İdlib,
Afrin, YPG, PYD, PKK falan derken kapımızda bekleyen kılıç artığımız teröristler,
artık içimizde icraata yönelmek üzere hudutlarımızda mevzilendiler. Öyle ki emperyalistler
bu birikimi, bundan sonra ki planları
dâhilinde, ülkemize karşı da bir tehdit unsuru yaparak önünün açılmasını
isteyen Erdoğan’ın eline büyük bir koz verdiler.
Hala, bu belanın da müsebbibi olan
AKP İktidarının kuyruğunda kaldıkça, kapımızın önünde bu beslemelerini boşuna
bekletmeyen USA haramisinin, yakında bunları içimize salmak için gün saydığını
da hiç akıldan çıkartmamak gerekiyor. Bir de bunları içimizden cımbızla
ayıklamaya kalkarsak, seyredin siz Dünyayı. Bu seyir de altından mı, yoksa
üstünden mi olur, kişisel göreceliğe bağlıdır artık.
Ondan sonra bir de Çekiç Güç
köprübaşlarını, yol kavşaklarını vs. tutunca; eh artık en iyisi daha fazla
söylemeyelim de moral bozmayalım, arkası da bize kalsın. Yalnız bilelim ki gücü,
gücü yetene bir baskın senaryosunun, ana baba günlerimiz için hazırlanmakta
olduğu da gün gibi ortadadır.
Eski Roma fobisini yüzyıllardır
taşıyan Yahudi, şimdilerde USA ile ittifak içinde geliştirmekte olduğu Akdeniz
ve Kürdistan projelerine bel bağlayarak, aynı bağlamda yeni Roma Metropolü
olarak öngördükleri İstanbul bileşkesinde, eski Roma fobisini, yeni Roma hobisi
yapma gayreti içindedir. Bu zincir projeler paketinin, ne kadar elle tutulur ve
açılır olup olmayacağını, nasıl olsa en yakın günler, ister istemez
gösterecektir.
Bir yanda emperyalist kulvarda hal ve
gidiş bu yönde iken, İstanbul’un Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları alelacele ve elbirliğiyle
gönül koyarak, gümbür gümbür mütevazı vatandaş İmamoğlu’nu, Belediye
Başkanlığına atayarak, yılların AKP saltanatına da son verdiler.
İşte bu İmamoğlu şimdilerde
harikalar yaratıyor ve yaratmaya da devam edeceği anlaşılıyor. Bütün
suiistimalleri tarifsiz bir ciddiyet ve sorumluluk bilinciyle ortaya koyarken,
vatandaşların sevgi ve hayranlıkları, kendisine giderek katlanıyor. Demek ki
vatandaş son 17 yılın yolsuzluğu ve adamsızlığında öyle bunalmış ve doğru adama
hasret kalmış ki şimdi bulduğunu da neresine koyacağını bilemiyor. Yani aklı
erdemin sosyal psikolojisi anlayacağınız.
Aydınlar, doğruyu bilen, adil, ahde
vefa sahibi, düşünen ve araştıran insanlar demektir. 1950 seçimleri galibi
Menderes’in meclis açılış konuşmasında, bir defa bile kurucu ve kendi siyasi
varlığının dahi nedeni olan yüce Atatürk’ten bahsetmeyişi, aydın kitle
tarafından, karanlık geleceğini de tayin eden en büyük etken olarak kabul
edilmişti.
Şimdi ki AKP iktidarı ile - ki
onlarda eski DP nin devamı olduklarını beyan etmişlerdi - 1950’lerin DP
iktidarı arasında fazla bir fark yoktur aslında. Bunlar da netice itibarıyla
Atatürk ve Türk kavramını inkâr ettikleri için, DP ile aynı kaderi saatleri
çalınca ister istemez paylaşacaklardır nasılsa.
Çünkü 14 Mayıs seçim zaferini en
büyük inkılap olarak betimleyen ve bugün bile hala devam eden Atatürk
inkılabını elinin tersiyle iten Menderes, makûs kaderini daha yolunun başında
kendi eliyle yazmıştı. Ve sonunda da ceman korktukları başlarına da geldi esasen.
§
Menderes, yıllarca Halk
Partisinin Halkevleri Müfettişi olarak çalışmıştır. Kendini bu işe, tam ve
yürekten vermişti. Kendisi de Halkevleri kurmuş, bunların açılışında nutuklar
vermişti, bu hizmeti tam 15 yıl sürdü. Meselâ Aydın Halkevinin 1950’daki
açılışında şöyle konuştu.
«Milletimizin
yükselmesi yolunda her ihtiyacı gören ve sezen Büyük Gazi, içtimai hayatımızda,
kültür hayatımızda, çok derin bir boşluğu ve çok şiddetli bir ihtiyacı da
görmüş, bu boşluğu dolduracak ve ihtiyaca cevap verecek bir tesis ve teşekkülün
esasını kurmak, temellerini almak şerefini de kazanmıştır.»
Halk
Partisi üyesi ve partinin Halkevleri Müfettişi iken, Menderes’in görüşü»
inanışı buydu. Hâlbuki Millet Meclisinde ve 4.V.1951 de, “Başvekil olarak
nutkunda Menderes, Halkevlerini şöyle vasıflandırıyordu:
«Halkevleri,
Halk odaları kurmak, gençlik teşkilâtını ele almak, Faşistçe düşünce ve
telakkilerin mahsulüdür. Bunlar, içtimai bünyemiz içinde tamamıyla abes,
beyhude, geri ve yabancı uzuv halindedirler.» (İhtilalin
Mantığı ve 27 Mayıs İhtilali– Ş.S. Aydemir s.184)
Yukarıda
ki çelişki, Menderes’in iki ruhlu kişiliğini (ikircikli) gösteren çok tutarlı
bir tarihi belgedir mesela ve bu da size çok iyi tanıdığınız birini anımsatmıyor
mu? İkilinin, kişilik, icraat ve kader uyumlarına da ortak bir empatiyi
çağrıştırmıyor mu?
Son
olarak Mardin de Özel Harekât Şube Müdürünün öldürülmesi, ister istemez
dikkatleri Çekiç Gücün üstüne çevirdi. Çünkü terörün giderek daha fazla dikkat
çekmesi amacıyla, üst rütbeli ve liyakat adamlarımızı hedef almaya başlaması ve
bunda da netice alması; bu olayların Çekiç Gücün çevreye intikalinden sonra
artmaya başladığı da dikkate alınınca, ancak profesyonel bir enformasyon ve
yönlendirmeyle açıklanabilir. Yoksa tetikçi baldırı çıplaklar sürüsünden, böyle
organizasyonlar beklemek pek olası değildir.
Nasıl
da yapay bir oldubitti darbesiyle ve hemen ardından yağmur gibi yağan KHK’larla
Ergenekon’un ardından milli ordu eğitimi de iğdiş edilince ne günlere geldik
değil mi dostlar. Hoş bunları daha 16 Temmuz'da da yazmıştım amma... Bedii
Faik’in bile ‘bu millet bu Devlete yakışmıyor’ dediği bizim millet, Şeytanının
tokadını yiye yiye sonunda ve artık mevtayı bulacağını idrak ettiğinde, aklı
başına gelecek herhalde.
Teknoloji
hayli ilerledi. Artık Okyanusların diplerinde bile tarihi kazılar yapılıyor.
Her yerde açılan hidrokarbon kuyuları, çeşitli ve sayısız yapılar için yapılan
kazılarda vb. ön Türk tarihiyle ilgili kim bilir ne bulgular elde ediliyor.
Lakin bunların açıklandığını hiç duydunuz mu? Sadece bizim ülkemizde yaptığımız
kazılarda ele geçen bulgularla, lütfen veya usulen ilgileniyorlar.
Şimdi
düşünelim o halde! Şayet toprakların altından kendi olası tarihleriyle ilgili
tarihsel bulgular ortaya çıksaydı, bizim tarihimizi bile kendilerine mal
edenler, kim bilir nasıl yaygara yaparlardı. Demek ki kendi tarihimizi bile
derinleştirmek ve gerçek Dünya uygarlığını da ortaya çıkarmak, yine bize
kalıyor. O zaman ha gayret gardaşlar. Çünkü misakı vatan için önce sathı
müdafaa, sathı müdafaa içinde de önce sathı gözlem gerekir…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder