayraklar taşıdığına bakmayın. Aslında hepsi aynı ahırın tezekleridir. Ve neşetleri bellidir. Bunu defalarca yazdık. Şimdi de yazmamın nedeni, işin dönüp dolaşıp yine başladığımız noktaya gelmesidir.

            Sonunda kendimize başımız sağ olsun dememek için, herhalde milli birliğin ve bütünlüğün her hâlükârda bozulmaması gerektiğinin de farkındayız demektir. Ve yine farkında olmalıyız ki Türk, Türk’e silah doğrultmaz. Bunu yapsa yapsa içimize sokulan menşei bozuklar yapacaklardır. İşte tam bu noktada ve tarihte de defalarca olduğu gibi kurşun geçirmez, kesilmez ve asla yolda bırakmaz Türk çeliği zırhının önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor…


            Bu kara günlerimizin sorumlusu olan geciken milli kalkınmamızdaki ana etken: CHP döneminin devrimden saparak, toprak reformu ve Köy Enstitülerinin beklenen yapıcı sonuçlarını göremeden çok partili sisteme geçmesidir. Çünkü kalkınmış Batı da bile halk Devrimleriyle, toprak reformları yapılmış ve feodal sistemler tarih olduktan sonra ancak çok Partili Demokratik sistemlere geçilebilmiştir.

            Unutulmamalıdır ki bizdeki gibi erken devir çok Partili sistemlerde, hep karşı devrimi oluşturan hazır kıta tutucu bir güç olduğu ve olacağından, halk Devrimi gerektiren milli kalkınma, asla sağlanamaz. Zira artık tren kaçmıştır ve her şeye yeniden başlamak gerekmektedir. İşte kalkınmasını bizdeki bu geri bırakılmışlığın üstüne inşa eden emperyalist Batının, istenci de hedefi de budur esasen.

            Ne ki Devrim gecikse de evrim nasıl olsa şaşmaz doğruyu bulacaktır sonuçta. Lakin bu uzun ve meşakkatli bir yoldur. Sonunda da evrimden fayda sağlayacak bir toplum bile kalmayabilir ortada. Oysa DEVRİM her zaman en hızlı, hedefli ve de planlı bir çözümdür. Bakın Dünyanın halk devrimlerini gerçekleştirmiş Devletlerine; hepsi bize fark değil, farklar atmışlardır.

§    ATATÜRK’TEN DEVRİM ÜZERİNE
Bu milletin ekseriyeti bizimle olursa fırka deyiniz, ne derseniz deyiniz, yürümek mümkündür. Ekseriyet beraber değilse, grup deyiniz, heyet deyiniz, buna istinaden İnkılaba muvaffakiyet mümkün olamaz. ( i. Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, -UIus- 24 Kasım. 1968)…

            Ayrıca AKP Hükümetinin emperyalist aracı irtica ve gerici yapılanmayı işleve sokmak için mevcut olan, adı Demokrasiyi bile daha da geriye götürebilmek üzere, OHAL ve KHK’larla Adalet mekanizmasını taraflı hale getirerek otokrasiye yönelmesi de aynı nedendendir.


            Osmanlı Devletinin başlangıç yüzyıllarında, Osmanlı Devleti Dünyanın en uygar ve ileri Devletiydi. Ne ki Osmanlının çok gerisinde olan Batı, bugün uygarlık çıtasını çok yükseltmiştir. Ve o çıtanın üstünden atlamak, yeni Osmanlıcıkla ancak ham hayal olur. Ve buna teşebbüs dahi Batıyla aramızın daha çok açılmasına yarar.  O halde yapılması gereken tek şey Atatürk’ün açtığı yolda daha büyük bir inanç, azimli bir kararlılık ve birliktelikle yürüyerek muasır medeniyet çıtasının üzerinden milletçe aşmaktır.

            Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak en ufak bir yetki dahi vermediğim halde ülkemi dolayısıyla da beni temsil ettiğini sanan akil yaftalılar, ne idüğü belirsizlerle federasyon tartışmalarına kalkıyorlarsa, hepsini özenle sorgulamak da gerekecektir. Ve bugünlere geldikse şayet,  demektir ki vakit de tamamdır artık Abbas, o halde artık doğrulmalısın. Gazan mübarek ola…

                                                           Serendip Altındal





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder