Ağzında çiğneyerek yumuşattığı
sahte gündem sakızlarının, tükürdükten sonra derhal çevredeki yazar çizer
takımı tarafından çiğnenmeye devam edilmesi, kim bilir Erdoğan’ı ne kadar eğlendirip
umutlandırıyordur. Öyle ya ağzından bir ‘leb a leb’ lafı çıktı, derhal ve yine önce
yazar takımının sonra da okurların hemen ağzında sakız olmadı mı? Daha da bunun
gibi niceleri var.
Demek oluyor ki Erdoğan’ın
siyasi felsefesi çevresindekilerin aymazlığı ve -ahmaklık demeyelim de- saflığı
üstüne kurulu ve oradan nemalanıyor anlaşılan. Oysa o ‘leb a leb’ lafının
arkasındaki temel gerçeğe bakıldığında, tam da bu yokluk günlerinde, hatırı
sayılır yevmiyelerle toplanan bindirilmiş kıtaları, pandemi çekincesine rağmen üst
üste kongre salonlarına doldurulmuş çakma yandaşların; suratlarındaki
ifadelerden, sonda yine bildiklerini okuyacaklarını yani bütün mağduriyetlerinin
tek nedeni olan AKP’yi illaki destekleyecek kadar avanak olmadıkları da
anlaşılıyordu aslında.
Yani birkaç ekmek ve azınlık
fiyatına kafese konacak ördeklere benzer halleri yoktu ki bu mübareklerin. Elbette
kongre kafeslerinden çıkınca nasıl olsa ister istemez yine kendi gerçeklerine
döneceklerini biliyorlardı ve bunun da hesabını çok iyi yapmışlardı hiç kuşkusuz.
Çünkü erdem kaymasının başa ne felaketler getirebileceğinin kendileri de farkındaydı
herhalde.
Amerika’ya gereken
cevabın verildiği safsatasına AKP’liler alkış tutarken, komşu Dedeağaç’ı tam
teşekküllü bir üs haline getiren Amerika’ya karşı ne yaptıklarını veya yapabileceklerini
de akıllarına getirmişler miydi acaba? Peki Yunanlı ne yapacaktı içine sokulan bunca
Amerikan silahı ve harp teçhizatıyla. Yoksa o da Ermenistan’ın Azerbaycan’a yaptığı
gibi bize karşı bir baskına mı hazırlanıyordu, AB tarafı olmasa da sonuna kadar
desteğini(!) umduğu USA yardımıyla.
Ki bunun akla dahi
getirilmesi önce Ege ve küçük Asya da başlayarak giderek AB, USA ve koca Asya’yı
da içine çekecek bir ters anafor yaratır ve bu durum önce de bu anafora sebep olanların
başını döndürür ve oluşacak tufanın altından da hiçbiri kalkamaz sonra. Yani
durum kesinlikle bir Azerbaycan/Ermenistan olayına asla benzemez ve bütün iştirakçilerde
onarılmaz yaralar açan ve kazananı olmayan bir felakete dönüşür sonunda.
Demek ki tasarımcıların,
bu durumu dört dörtlük ve bütün olasılıklıklarıyla düşünmeleri gerekiyor. Bir
Dünya Harbinin bütün ulusların felaketi olacağını herkes bilir netice de. Lakin
bahse konu olan böylesi bir durumun da Dünya Harbi gibi bir felaketi tetikleyebileceği
de asla hayal ürünü veya komplo teorisi değildir.
Gerçekte USA 250 yıldır
uğraştığı Amerika’yı bile tek Devlet ülkesi yapamamışken koca Dünyayı nasıl tek
Devlet yapabilmeyi umuyordu. Böylesi bir fanteziye gökte uçuşan kanatlılarla, toprağın
altındaki sürüngenler bile gülmez mi? İşte o beğenmedikleri Trumph ülkesini en
azından ayakları yere basan, Kabalist fantezilerden arınmış, Siyonist safsataların
peşinden koşmayan gerçek bir Dünya Devleti yapabilmenin sevdasını taşıyordu. Ki
böyle bir Devletin de önce gini katsayısını azamiden asgariye düşürmüş bir sosyal
Devlet olmasının gereğini de mutlaka biliyordu herhalde.
Bazen Atatürk referansı
bile eksik adamı tam adam yapmaz. Bayar da bunlardan biriydi. Zamanında Atatürk
önderliğindeki Cumhuriyet döneminde liyakat örnekleri vermiş bir üst bürokrat
olduğu halde CHP içinden çıkmış DP döneminde, nedense ipin ucunu kaçırmış, Menderesin
de keyfi ve uçuk idaresine göz yummuş ve sonunda idamının da sorumlusu yapmıştı
kendisini. Çünkü Menderes’in kendisine bizatihen sunduğu istifasını kabul etseydi
şayet Menderes de asılmamış olurdu muhtemelen.
İşte aynı nedenle de ‘dün
dündü bugün de bugündür’ pragmasındaki siyasetçi zihniyeti, bukalemun türüdür
ki böylesine güven duyulmaz. Yani böyle bir siyasi, insan metabolizması perspektifinde
makbul ve güven duyularak eli sıkılabilecek bir siyasetçi liyakat örneğini
kesinlikle oluşturmaz. Etrafınıza bakınca kişisel rant menfaatlerine adeta
perçinlenmiş çok sayıda erdemsiz; ama halkın vekili olduğunu iddia eden siyasetçi
örnekleriyle tepeden ayağa tam donanımlı hale gelmiş olduğumuzu görünce de bugün
ne durumda olduğumuzu anlamakta şüphesiz zorlanmıyorsunuzdur.
İnsanoğluna en büyük
zararı bizatihi yine insanın kendisi verir. Bunu da asla akıldan çıkartmamak
gerekir. Dolayısıyla milletler bilhassa da yöneticilerini, has ve milli töreyi
benimsemiş erdemli, ahde vefa sahibi insan evlatlarından seçmek zorundadırlar. Çünkü
erdemsizlik dışındaki bütün sorunlar, ancak erdemli siyasiler tarafından çözülebilir.
Yukarıda Atatürk referansının
bile aslında erdemsizi erdemli yapamayacağını söylemeye çalıştım. Lakin ülkede
Cumhurbaşkanlığı bile yapan Bayar’ın her şeye rağmen Cumhuriyet tarihinde liyakatli
bir siyasi olarak yer alabilmesinin tek nedeni; başında, kendisini denetleyecek
Atatürk gibi bir liderinin olmasıydı. Bazen bu bile insanı erdem sahibi kılabiliyor.
Oysa bir de bugüne bakınca ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Erdoğan AKP’si eğer
ülkede hala varlığını sürdürebileceğini umuyor ve bunu da bekliyorsa, derhal
Kanal İstanbul projesini unutmalıdır. Şayet ezkaza milletin milli müktesebatı hilafına
bu proje gerçekleşirse bilinsin ki artık İstanbul, bileşkesinde Lozan ve Montrö
haklarımızı yadsıyarak bir emperyalist kampüsüne dönüşecek ve yeni emperyalist Cumhuriyetin
de zorunlu olarak ilk kurtulacağı siyasi yapı, bilumum AKP külliyesi olacaktır.
Nitekim işaretleri alıyoruz. Son helikopter kazası(!) vs gibi ne yazıktır ki güzelim
evlatlarımızı bozuk para gibi harcıyor birileri. Uyanın artık! Yoksa sizi de
uykuda yollayacaklar dört kolluyla.
Amerikalının Dedeağaç
üssü boşuna değildir ve Kanal İstanbul projesiyle de azami iltisak halindedir. İktidara
yapılan baskı da bu nedenli olduğu için Erdoğan’ın ‘inadına yapılacak’ ifadesi
aslında bu baskıyı gizlemektedir. Lakin yılın AKP sözü olarak kabul edilebilir
olan; küçülürken, ‘BÜYÜDÜK’ ifadesi ancak dijital teknoloji için doğruluk içerir.
Çünkü sadece bilgisayar küçülürken devleşebilir özünde.
İşte böylesine her
söylediklerini ve şayet Kanal İstanbul yapılırsa da Amerika’nın burnumuzun
dibinde ve sanki yurdumuzu işgal etmiş gibi ülkemizde çok rahat, engelsiz hareket
edeceğini ve ilk önce de AKP ve Erdoğan belasından kurtulacak olduğunu düşünemedikleri
için bilinçsizce ve hesap bilmez Bedevi gibi bonkörce sarf ediyorlar her kelimelerini
ve maalesef son, o geri dönülmez noktaya gelinirken bile ne yazıktır ki hala…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder