Sözcü olayı ile 2019 yılını kapayan
en son yargı ihlali; ister istemez Türkiye’mizde 70’li yıllarda sinsi ve çok
organize bir irticai örgütleşme ile başlayan ve gelişerek ülkeye yakın günlere kadar
çok zarar veren Fethullah cemaatine tekrar bir anımsatma gerektirdi. Şöyle ki; büyük ve yapay bir işgüzarlıkla FETÖ
temizlenmesine başlayan AKP iktidarı, anti FETÖ’cu olarak bilhassa özel bir
profil sahibi olan Emin Çölaşan gibi Atatürk milliyetçisi bir yazarı, Sözcü gazetesinde
aynı çizgideki diğer arkadaşlarıyla birlikte yandaş yargısına mahkûm ettirirken,
FETÖ örgütüne bilhassa arka çıkan bu davranışıyla, aslında arınmak istediği
eski FETÖ’cülüğüne, yeniden bürünmekte olduğunu teyit eden bir görüntü
veriyordu.
Bu bağlamda ise aşağıda son
sözleriyle Rahmetli Hablemitoğlu’nu Rahmetle anmak, yine bize farz oldu.
Hükümet Vekaletlerinin ileri karakollarına, ışık evlerinden, Kolejlerden
itibaren Polis ve Milli İstihbaratın başat pozisyonlarına, Ordunun yönetim kadrosuna,
YÖK’ün, Üniversite Rektörlüklerine, STKB’na kadar sızma yaparak neredeyse
Cumhuriyetin bütün resmi ve sivil kurumlarına yerleşen FETÖ örgütüne karşı,
daha başından beri sonunda da canı pahasına büyük mücadele veren Türk vatanının
has evladı Hablemitoğlu, yılmaz yüreği ve ahde vefa sahibi yüce kişiliğiyle
bütün övgülere layık milli aydınlarımızdan biriydi. Son mekânında Nurlar içinde
uyusun.
§ Fethullahcılar
cemaate ait en az 25 milyar dolarlık mal
varlığı, milyarlarca dolarlık ciro, yüz milyonlarca dolarlık Himmet geliri ile
hemen herkesi ve her şeyi satın alabilecek dev bir organizasyona dönüşmüştür. Yurt
içindeki Üniversiteleri, liseleri, ilköğretim okulları, dershaneleri,
hastaneleri, poliklinikleri, yurtları, ışık evleri, vakıfları, Dernekleri, hemen
her alanda faaliyet gösteren şirketleri, fabrikaları, pazarlamacıları, devlet
ve vakıf Üniversitelerinde görev yapan on binlerce öğretim elemanı, alternatif
silahlı kuvvetleri (emniyetçi müritler), kamu görevlileri ile Fethullahcılar, organize
bir suç örgütü halinde çalışmaktadır. Yurt dışındaki güçleri, en az yurt içindeki
güçleri ölçüsündedir. Son yaşadığımız iki ekonomik krizde. Alman Bankalarının dahli
kadar, Fethullahçıların dahli de bulunmaktadır. A.B.D.'n de Fethullah Gülen'e
yakın olabilmek için binlerce Fethullahcı işverenin, “yeşil karttan kurasız
faydalanabilmek için kişi başına en az 3.000.000 $ para transferi
gerçekleştirdikleri; Kanada’ya yapılan transferlerin ise çok daha fazla
meblağlara ulaştığı duyumları alınmaktadır. Türkiye’de fabrikalar sökülmekte.
Balkan ülkelerine. Orta Asya Cumhuriyetleri’ne, Azerbaycan'a ve Rusya Federasyonu’na
bağlı Özerk Cumhuriyetlerine: aynıca da cemaatin okullarının bulunduğu tüm
ülkelere götürülmektedir. Fabrikalarla birlikte sermaye götürülmesi, Türk
ekonomisine önemli darbe vurmuştur. Hiçbir devlet kurumu, bu konu ile ilgilenmemektedir.
CIA, MI6 ve BND gibi batılı istihbarat servisleri ile iş birliği örnekleri
sergileyen, taşeronluk yapan Fethullahçıların özde yurtsever, milliyetçi-Alperen
olduklarını iddia etmek mümkün değildir. Türk Devletine, laik hukuk sistemine
büyük kin duymakta ve her fırsatta bu kinin gereğini yerine getirmektedirler.
İşte, bu dev organizasyonla mücadelede, sayıca bir- elin parmaklarını
geçmeyen Cumhuriyet aydını ve birkaç sivil toplum örgütü, savunmasız ve
korunmasız konumdadır. Bunları koruyacak, destekleyecek, güç eşitliği sağlayacak
bir- devlet desteği de maalesef yeterli değildir. Mumcu, Üçok,
Aksoy, Kışlalı gibi yitirilen aydınlardan sonra, bunlarında çekilmesiyle,
meydan yani kamuoyu, Fethullahçıların eline kalacaktır. T.S.K.'nın bu durumu değerlendirmesi,
ama geç olmadan değerlendirmesi gerekmektedir. Niye T.S.K. diyenlere, yoksa
Mesut Yılmaz mı, sorusuyla karşılık vermek yerinde olacaktır.
• Sizler, bu satırları okuduğunuzda, eminim ki hakkımda
bugüne kadar açılmış yüz milyarlarca liralık manevi tazminat davalarına,
yenileri eklenecektir. Her zaman olduğu gibi kimi siyasiler devreye girerek
Üniversite Rektörü'nü hakkımda yasal işlem yapmaya zorlayacaktır. Tehditler ve
hakaretler hız kesmeyecek, aileme de yönelecektir. Peş peşe gıyabımda kesilen trafik
cezaları gelecektir. Gelen duyumlara göre. Emniyet ve M.İ.T. bünyesinde, gerektiğinde
aleyhimde kullanılmak üzere dezenformasyon çalışmaları kapsamında olumsuz bilgi
notları ve olumsuz dosyalar hazırlanmıştır. Telefonlarım bir şekilde dinlenmeye
devam edilecektir. Büyük bir olasılıkla, hakkımda imzalı-imzasız suç duyurusu
yapılacak: T.B.M.M. de aleyhimde soru önergeleri verilecek: bütün bunları
dikkate alan savcılık evimde arama yaptıracak: en azından “İçişleri Bakanlığı'nı
ya da Emniyet güçlerini tahkir ve tezyiften” veya hiç ilgisiz bir iftira ile
hakkımda Ağır Ceza Mahkemesi’nde ya da DGM’de dava açılacaktır, Halen, İzmir,
Ankara, Burhaniye, İstanbul gibi merkezlerde yürüyen davalara, yurdun farklı
yerlerinde açılacak yeni davalar da eklenince, maddi-manevi darbenin yanı sıra,
mücadeleye zaman yetiştirememe gibi bir durum da ortaya çıkacaktır. Sonuçta,
belki de ödeyemediğim tazminat hükümlerinden dolayı evime haciz gelecektir. Almanlardan
Fethullahçılara, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter- ve laik yapısına
göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete değer mi, diyorsanız. Atatürk’ün
manevi mirasçısı olarak evet değer, diyorum. Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!..
(Köstebek
s. 105 – N. Hablemitoğlu)
Gelelim Libya geyiğine: Libya’ya
giden askerimizin caydırıcı olacağı düşünülerek davete icabetten yollandığı
söyleniyor olsa da seni zehirlemek üzere masasına davet eden adamın davetini
kabul etme ahmaklığını bırakalım da lakin kaçınılamaz risk faktörünün büyüklüğü
ise, asla göz ardı edilemez. Çünkü araya sızdırılan bir kontra ajanın herhangi bir
Komutanımızı vurması üzerine oluşacak provokasyonla, durum bir anda caydırıcı
olmaktan çıkacak ve askerimizin zorunlu olarak silahına davranması, sonuçta yeni
bir emperyalist Ortadoğu savaşına dönüşecek bir askeri müdahaleyi, ister
istemez tetikleyecektir. O zamanda caydırıcılık konseptiniz istemeseniz de
büyük bir milli ihanete dönüşecektir. İşte o zaman, acaba bu ihanetiniz ve sorumsuzluğunuzun
açıklamasını, tarih önünde Türk milletine, nasıl yapmayı düşünüyorsunuz
Efendiler…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder