1 Haziran 2015 Pazartesi

DEVRİM ARASI..

            Bir Kamer Genç bile alayına yetebiliyordu. Bir Perinçek, hem de ekibiyle neler yapmaz aynı mecliste. Bu kadar yılda Demokrasi yerine ancak ucube bir KOKOKRASİ yeşertebilen Türkiye Cumhuriyeti meclisinde, elbette her örtülünün altına bakacak sağlam doğruculara, adalet savaşçılarına her zaman ihtiyaç vardır. Esasen bu gibiler, gizleneni toplumla paylaşmak adına her meclisin olmazsa olmaz demirbaşlarıdır.

            CHP den beklediğimiz altı ok ilkeleri bağlamında, kapsamlı Kemalist siyaset genelgesini, Vatan Partisi programında deklare eden Perinçekten, daha uygun bir aday da bulamazsınız. Yalnız deklarasyonla iş bitmiyor, önce de meclise girebilmek lazım mutlaka. Sayın Perinçek şayet meclise girebilirse, şüphesiz ekibini de yanında getirecektir. Bu da doğal olarak daha fazla birliğin daha fazla kuvveti demek olacaktır. Vatan Partisinin mevcut şartlarda yapabileceği de bundan fazlası değildir. Hoş bunu dahi sağlayabilmesi şüphelidir. Ki keşke sağlayabilseler, tüm umut ve temennilerimizle yanlarındayız.


            Diğer parkurda görünen o ki, Derviş Efendinin de misyonu gereği, şimdiden mizansenini oluşturduğu AKP, CHP ortaklığı senaryosunun – ki içinde, kazara düşmüş bile olsa bir HDP asla yer almamalıdır. Çünkü onların taşınamaz sorumluluğu, CHP’yi de bitirir - güncel şartlara uygun ve kendi patronları içinde en gereksinilmiş çözüm olduğu görülüyor. Her ne kadar Sayın Kılıçdaroğlu, seçime hafta kala, yolsuzluğa bulaşan bir iktidarla koalisyon yapmayacaklarını, özveriyle söylemiş olsa da; yine de bu son sözün söylendiğini göstermiyor. Ayrıca Rahmetli Ecevit’in de hamuruyla katkılı ve özgüveni yüksek bir Kılıçdaroğlu, Ecevit gibi kendi alternatifiyle de rahatlıkla ve de daha sağlıklı bir Demokrasi adına, koalisyon kurmakta beis görmeyecektir.

            Bu sözünün arkasında duracağını da bildiğimiz için, AKP de tepetaklak bir iç revizyon yapılmadan; partinin yolsuzluklara bulaşmamış laik-demokrat kanadı, bütün kirlerinden arınmadan ve Erdoğan’ı da sıfırlayıp partiden gerekli tasfiyeleri yapmadan, eldeki kadroyla kalındığı takdirde, böyle bir koalisyon söz konusu bile olamayacak demektir. Esasen bu AKP içinde bir intihar demek olur. Bunu Sayın Kılıçdaroğlu’ndan alınmış bir senet olarak da kabul edebiliriz. İşte belki de Misyoner Derviş, verdiği ikili beyanlarla, seçim sonunda CHP ile oluşturulması istenen koalisyon için, yapılması gereken parti içi revizyonun aciliyetini vurgulamak adına, özellikle de AKP cephesine muhtemelen daha da açık bir mesaj vermiş olmalıdır.

            Ne var ki bu resmi, mevcut şartların da üstünde revize edebilecek görüntü ise; üçüncü sıradaki MHP ile de kurulabilecek bir koalisyon ihtimaliyle, daha verimli bir tablo oluşturacak olsa da, bu ihtimal birinci konumdaki AKP mevcudiyeti nedeniyle şimdilik mümkün görülmüyor. HDP ise meclisin karabasanı olacağından, şayet meclise girecek bile olsa burada adını dahi anmak istemiyorum.

Meclise girebilecek bir Vatan Partisinin de, olası koalisyonda yer almadan meclis içi muhalefette kalmasıyla, odaklanacağı bağımsız eleştirisel ortamla da, Vatan Partisinin daha verimli olacağı ve kısa vadede yeni hükümetin önünün açılmış olacağı da öngörülebiliyor. Çünkü Perinçek’in alınacak kararları kantitatif değilse de kalitatif etkileyebilecek analist ihtilalci kimliği, bu noktada devreye girerken, eski koalisyon dönemlerinden de alışık olunduğu üzere, tam da açığı tamamlayan unsur olacaktır. Hani keşke de böyle olabilse.

 Tabii yukarıdaki bütün öngörülerimizin, AKP dışında kalan partilerin oy sandıklarına sahip çıkmalarıyla oluşabilecek şaibesiz seçim sonuçlarına endeksli olarak yapıldığını da, ifade etmek durumundayız ne yazık ki çağdaş ve ileri kokotrat pardon demokrat(!) ülkemizde hala.


            Diğer yanda büyük güç AB&D’nin – ki artık AB ile ABD iç içe geçmiş tek paket veya aynı Holding’in kız kardeşleri olarak algılanmalıdır - can çekişmekte olduğunu artık biliyoruz. O halde ilk etapta kırık Demokrasimiz ve artık kanayan yaramız haline gelmiş adalet erkimizi, biran önce tedavi edip yine kendi ayaklarının üstüne dikmemiz gerekmiyor mu? AKP sultasının yediği herzelerin hepsini buraya yazmaya kalksak sayfalar yetmez. Hele hepsinin üstüne tüy dikmiş olan, kendi yurdumuzdaki Suriyeli sefaleti ise tam bir felakettir ve içimizde en az adalet yarası kadar derin bir yara açıyor. Yoksa hayatlarımızı zorunlu olarak paylaştığımız ve hepimizi kahreden Suriyeli aile dramlarını, sanki kendimizinkiler yetmiyormuş gibi hala yaşamamızın devamından yanamısınız.

Yoksa bu da yetmiyor da, o yüzden mi, siyasanın hala orasını burasını karıştırmaya kalkıyorsunuz. Ne yapacağınızı veya neyi değiştirebileceğinizi sanıyorsunuz. Böyle başa böyle şapka demek yerinde olacaktır bu durumda. Düşündüklerinizi yapabilecek durumda değilsiniz ki. Çakma devrimcilikle de tasavvurlarınız gerçekleşemez.

Ne yazık ki bu kısa vadede devrimi yapamadınız ya da henüz vakti gelmedi diyelim. Şimdi aynı mekânda sabırla zamanını beklemek gerekiyor artık; ama meluna daha fazla da açık vermeden süregelmeli bu bekleyiş. Hal böyle olunca da, gerçekler yorumlanmadan, salt bozgunculuk hezeyanlarının dışına çıkamayan haykırışların sahiplerini, acaba kimler yönlendiriyor diye düşünüyor insan, ister istemez. Oylarını beklediğiniz seçmenlerin, bunları da bilme hakları yok mu sanıyorsunuz acaba?



Misyoner Derviş Efendi beyanlarında, “AKP’nin de iyi işler yaptığını” söylemekle, bizim daha önceden de gördüğümüz gibi arzulanan ve kendisine sipariş edilen senaryoyu resmen başlattığını, açıkça ortaya koymuş olmuyor mu? Bırakın geçirsinler o zaman senaryolarını. Esasen başka da ne yapabilirsiniz ki. Şayet kötü olanın karşısında daha az kötü olana onay vermek durumuna da düşürmüşseniz kendinizi, başka da seçeneğiniz kalmamış demektir zaten.

Ayrıca daha az kötü, daha fazla kötüden daha iyidir her halükarda. Unutmayın ki kafalarımızdaki Atatürk klasmanında bir lider devlet adamı, ancak sebep sonuç ilişkisinin, beklenen devrimi kaçınılmaz kıldığı zaman ve mekânda ortaya kendiliğinden çıkar nasıl olsa.

Ve görülüyor ki bugün henüz o gün değildir. Bunu da herkesten önce, kararsız olarak da anılan sandık küskünü, kendilerine bile faydası dokunmayan, kuzgun AKP yandaşları kadar bile işe yaramayan; ama esirgedikleri reylerini aslında AKP ye hibe eden ve toplumlarının sırtında kambur olarak kalan, tüm kararsız asalaklar anlamalıdırlar artık. Ve İnşallah önümüzdeki seçimlerde de bu gerçeği, esasen anlamış ya da anlamış olacaklardır.



Amerikalı, bizim siyasal masada açık poker oynayamayacağından, siyasal kilitlenmeye dönüşen ve ufukta bir milli devrimin göründüğü her dönem, kilidi açmak üzere bizden olduğu var sayımlı baş misyoneri Derviş’i, apar topar büyük kurtarıcı ambiyansıyla ülkemize göreve yollamak zorunda kalır. Herhalde bunu da artık öğrenmiş olmalıyız.

O halde tuzağa düşmüşüz var sayımıyla - la havle çekip -; ama revizyonist bir sabırla, olayları akışına bırakarak ve her şeye rağmen yine de reylerimizi, kararsızlarla da el sıkışarak, tepemizde kahrımız olan; ama fıtratımız olmayan muktedir takımından biran önce kurtulmak üzere CHP, MHP ve Vatan Partisi arasında ağırlıklı oranlarda paylaştırıp, seçim sonrasını bekleyelim o zaman.

Bu arada, sandık başında özgüvenimiz olacak bilgilerimizi de pekiştirmek adına derhal buraya not düşelim.
Kemalistlerin ortak yanları mı nedir? Nasıl mı tanınırlar:

1)  Önce Türk sonra insan olurlar.
2) Doğuştan itibaren yüksek onurlu, özgür ve bağımsızdırlar. İsteyerek verilmeyen ana sütünü bile ellerinin tersiyle iterler.
3) Kemale ermişlerdir.
4) Hepsi Kemal’dir.
5) Akılcılık özekleridir.
6) Onur ve şeref yüzdeleri tavan yapmıştır.
7) Can almak taammüde değil ancak şeref ve kimlik mücadelesinde onlar için söz konusu olabilir.
8) Canlarını vermekse, onur, şeref ve milli müktesebatları adına, her gerektiğinde tek gündemleri olabilir.
9) Şayet bu vasıfları taşıyorsanız, siz de Kemalist’siniz demektir…



Vaktiyle Menderes ve DP’li şürekâsı ile ileri demokrat(!) Vatan Cephesi yaftası altında, içine edilmişti bu ülkenin ve Demokrasisinin; ama yine de bu kadar soyulmamıştı bu vatan. Onlarla birlikte Truman’ın Marshall kazığını münasip yanımıza sokup, ABD mandası olarak, esasen rahmetli Atatürk’le edinmiş olduğumuz emsali olmayan ekonomik bağımsızlığımızı da yitirerek, harp sonrasının büyük Türk mucizesinden sonra bir daha belimizi de doğrultamadık ve bugünlere beraberce geldik böylece.

Şimdi ise aziz yurdumuzda Erdoğan ve talan çetesiyle, üstüne tüy bile dikildi artık, daha önce bu içine edilmişin. Şayet ekonomik bağımsızlığımızı makûs DP döneminde resmen kaybetmiş olmasaydık; AKP 13 yılda ağzıyla kuş tutmuş bile olsaydı, artık çoktan nimet olarak benimsemiş olduğumuz ekonomik bağımsızlık kazanımlarımızı, asla elimizden alamazdı. Anlayacağınız, şimdi arkalarından ağıtlar yakılan DP döneminde, aslında altı okuyla o emsalsiz Kemalist bağımsızlığımız ve milli kaynaklarımız, çoğundan milletin haberi bile olmadığı ikili antlaşmalarla, Sam amcalarına çoktan satılmıştı.

Yani DP gerçekte AKP’nin fıtratıdır ve aralarındaki göbek bağı da buradan gelir aslında. Yoksa işin Osmanlıcılıkla zerre kadar alakası yoktur. Yeni Osmanlılık sadece ABD’nin küresel bağlamda yeni bir fantezisidir. AKP ile de bir ilgisi yoktur meselenin soyut haliyle. AKP sadece figüran, Erdoğan da dublör olarak kabul ediliyor o senaryoda. Bakmayın siz BOP eş başkanlık masalına. Neyin başkanlığı, kim başkanmış, haydi canım geçiniz. Güldürmeyin adamı... Konu aslında Orta Doğu’nun paylaşımı senaryosu(ydu)dur; ama neticede sahne uyarlamasının bekledikleri gibi getirisi olmadığını ve bu filmin tutmayacağını anlamış olmalıdırlar. Ki öyle olduğu da görülüyor.



Ve artık bu toplu talana dur demenin vakti de geldi. Bu DUR aynı bağlamda Orta Doğu komşularımız ve zorunlu göçlere zorlanmış içimizdeki vatandaşları için de, yeni bir hayat öpücüğü demek olacaktır. İşte 7 Haziran, tarihin bizlere “Vatanlarını satan, elde kalanı da paylaşan AKP’li Haşhaşilerle ortaktılar” etiketini yapıştırmaması için son fırsattır.

Çünkü sonrasında yazılacak tarih, bu dediğimizi kanla yazacaktır. Bu durumda dahi reylerini esirgeyecek olanlar, yarın boşuna dökülecek olan kanlarını, isteseler de esirgeyemeyeceklerdir aslında. Ve gelecekte aziz vatan toprağımız, kahrından, ölülerimizi bile kabul etmeyecek, cesetlerimizi, kimliğini yitirmiş olan torunlarımızın suratlarına geri tükürecektir, biline ve gerisi artık ortak akla havale edile…

                                                                      Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder