5 Mayıs 2014 Pazartesi

SON YUMRUK..

            Çığırtkanlar, goygoycular, palikaryalar, yalakalar, paraleller, asimetrikler ve yandaş lafazanlarla geçen 12 yıllık bir gösteri sonunda; nihayet tarihi kavganın ağır topları ağır ağır sahnede yer almaya ve kafa kafaya gelmeye başladılar. Bizim köşede şerefli tarihi, şampiyonluklarla süslü Türk Milleti, karşı köşede ise, kavimler kasabı, talancı, kan emicileriyle emperyalist çapulcular ya da yeni Haçlı sürüsü.
            Yani Çanakkale’den bu yana artık kara kaplı ezeli düşmanlar almanağımızın en başında, AB&ABD Gladyo kurgulu emperyalist palikarya yer alıyor. Evet, nihayet durum gösteriyor ki; artık son ve bitirici yumruğu vurma zamanı gelmiştir. Bu bağlamda kaba kuvvet kullanılmadığı, kâğıt üstünde her şeyin kitaba uyduğu çocuk masallarına da asla kapılmamalı ve bilinmelidir ki, vatanımız içerden ve dışarıdan açıkça işgal edilmiş durumdadır. Hatta durum İstiklal Hareketi öncesindekinden de daha tehlikeli bir keyfiyet arz etmektedir. Çünkü işgal üstü örtülü ve sinsice yürütülmekte, halkın bir kısmı da ne yazık ki halen işin ciddiyetinin farkında olamamaktadır

            Safkan vatan evladı askerlerimize karşı yapılan kumpas, son kurbanını da verdi. Bir güzel askerimizi, bir erdem adamımızı daha toprağa verdik. Hem de boku bokuna. İşte yine arkada, çocukları ve acılı anneleri, sorgulayan; ama yaşlı gözleriyle himayesiz kaldılar. Bu pisliğe sebep olan ve bulaşan tüm dışkı kokulu sivil ve üniformalılarla elbet saati çaldığında anlayacakları dilden hesaplaşılacaktır, asla kuşkuları olmasın.
            Hele de yasalar giderayak kişiselleştirilerek hukuk, guguk yapılıyorken. Ve bir gün adaletsizlerin, herkesten fazla ihtiyaç duyacağı adaletin dişlisine çomak sokuldukça, birilerinin mukadder akıbetini varın siz hesaplayın. Çünkü bu milletin kader anahtarı, sadece kendi elindedir.
            Ne var ki, emperyalist dostlar(!) tarafından, sömürge devletlerinin taşeron orduları seviyesizliğine düşürülmenin arifesinde olan da işte yine bizim anlı, şanlı Türk Ordumuzdur. Ne oldukları belirsiz, özlükleri tartışılan, vaktiyle de işgal kuvvetlerinin kucaklarına oturan o ağlamaklı Osmanlı, süslü saray Paşalarının seviyesizliğine indirilmiş ve kumpas kurbanı arkadaşlarının acıklı dramını duyarsızca izleyen reveransçı komutan müsveddeleri var, ne yazık ki aynı ordunun başında bugün.
            Oysa Türk’ün ordusunu kim bitirebilir ki; ne yapsalar yine dimdik ayakta, yine onurlu başı yukarda ve her koşulda vatan savunmasında yer alacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ordumuza kumpasın tek adresi var. AB&ABD Gladyosu! Dolayısı ile başımızda, lider isimlerinin hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan malum Gladyonun taşeron hükümeti varken, kendisinden kumpaslar bağlamında tatminkâr bir cevap beklemek, abesle iştigalden öte, ayrıca ahmaklıktır da. 

            “Bu milletle neler yapılmaz!” demişti Atatürk yanındakilere. İlk Erzurum kongresine giderken (1919) yolda, karşısına çıkan ve oralara neden geldiğini sorduğu, onun da kendisine; “Son günlerde işittim ki; İstanbul’da ki rızkı kırıklar, bizim Erzurum’u Ermenilere vereceklermiş. Geldim ki görem. Bu namertler kimin malını, kime verirler?.” (Tek Adam Cilt II s. 90 – Ş.S. Aydemir) diyen ve Ermenilerin vahşi hayvanlar gibi insanlık dışı katliamlar yaptıkları yurttaşlarının, daha sımsıcak acılarını henüz yüreğinde hisseden, o acılı; ama onurlu başı dimdik ve heybetli ihtiyarın arkasından.
            Atatürk dediğini yapmıştı da o milletle. Tarih bir tekerrür değil sadece benzer durumlarda, benzer olgularıyla spiral helezonik bir devinim olduğu için, tekrar bir Atatürk gelmeyecektir. Ne ki, Türk Milletinin de Atatürkleri bitmez. Belki de daha geniş ufuklara bizi taşıyacak bir yenisi, bir mekânda yavaşça oluşuyor ve tomurcuğu patlayacağı anı bekliyordur. Bunu kim bilebilir ki…

            Şimdi o günlerden bu günlere geldik. Düşman aynı düşman, amaç aynı amaç. Yani ülkemizi bir şekilde babasının çiftliği gibi kullanabilmek. Karanlık emellerini içerik senaryolarını Doğu sınırlarımızın ötesindeki büyük devletlere karşı kullanarak, onlara tehdit unsuru oluşturabilmek. zında kovboy tütünü gibi çiğnediği etnik ayrımcılık ise, aslında tamamıyla sanal bir paravanr.
            İşin aslı ABD kaynaklı – ki bu konuda ortağı AB ye de kazık atacağı kesindir – emperyalist menfaatlerinin Doğumuzda üs kapmasır. Hadi gelin şimdi Amerikalıya deyin ki; “Bak Coni bizim tarla senindir. Sana Güney Doğumuzda istediğin noktada bir serbest bölge veriyoruz. Babanın çiftliği gibi kullanabilirsin”. Yani onunla ikili ve özel bir antlaşma imzalayın. İnanınki bu garantiyi verdiğiniz dakika ne etnisite kalır, ne PKK, hatta serbest bölge lafını bile kimse ağzına alamaz bundan böyle. Denemesi parayla değil ya! Haydi varmısınız???

            Federasyonel veya ikili antlaşmalı herhangi olası bir durumda, filmin devamında ne olur? Yarın köşeye sıkışan Amerikalı herzamanki gibi yine Okyanus ötesine savuşur ve biz papaz olduğumuz Doğu komşularımız ve terkedildiğimiz kaderimizle başbaşa kalır, faturayı her halikarda tek başımıza öderiz. Esasen halihazırda, Suriye de özgürlük - neyin özgürlüğü ise - aslında Suriye özgürlüğünün gaspı adına sürdürülen çete savaşlarını tetikleyen bir fesat yuvası haline getirilmiş Güney Doğu bölgemizin bile baş sorumlusu, - daha ülkeyi bile bölemeden - Amerikalı ve sonra da taşeronu Erdoğan Hükümeti değil mi? Çok tehlikeli ve özüne zararlı işlerdir bunlar. Kendiliğinden anlaşılacağı gibi dış siyasette, cemaat takıyesi de işlemez ve yurttaşa uygulanan din bezirganlığına ise hiç benzemez. Her kuşun eti yenmez. Eloğlu bu, kodu mu oturtur adamı. Dolayısıyla çoook akıllı olmak ve de öyle kalmak zorundayız.
            Bu dünyada yalnız yaşamıyoruz, Amerikalı da, diğerleri de öyle. Karşılıklı özgün sorumluluklarımız vardır. Ve delilere uymanın hazin sonuçları sayısız emsalleriyle tarihin öğretici sayfaları arasında yerini almıştır. O sayfaların arada sırada tozunu almak bile aslında aklı başında olanlar için yeterli olacaktır. Unutulmasın ki hırsızın antitezi karşı hırsızdır. Bugün güç sendedir adamın kanını emersin. Yarın da senin kanın emilir, hem de iliğine kadar, bilesin...

            Teknoloji dünyası bugün Mars'a bile - her ne kadar çok uzatmalı da olsa - savaş açabilecek konumdadır. Okyanus ötesi, mesafe bile değildir artık. O halde zannediyormusunuz ki, Amerikalı kendi bölgesinde de, güvende hissediyordur kendisini. Bütün dünya devleri bir araya gelse ve yapabilecekleri en büyük atom bombasını birlikte imal ederek, bir şekilde dış uzayda (Güneş sistemimizin dışında) patlatabilseler; bu patlamanın bize en yakın yıldızdan (5 ışık yılı mesafede) algılanabilmesi için - ki o da nokta bile değil - 5 uzun yıl geçmesi gerekir. İşte bu ve buna benzer gerçeklerle sarmal yaşadığımız bir alemde, gariban bizlerse hala Erdoğan ve şeriklerinden nasıl kurtuluruz hesaplarını yapmakla meşgulüz. Ne kadar ilkeliz değil mi???

                                                                                              Serendip Altındal

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...
serendipaltindal.blogspot.com
serendipaltindal@gmail.com
Video Kanalım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder