Çığırtkanlar,
goygoycular, palikaryalar, yalakalar, paraleller,
asimetrikler ve yandaş lafazanlarla
geçen 12 yıllık bir
gösteri sonunda; nihayet tarihi kavganın ağır topları
ağır ağır sahnede yer almaya ve kafa kafaya
gelmeye başladılar.
Bizim köşede şerefli tarihi, şampiyonluklarla
süslü Türk Milleti, karşı
köşede ise, kavimler kasabı, talancı, kan emicileriyle emperyalist çapulcular
ya da yeni Haçlı sürüsü.
Yani
Çanakkale’den bu yana artık kara kaplı ezeli
düşmanlar almanağımızın en başında, AB&ABD Gladyo
kurgulu emperyalist palikarya yer alıyor.
Evet, nihayet durum gösteriyor ki; artık son ve
bitirici yumruğu vurma zamanı gelmiştir. Bu bağlamda kaba kuvvet
kullanılmadığı, kâğıt üstünde her şeyin kitaba uyduğu çocuk
masallarına da asla kapılmamalı ve bilinmelidir
ki, vatanımız içerden ve dışarıdan açıkça işgal edilmiş durumdadır. Hatta durum
İstiklal Hareketi öncesindekinden de daha tehlikeli bir keyfiyet
arz etmektedir. Çünkü işgal üstü
örtülü ve sinsice yürütülmekte, halkın bir kısmı da ne yazık
ki halen işin ciddiyetinin farkında olamamaktadır…
Safkan
vatan evladı askerlerimize karşı yapılan kumpas, son
kurbanını da verdi. Bir güzel askerimizi, bir erdem adamımızı daha toprağa
verdik. Hem de boku bokuna. İşte yine arkada, çocukları ve acılı anneleri,
sorgulayan; ama yaşlı
gözleriyle himayesiz kaldılar.
Bu pisliğe sebep olan ve bulaşan tüm dışkı kokulu
sivil ve üniformalılarla elbet saati çaldığında
anlayacakları dilden hesaplaşılacaktır, asla kuşkuları olmasın.
Hele
de yasalar giderayak kişiselleştirilerek hukuk, guguk yapılıyorken.
Ve bir gün adaletsizlerin, herkesten fazla
ihtiyaç duyacağı adaletin
dişlisine çomak sokuldukça, birilerinin mukadder akıbetini
varın siz hesaplayın. Çünkü bu milletin kader
anahtarı, sadece kendi elindedir.
Ne
var ki, emperyalist dostlar(!) tarafından, sömürge
devletlerinin taşeron orduları seviyesizliğine düşürülmenin arifesinde olan da
işte
yine
bizim anlı, şanlı Türk Ordumuzdur. Ne
oldukları belirsiz, özlükleri tartışılan,
vaktiyle de işgal kuvvetlerinin kucaklarına oturan o ağlamaklı Osmanlı,
süslü saray Paşalarının
seviyesizliğine indirilmiş
ve kumpas kurbanı arkadaşlarının acıklı dramını duyarsızca
izleyen reveransçı komutan
müsveddeleri var, ne yazık ki aynı ordunun
başında bugün.
Oysa
Türk’ün ordusunu kim bitirebilir ki; ne yapsalar yine dimdik ayakta, yine
onurlu başı
yukarda ve her koşulda vatan savunmasında yer alacaktır.
Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Ordumuza kumpasın tek adresi var. AB&ABD Gladyosu!
Dolayısı ile başımızda, lider isimlerinin hiçbir kıymeti
harbiyesi olmayan malum Gladyonun taşeron hükümeti varken, kendisinden
kumpaslar bağlamında tatminkâr bir cevap beklemek, abesle iştigalden öte,
ayrıca ahmaklıktır
da.
“Bu
milletle neler yapılmaz!”
demişti Atatürk yanındakilere.
İlk Erzurum kongresine giderken (1919) yolda, karşısına
çıkan ve oralara neden geldiğini
sorduğu, onun da kendisine; “Son günlerde işittim
ki; İstanbul’da
ki rızkı kırıklar, bizim Erzurum’u Ermenilere vereceklermiş. Geldim ki görem.
Bu namertler kimin malını, kime verirler?.” (Tek
Adam Cilt II s. 90 – Ş.S. Aydemir)
diyen ve Ermenilerin vahşi
hayvanlar gibi insanlık
dışı katliamlar yaptıkları yurttaşlarının, daha sımsıcak
acılarını henüz yüreğinde
hisseden, o acılı; ama onurlu başı dimdik ve heybetli
ihtiyarın arkasından.
Atatürk
dediğini yapmıştı da o milletle. Tarih bir tekerrür değil
sadece benzer durumlarda, benzer olgularıyla spiral helezonik bir devinim
olduğu için, tekrar bir Atatürk gelmeyecektir. Ne
ki, Türk Milletinin de Atatürkleri bitmez. Belki de daha geniş
ufuklara bizi taşıyacak
bir yenisi, bir mekânda yavaşça oluşuyor ve tomurcuğu patlayacağı anı
bekliyordur. Bunu kim bilebilir ki…
Şimdi
o günlerden bu günlere geldik. Düşman
aynı düşman, amaç aynı
amaç. Yani ülkemizi bir şekilde babasının çiftliği gibi kullanabilmek.
Karanlık emellerini içerik
senaryolarını Doğu sınırlarımızın
ötesindeki büyük devletlere karşı
kullanarak, onlara tehdit unsuru oluşturabilmek.
Ağzında
kovboy tütünü gibi çiğnediği etnik ayrımcılık
ise, aslında tamamıyla
sanal bir paravandır.
İşin
aslı ABD kaynaklı – ki bu
konuda ortağı AB ye de
kazık atacağı kesindir –
emperyalist menfaatlerinin Doğumuzda üs kapmasıdır.
Hadi gelin şimdi Amerikalıya
deyin ki; “Bak Coni bizim tarla senindir. Sana
Güney Doğumuzda istediğin noktada bir serbest
bölge veriyoruz. Babanın çiftliği gibi kullanabilirsin”.
Yani onunla ikili ve özel bir antlaşma imzalayın.
İnanınki
bu garantiyi verdiğiniz dakika ne etnisite kalır, ne PKK, hatta serbest bölge
lafını bile kimse ağzına alamaz
bundan böyle. Denemesi parayla değil ya! Haydi
varmısınız???
Federasyonel
veya ikili antlaşmalı herhangi olası bir durumda, filmin devamında ne olur?
Yarın köşeye sıkışan Amerikalı herzamanki gibi yine Okyanus ötesine savuşur ve
biz papaz olduğumuz Doğu komşularımız ve terkedildiğimiz kaderimizle başbaşa
kalır, faturayı her halikarda tek başımıza öderiz. Esasen halihazırda, Suriye
de özgürlük - neyin özgürlüğü ise - aslında Suriye özgürlüğünün gaspı adına
sürdürülen çete savaşlarını tetikleyen bir fesat yuvası haline getirilmiş Güney
Doğu bölgemizin bile baş sorumlusu, - daha ülkeyi bile bölemeden - Amerikalı ve
sonra da taşeronu Erdoğan Hükümeti değil mi? Çok tehlikeli ve özüne zararlı
işlerdir bunlar. Kendiliğinden anlaşılacağı gibi dış siyasette, cemaat takıyesi
de işlemez ve yurttaşa uygulanan din bezirganlığına ise hiç benzemez. Her kuşun
eti yenmez. Eloğlu bu, kodu mu oturtur adamı. Dolayısıyla çoook akıllı olmak ve
de öyle kalmak zorundayız.
Bu
dünyada yalnız yaşamıyoruz, Amerikalı da, diğerleri de öyle. Karşılıklı özgün
sorumluluklarımız vardır. Ve delilere uymanın hazin sonuçları sayısız
emsalleriyle tarihin öğretici sayfaları arasında yerini almıştır. O sayfaların
arada sırada tozunu almak bile aslında aklı başında olanlar için yeterli
olacaktır. Unutulmasın ki hırsızın antitezi karşı hırsızdır. Bugün güç sendedir
adamın kanını emersin. Yarın da senin kanın emilir, hem de iliğine kadar,
bilesin...
Teknoloji
dünyası bugün Mars'a bile - her ne kadar çok uzatmalı da olsa - savaş
açabilecek konumdadır. Okyanus ötesi, mesafe bile değildir artık. O halde
zannediyormusunuz ki, Amerikalı kendi bölgesinde de, güvende hissediyordur
kendisini. Bütün dünya devleri bir araya gelse ve yapabilecekleri en büyük atom
bombasını birlikte imal ederek, bir şekilde dış uzayda (Güneş sistemimizin
dışında) patlatabilseler; bu patlamanın bize en yakın yıldızdan (5 ışık yılı
mesafede) algılanabilmesi için - ki o da nokta bile değil - 5 uzun yıl geçmesi
gerekir. İşte bu ve buna benzer gerçeklerle sarmal yaşadığımız bir alemde,
gariban bizlerse hala Erdoğan ve şeriklerinden nasıl kurtuluruz hesaplarını
yapmakla meşgulüz. Ne kadar ilkeliz değil mi???
Serendip
Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır...
serendipaltindal.blogspot.com
serendipaltindal@gmail.com
Video Kanalım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder