İktidara gelmeye çalışan bütün
Partilerin aslında dayandığı tek bir kaynak vardır. O da HALK yani seçmendir. Halkı
en üste yazarak onun huzuru ve mutluluğu için her şeyi yapacaklarına Anayasaya
el koyarak yemin edenlerin, genelde İktidara geldikleri zaman ilk önce
unuttukları da yine HALK yani Millet veya Ulustur. Şüphesiz arada istisnaları
da vardır. Mesela Atatürk ve silah arkadaşları gibi. Onlarsa başlarını ülkelerinin
bağımsızlığı, müktesebatı ve bekası için ortaya koyan insanlardır. Ki onlara
her toplumda rastlamak asla mümkün değildir.
Bırakalım sağı, solu ve bizden
olmayanı; ama ülkemizde ilk Cumhuriyet İktidarı olan CHP Hükümetinin 27 yıllık
iktidarından ve yine aynı Hükümetin aldığı kararla 1945 yılından itibaren de çok
Partili sisteme geçildikten sonra gelen bütün İktidarların dönemlerinde böyle
olmadı mı? Ve bu nedenle de biz bu günlere gelmedik mi? Demek ki sadece Atatürk’ün
Cumhuriyeti kurduğu başlangıç yıllarında ve sonraki CHP döneminde HALK, hak
ettiği itibarla hep ön sırada yer almıştı.
İşte ne olduysa ilk DP döneminden
itibaren bu durum değişmiş halk küçük yazılarak, sadece seçim dönemlerinde, o
da eşyanın tabiatı gereği ister istemez ve zorunlu olarak hatırlanır duruma
gelmiştir. Lakin yine de bütün İktidarlar AKP dönemine kadar durumu idare
etmişler, halkı ayrıştırmamışlar ve itibarını bugün olduğu kadar, asla ayağa
düşürmemişlerdir.
Ne var ki AKP ile başlayan dönemde
sadece halkın değil; ama Türkiye Cumhuriyeti’nin bile itibarı koca tarihine yakışmayacak
olguda ve hiç olmadığı kadar ayağa düşürülmüştür. Hatta Cumhuriyet tarihimizde
ilk defa, Sevr döneminde dahi uğramadığımız itibar kaybına, başımızdaki
iktidarsız İktidar tarafından ne yazık ki düşürülmüş ve adeta dumura uğratılmışızdır.
Ve bu durumun, yok sayılan millet eliyle yine düzeltilme mecburiyeti ise tarif
edilemez bir aciliyet içerir hale gelmiştir.
Türk aslına ihanet ederek Türkleri
bastırırken, kan kardeşimiz olan Kürtleri ayrı bir azınlıkmış gibi tasnif edip
onlara ayrıcalık tanıyan Osmanlı yüzünden, bazı Kürtlerimiz bile bugün asıllarına
ihanet içinde emperyalist ajanı haline getirilmişlerdir. Öyle ki Ortadoğu’ya dahi
artık asker çıkaramayacak hale gelen USA şimdilerde sadece silah yığdığı Kuzey
Irak topraklarında, beslediği Kürt Lejyonlarına güvenerek artık pili tükenmiş
olan BOP Projesini bile tekrar canlandırma gayreti içine girmiştir.
Ki bununda ne denli çıkmaz bir yol
olduğunu gerçek anlamdaki ‘etkar-ı bi-idrak’ haliyle hala anlayamamakta ya da
duvara doğru kafayla yürümeye çalışmaktadır. Lakin her şey bir yana, şimdi karasularımızda
hatta Türk Donanmasıyla bile ortak bir manevra aldatmacasıyla, askeri bir Hollywood
şovuna, en azından belki de tutar umuduyla sarılmaktadır. Tabii silahlar gerçek
mermi kullanmaya başlayıncaya kadar herkes şovunu yapabilir. Buna bir şey söylenemez.
O halde biz de son kerteye kadar bekleyelim bakalım. Durum ne gösterecek.
Herhalde beklerken de tespih çekmiyoruzdur ve Kurmay da ihtiyati tedbirleri mutlaka
alıyordur İnşallah.
Ant içmek, ant içebilecek oranda özgüveni
yüksek, yürekli ve erdem sahibi insanlara özgü bir işlemdir. Ant’ını unutan veya
yok sayan esasen Ant’a inanmayandır. Yani ant içmekle, üstüne bir bardak ayran içmek
arasında bir fark yoktur bu tıynetteki adamlar ve kadınlar için. Hele tam da
yeni bir İstiklal dik duruşuna ihtiyacımızın yoğunlaştığı bu günlerde. Aslında
bırakın okulları, iş yerlerinde bile işe başlarken ve bitirirken de ant
içilmelidir. Hatta bu işlemin TBMM de bile yapılması artık elzem hale gelmiştir.
Menfaat sarhoşluğu altında kimlik kaybına uğradıklarının bile farkında olamayan
Saray Nazırları ve işbirlikçi hukukçular, Ant içmeyi kaldırmakla nasıl bir herze
yediklerinin umarım farkındadırlar.
Atatürk yok sayılarak Türk ülkesinde
asla milli olunamaz. Bu düşüncede ısrarcı olmak milliyeti inkâr ettiği gibi BOP
eş başkanlığı ve emperyalist uşaklığı misyonunun tescilini de ortaya koyar. O
zamanda sorarlar adama; bunu nasıl yapmayı düşünüyorsunuz diye. Bir takım seçim
hileleri, emperyalistin ‘Kürt’ olarak ayrı bir ırkmış gibi sanallaştırdığı Öztürkmen
aşiretleri veya ülkeye sokulan Suriyeli çakma seçmenlerle İktidarınızı uzatmayı
düşünüyorsanız, bu hesabın tutmayacağını da bilmek zorundasınız. Çünkü sadece
matematik doğruyu söyler meraklısına. Öyleyse bekleyelim bakalım göreceğiz. Ya
da toprağın üstü değil; ama altı biz ayırana kadar.
Ey yüce Atatürk ne büyük adammışsın,
güçleri dirine yetmedi. Lakin birlikte iyi biliyoruz ki ölüne de yetmeyecektir.
Bakıyoruz da herifler, senin ruhundan bile nasıl korku duyduklarını her vesilede
ortaya koyuyorlar. Gör ki şimdilerde Ant’ımızı bile okullardan kaldırma telaşı
içine giriverdiler. Yani senin mümtaz varlığınla yüreklerimize perçinlediğin Türk
kimliğimiz bile emperyalisti demek ki bu kadar rahatsız ve uykusundan ediyor.
Bu
nedenle de içimizdeki beslemelerini bak nasıl seferber ediyor. Ant’ımızın kaldırılması,
Biden döneminin kesilen konuşmalara başlamak için yeni bir zorlaması mıydı yoksa.
Öyle ya bağrımızda Atatürk yaşıyorken BOP nasıl yürüyecekti ki. Şayet
verebilselerdi, Sarayın konu mankeni Nazırları, bu soruya nasıl cevap
verebilirlerdi acaba…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder