24 Mayıs 2014 Cumartesi

ADINI KOYMAK GEREK..

            Anlaşılıyor ki, RTE sendromu başlığı altında tanımlanabilecek ve bizi bir iç savaşa sürüklemeye bile kararlı, yeni bir araz ve/veya tür, bilimsel araştırma konusu yapılma durumuna gelmiştir. Tehlikeli bir salgın haline de gelebilecek olan bu kimlik sorunu; Psikoloji, Parapsikoloji, Patoloji, Antropoloji, Kriminoloji, gen mühendisliği ve hatta atom altı fiziği gibi farklı; ama genelde birbirinden veri alışverişli de olabilen bilim dallarının, anlaşılan tümünü birden ilgilendirecek gibi görünüyor. Çünkü gelecek nesillerin sağlık güvenliği açısından da bu durum, artık çok ciddi bir önem kazanmıştır.

            Yani emperyalistin (patron Burjuvanın) insan genleriyle oynayarak yeni türler yaratmakta olduğu, çok ciddi; ama bir o kadar da tehlikeli ve duyarlı, sibernetik ara türlerin seri imalatına başlanacağı bir döneme gelinmiştir artık. Bu durumda da, herhalde gelecekte herhangi bir görev sorumluluğu alacak olan nesillerin, gen karakteristiklerinin doğal mı, yoksa yapay mı olduğu hakkında tam bir sağlık raporu getirmeleri de mecbur tutulacaktır anlaşılan. Mesela deneğin, Allah korusun bir de elinde seri imalat uzaktan güdümlü robo-polislerin olduğunu bir düşünün.
            Çünkü bugün meşru bir kimlik ve sağlık kontrolü yapılma gereği bile görülmeden, baş sorumlu konumuna getirilen RTE, ciddi bir sorun (veya sendrom) haline gelmiştir artık. Normal insan davranışı ve psikolojisi biliminde, hiç bir izahı olmayan ve saati saatine dahi uymayan, 180 derecelik sapmalarını sürekli yaşayan ve dozajını da giderek arttıran bir kimliğin, ancak bir gen manipülasyonu ile ilgisi olabilir.
            Çünkü daha önceleri belgili bir emsali de olmadığı için, böyle bir hastalık da mevcut olamaz, olsa da ancak yapay olabilir diye düşünüyor insan. Aynı bağlamda alınırsa, eline verilen yazılı ve lehine bile olabilecek bir mesajı dahi topluma iletmeye kalktığında, sebepsiz yere iticiliğini ön plana çıkaran ve dolayısıyla pozitif mesajını bile izleyicisine aktaramayan bir mantık, normal bir kitle adamına asla özgü olamaz.

            Şayet deneği, uzaktan güdümlü bir insan-robot haline getiren bir manipülasyon söz konusu ise, bu keyfiyet acilen ve mutlaka akademilerde bilimsel açıklayıcı bir tez konusu yapılmalıdır. Zira bu durum nasıl olsa gelecek nesil kriminalistlerinin de sorumluluk alanları içinde yer alacaktır. O halde erken kalkan fazla yol alır nedeniyle, hemen araştırmalara başlanmalıdır. Bu konuda ilk uyanan, hem de sömürülen dünyanın diğer yanı henüz uykuda iken, neden Türk bilim adamları olmasın.

            Ayrıca emperyalistin güvenlik birimlerinin (CIA, NSA vs.) araştırma laboratuarlarında, mevcut denekleri yenilemek ve hatalarında yerlerine sürülmek üzere değişik sürümlerinin, parat tutulacağı da unutulmamalıdır. Öyle ya! Sadece bu seriden manipülasyonlar için bile para babaları tarafından, nasılsa muazzam fonlar ayrılmaktadır…

            Şimdi bir de böyle bir insan-robotu, başkanınız olarak tahayyül edin. Sanki irrasyonel korku filmi gibi. Düşüncesi bile insana ter bastırıyor. Aman kendinize gelin, aklınızı başınıza devşirin efendiler. Unutmayın ki, ördekler köyüne bile tilkiden muhtar olmaz...

            Bizi AB patronlar kulübüne almak istemeyenlerin (ki Allahtan) hepsinin bir arada, üstümüze salacak bir ordu bile çıkarmaya yetecek güçleri yoktur aslında. Varsa da yoksa da ABD – ki onunda sayısı bellidir artık -, yeni Roma budur işte. Siz bakmayın atıp tuttuklarına. Sallamak, bizdeki uçuklar gibi, onlarında doğaları gereğidir. Meğerki bizi ötekileştirerek, bölücülük ve çeşitli provokativ gündemlerle birbirimize düşürerek zayıflatmaya kalkmasınlar. İşte başımızda ki güdümlü robotun mevcudiyetinin de aslı esası budur işte. Bu durumsa, gen kurbanı bile olsa, kendisini asla masum kılmayacaktır...

            Mekânımız olan bu âlemde bütün nedenlerin basit bir çıkış noktası ve açıklaması vardır. O halde biz de öyle ele alalım. Kafaları fazla karıştırmaya, ezoterik çıkmazlarda kaybolmaya da hiç gerek yok, şöyle ki:
            Ülkemizde birileri çıkıp, kendilerine verilmiş ve anayasayla ortak güvence altına alınmış sınıf farksız, tam eşitlikçi, koca Türkiye Cumhuriyeti vatandaş-birey haklarını ellerinin tersiyle itip, ne idüğü belirsiz bir terörist-kampında (ABD-İsrail üs-devleti) vatandaş kimlikleri dahi olmayan paralı asker konumunda, kendi kendilerini vasıfsız kılmaya kalkıyorlar. Böylesi bir emsalsiz enayilik, ülkende gürül gürül akan ve can suyun olan nehirlerinin veya toprağının altındaki, servetin olan madenlerinin yataklarını, komşunun bahçesine akıtmanla eş anlamlıdır. O halde neden, kendi ve çocuklarının ekmeğini de kursaklarından çıkarıp, seni güdenlere vermiyorsun sorusuna da bir cevapları olmalıdır bunların.
            Ne ki, neresinden bakılsa böylesi bir akıl fukaralığının, evrensel insan aklıyla da örtüşebileceğini söylemek mümkün değildir. İşte çevrenizde rastladığınız etnik takıntısı olanlara, ‘değilseniz’ bile inadına, Türkoğlu Türk olduğunuzu söyleyin. Ve inanınki bu sizin eksikliğinizi değil; ama o kişilere olan tartışmasız akıl üstünlüğünüzü ortaya koyacak ve onlarda bunun farkında olacaklardır aslında, hiç kuşkunuz olmasın. Ayrıca, eski Kübalı veya nereliyse, bir ABD vatandaşının, neden acaba “BEN AMERİKAN VATANDAŞIYIM” dediğini de bir düşünmelerini söyleyin onlara.
            Ve bilin ki, işi daha da ileriye götürüp size acımak gafletinde bulunanlar, aslında sizin kendilerine daha fazla acıdığınızı da bir gün nasıl olsa anlayacaklardır. Tıpkı bir zamanlar, uzun yıllar ülkelerinde birlikte yaşadığım ve çoğundan daha nitelikli bir Alman vatandaşı olduğumu kendilerine de itiraf ettirdiğim ve ülkelerinde süresiz oturma iznine de sahip olduğum halde, yine de verilen yasal vatandaşlık hakkımı almadığım için, bana acıyan dostlarımın da sonunda, benim kendilerine daha fazla acıdığımı anladıkları gibi.
           
            Hiç unutmayalım ki, söylenebilecek olan her şeyin bir fazlasını söyleyecek hep olacaktır. O halde söylemeleri de yeterli bir noktada bırakıp, icraata bakalım biraz da. Bilmem anlatabildim mi? Hele bazı düşünceler de kelimelerle ifade edilemezler. Onlar anlayabilinmiş olunmalıdırlar sadece.

            İyi biliyoruz ki, rahmetli Mustafa Kemal’imiz de kemal düşüncelerin adamıydı. Çok doğru şeyleri, doğru mekânda ve zamanda söyledi, yazdı. Şayet entelektüel olanın yanında, dinamik bir aksiyon adamı kimliği de taşımasaydı; bugün biz yaptık diye gururla sahip çıktığımız muhteşem İstiklal Harbi mucizesi, acaba yaşanabilirmiydi???

                                                                                              Serendip Altındal

Video Kanalım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder