Anlaşılıyor ki, RTE
sendromu başlığı altında tanımlanabilecek ve bizi bir iç savaşa sürüklemeye
bile kararlı, yeni bir araz ve/veya tür, bilimsel araştırma konusu yapılma
durumuna gelmiştir. Tehlikeli bir salgın haline de gelebilecek olan bu kimlik
sorunu; Psikoloji, Parapsikoloji, Patoloji, Antropoloji, Kriminoloji, gen
mühendisliği ve hatta atom altı fiziği gibi farklı; ama genelde birbirinden
veri alışverişli de olabilen bilim dallarının, anlaşılan tümünü birden
ilgilendirecek gibi görünüyor. Çünkü gelecek nesillerin sağlık güvenliği açısından
da bu durum, artık çok ciddi bir önem kazanmıştır.
Yani emperyalistin (patron Burjuvanın)
insan genleriyle oynayarak yeni türler yaratmakta olduğu, çok ciddi; ama bir o
kadar da tehlikeli ve duyarlı, sibernetik ara türlerin seri imalatına başlanacağı
bir döneme gelinmiştir artık. Bu durumda da, herhalde gelecekte herhangi bir
görev sorumluluğu alacak olan nesillerin, gen karakteristiklerinin doğal mı,
yoksa yapay mı olduğu hakkında tam bir sağlık raporu getirmeleri de mecbur
tutulacaktır anlaşılan. Mesela deneğin, Allah korusun bir de elinde seri imalat
uzaktan güdümlü robo-polislerin olduğunu bir düşünün.
Çünkü bugün meşru bir kimlik ve
sağlık kontrolü yapılma gereği bile görülmeden, baş sorumlu konumuna getirilen
RTE, ciddi bir sorun (veya sendrom) haline gelmiştir artık. Normal insan
davranışı ve psikolojisi biliminde, hiç bir izahı olmayan ve saati saatine dahi
uymayan, 180 derecelik sapmalarını sürekli yaşayan ve dozajını da giderek
arttıran bir kimliğin, ancak bir gen manipülasyonu ile ilgisi olabilir.
Çünkü daha önceleri belgili bir
emsali de olmadığı için, böyle bir hastalık da mevcut olamaz, olsa da ancak
yapay olabilir diye düşünüyor insan. Aynı bağlamda alınırsa, eline verilen
yazılı ve lehine bile olabilecek bir mesajı dahi topluma iletmeye kalktığında, sebepsiz
yere iticiliğini ön plana çıkaran ve dolayısıyla pozitif mesajını bile
izleyicisine aktaramayan bir mantık, normal bir kitle adamına asla özgü olamaz.
Şayet deneği, uzaktan güdümlü bir
insan-robot haline getiren bir manipülasyon söz konusu ise, bu keyfiyet acilen ve
mutlaka akademilerde bilimsel açıklayıcı bir tez konusu yapılmalıdır. Zira bu
durum nasıl olsa gelecek nesil kriminalistlerinin de sorumluluk alanları içinde
yer alacaktır. O halde erken kalkan fazla yol alır nedeniyle, hemen
araştırmalara başlanmalıdır. Bu konuda ilk uyanan, hem de sömürülen dünyanın
diğer yanı henüz uykuda iken, neden Türk bilim adamları olmasın.
Ayrıca emperyalistin güvenlik
birimlerinin (CIA, NSA vs.) araştırma laboratuarlarında, mevcut denekleri
yenilemek ve hatalarında yerlerine sürülmek üzere değişik sürümlerinin, parat
tutulacağı da unutulmamalıdır. Öyle ya! Sadece bu seriden manipülasyonlar için
bile para babaları tarafından, nasılsa muazzam fonlar ayrılmaktadır…
Şimdi bir de böyle bir insan-robotu,
başkanınız olarak tahayyül edin. Sanki irrasyonel korku filmi gibi. Düşüncesi
bile insana ter bastırıyor. Aman kendinize gelin, aklınızı başınıza devşirin
efendiler. Unutmayın ki, ördekler köyüne bile
tilkiden muhtar olmaz...
Bizi AB patronlar kulübüne almak istemeyenlerin
(ki Allahtan) hepsinin bir arada, üstümüze
salacak bir ordu bile çıkarmaya yetecek güçleri yoktur aslında. Varsa da yoksa da ABD – ki onunda sayısı bellidir artık -, yeni Roma budur işte. Siz bakmayın atıp
tuttuklarına. Sallamak, bizdeki uçuklar gibi, onlarında doğaları gereğidir. Meğerki
bizi ötekileştirerek, bölücülük ve çeşitli provokativ gündemlerle birbirimize
düşürerek zayıflatmaya kalkmasınlar. İşte başımızda ki güdümlü robotun
mevcudiyetinin de aslı esası budur işte. Bu durumsa, gen kurbanı bile olsa,
kendisini asla masum kılmayacaktır...
Mekânımız olan bu âlemde bütün
nedenlerin basit bir çıkış noktası ve açıklaması vardır. O halde biz de öyle
ele alalım. Kafaları fazla karıştırmaya, ezoterik çıkmazlarda kaybolmaya da hiç
gerek yok, şöyle ki:
Ülkemizde birileri çıkıp,
kendilerine verilmiş ve anayasayla ortak güvence altına alınmış sınıf farksız,
tam eşitlikçi, koca Türkiye Cumhuriyeti vatandaş-birey haklarını ellerinin
tersiyle itip, ne idüğü belirsiz bir terörist-kampında (ABD-İsrail üs-devleti)
vatandaş kimlikleri dahi olmayan paralı asker konumunda, kendi kendilerini
vasıfsız kılmaya kalkıyorlar. Böylesi bir emsalsiz enayilik, ülkende gürül
gürül akan ve can suyun olan nehirlerinin veya toprağının altındaki, servetin
olan madenlerinin yataklarını, komşunun bahçesine akıtmanla eş anlamlıdır. O
halde neden, kendi ve çocuklarının ekmeğini de kursaklarından çıkarıp, seni
güdenlere vermiyorsun sorusuna da bir cevapları olmalıdır bunların.
Ne ki, neresinden bakılsa böylesi
bir akıl fukaralığının, evrensel insan aklıyla da örtüşebileceğini söylemek
mümkün değildir. İşte çevrenizde rastladığınız etnik takıntısı olanlara, ‘değilseniz’ bile inadına, Türkoğlu Türk olduğunuzu
söyleyin. Ve inanınki bu sizin eksikliğinizi değil; ama o kişilere olan
tartışmasız akıl üstünlüğünüzü ortaya koyacak ve onlarda bunun farkında
olacaklardır aslında, hiç kuşkunuz olmasın. Ayrıca, eski Kübalı veya nereliyse,
bir ABD vatandaşının, neden acaba “BEN AMERİKAN VATANDAŞIYIM” dediğini de bir
düşünmelerini söyleyin onlara.
Ve bilin ki, işi daha da ileriye
götürüp size acımak gafletinde bulunanlar, aslında sizin kendilerine daha fazla
acıdığınızı da bir gün nasıl olsa anlayacaklardır. Tıpkı bir zamanlar, uzun
yıllar ülkelerinde birlikte yaşadığım ve çoğundan daha nitelikli bir Alman
vatandaşı olduğumu kendilerine de itiraf ettirdiğim ve ülkelerinde süresiz
oturma iznine de sahip olduğum halde, yine de verilen yasal vatandaşlık hakkımı
almadığım için, bana acıyan dostlarımın da sonunda, benim kendilerine daha
fazla acıdığımı anladıkları gibi.
Hiç unutmayalım ki, söylenebilecek
olan her şeyin bir fazlasını söyleyecek hep olacaktır. O halde söylemeleri de yeterli
bir noktada bırakıp, icraata bakalım biraz da. Bilmem anlatabildim mi? Hele
bazı düşünceler de kelimelerle ifade edilemezler. Onlar anlayabilinmiş olunmalıdırlar sadece.
İyi biliyoruz ki, rahmetli Mustafa
Kemal’imiz de kemal düşüncelerin adamıydı. Çok doğru
şeyleri, doğru mekânda ve zamanda söyledi, yazdı. Şayet entelektüel olanın
yanında, dinamik bir aksiyon adamı kimliği de taşımasaydı; bugün biz yaptık diye gururla sahip
çıktığımız muhteşem İstiklal Harbi mucizesi, acaba yaşanabilirmiydi???
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder