14 Nisan 2014 Pazartesi

YOKSULLUĞUN FELSEFESİ..

            Başlığa bakıp da, şimdi kimse kalkıp “Felsefenin Yoksulluğu” diyalektiğine, mal bulmuş gibi atlamaya kalkmasın. Aslında felsefenin yoksulluğu olmaz. Olsa olsa savını ortaya koyabilecek düşüncenin kısırlığıdır söz konusu olan. Çünkü felsefe varoluştan beri vardır. Beşerin sonuna veya beşer tanrısına ulaşıncaya kadar da evirilerek var olacaktır. Evrim ise sürekli gelişim olduğundan, fakirlik değil bilakis zenginlik olarak algılanmalıdır hiç kuşkusuz.

            O halde vicdan, akıl, adalet kavramlarının derinliklerine uzun uzun inmeye kalkmadan, fiktif olanı bırakıp AKP olgusunda derin bir felsefe aramanın abesle iştigaline, boşuna zaman ayırmayalım. Çünkü AKP gerçeğinde bir felsefe yoktur. Ne ki bu durumun; daha öncesi yıpratılmış olan gemide yol almaya çalışan ve azgın sularda can havliyle paslı küpeştelerine sarıldığı gemisini de, karinesini delip denize döktüğü yoksul vatandaşa (seçmenine), arada sırada can simidi atarak; kendi eline bağımlı hale getiren, vicdan ve iman taşımayan fırsatçılık kurgusundan başka da bir izahı yoktur.

            Ne var ki, bu olguya Tayipizm(!) denilerek, mesela Makyavelizm gibi, emsal teşkil etmesi bağlamında, yeni bir kürsü oluşturulması da, gelecek nesillere faydalı olabilir belki. Çoğunluğu yoksul seçmenlerin kendilerince garantör, diğer yanda vatandaşlarının ‘abc’sine bile sarkan ihale zengini Âdem karikatürlerinin ise avanta kapısı olarak kabul ettiği AKP olgusunda, başkaca nasıl bir felsefe görüldüğü ise gerçekten izaha muhtaçtır.
            Çünkü yalan ve sahtekârlık altında ezilen kemiksiz insana, adam denemeyeceğine göre, bir felsefesinin de olamayacağı, tartışılmamalıdır bile. Konu başka türlü de ele alınmamalıdır. Neticede %56 – 57 – çalıntı oyları düşersek, çok daha da fazla - akil ve kemikli seçmen gerçeğimiz de apaçık ortadadır. Ayrıca bu seçmenlerin de içinde AKP sınıfından çok sayıda; ama akil olabilen seçmenin varlığı da, hangi felsefeyle izah edilebilir.

            Sonuca gelirsek: Çözümü tek ve kesindir. Yeniden İstiklal Devrimini (tüm altı ok katmanlarıyla) ayağa kaldırıp ki bunun önceliğinde, nasıl olursa olsun biran evvel bu hükümet bozuntusundan kurtularak, sonra da yarım bırakılan MİLLİ EĞİTİMİ (yıpranmış gemiyi), kaldığımız noktadan itibaren, daha da yoğunlaşıp revize ederek, yolumuza devam etmektir. Ancak o zaman ‘Yoksulluğun Felsefesi’nin YOKSULLUĞU silinip geriye sadece FELSEFESİ kalabilecek ve tüm simitçileride(!) tek paket halinde, tarihin kara deliğinde yok olacaklardır. Ki en doğru olan ortak paydamız da bu olacaktır…

            Atam uzun oturuyordu Dolmabahçe’de
            Bense renkleri seçtim
            Dalgaların üstüne döşedim
            Kelimeleri alıp üstlerine serpiştirdim
            Sonra geçip karşıdan izledim
            Kırmızıydılar
            Yer yer de beyaz
            İlk ışıklar kırılıyordu dalgalarda
            Gölgeleri kâh orada kâh burada
            Ağır ağır çekiliyordu artık karanlık
            Görünüyordu karşı sırtların ardında aydınlık
            Hemen hüsranımı kalbime kilitledim
            Atam yine uzun oturuyordu Dolmabahçe’de
            Benimse yeni umutlar yüreğimde
            Ve usulca Diyojenin elindeki mumu üfledim…

                                                                                  
                                                                                  Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder