Yapay gündem konularına takıldıkça batıyoruz.
Çünkü bu çakma konular kasıtlı üretiliyor ve bunlara fazla takılınca da gerçek
gündemimizden koparılıyor, asıl gerçeğimizden uzaklaştırılıyoruz. İşsizlik,
açlık, parasızlık ve hepsini bastıran pervasızca bağımlı bir emperyalist dominyonu
olma yolunda hızla yol aldırılmakta olduğumuzu gözden kaçırıyoruz.
Bakmayın
siz karşılığı olmayan şikayetlere, serzenişlere, başımıza oturttuğumuz mehdinin
ruhu bile duymuyor. Aslında şikayetler arttıkça yeni ve içi boş gündemler birbiri
peşine havada uçuşuyor. Verecek cevapları da olmayınca sorular kâbusları oluyor
ve ha babam yeni gündem yaratıyorlar elbirliğiyle.
Ergenekon’dan, Balyozdan, FETÖ
iftiralarından geriye kalan Ordu bakiyemiz dahi konu mankeni gibi seçilmiş ve
donatılmış yeni personeliyle dış podyumlarda dolanırken, ne yazık ki ve nedense
içeride daha fazla Şehit ve Gazi veriyoruz. Bu da içinde yardımcı oyuncu
olduğumuz küresel oyunun, bir lütfu olmalı bize herhalde.
Bu
garabete eski Kurmay Başkanı yeni Savunma Bakanı muhterem ne cevap veriyor acaba,
her resepsiyonda, davette sivil takımlar içinde boy boy poz vermekten başka. Türk
Silahlı Kuvvetleri üniforması da zaten üstünde eğreti duruyordu, iyi ki
çıkardı. Çeşitli sıkıntılarla içeriği sürekli karıştırılan beyinlerde, sonunda
idrak mefhumu da kalmıyor demek ki. O halde çakma Emeviler doğru yolda anlaşılan.
Peki ya bu Vatanın sahibi olan biz Türkler!
Gücü elinde tutan tek adamın sonunda
varacağı son nokta salt diktatörlüktür. Hani birisi Allah verdikçe veriyor
diyordu ya! Bir diğeri de aldıkça alıyor; ama yine de aldıkları hudutsuz
hırsına, doymaz ihtirasına yetmiyor. İşte bu doğrultuda, insan mefhum olarak ele
alındığında Dünyanın bugüne kadar gördüğü tüm liderler arasında sadece Atatürk liderler
lideri olarak bir kere daha temayüz ediyor. Şafak huzmeleri içinde uyusun.
Başımızdakilerin
en sıradan bir yandaş beslemesinin bile Rahmeti Atatürk’ün malının, mülkünün birkaç
katına sahip olduğunu, artık ana sütünden yeni düşmüş bebeler bile biliyor. Lakin
malın, mülkün insanı adam yapmadığını da biliyorlar elbette.
Doktor hastayı açar, ameliyatını
yapar ve sağlık servis personeline havale eder. Hastayı ondan sonra asıl
hayatta tutacak olan eğitimli sağlık personelidir artık. Sağlık personelinin
hatta taşıyıcı, temizlikçi gibi hizmet personelinin bile sorumlulukları bazı
hallerde Doktordan bile fazladır.
Bu bağlamda da Devletin sırtında kambur
oluşturan Özel Şehir Hastahanelerinin yetersiz durumu ise geçtik acımayı da artık
endişe verici bir konumdadır. Esas sorun ise Şehir Hastahanelerinin bütçe
açıklarını da yok halimizde sadece nafakalarımızla değil; ama sağlığımızla da karşılıyor
olduğumuzdur.
Rusya ile aşık atmaya kalkıyor
birileri. Oturun da sırtınızdaki Rus’un kaya gibi mevcudiyetine dua edin, toprağına
yüz sürün. Çünkü arkamızda Rus olmasaydı şayet, şimdi çoktan küreselci
emperyalist tarafından ham yapılmıştık ve Texas çiftliğine de dönmüştü Anadolu’muz.
İstiklal Harbimizde bile Rus yardımlarıyla ayakta kalabilmiştik. O halde
dikkatli olun da Kanal meselesi yüzünden onlarla da papaz olmayın. Yani çok akıllı
olun az değil hani.
Yoksa
ayağında yırtık çarığı, elinde çakar almaz eski Osmanlı hurdalığından toplanmış
karabinalarıyla, yarısı patlamayan eski mermileri ve bazlamalardan yapılmış
süngüleriyle ne kadar dayanabilecekti. Yakası bağrı açık, yırtık üniforması dahi
üstünden akan, maaş alamayan, ayaklarına bile giyecek kundura bulamayan ve o yoklukla
bile düşmana dalan yiğit Mehmetlerimizin, sadece aslan yürekleri kurtarabilir
miydi, üstlerine kükreyen modern düşman mitralyözlerinden canlarını.
Ki
aslan bile açken önce vahşidir. Daha fazla acıkıp ta yiyecek et bulamayınca,
bitkinlikten yere uzanıp artık ölümü beklerken, önüne biraz et uzatılınca, bir
hamlede yutup devamını da almak için hemen munis bir kediye dönüşür. Yoksa aslan
hiç kafese kapatılabilir miydi? Ayrıca aç ayı oynamaz der Ruslar.
Hele
de yüce Atatürk ne yapsındı, elinde tabancasıyla tek başına harp meydanında
kalınca. Lakin son noktaya kadar gidip, son mermisini de kendisine değil, düşmana
sıkarak orada Şehit olacağını da hep biliyoruz, bütün Dünya gibi elbette. İşte bizim
aslan da öyle noktayı koyardı kendi hayatına. Ama asla komşudan et bekleyen bir
kediye dönüşmeden. O zaman bugünkü Devletimiz olmayacaktı, lakin biz onu yine
sevecek ve minnetle anacaktık. İşte bu da yine herkese nasip olmayandı.
Trumph
daha önce de bahsettiğimiz çaresizliğini NATO’dan yardım isteyecek bir noktaya
taşımıştır şimdi. Bu durum ise USA açısından bir ilktir. AB’ne gelince; tarihi
aidiyeti olduğundan ve daha fazla aklı başında Parlamenter, muhafazakâr,
desisyonist fertlerden oluşan yönetimlere de sahip olduğundan, Ortadoğu’ya daha
mutedil bakmak zorunda olduğunun bilincindedir.
Çünkü
Ortadoğu’da bardağın taşması, önce kendi SOSYO-Ekonomik varlığına zarar verir. Amerika
nasılsa eski Türkler gibi göçerdir, tutunamazsa çeker gider. Dolayısıyla da AB Ortadoğu’da
bir arabuluculuk dışında başka bir fevri davranıştan azami kaçınmaya mecburdur.
Çünkü dönem eski Cihan Harpleri dönemi asla değildir artık. Ve en küçük bir siyasi
yanlışın bile altından kalkılamayacak maliyetleri olacağının ise herkes bilincindedir.
Bizde
ise Erdoğan harıl harıl demografik yapımızı değiştirmekle meşguldür. Çünkü gelecek
seçimde hiçbir şansının kalmadığını iyi bellediği için kendisine seçmen yandaş
yaratmaya ihtiyacı olduğunun farkındadır. Irak, Suriye derken şimdi de Libya’dan
gelecek zorunlu vatandaşlarımızla, seçmen yapısını lehine değiştirme gayreti
içine girmiştir. Herhalde Abdülhamit’inki gibi uzun bir iktidar dönemi hesabı
yapıyor olmalıdır. Abdülhamit seviciliğinin de nedeni bu olsa gerekir.
İşte
kendisi için ana mesele de budur. Diğeri ise emperyalistten zoraki üstlendiği,
küresel eyaletlere dönüşecek Türkiye misyonudur. Bir diğeri de yeni Bizans
İstanbul’u projesiyle İstanbul ile birlikte Montrö anlaşmasının da rafa
kaldırılması meselesidir. Ki işte bu son mesele Türkiye’nin bağımsızlığını da jeopolitik-stratejik
olarak yok eder. Muhterem bunun dahi farkında değildir. Onun için durum, milli mutabakatı
da olmadığından, tipik bir kazan kazan meselesidir. Ve gerisi ona vız gelir,
biline!
Yalnız
örtülü bütçe Erdoğan harcamalarına yetmiyorken, durumun bize verdiği ise yarın milli
müktesebatımızı tehlikeye sokacak belki de toprak kaybımıza sebep olacak,
kurmakta olduğu özel orduya, örtülü ödenekten yapılan; ama yarın yine bizim
başımıza bela olacak harcamaların, yine bizim cebimizden yapılmakta olduğudur.
Vaktiyle Menderes de İktidarda zorla kalabilmek uğruna, Vatan Cephesini – ki hangi
Vatandan bahsediyordu acaba- milletin vergilerinden hayata geçirmiş ve kendi
sonunu da getirmişti.
İşte
muhalefet Partilerinden bile ekonomik ve idari baskı ile vekil alınması, yukarıdaki
gidişin açık bir göstergesi değil midir? Eh artık İnşallah anlamışızdır hali pür
melalimizi. Bu da adamlar; insanları evsiz, barksız bırakıp göçlere zorlayarak
ve ekleme, çıkarmayla yeterli seçmen çoğunluğunu sağlayamadan, seçimlere de
geçit vermeyecekler demektir anlaşıldığına göre. Bilmem yeteri kadar açık oldu
mu?
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder