Başlığa
bakıp da, şimdi kimse kalkıp “Felsefenin Yoksulluğu” diyalektiğine, mal bulmuş
gibi atlamaya kalkmasın. Aslında felsefenin yoksulluğu olmaz. Olsa olsa savını ortaya
koyabilecek düşüncenin kısırlığıdır söz konusu olan. Çünkü felsefe varoluştan
beri vardır. Beşerin sonuna veya beşer tanrısına ulaşıncaya kadar da evirilerek
var olacaktır. Evrim ise sürekli gelişim olduğundan, fakirlik değil bilakis
zenginlik olarak algılanmalıdır hiç kuşkusuz.
O halde vicdan, akıl, adalet
kavramlarının derinliklerine uzun uzun inmeye kalkmadan, fiktif olanı bırakıp
AKP olgusunda derin bir felsefe aramanın abesle iştigaline, boşuna zaman
ayırmayalım. Çünkü AKP gerçeğinde bir felsefe yoktur. Ne ki bu durumun; daha
öncesi yıpratılmış olan gemide yol almaya çalışan ve azgın sularda can havliyle
paslı küpeştelerine sarıldığı gemisini de, karinesini delip denize döktüğü
yoksul vatandaşa (seçmenine), arada sırada can simidi atarak; kendi eline
bağımlı hale getiren, vicdan ve iman taşımayan fırsatçılık kurgusundan başka da
bir izahı yoktur.
Ne var ki, bu olguya Tayipizm(!) denilerek, mesela Makyavelizm gibi, emsal
teşkil etmesi bağlamında, yeni bir kürsü oluşturulması da, gelecek nesillere
faydalı olabilir belki. Çoğunluğu yoksul seçmenlerin kendilerince garantör, diğer
yanda vatandaşlarının ‘abc’sine bile sarkan ihale
zengini Âdem karikatürlerinin ise avanta kapısı olarak kabul ettiği AKP
olgusunda, başkaca nasıl bir felsefe görüldüğü ise gerçekten izaha muhtaçtır.
Çünkü yalan ve sahtekârlık altında
ezilen kemiksiz insana, adam denemeyeceğine göre, bir felsefesinin de
olamayacağı, tartışılmamalıdır bile. Konu başka türlü de ele alınmamalıdır. Neticede
%56 – 57 – çalıntı oyları düşersek, çok daha da fazla -
akil ve kemikli seçmen gerçeğimiz de apaçık ortadadır. Ayrıca bu seçmenlerin de
içinde AKP sınıfından çok sayıda; ama akil olabilen seçmenin varlığı da, hangi
felsefeyle izah edilebilir.
Sonuca gelirsek: Çözümü tek ve
kesindir. Yeniden İstiklal Devrimini (tüm altı
ok katmanlarıyla) ayağa kaldırıp ki bunun önceliğinde, nasıl olursa olsun biran
evvel bu hükümet bozuntusundan kurtularak, sonra da yarım bırakılan MİLLİ EĞİTİMİ (yıpranmış gemiyi), kaldığımız noktadan
itibaren, daha da yoğunlaşıp revize ederek, yolumuza devam etmektir. Ancak o
zaman ‘Yoksulluğun Felsefesi’nin YOKSULLUĞU silinip geriye sadece FELSEFESİ
kalabilecek ve tüm simitçileride(!) tek paket halinde, tarihin kara deliğinde
yok olacaklardır. Ki en doğru olan ortak paydamız da bu olacaktır…
Atam uzun oturuyordu
Dolmabahçe’de
Bense renkleri seçtim
Dalgaların üstüne döşedim
Kelimeleri alıp üstlerine serpiştirdim
Sonra geçip karşıdan izledim
Kırmızıydılar
Yer yer de beyaz
İlk ışıklar kırılıyordu dalgalarda
Gölgeleri kâh orada kâh burada
Ağır ağır çekiliyordu artık karanlık
Görünüyordu karşı sırtların ardında
aydınlık
Hemen hüsranımı kalbime kilitledim
Atam yine uzun oturuyordu
Dolmabahçe’de
Benimse yeni umutlar yüreğimde
Ve usulca Diyojenin elindeki mumu
üfledim…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder