2 Ocak 2020 Perşembe

SON KAVGAM..


Sözcü olayı ile 2019 yılını kapayan en son yargı ihlali; ister istemez Türkiye’mizde 70’li yıllarda sinsi ve çok organize bir irticai örgütleşme ile başlayan ve gelişerek ülkeye yakın günlere kadar çok zarar veren Fethullah cemaatine tekrar bir anımsatma gerektirdi.  Şöyle ki; büyük ve yapay bir işgüzarlıkla FETÖ temizlenmesine başlayan AKP iktidarı, anti FETÖ’cu olarak bilhassa özel bir profil sahibi olan Emin Çölaşan gibi Atatürk milliyetçisi bir yazarı, Sözcü gazetesinde aynı çizgideki diğer arkadaşlarıyla birlikte yandaş yargısına mahkûm ettirirken, FETÖ örgütüne bilhassa arka çıkan bu davranışıyla, aslında arınmak istediği eski FETÖ’cülüğüne, yeniden bürünmekte olduğunu teyit eden bir görüntü veriyordu.

Bu bağlamda ise aşağıda son sözleriyle Rahmetli Hablemitoğlu’nu Rahmetle anmak, yine bize farz oldu. Hükümet Vekaletlerinin ileri karakollarına, ışık evlerinden, Kolejlerden itibaren Polis ve Milli İstihbaratın başat pozisyonlarına, Ordunun yönetim kadrosuna, YÖK’ün, Üniversite Rektörlüklerine, STKB’na kadar sızma yaparak neredeyse Cumhuriyetin bütün resmi ve sivil kurumlarına yerleşen FETÖ örgütüne karşı, daha başından beri sonunda da canı pahasına büyük mücadele veren Türk vatanının has evladı Hablemitoğlu, yılmaz yüreği ve ahde vefa sahibi yüce kişiliğiyle bütün övgülere layık milli aydınlarımızdan biriydi. Son mekânında Nurlar içinde uyusun.
                       
§        Fethullahcılar cemaate ait en az 25 milyar dolarlık mal varlığı, milyarlarca dolarlık ciro, yüz milyonlarca dolarlık Himmet geliri ile hemen herkesi ve her şeyi satın alabilecek dev bir organizasyona dönüşmüştür. Yurt içindeki Üniversiteleri, liseleri, ilköğretim okulları, dershaneleri, hastaneleri, poliklinikleri, yurtları, ışık evleri, vakıfları, Dernekleri, hemen her alanda faaliyet gösteren şirketleri, fabrikaları, pazarlamacıları, devlet ve vakıf Üniversitelerinde görev yapan on binlerce öğretim elemanı, alternatif silahlı kuvvetleri (emniyetçi müritler), kamu görevlileri ile Fethullahcılar, organize bir suç örgütü halinde çalışmaktadır. Yurt dışındaki güçleri, en az yurt içindeki güçleri ölçüsündedir. Son yaşadığımız iki ekonomik krizde. Alman Bankalarının dahli kadar, Fethullahçıların dahli de bulunmaktadır. A.B.D.'n de Fethullah Gülen'e yakın olabilmek için binlerce Fethullahcı işverenin, “yeşil karttan kurasız faydalanabilmek için kişi başına en az 3.000.000 $ para transferi gerçekleştirdikleri; Kanada’ya yapılan transferlerin ise çok daha fazla meblağlara ulaştığı duyumları alınmaktadır. Türkiye’de fabrikalar sökülmekte. Balkan ülkelerine. Orta Asya Cumhuriyetleri’ne, Azerbaycan'a ve Rusya Federasyonu’na bağlı Özerk Cumhuriyetlerine: aynıca da cemaatin okullarının bulunduğu tüm ülkelere götürülmektedir. Fabrikalarla birlikte sermaye götürülmesi, Türk ekonomisine önemli darbe vurmuştur. Hiçbir devlet kurumu, bu konu ile ilgilenmemektedir. CIA, MI6 ve BND gibi batılı istihbarat servisleri ile iş birliği örnekleri sergileyen, taşeronluk yapan Fethullahçıların özde yurtsever, milliyetçi-Alperen olduklarını iddia etmek mümkün değildir. Türk Devletine, laik hukuk sistemine büyük kin duymakta ve her fırsatta bu kinin gereğini yerine getirmektedirler. İşte, bu dev organizasyonla mücadelede, sayıca bir- elin parmaklarını geçmeyen Cumhuriyet aydını ve birkaç sivil toplum örgütü, savunmasız ve korunmasız konumdadır. Bunları koruyacak, destekleyecek, güç eşitliği sağlayacak bir- devlet desteği de maalesef yeterli değildir. Mumcu, Üçok, Aksoy, Kışlalı gibi yitirilen aydınlardan sonra, bunlarında çekilmesiyle, meydan yani kamuoyu, Fethullahçıların eline kalacaktır. T.S.K.'nın bu durumu değerlendirmesi, ama geç olmadan değerlendirmesi gerekmektedir. Niye T.S.K. diyenlere, yoksa Mesut Yılmaz mı, sorusuyla karşılık vermek yerinde olacaktır.
Sizler, bu satırları okuduğunuzda, eminim ki hakkımda bugüne kadar açılmış yüz milyarlarca liralık manevi tazminat davalarına, yenileri eklenecektir. Her zaman olduğu gibi kimi siyasiler devreye girerek Üniversite Rektörü'nü hakkımda yasal işlem yapmaya zorlayacaktır. Tehditler ve hakaretler hız kesmeyecek, aileme de yönelecektir. Peş peşe gıyabımda kesilen trafik cezaları gelecektir. Gelen duyumlara göre. Emniyet ve M.İ.T. bünyesinde, gerektiğinde aleyhimde kullanılmak üzere dezenformasyon çalışmaları kapsamında olumsuz bilgi notları ve olumsuz dosyalar hazırlanmıştır. Telefonlarım bir şekilde dinlenmeye devam edilecektir. Büyük bir olasılıkla, hakkımda imzalı-imzasız suç duyurusu yapılacak: T.B.M.M. de aleyhimde soru önergeleri verilecek: bütün bunları dikkate alan savcılık evimde arama yaptıracak: en azından “İçişleri Bakanlığı'nı ya da Emniyet güçlerini tahkir ve tezyiften” veya hiç ilgisiz bir iftira ile hakkımda Ağır Ceza Mahkemesi’nde ya da DGM’de dava açılacaktır, Halen, İzmir, Ankara, Burhaniye, İstanbul gibi merkezlerde yürüyen davalara, yurdun farklı yerlerinde açılacak yeni davalar da eklenince, maddi-manevi darbenin yanı sıra, mücadeleye zaman yetiştirememe gibi bir durum da ortaya çıkacaktır. Sonuçta, belki de ödeyemediğim tazminat hükümlerinden dolayı evime haciz gelecektir. Almanlardan Fethullahçılara, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter- ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete değer mi, diyorsanız. Atatürk’ün manevi mirasçısı olarak evet değer, diyorum. Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!.. (Köstebek s. 105 – N. Hablemitoğlu)

            Gelelim Libya geyiğine: Libya’ya giden askerimizin caydırıcı olacağı düşünülerek davete icabetten yollandığı söyleniyor olsa da seni zehirlemek üzere masasına davet eden adamın davetini kabul etme ahmaklığını bırakalım da lakin kaçınılamaz risk faktörünün büyüklüğü ise, asla göz ardı edilemez. Çünkü araya sızdırılan bir kontra ajanın herhangi bir Komutanımızı vurması üzerine oluşacak provokasyonla, durum bir anda caydırıcı olmaktan çıkacak ve askerimizin zorunlu olarak silahına davranması, sonuçta yeni bir emperyalist Ortadoğu savaşına dönüşecek bir askeri müdahaleyi, ister istemez tetikleyecektir. O zamanda caydırıcılık konseptiniz istemeseniz de büyük bir milli ihanete dönüşecektir. İşte o zaman, acaba bu ihanetiniz ve sorumsuzluğunuzun açıklamasını, tarih önünde Türk milletine, nasıl yapmayı düşünüyorsunuz Efendiler…

                                                                            Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder