68
kuşağı dinamikleri, bugün hala kafa karıştırmaya, hüzünle iç geçirtmeye devam
ediyor anlaşılan. Oysa o günlerde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mütevazı
milliyetçilikleri, anarşist yafta altında mahkûm edilince, ne yazık ki sonuçta pisipisine
harcanan, kendi körpe gençlikleri olmuştu. Tek günahları vatanseverlik olan ahde
vefa özeğindeki bakir bedenleri ise, elbette anavatanlarını emperyaliste
sömürge kılanların kefaretini ödeyemezdi, ödememeliydi. Esasen hepimizin tesadüfen
yaşadığımız ülkemizde, o güzelim çocuklar da o hengâmede gönüllerimizde hala sıcak
duran anılarını bırakarak, boşuna harcanıp gittiler.
Konuyu buradan alınca, o zamanlar o
gençlerin körpe canlarının ferini söndürenler, şayet bugün görev başında
olsalardı, demek ki; neredeyse bütün Türk Ulusunun ışığını söndürmeye
kalkacaklardı dememiz gerekiyor. Mekânlar aynı gözükse de zaman değişti artık.
O dönemlerde şartlar gereği sadece askeri aksiyonlara endeksli emperyalist
baskı politikaları, şimdi renk, koku ve format değiştirerek, masa altı
senaryolarıyla, klasik Haçlı soygunlarının, soykırımcı Lejyoner trajedilerine
dönüştüler.
Dini aranjmanlar da yine, masa
altında yenen ana yemeğin, sosu oluyor tabiatıyla. Çünkü dinlerini pazarlamadan
kara cehilleri kafaya almak da mümkün olmuyor her zamanki gibi. Yani eski haramilerin
soygun sahaları ve hedefleri hep aynı; ama kullandıkları silahları değişime
uğradı anlayacağınız.
Son yazımda ifade ettiğim, Y-CHP ile
Y-AKP muhtemel koalisyonu varsayımı, anlaşılan çok ses getirdi. Baksanıza bu
senaryo bayağı tuttu ve herkesin ağzında artık. Yani aklın yolu, yine aynı
noktada buluştu görüldüğü üzere. Daha iyi bir alternatifin ne yazık ki ufukta
bile gözükmediği bir güncelde, bundan iyi bir seçenek, önümüzdeki kısıtlı
süreçte esasen kalmadı da artık. Ne var ki neresinden bakılsa böyle bir
koalisyonun, her halükarda tek başına veya HDP ile olasılı bir AKP iktidarından,
ülke demokrasimiz adına çok daha olumlu sonuç vereceği de aşikârdır.
Çünkü bu koalisyonla her şeyden önce
de, başımızdaki haramilerden kurtulup, hanidir yokluğunu şiddetle hissettiğimiz
adil düzene, bir geri dönüş söz konusu olabilir. Bu mealde de bireysel olarak düzeltilen
alt gelir düzeyleri, bütün toplum geneline ve önce de iç piyasa ekonomisine pozitif
yansıyacaktır. Bu da kısa vadede mutlaka bir rahatlama demektir. Esasen bugünkü
şartlarda, ortak mekânımız olan ve fokur fokur kaynayan Ortadoğu’nun bir
dokunuşla huzur ortamına dönüşmesi mucizesini, Musa’nın bastonu bile
sağlayamaz. O halde ne kalıyor geriye…
Artık köprüden önceki son çıkış
noktasındayız. Bunu da kaçırırsak öbür tarafta açacağız 8 Haziranda birdenbire
gözlerimizi artık. O da olası yeni bir sürprizle – mesela ani bir Suriye
harekâtı gibi – engellenmemişse tabii. O halde şimdi soralım bakalım. Artık
iyice tanıdığınız(!) AKP ile bir HDP ortaklığını mı, yoksa Y-AKP ile Y-CHP
ortaklığını mı tercih edersiniz. Bilin ki bunların dışında bir halk devriminden
başka da bir üçüncü olasılık şimdilik yoktur ve bu yokluğun nedeni de,
bizatihen tekrar bir karar vermeye hazırlanan yine bizleriz aslında.
Başta
bu kaotik ortamın vebalini boynunda taşıyan emperyalistin bile kafasının
karıştığı, çözüm üstüne çözüm falı baktığı ve bizden fazla da zamana ihtiyacı
olduğu bu günlerde, kâbus gibi yaşadığımız 13 yılın ardından, hep birlikte artık,
önce huzur ve sükûnete ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda da yoğun
stratejik konumumuz nedeniyle de acilen önümüzü görmeye, yakın vade planları
yapmaya, yaralarımızı sarmaya, en başta da iç ve dış devlet güvenliğimizi
sağlama almaya şiddetle ihtiyacımız vardır.
Kendi adıma kafamı taktığım tek konu
ise; bir toprak kaybına uğramadan, sürekli ısıtılan bu Kürdistan kazanını, üstümüze
boşalmadan hudutlarımın dışına nasıl taşıyacağımdır. Bu nedenle de bir Kemalist
olarak ilk önce, yüce önder bugün yaşıyor olsaydı, acaba bu sorunu nasıl
çözerdi diyerek, ona empati oluşturup işe başlardım mesela. Ve aynı bağlamda da
hemen analizlerimi yapar, çözümleri önceliklerine göre sıralar ve bu bağlamda arkadaşlarımla
da hemen tartışmaya otururdum kuşkusuz.
Bana vereceğiniz Bayram harçlığı da
kursağıma oturur kardeş. Şayet anavatanımda “Ben de Türk’üm diyemeyen” vatan
hainleriyle aynı havayı teneffüs ederek yaşayacaksam. Hele de toprağımda bir
takım beslemeler, vatan sevdalısı emekli subaylarımızın bile üstüne yürütülüyor
ve “Sizi saydılar mı ulan! Çakma etniğinizin a..sına koydurtmayın” demek de o
kafalara ilaç olamıyorsa artık.
Bakın ABD li herifçioğlu, ordusunun
başına bir savaşçıyı getirmiş. Aman ne iyi diyelim. Belki bizimkilere yine
çuval geçirmeye kalkarlar da, yükselen adrenalin değerleri, ordumuzun kurumuş
damarlarına yeniden kan pompalar belki. Uyuyan maymunlar ülkesinin, üstlerine ölü
toprağı serpilmiş iki ayaklı bireylerine de, belki yeni bir hayat öpücüğü olur
bu ivme, kim bilir.
Hepsine
ilaveten ayrıca çok da iyi bilirdim ki; kendi hudutlarım içine konulacak bir
Kürdistan ayağı, yakın bir gelecekte, bir Ermeni kampusuna veya Büyük
Ermenistan masalına da dönüşürdü mutlaka. Bir de işin Türk’le dövüşmeden ve
kanını dökmeden toprağına oturarak onun yüz karası olmak meselesi olurdu ki;
bununsa asla yenir yutulur yanı olmazdı işte. Çünkü kafamı kaldırıp sokağa
çıkamazdım da o zaman…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder