Bir
Kamer Genç bile alayına yetebiliyordu. Bir Perinçek, hem de ekibiyle neler
yapmaz aynı mecliste. Bu kadar yılda Demokrasi yerine ancak ucube bir KOKOKRASİ
yeşertebilen Türkiye Cumhuriyeti meclisinde, elbette her örtülünün altına
bakacak sağlam doğruculara, adalet savaşçılarına her zaman ihtiyaç vardır. Esasen
bu gibiler, gizleneni toplumla paylaşmak adına her meclisin olmazsa olmaz
demirbaşlarıdır.
CHP den beklediğimiz altı ok
ilkeleri bağlamında, kapsamlı Kemalist siyaset genelgesini, Vatan Partisi
programında deklare eden Perinçekten, daha uygun bir aday da bulamazsınız. Yalnız
deklarasyonla iş bitmiyor, önce de meclise girebilmek lazım mutlaka. Sayın
Perinçek şayet meclise girebilirse, şüphesiz ekibini de yanında getirecektir.
Bu da doğal olarak daha fazla birliğin daha fazla kuvveti demek olacaktır. Vatan
Partisinin mevcut şartlarda yapabileceği de bundan fazlası değildir. Hoş bunu
dahi sağlayabilmesi şüphelidir. Ki keşke sağlayabilseler, tüm umut ve
temennilerimizle yanlarındayız.
Diğer parkurda görünen o ki, Derviş
Efendinin de misyonu gereği, şimdiden mizansenini oluşturduğu AKP, CHP ortaklığı
senaryosunun – ki içinde, kazara düşmüş bile olsa bir HDP asla yer almamalıdır.
Çünkü onların taşınamaz sorumluluğu, CHP’yi de bitirir - güncel şartlara uygun ve
kendi patronları içinde en gereksinilmiş çözüm olduğu görülüyor. Her ne kadar Sayın
Kılıçdaroğlu, seçime hafta kala, yolsuzluğa bulaşan bir iktidarla koalisyon
yapmayacaklarını, özveriyle söylemiş olsa da; yine de bu son sözün söylendiğini
göstermiyor. Ayrıca Rahmetli Ecevit’in de hamuruyla katkılı ve özgüveni yüksek bir
Kılıçdaroğlu, Ecevit gibi kendi alternatifiyle de rahatlıkla ve de daha
sağlıklı bir Demokrasi adına, koalisyon kurmakta beis görmeyecektir.
Bu sözünün arkasında duracağını da
bildiğimiz için, AKP de tepetaklak bir iç revizyon yapılmadan; partinin
yolsuzluklara bulaşmamış laik-demokrat kanadı, bütün kirlerinden arınmadan ve Erdoğan’ı
da sıfırlayıp partiden gerekli tasfiyeleri yapmadan, eldeki kadroyla kalındığı
takdirde, böyle bir koalisyon söz konusu bile olamayacak demektir. Esasen bu
AKP içinde bir intihar demek olur. Bunu Sayın Kılıçdaroğlu’ndan alınmış bir
senet olarak da kabul edebiliriz. İşte belki de Misyoner Derviş, verdiği ikili
beyanlarla, seçim sonunda CHP ile oluşturulması istenen koalisyon için, yapılması
gereken parti içi revizyonun aciliyetini vurgulamak adına, özellikle de AKP
cephesine muhtemelen daha da açık bir mesaj vermiş olmalıdır.
Ne var ki bu resmi, mevcut şartların
da üstünde revize edebilecek görüntü ise; üçüncü sıradaki MHP ile de kurulabilecek
bir koalisyon ihtimaliyle, daha verimli bir tablo oluşturacak olsa da, bu
ihtimal birinci konumdaki AKP mevcudiyeti nedeniyle şimdilik mümkün görülmüyor.
HDP ise meclisin karabasanı olacağından, şayet meclise girecek bile olsa burada
adını dahi anmak istemiyorum.
Meclise
girebilecek bir Vatan Partisinin de, olası koalisyonda yer almadan meclis içi
muhalefette kalmasıyla, odaklanacağı bağımsız eleştirisel ortamla da, Vatan
Partisinin daha verimli olacağı ve kısa vadede yeni hükümetin önünün açılmış
olacağı da öngörülebiliyor. Çünkü Perinçek’in alınacak kararları kantitatif
değilse de kalitatif etkileyebilecek analist ihtilalci
kimliği, bu noktada devreye girerken, eski koalisyon dönemlerinden de alışık
olunduğu üzere, tam da açığı tamamlayan unsur olacaktır. Hani keşke de böyle
olabilse.
Tabii yukarıdaki bütün öngörülerimizin, AKP
dışında kalan partilerin oy sandıklarına sahip çıkmalarıyla oluşabilecek
şaibesiz seçim sonuçlarına endeksli olarak yapıldığını da, ifade etmek
durumundayız ne yazık ki çağdaş ve ileri kokotrat pardon demokrat(!) ülkemizde
hala.
Diğer yanda büyük güç AB&D’nin –
ki artık AB ile ABD iç içe geçmiş tek paket veya aynı Holding’in kız kardeşleri
olarak algılanmalıdır - can çekişmekte olduğunu artık biliyoruz. O halde ilk
etapta kırık Demokrasimiz ve artık kanayan yaramız haline gelmiş adalet erkimizi,
biran önce tedavi edip yine kendi ayaklarının üstüne dikmemiz gerekmiyor mu? AKP
sultasının yediği herzelerin hepsini buraya yazmaya kalksak sayfalar yetmez.
Hele hepsinin üstüne tüy dikmiş olan, kendi yurdumuzdaki
Suriyeli sefaleti ise tam bir felakettir ve içimizde en az adalet yarası
kadar derin bir yara açıyor. Yoksa hayatlarımızı zorunlu olarak paylaştığımız
ve hepimizi kahreden Suriyeli aile dramlarını, sanki kendimizinkiler
yetmiyormuş gibi hala yaşamamızın devamından yanamısınız.
Yoksa
bu da yetmiyor da, o yüzden mi, siyasanın hala orasını burasını karıştırmaya
kalkıyorsunuz. Ne yapacağınızı veya neyi değiştirebileceğinizi sanıyorsunuz. Böyle
başa böyle şapka demek yerinde olacaktır bu durumda. Düşündüklerinizi
yapabilecek durumda değilsiniz ki. Çakma devrimcilikle de tasavvurlarınız
gerçekleşemez.
Ne
yazık ki bu kısa vadede devrimi yapamadınız ya da henüz vakti gelmedi diyelim. Şimdi
aynı mekânda sabırla zamanını beklemek gerekiyor artık; ama meluna daha fazla
da açık vermeden süregelmeli bu bekleyiş. Hal böyle olunca da, gerçekler
yorumlanmadan, salt bozgunculuk hezeyanlarının dışına çıkamayan haykırışların
sahiplerini, acaba kimler yönlendiriyor diye düşünüyor insan, ister istemez. Oylarını
beklediğiniz seçmenlerin, bunları da bilme hakları yok mu sanıyorsunuz acaba?
Misyoner
Derviş Efendi beyanlarında, “AKP’nin de iyi işler yaptığını” söylemekle, bizim
daha önceden de gördüğümüz gibi arzulanan ve kendisine sipariş edilen senaryoyu
resmen başlattığını, açıkça ortaya koymuş olmuyor mu? Bırakın geçirsinler o
zaman senaryolarını. Esasen başka da ne yapabilirsiniz ki. Şayet kötü olanın karşısında
daha az kötü olana onay vermek durumuna da düşürmüşseniz kendinizi, başka da
seçeneğiniz kalmamış demektir zaten.
Ayrıca
daha az kötü, daha fazla kötüden daha iyidir her halükarda. Unutmayın ki
kafalarımızdaki Atatürk klasmanında bir lider devlet adamı, ancak sebep sonuç
ilişkisinin, beklenen devrimi kaçınılmaz kıldığı zaman ve mekânda ortaya
kendiliğinden çıkar nasıl olsa.
Ve
görülüyor ki bugün henüz o gün değildir. Bunu da herkesten önce, kararsız olarak da anılan sandık küskünü, kendilerine
bile faydası dokunmayan, kuzgun AKP yandaşları kadar bile işe yaramayan; ama esirgedikleri
reylerini aslında AKP ye hibe eden ve toplumlarının sırtında kambur olarak
kalan, tüm kararsız asalaklar anlamalıdırlar artık. Ve İnşallah önümüzdeki
seçimlerde de bu gerçeği, esasen anlamış ya da anlamış olacaklardır.
Amerikalı, bizim siyasal masada
açık poker oynayamayacağından, siyasal kilitlenmeye dönüşen ve ufukta bir milli
devrimin göründüğü her dönem, kilidi açmak üzere bizden olduğu var sayımlı baş
misyoneri Derviş’i, apar topar büyük kurtarıcı ambiyansıyla ülkemize göreve yollamak
zorunda kalır. Herhalde bunu da artık öğrenmiş olmalıyız.
O
halde tuzağa düşmüşüz var sayımıyla - la havle çekip -; ama revizyonist bir
sabırla, olayları akışına bırakarak ve her şeye rağmen yine de reylerimizi, kararsızlarla
da el sıkışarak, tepemizde kahrımız olan; ama fıtratımız olmayan muktedir
takımından biran önce kurtulmak üzere CHP, MHP ve Vatan Partisi arasında ağırlıklı
oranlarda paylaştırıp, seçim sonrasını bekleyelim o zaman.
Bu
arada, sandık başında özgüvenimiz olacak bilgilerimizi de pekiştirmek adına
derhal buraya not düşelim.
Kemalistlerin
ortak yanları mı nedir? Nasıl mı tanınırlar:
1)
Önce Türk sonra insan olurlar.
2) Doğuştan itibaren yüksek onurlu,
özgür ve bağımsızdırlar. İsteyerek verilmeyen ana sütünü bile ellerinin
tersiyle iterler.
3) Kemale ermişlerdir.
4) Hepsi Kemal’dir.
5) Akılcılık özekleridir.
6) Onur ve şeref yüzdeleri tavan
yapmıştır.
7) Can almak taammüde değil ancak
şeref ve kimlik mücadelesinde onlar için söz konusu olabilir.
8) Canlarını vermekse, onur, şeref
ve milli müktesebatları adına, her gerektiğinde tek gündemleri olabilir.
9) Şayet bu vasıfları taşıyorsanız,
siz de Kemalist’siniz demektir…
Vaktiyle
Menderes ve DP’li şürekâsı ile ileri demokrat(!) Vatan Cephesi yaftası altında,
içine edilmişti bu ülkenin ve Demokrasisinin; ama yine de bu kadar soyulmamıştı
bu vatan. Onlarla birlikte Truman’ın Marshall kazığını münasip yanımıza sokup, ABD
mandası olarak, esasen rahmetli Atatürk’le edinmiş olduğumuz emsali olmayan ekonomik
bağımsızlığımızı da yitirerek, harp sonrasının büyük Türk mucizesinden sonra bir
daha belimizi de doğrultamadık ve bugünlere beraberce geldik böylece.
Şimdi
ise aziz yurdumuzda Erdoğan ve talan çetesiyle, üstüne tüy bile dikildi artık, daha
önce bu içine edilmişin. Şayet ekonomik bağımsızlığımızı makûs DP döneminde
resmen kaybetmiş olmasaydık; AKP 13 yılda ağzıyla kuş tutmuş bile olsaydı,
artık çoktan nimet olarak benimsemiş olduğumuz ekonomik bağımsızlık kazanımlarımızı,
asla elimizden alamazdı. Anlayacağınız, şimdi arkalarından ağıtlar yakılan DP
döneminde, aslında altı okuyla o emsalsiz Kemalist bağımsızlığımız ve milli
kaynaklarımız, çoğundan milletin haberi bile olmadığı ikili antlaşmalarla, Sam
amcalarına çoktan satılmıştı.
Yani
DP gerçekte AKP’nin fıtratıdır ve aralarındaki göbek bağı da buradan gelir
aslında. Yoksa işin Osmanlıcılıkla zerre kadar alakası yoktur. Yeni Osmanlılık sadece
ABD’nin küresel bağlamda yeni bir fantezisidir. AKP ile de bir ilgisi yoktur
meselenin soyut haliyle. AKP sadece figüran, Erdoğan da dublör olarak kabul
ediliyor o senaryoda. Bakmayın siz BOP eş başkanlık masalına. Neyin başkanlığı,
kim başkanmış, haydi canım geçiniz. Güldürmeyin adamı... Konu aslında Orta
Doğu’nun paylaşımı senaryosu(ydu)dur; ama neticede
sahne uyarlamasının bekledikleri gibi getirisi olmadığını ve bu filmin
tutmayacağını anlamış olmalıdırlar. Ki öyle olduğu da görülüyor.
Ve
artık bu toplu talana dur demenin vakti de geldi. Bu DUR
aynı bağlamda Orta Doğu komşularımız ve zorunlu göçlere zorlanmış içimizdeki vatandaşları
için de, yeni bir hayat öpücüğü demek olacaktır. İşte 7 Haziran, tarihin
bizlere “Vatanlarını satan, elde kalanı da paylaşan AKP’li
Haşhaşilerle ortaktılar” etiketini yapıştırmaması için son fırsattır.
Çünkü
sonrasında yazılacak tarih, bu dediğimizi kanla yazacaktır. Bu durumda dahi
reylerini esirgeyecek olanlar, yarın boşuna dökülecek olan kanlarını, isteseler
de esirgeyemeyeceklerdir aslında. Ve gelecekte aziz vatan toprağımız, kahrından,
ölülerimizi bile kabul etmeyecek, cesetlerimizi, kimliğini yitirmiş olan torunlarımızın
suratlarına geri tükürecektir, biline ve gerisi artık ortak akla havale edile…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder