Hadi
hepsi bir yana diyelim; ama Türk vatandaşı olduğu, vatandaşlık haklarından
bütünüyle istifade ettiği ve gayrimüslim vatandaşlarımızın bile Türk’üm dediği bir
ülkede, ben de Türk’üm diyemeyen; ama bütün Türklerin reyleriyle seçilen bir Cumhurbaşkanı,
Türk milletinin milli duygularını kaşıyıp, umutlandığı sahile ulaşabilmek için de
hamaset rüzgârına yelken açıyorsa, işte o zaman kahroluyorum demektir dostlar.
Uzayda bir yıldız gibi parıldayan
Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti, şayet “evet” karadeliğine süpürülürse, bunun
geriye kalan dünyamıza da hiçbir yararı olmaz. Çünkü Batılı tarafından ‘Güneşteki
altın yer’, ‘Goldene Platz an der Sonne’ Almancasıyla da anılan Anadolu’muzu,
öyle bir iki çapulcu beslemeye bırakmazlar. Yani bütün güçler, bu altın yeri
paylaşmak üzere bizden sonra artık birbirlerine düşerler ki bu da onların yeni
bir Dünya savaşıyla sonları demek olur.
O halde mevcut düzen kendi adlarına
da değişmemeli, en adil ve insan millet olan Türkler’in, bu yüksek stratejik bölgeyi
hep kontrol altında tutması devam etmelidir. Bağlamında ‘Erdoğan İslam Devleti’
projesinin bundan böyle de AB, ABD tarafından desteklenmesi yanlışlığı ve Dünya
dengelerini bozma gayretleri, kendilerini de kaçınılmaz bir izolasyona
sürükleyecektir. Aynı anlamda kendisine, her elma şekeri uzatanın arkasından gitmesi,
Erdoğan’ı da mukarrer sonuyla daha çabuk buluşturacaktır.
Cemaatlerin (fırkaların) ‘evet veya
‘hayır’ demeleri değil; ama hangisinin emperyalist kontrolünde olmadığı
sorgulanmalıdır önce. Ve görülmelidir ki Vatikan maaşlı olanların Referandum
kararları, hep ‘evet’ olacaktır. Hz. Muhammed den bu yana zamanında kendisinin
de belirttiği gibi bütün fırkalar (tarikatlar), İslam’ın özeği olan Ehlî Beyti
işte böylesi bir kaotik çöküşe elbirliği ile taşımışlardır. Bu durumda da
Vatikan vakıflarıyla buluşan ve soyulan sömürgelerden çalınan emperyalist
paralarıyla oluşan bağışlar, büyük katkı sağlamıştır.
Büyük balık küçüğünü yer, hep
biliriz. Ağa düşen balıklar da birlik olup ağı paralamak yerine, önce yine
büyükler ağa saldıran küçüklerini yemeye başlarlar. Sonra da etrafta küçük
balık kalmayınca, birbirlerini de yutamayacaklarından, küçük akılları başlarına
gelir ve hapsolduklarının da farkına varıp, ağa saldırmaya başlarlar. Ne ki iş
işten geçmiştir ve dışarıda kendilerini iştahla bekleyen insan denen
yaratıkların midelerinde bitecektir artık sonları. Emperyalist liboş da balık
gibidir işte. Dışarıda yiyecek küçük balık kalmayınca, AB’li büyük balık, birliği
içinde ki küçükleri yemeye başlamıştır artık. Bu da kendi sonunu yakında getirecek
olduğunun da işaretidir.
ABD’li olanı ise ayrı bir âlemdir.
Sağ olası Trump’ın azametli; ama başarısız, neticesiz çıkışlarından sonra
ülkesi, giderek bir son dönem yalnızlığına bürünmeye başlamıştır. Yani onun da
keli görünmüştür artık. Ve elbette arkası da gelecektir. Bu federallerin
bağımsızlık ilan etmesiyle de sonuçlanabilir. En yakın ihtimal de budur. Geride
mi ne kalacaktır. Onu da Dünya savaşlı ve savaşsız bir gelecek gösterecektir
artık…
Bizim konumuz ise bundan sonra bir
süreliğine siyaset, siyasetçi, Parti, bireysel menfaatler değil, aracısız
olarak milli müktesebatımızdır artık. Bunun da
tek çıkışı vardır, o da milletçe tek bir ağızdan HAYIR
demektir. Aslında ‘devlet mi’, ‘millet mi’ diye sormak hazindir. Çünkü Devlet
milleti de temsil ediyor olmalıdır. Ne yazıktır ki milletin, büyük bir
özveriyle seçerek başına getirdiği devlet adamları, daha başından itibaren
ülkenin milli müktesebatını yok edecek bir emperyalist projesine angaje edildikleri
için, bugün kendisini temsil etme erdem ve liyakatine sahip olamamışlardır.
Ne
ki biz millet olduğumuz için elbette önce ‘HAYIR’ ı yani kendi milli
özümüzü - ki bundan sonra da var
olabilmek adına - temsil etmek zorundayız. Aslı Başkanlık vodvili olarak bize
sunulan ve halen yaşamakta olduğumuz illegal Mafya devletini legalize edecek,
bağımsızlık, adalet, seçme, seçilme, mülkiyet gibi en özgün haklarımızı bile
elimizden alacak; bizi Osmanlı ümmetinden bile beter edecek ve üstüne aziz
vatanımızı federal emperyalist paylaşıma açacak bir proje olan Referandumun
HAYIR safında, tek taraf olmak zorundayız
da kuşkusuz…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder