24 Nisan 2014 Perşembe

HANGİ KÜRTLER..

            Mahalli seçimler, yine ve yeni bir oldubittiyle ketenpereye getirilen halk katmanlarına yedirilmeye çalışılırken; hemen gizli parmaklar yeniden klasik Ermeni isterisini kaşıyıverdiler. Herhalde sizlerce de, her mikropluğun baş karargâhı olan ABD Senatosu yaftalı Burjuva kukla tiyatrosunun, klasiği haline gelen Ermeni komedisinin, şimdi yeniden sahneye sürülme zamanlamasına bir bakın.

            Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle iyice kabaran suların, başka bir cenaha yönlendirilmesi fikri, ana neden olarak sanki parmağını gözümüze sokuyor. Çünkü Cumhurbaşkanlığı gölgesinde asıl tasarlanan başkanlık sistemi ve arkasından da Öcalan affı, sonrasında sözde federatif bir Kürt açılımı derken, aslının İsrail kopyalı yeni bir Amerikan üssü olduğu; ama gerekçesi sözde bir Kürt devleti olduğu söylenen falan, filan. Yani yandı gülüm keten helva.
            Neticede Kürt aşkı bahane; ama Avrasya kapısında tam bağımsız yeni Amerikan+İsrail üssü şahane, anlayacağınız. Pekiyi sonrasında ne olacak dersiniz. Kafamızda nükleer çelik kuşlar(!) uçuşurken, orada sözüm ona bizi de savunacakları var sayılan, ne var ki bizi ateşe attıktan sonra her zaman ki gibi savuşan Coniyi, Mişonu ara ki bulasın. Pekiyi Kürtler nerede mi demiştiniz. Hangi Kürtler, birilerinin öyle çağırdıkları zaten bizim Türkmenlerimiz, aynı Türk vatanının evlatları ve bizim öz be öz kardeşlerimiz değil mi???

            Hiçbir şeyin tesadüfe bırakılmadığı emperyalistin kurmay karargâhında, devlet eliyle yapılan ve tarihimizde emsali olmayan soygun dahi kitabına uydurulmadı mı? Öyle ya, hırsıza bak diyene rastlanmıyor bugünlerde, ne oldu da böyle oldu...

            Yüce Atatürk'ün, kurmay yüzbaşı olarak çıktığı (1905) ve akademi yıllarında derinden hissettiği Osmanlı çöküntüsü gerekçeli, özeğinde oluşan ihtilalcı kimliği nedeniyle, Şam’daki Osmanlının askeri üniformalı çapulcular(!) çetesine sürgün yediği günlerden itibaren; Osmanlı kokuşmuşluğuna karşı, Şam'da iki arkadaşıyla birlikte, "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti" adı altında başlattığı kavganın devamıdır aslında bugün yaşadıklarımız.
            Eski Osmanlı atıklarının mandacı, yobaz halefleriyle halen mücadele verilmekte ve Atatürk'ün 1919 da başlattığı İstiklal kavgası gerek içimizdeki yobazlarla gerekse de arkalarında ki emperyalistlerle - yeni Haçlı - tıpkı o zaman olduğu gibi, halen de süregelmektedir. Ne var ki, bu defa silahsız, ekonomi politik, post modern; ama asosyal bir savaş yürütülmektedir. Bu savaşın sonu da, emperyalistin kara çarşafı, Milli Müktesebatımızın üzerinden ebediyen kalkıncaya kadar, her geçen gün artan bir kararlılıkla getirilecektir.

            Dün 4 yaşındaki torunumun halen devam ettiği yuvasında, 23 Nisan kutlamaları gösterilerinde, açılan alanda ki figürlerini karışık duygularımla izlerken; Atalarına coşkuyla haykıran o küçük adamların sorgulayan; ama Ata ışıklı gözlerinde yanan, inançlı kararlılıktan bir kere daha anladım ve gelecekleri adına bir kere daha yüreğim umut ve sevinçle doldu. Biliyordum ki bu vatan, sadece yediden yetmişe ben Türk'üm diyenlerindi ve öyle de kalacaktı...

                                                                                              Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder