26 Ocak 2020 Pazar

HEP AYNI SENARYO..


            Kanal İstanbul açmazıyla yine bir anda balansı bozulan, kafaları karıştırılan insanlarımızın kafalarına yeni yüklemeler de yapılırsa durum iyice sarpa sarar. Şöyle ki: Montrö antlaşmasının arkasından dolaşacak bu kanalın, bir de Akdeniz gazına oturduğu yerden sahip çıkmaya kalkan İsrail hırsının, Türkiye’nin de talebi karşısında, Siyonist lobisiyle kanal projesini hızlandırarak, bir an önce USA ve NATO donanmasını Karadeniz de görme tezahürlü bir rövanş mahiyeti taşıdığı da pekâlâ akla gelebilir. Öyle ya akıl torba değil ki yakasını büzesin.

            Analizi daha da derinleştirince; böylelikle bir taşla iki veya daha da fazla kuş vuracak olan İsrail’in, tipik Musevi pragmatizmiyle aslında en fazla kazanan olacağı, fazla kafa yormaya gerek kalmadan da anlaşılır. Ayrıca bir yanda Ege adalarımızda Yunan işgalinin hızla artması – ki adaların sessizce Yunan’a terk edilmesi de anımsandığında – ve herkesle kavgalı olan Erdoğan’ın, tam da bu esnada ne hikmetse İsrail’den hiç söz etmemesi, acaba İsrail ile de sessiz ve derinden bu bağlamda bir antlaşma yapılmış olup olmadığını, nasıl akla getirmez.

            Bizi bu düşüncelere sevk eden ise Erdoğan Reisliğindeki AKP İktidarının 17 yıldır içinde bulunduğu ilkeli Devlet mevcudiyetini inkâr eden ve de Türkiye Cumhuriyeti’ni, kurucu Anayasayı, Atatürk Devrimlerini yok sayan, ikircikli siyasa kültürüdür.

            Türkiye’de Parlamenter sistem işlemediğinde, önceden de bilindiği ve beklendiği üzere hayat duracaktı. Nitekim öyle de olmuştur. Peki Parlamento neden işlemedi? O şaibeli Referandumdan sonra, menfur tek adam Başkanlık sistemine geçildi de ondan. Muhalefetin bu eksikliğin nasılsa farkına vardığı şu günlerde, Akşener’in bir ifadesi ise kulağımı tırmaladı. Basın toplantısında Akşener; Erdoğan’la ilgili olarak, ‘üç defa Başkan seçilmesi Anayasaya göre mümkün olamaz, öyle değil mi’ mealindeki soruya, ‘burası Türkiye, yani ne çıkar bilinmez’ şeklinde bir cevap verdi.

            İşte bu ifade, ileride Cumhurbaşkanı adaylığına da soyunacak hem bir muhalefet Partisi lideri hem de bir kadın siyasetçinin ağzına hiş yakışmadı. Zira bu ifade ancak sokaktaki sıradan bir vatandaşın yorumuna uygun düşerdi. Şayet lider ve en üst siyaset makamına da aday olan bir siyasetçi, böyle bir ifade kullanırsa, daha seçimden önce seçilme şansını kaybeder.

Zira bir siyasetçinin asal görevi, kendi egosunu bir kenara bırakıp, önce her şeyini ortaya koyarak Anayasa yemini ettiği ülkesini, örnek bir konuma yükseltmeye çalışmaktır. Şayet ülkesini daha yolunun başında aşağılıyorsa, o ülkenin seçmeninden nasıl bir seçilme şansı bulacaktı ki?

Akşener gibi aydın bir siyasetçi nasıl bu gafı yapabildi. Yoksa AKP ile olan birlikteliği, onun da mı öz kontrol balansını bozdu. Çünkü en basit ve anlaşılır ifadeyle de bu durum, seçmen de, ‘gitti Gülsüm, geldi Gülsüm’ antipatisini yaratır.

Bu yazıyı hazırlarken vuku bulan, hayli uzakta olduğumuz halde bizi de sarsan Elâzığ Depremiyle korku ve acılarımız bir kere daha depreşirken, AKP İktidarının kayıplarla geçen döneminin, nasıl kadim Devletini yok etmeye yönelik art niyetli Devletçilik örneğinde yaşattığı ilklerle, Dünya Şampiyonu olduğunu, esefle bir kere daha anımsadık.

Çünkü bugüne kadar birikmiş olması gereken  Milyarlara rağmen, sayısız mesajlarla, vatandaşlardan talep edilen yeni yardımlar; Devletin ne yazık ki bütün kurumlarında yardım sandıklarının içinin boşaltılmış olduğunun da Dünya tarihinde yine bir ilk olduğunu sanki yüzümüze haykıran bir ifadesiydi.

Eh geldik sağlığa: Şimdi de başımıza AIDS gibi bir Corona virüsünü sardı, uluslararası para babası ilaç Mafyasının, Laboratuvar tetikçileri.  Hele Dünya da yeteri kadar hasta oluşsun; ondan sonra milyarlarca Doları ceplerine indirmek üzere bu hastalığın da kökünü kurutacak olan ilaçları, piyasaya süreceklerdir nasılsa yine. Hiç kuşkunuz olmasın.

Hatta ilaç bile çoktan hazır ve stoklarda bekletiliyordur muhtemel. Çünkü zehir bile yapılırken ilk önce panzehri imal edilir. İlaç emperyalisti ise bunu çok iyi bilir. Ve bu yeni yaratığın da şimdi eski laboratuvar virüsü AIDS gibi bir afet haline gelmesi beklenmektedir.

Bakın AIDS’ten bugün tık bile çıkmıyor artık. Ve yeteri kadar cukka kazanıldıktan sonra Corona da yerini yeni yaratıklara bırakacaktır, merak etmeyin. Ne yaparsınız dünyada bu kadar tarihten öğreti çıkarmayan enayi var oldukça ve insan denen genom kaçağı aciz yaratık, ayrı bir türü olan ilkel kanibal Paganların en kolay avı olmayı sürdürdükçe…

                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder