7 Mayıs 2015 Perşembe

VAH GİDENE..

           68 kuşağı dinamikleri, bugün hala kafa karıştırmaya, hüzünle iç geçirtmeye devam ediyor anlaşılan. Oysa o günlerde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mütevazı milliyetçilikleri, anarşist yafta altında mahkûm edilince, ne yazık ki sonuçta pisipisine harcanan, kendi körpe gençlikleri olmuştu. Tek günahları vatanseverlik olan ahde vefa özeğindeki bakir bedenleri ise, elbette anavatanlarını emperyaliste sömürge kılanların kefaretini ödeyemezdi, ödememeliydi. Esasen hepimizin tesadüfen yaşadığımız ülkemizde, o güzelim çocuklar da o hengâmede gönüllerimizde hala sıcak duran anılarını bırakarak, boşuna harcanıp gittiler.

            Konuyu buradan alınca, o zamanlar o gençlerin körpe canlarının ferini söndürenler, şayet bugün görev başında olsalardı, demek ki; neredeyse bütün Türk Ulusunun ışığını söndürmeye kalkacaklardı dememiz gerekiyor. Mekânlar aynı gözükse de zaman değişti artık. O dönemlerde şartlar gereği sadece askeri aksiyonlara endeksli emperyalist baskı politikaları, şimdi renk, koku ve format değiştirerek, masa altı senaryolarıyla, klasik Haçlı soygunlarının, soykırımcı Lejyoner trajedilerine dönüştüler.

            Dini aranjmanlar da yine, masa altında yenen ana yemeğin, sosu oluyor tabiatıyla. Çünkü dinlerini pazarlamadan kara cehilleri kafaya almak da mümkün olmuyor her zamanki gibi. Yani eski haramilerin soygun sahaları ve hedefleri hep aynı; ama kullandıkları silahları değişime uğradı anlayacağınız.


            Son yazımda ifade ettiğim, Y-CHP ile Y-AKP muhtemel koalisyonu varsayımı, anlaşılan çok ses getirdi. Baksanıza bu senaryo bayağı tuttu ve herkesin ağzında artık. Yani aklın yolu, yine aynı noktada buluştu görüldüğü üzere. Daha iyi bir alternatifin ne yazık ki ufukta bile gözükmediği bir güncelde, bundan iyi bir seçenek, önümüzdeki kısıtlı süreçte esasen kalmadı da artık. Ne var ki neresinden bakılsa böyle bir koalisyonun, her halükarda tek başına veya HDP ile olasılı bir AKP iktidarından, ülke demokrasimiz adına çok daha olumlu sonuç vereceği de aşikârdır.

            Çünkü bu koalisyonla her şeyden önce de, başımızdaki haramilerden kurtulup, hanidir yokluğunu şiddetle hissettiğimiz adil düzene, bir geri dönüş söz konusu olabilir. Bu mealde de bireysel olarak düzeltilen alt gelir düzeyleri, bütün toplum geneline ve önce de iç piyasa ekonomisine pozitif yansıyacaktır. Bu da kısa vadede mutlaka bir rahatlama demektir. Esasen bugünkü şartlarda, ortak mekânımız olan ve fokur fokur kaynayan Ortadoğu’nun bir dokunuşla huzur ortamına dönüşmesi mucizesini, Musa’nın bastonu bile sağlayamaz. O halde ne kalıyor geriye…


            Artık köprüden önceki son çıkış noktasındayız. Bunu da kaçırırsak öbür tarafta açacağız 8 Haziranda birdenbire gözlerimizi artık. O da olası yeni bir sürprizle – mesela ani bir Suriye harekâtı gibi – engellenmemişse tabii. O halde şimdi soralım bakalım. Artık iyice tanıdığınız(!) AKP ile bir HDP ortaklığını mı, yoksa Y-AKP ile Y-CHP ortaklığını mı tercih edersiniz. Bilin ki bunların dışında bir halk devriminden başka da bir üçüncü olasılık şimdilik yoktur ve bu yokluğun nedeni de, bizatihen tekrar bir karar vermeye hazırlanan yine bizleriz aslında.

             Başta bu kaotik ortamın vebalini boynunda taşıyan emperyalistin bile kafasının karıştığı, çözüm üstüne çözüm falı baktığı ve bizden fazla da zamana ihtiyacı olduğu bu günlerde, kâbus gibi yaşadığımız 13 yılın ardından, hep birlikte artık, önce huzur ve sükûnete ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda da yoğun stratejik konumumuz nedeniyle de acilen önümüzü görmeye, yakın vade planları yapmaya, yaralarımızı sarmaya, en başta da iç ve dış devlet güvenliğimizi sağlama almaya şiddetle ihtiyacımız vardır.


            Kendi adıma kafamı taktığım tek konu ise; bir toprak kaybına uğramadan, sürekli ısıtılan bu Kürdistan kazanını, üstümüze boşalmadan hudutlarımın dışına nasıl taşıyacağımdır. Bu nedenle de bir Kemalist olarak ilk önce, yüce önder bugün yaşıyor olsaydı, acaba bu sorunu nasıl çözerdi diyerek, ona empati oluşturup işe başlardım mesela. Ve aynı bağlamda da hemen analizlerimi yapar, çözümleri önceliklerine göre sıralar ve bu bağlamda arkadaşlarımla da hemen tartışmaya otururdum kuşkusuz.

            Bana vereceğiniz Bayram harçlığı da kursağıma oturur kardeş. Şayet anavatanımda “Ben de Türk’üm diyemeyen” vatan hainleriyle aynı havayı teneffüs ederek yaşayacaksam. Hele de toprağımda bir takım beslemeler, vatan sevdalısı emekli subaylarımızın bile üstüne yürütülüyor ve “Sizi saydılar mı ulan! Çakma etniğinizin a..sına koydurtmayın” demek de o kafalara ilaç olamıyorsa artık.

            Bakın ABD li herifçioğlu, ordusunun başına bir savaşçıyı getirmiş. Aman ne iyi diyelim. Belki bizimkilere yine çuval geçirmeye kalkarlar da, yükselen adrenalin değerleri, ordumuzun kurumuş damarlarına yeniden kan pompalar belki. Uyuyan maymunlar ülkesinin, üstlerine ölü toprağı serpilmiş iki ayaklı bireylerine de, belki yeni bir hayat öpücüğü olur bu ivme, kim bilir.


            Hepsine ilaveten ayrıca çok da iyi bilirdim ki; kendi hudutlarım içine konulacak bir Kürdistan ayağı, yakın bir gelecekte, bir Ermeni kampusuna veya Büyük Ermenistan masalına da dönüşürdü mutlaka. Bir de işin Türk’le dövüşmeden ve kanını dökmeden toprağına oturarak onun yüz karası olmak meselesi olurdu ki; bununsa asla yenir yutulur yanı olmazdı işte. Çünkü kafamı kaldırıp sokağa çıkamazdım da o zaman…
                                                                     
Serendip Altındal

Video Kanalım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder