9 Şubat 2016 Salı

BİR ÖZGÜRLÜK MASALI..

            Rüyaların tarifsiz özgürlüğünde en azından uyurken özgür ve bağımsız olabilmek de nefis için bir yerde çözümdür. Her ne kadar niçin, neden soruları sorulduğunda cevabı verilemiyor olsa da, aslında bu kendinden, daha doğrusu da kendi güncelinden kaçışın.

            Yaşadığımız kahreden çözümsüzlükte biz hep kaçıyoruz da, yoksa rüyalarımız mı bizi kovalıyor? Ne zaman bitecek bu kovalamaca. Gözümüzü ebediyen kapattığımızda mı? Yoksa o zaman da sonu gelmez bir başka kaçış mı bekliyor olacak bizleri acaba? Bakın bunların cevabını bile, en tarafsız halimizle dahi kendimize veremiyoruz. Ve tarihler içinde bir şeyler söylemeye çalışmış olanları okumakla yetiniyoruz sadece.

            Ne ki şimdi bunları, karamsarlık anaforunda dönüp durduğum ve çaresizliğimi ortaya dökme nedenim olduğu için söylemiyorum. Bilakis ana fikri, her anaforun spiralinin ucunda, taşıdıklarını bırakacağı bir başka delta olduğunu iyi bilen bir bilgiçlikte savunuyorum. Aslında bu da benim çıkış yolumdur; ama aynı bağlamda senin de dostum bilesin.

            O halde mevcut olan ve olabilen tüm tezleri üst üste koyup nihai senteze varalım istersen birlikte. Önce ne olacak bu CHP’nin hali demekle de başlayabiliriz mesela, eğer istersen tabi. Çünkü çok iyi biliyoruz ki; geleceğin Türkiye’sinin altın anahtarı, tüm günah ve sevaplarıyla sadece CHP’nin parmakları arasında olacaktır yine de. Hoş bu anahtarı şimdilik kullanamıyor olsa da. Eninde sonunda usta bir çilingir bulup açamadıkları bütün kilitleri açabileceklerine olan inancımızı yine birlikte yaşatalım istiyorum özetle de.

            Yeni Dünyanın görünen yüzünü değil; ama görünmeyen yüzünü hedefe koymakla belki CHP ye daha fazla yardımcı olunabilinir. Çünkü görünen yüzün, o da sadece Atatürk’ümüzden bu yana olanları tenzih etmek kaydıyla, bugüne kadar bize bir faydası olduğunu ve bundan sonra da olabileceğini söylemek mümkün değildir. Bu durumda da, içimizde ki Atatürk’ü devreye sokup acaba o olsaydı ne yapardı demekten başka da bir çare kalmıyor bizlere.

            O halde aradığımız ve ihtiyacımız olan çözümün ısrarla bizden gizlenmeye çalışılan arka yüzünde olduğunu herhalde artık fark etmiş olmalıyız. Yani dertler çoğaldıkça, çareler de çoğalır ve bu ikisi de sonsuzdur aslında. Buna göre de, bizi tekrar huzura kavuşturmak üzere, bir değil; ama birden çok fazla yol da mevcut olmalıdır yakın doğamızda. Yeter ki, tespiti doğru yapalım.

            Demek ki vizyon sahibi yeni kanaat önderlerine acilen gereksinim var demektir. Bütün mesele de bu mu yani. İşte şimdi son soruyu da kendimize sorabiliriz artık. Kanaat önderim mutlaka tanınmış bir siyasa kökenli mi olmalıdır???


            Güneydoğumuzun Kabristana döndüğü bu günlerde şehitlere peş peşe ağıtlar yakılırken, sebep olan leş kargalarının telef edilen sürülerine bir bakış dahi atmak gelmiyor insanın içinden. En azından kendi hissiyatım bu, sizinkini bilemem.

            Amerikalı çakalların gözümüzün içine baka baka utanmadan söyledikleri “PKK bizim için de bir terör örgütüdür. Türklerle dostluğumuz bakidir.” Şarlatanlığının siz de yarattığı algıyı bilemem; benimkini lütfen sormayın bana. O zaman şah damarı çatlamış eski İstanbul beylik argosunun bütün zarafetinin, nasıl bu satırlara çıkartma yapacağını, inanınki yaşamak istemezsiniz.

            Ailelerinin küçük yaşlarda sokaklara terk ettiği, itilen, kakılan, yaşayabilmek için bulduğu yenebilir her çöpün üstüne atılan, tinerci çocukların bile midelerini isyan ettirecek Amerikan mamalarını, hala yemekte ısrarcı olan içimizde ki midesizleri ise artık yorumlarınıza havale ediyorum…


            Avrasya’dan bir tutam, Rusya’nın akraba kanadından iki tutam,  Çin’den, Uzak Asya’dan, Japon’dan gönlünüzce miktarlarda alarak ve Güney Afrika’yı da içine katan BRİCS den bir buket ile de harmanlayarak, mikserden geçirelim, bakalım ne çıkacak ortaya. Belki de bize daha önce neden yapmadık dedirtecek müstesna bir hayat iksirimiz olur, kim bilir. Nasıl denemeye değmez mi Emmioğullarım.

            Yoksa bu kadar itilip kakıldıktan sonra, kanımızı emen sülük ABD ve AB kuyruğunda, bir deri, bir kemik tıynette yaşam sürdürmekte hala kararlımısınız? Ne zaman adam olacağız. Yedi düvele “işte budur Atatürk Cumhuriyeti Türkiye’si” dedirterek, şanlı bayrağımızı düştüğü yerden kaldırtıp, saygı ile yeniden gönderlerine çektireceğiz…


            Günlerdir Erdoğanların Başkanlık Anayasasına destek vermeyin, onlarla aynı masaya oturmayın diye feryat eden Perinçek’i duymamak veya ciddiye almamak, CHP ve MHP ye sonuçta bühtan karası çalacaktır. Ve bundan arınmaları da çok zor olacaktır.


            Ne yaptılar, ettiler küçük Ekvator da bile aziz devletimizin şerefini iki paralık etmeyi becerdiler. Oradan bile NOTA yiyip paketlendiler. Yazık oluyor şerefli, şanlı tarihiyle bu güzel vatanımıza, layık değiliz bu adamlara. Adamı uçurttular ve topun ağzına sürdüler. Muhtemelen de kendisini top mermisi gibi görmeye başladı artık. Geriye dönüşü de kalmadı garı. İlle de Başkanlık moduna girdi. Hep yanında taşıdığı birbirleriyle kıvırma yarışında ki dansözleri ise, nasıl olsa onunla da onsuz da parsayı toplayacaklarını düşünüyor olsalar gerektir.

            Öyle ya kazanırsa, nasılsa birlikte kazanacaklar, düşerse de “biz devirdik” havasına gireceklerdir nasıl olsa hemen. Bekleyelim ve görelim. Gerçi ülkemin başında bir Devlet yok; ama olan çakma Devlete de 6 ay vade biçen bir çakma Başkan adayı var. Yoksa bu zat devleti tek başına filan mı devirmeyi planlıyor. Veya IŞİD in başına filan geçme niyetinde mi acep? Artık Katarlıları ve Suudları falan da alacaktır arkasına muhtemelen. Yani nereden baksan falan, filan, yapılan tüm masrafların gerçek mağduru bizlere ise kalan, sapla, saman. Sana kolay gelsin, haydi artık yat uzan.

            Demek ki yakın bir vade sonunda, bir yanda Erdoğan komutasında Ehli Salip ordusu, diğer yanda Türkiye Cumhuriyetini Sevenler Derneği karşı karşıya gelecek demektir. İyi de, TSK veya Atatürk’ün Ordusu, bütün bu işlere sessiz ve derinden ne diyecektir acaba, hem de çevrede birileri kimseyi adam yerine koymadan, kendi kendilerine böyle gelin güvey olup duruyorlarken.


            Pekiyi sen ne diyorsun bütün bu işlere ey Türk Milleti! Temiz şehit kanlarıyla yıkanmış o sokaklarda hangi suratla dolaşabiliyorsun hala.  Alo! Ses ver hala hayatta mısın? Tutunmuşsun mal bulmuş gibi besleme partilerin kuyruklarına, gözün başka da bir şey görmüyor. Bir o yana, bir bu yana savrulup duran ot gibisin. Ne olacak senin bu halin arkadaş. Sahiden sen yaşıyor musun, onu söyle bari…   

                                                                                  Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder