Hasta adam USA Saltanatını terk
ederken Türkiye’mizi de beraberinde götürme hesapları yapıyor anlaşılan. Çünkü
askeri varlığı, artık gelecek göremedikleri ülkelerini terk edip başka
Devletlerin vatandaşlıklarına geçen kıdemli ve tecrübeli askerleri nedeniyle
sıfırlarken, mecburen yabancı güçlere bel bağlamıştır artık. Bu güçlerin
başında da gerek muhteşem ulusal geçmişi ve gerekse de stratejik konumu ve
bitirici askeri gücü nedeniyle Türk Ordusu gelecektir kuşkusuz.
Böylece elinde kalan teknik gücünü
kullanarak Türk Ordusunu, yeni Osmanlı yemli bir oltaya bağlayarak Panislamist
bir kulvarda yeni bir Dünya Harbi çerçevesine oturtup Avrasya ve Doğu Asya da
kullanmak istiyor. Bu nedenle de Enver Paşa’yı, ülkemdeki kuklalarını devreye
sokarak Atatürk’ün üstüne yazdırmaya kalkıyor son günlerde. Bir zamanlar
Almanların da desteklediği Panislamist oyunda, o hayalperest oyunun kurbanı
olan Enver Paşa’yı vuran sayısız merminin arasında, yüzde yetmişi Türk ve
Müslüman olan Sovyet ordusunun kim bilir kaç tane Türk mensubunun mermileri de
vardı.
Tüm bu gerçeklere rağmen USA’nın; AB
ülkelerini de arkasına alarak, Türk ordusunu kendi karanlık emellerinin askeri
gücü yaparak ve İslam Dünyasının Halifeliğini de bu resme iliştirerek, bu
çerçevenin arkasındaki Pentagon Kurmayıyla yeni bir Dünya İmparatorluğu
formülünü kurguladığı görülüyor. Çünkü Trump’ın Başkanlık seçimlerini bile
erteleme hamlesi, aynı bağlamda Erdoğan’a verdiği; ‘yaptığımı yap, korkma
arkanda biz varız’ mesajından başka bir şey değildir aslında.
Böylece balık oltaya davet edilmiş
oluyor. Şimdi bunları da tespit edelim ki bakarsınız yakında lazım olur
dostlar. Bu günlere geleceğimizi ister inanın ister inanmayın; ama daha 2002
seçimlerinden sonra Erdoğan’ın kendisini bile şaşırtan o manüpilatif dijital
seçim sonuçlarının büyük şaşkınlık ifadesini, hem de bir profesyonel bilişimci
olarak ekrandaki suratında izlediğim anda anlamıştım. Nitekim o zaman olan ve
daha da olacak olan şeylere bilin ki hiç şaşırmadım ve de şaşırmayacağım. Çünkü
et de kasap da bellidir.
Mendebur bir cemaatin kendisine
armağan ettiği yapay seçim sonuçlarına bile şaşıran surat ifadesinden başka
milletlerine verecek bir şeyi olmayanlara biat eden ve düşürüldüğü çukurdan pır
pır edip uçamayan bir genel muhalefetin arkasında, kendisine reva görülen rezil
bir adaletsizlik ve yoksulluk ekonomisine, adı Devlet idaresi olan 3 kuruşluk
pespaye bir çadır tiyatrosu oyununa yıllardır tahammül eden bir millete
salaklar toplumu demeye inanın dilim ve vicdanım varmıyor.
Hele
de hepsinin üstüne Çokomelli dondurma yalamış güleç çocuk suratlı ve çakma
ekonomist Albayrağ’ın, milyonlarca yoksulumuzun suratına tükürürcesine
salladığı mizah ötesi ekonomi yalanlarına tahammül, bakın valla delilikten de
öte izahı zor bir hadisedir. Böylelikle bütün bunların üstüne, gelin biz yine
de aslında tasvip etmediğim Aziz Nesin’i anmadan geçmeyelim isterseniz. O halde
ondan bir farkımız olması için de kendimize şu soruyu soralım: Acaba
yaradılışta hepimize verilen ve en büyük bağış olan aklımızı, başımıza
toplamamızın vakti hala gelmedi mi sizce de?
Yalnız bütün bu ifadelerden yine de
Atatürk’ümüz ve bizim de aidiyetimizin olduğu yüce Türk Ulusunu tenzih etmek
zorunda olduğumu itiraf etmeliyim. Zira Türk ulusu görkemli töresine sadık,
yüreği sağlam, zeki, edepli, onurlu, vicdanlı, haysiyetli ve yasalarına
biatkârdır. Bu da kendisini esasen seçimle gelenin seçimle gideceğine imankâr kılar.
Oysa başındaki kondu İktidarın seçimle de gitmeye hiç niyeti yoktur.
Sözün özü: Küçük Asya’nın hiçbir
zaman bir Kürt sorunu olmadı. Yalnız emperyalist eliyle – ki bilhassa da
İngiliz- yapay hatta isyanlara kadar varan Kürt sorunları oluşturuldu. Bugün
ise USA’nın beslediği yeni Osmanlı Eyaletleri coğrafyası hayaline yine
emperyalist eliyle birlikte oturtulmuş bir Kürt paradigması vardır. Ne var ki
bu da yapay bir Kürt sorunudur aslında.
Son günlerde Erdoğan Bahçeliyi fazla
konuşturuyor. Belki de ona ‘ben konuştukça hepimiz batıyoruz. Halbuki senin
kaybedecek bir şeyin olmadığı için nasıl olsa fark etmez’ demiştir kim bilir.
Bu arada İnce’nin yeni Sivas bildirgesi, Atatürk’ün Sivas Kongresiyle yola
çıkan Kuvayı Milliye başlangıcını akla getiriyor. Öyleyse bu hareketi, sonuna
kadar dikkatle takip etmek zorundayız.
Lakin
hele de Kuvayı Milliye gibi bir kutsiyete soyunan bir liderin, gözünü budaktan
sakınmayan nitelikte olması gerekir. Ki bu yola çıkmadan önce Muharrem İnce’nin
de kendisine liderliği yakıştırmayan o son Cumhurbaşkanlığı seçim sonu
olaylarını açıklayarak kendisini, toplumu ikna edecek düzeyde aklaması ya da
günah çıkarması gerekmektedir…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder