Saraylı
Papatya Hanımın bahçesinde düşledim kendimi biran, sandım ki Cennetteyim. Birde
uyandım gördüm ki ağıldayım, manda pisliği kokuyor her taraf. İşte senden ötürü
gerçek dünyam, zorunlu realitem ya da mentalim bu oldu artık kardeş. Bu yazıya
başlamadan az önce, 20 T. Liralık su giderime de 39 lira ödemek zorunda kaldım.
Neredeyse yüzde yüz Deli Dumrul zammı fazlalığım oldu anlayacağın. Bunları sen
bilmezsin herhalde. Sor adamlarına sana söylerler.
Elektrik,
benzin, doğal gaz vb. gibi diğer kalemleri bahsetmiyorum bile. Anlaşılan örtülü
ödenekte izah etmediğiniz veya etmek istemediğiniz ve Suriye’de Irak’ta
beslediğiniz, kendi evlatlarımızı bile Şehit eden teröristlerin iaşe ve
ibateleri gibi giderlerini de, üstüne hem de emekli halimle, kendim ödediğimi
düşünüyorum.
Başkalarının
da benden farklı düşündüğünü hiç sanmıyorum. Yani sayenizde ben de boku yedim, tıpkı
diğer Emmioğullarım gibi. Bunu da fazla soruşturma istersen. Zira arkası
derindir. En iyisi çık sen de biran önce o kristal Sarayından, içine fil kaçıp
da şangırtıyla başına indirmeden. Silahını da teslim et, bu gidişle sonunda onunla
da kendini vurmadan.
Çık da işin sonu kendin için de
HAYIR’lı bitsin ki sen de birlikte parçalarına ayrılma. Çıkarken karanfil
köşklerindeki safahat âlemlerinde, kalan ömürlerini tüketen ve milletin ABC
sini sayan takımdaşlarına da haber ver de uyansınlar biran önce. Karanfil
demetleriyle birlikte kuruyup yok olmadan. Çünkü toprak uyanıyor, kuru
yapraklar düşüyor ve tohumlar tekrar yeşeriyor yeni Baharlara doğru.
Bak Dünya değişiyor ve ebedi devinim
seni de kulağından tutup kendisine doğru çekiyor. Sen hala insan ilişkilerini
paradan, muhalifini ise düşman tutmaktan ibaret sanıyorsun. Çağlar gerisinde,
buz dağları ardında kalmışsın. Erit buzlarını ve adam gibi adamlara uzat
ellerini, kullanıcılarına, kandıranlarına, dalkavuklarına değil.
Ha bu arada, düştüğünde onların bir
tekini bile yanında bulamayacağını da sakın ola unutma. Bil ki onlar sana
derhal sırtlarını dönüp, yeni muktedirlerin safında hemen mevzi alacaklardır. İstemesen
de değişiyor, soluyor, kuruyor ve bitiyorsun giderek. Bak aynaya orada gördüğün,
geçen seneki sen bile değil artık.
Oysa
bir zamanlar, bir tarafında kıl olmaya bile razı olan kadının rüyalarını süslüyordun.
Şimdi ara ki onu da bulasın. Sonun yaklaşıyor, uyan senin içinde ti borusu
çalmadan, belki son bir HAYIR’a da yararsın. Yani son şansını iyi kullanmalısın.
Ve belki senin de Rahmet okuyanın olur ardından.
Papatya
falına gelince elbette Referandum için değildir. Çünkü Türk Milletinin Milli
Müktesebatını yok edecek bir Referandum, Türk Ulusu için mantık, vicdan, adalet
ve ahde vefa bileşkesinde buluşan HAYIR’dan başka bir sonuç öngörmez. Ne ki
Cumhur başı acaba uyanır başına geleceği anlar da, Referandumu yeni bir KHK ile
engeller mi yoksa engellemez mi mealinde papatya falı açılabilir ama.
Beyaz
adamın, doğal cevherlerini tükenmez bir ihtirasla emdiği, bedenlerini köle
pazarlarında sattığı siyahi Afrikalılar artık uyanıyor. Kendilerini yüzyıllardır
sömürenlere, hayvan yerine satanlara, bedel ödetecekleri günleri sayıyorlar
artık. Afyon dumanlarında yüzyıllardır uyuttuğu çekik gözlü sarı ırk ise artık
o duman bulutlarının üstünde dimdik ayakta ve eski sahiplerini teknik, ticari küllen
yutmaya hazırlanmaktadır.
Sömürülen
Dünya hızla uyanıyor, yeni mevziler alıyor, baş sömürgeci Anglo Trump, ‘yenidünyayı
gözardı etmeyelim, sonumuz olur’ mesajları verirken, aslında kendisini de
tutsak etmişlerin çerçevesinde asılı bir portre olduğunu, bir türlü görmek
istemiyor. Ve beyaz adam nesine güveniyor veya diğerlerinden ne fazlası
olduğunu düşünüyor da hala kendisini vazgeçilemez sanıyor.
Oysa
özgün temelleri insan olunca, ırkların hiçbirinin diğerinden bir farkı
olmadığını ve hepsinin neticede kendi çerçevelerinde; ama ortak insan
paydasında asılı oldukları neden bir türlü idrak edilemiyor. Materinin - ki
buna insanoğlu da dâhildir –diyalektiğinin, yani spiral devingenliğinin, ebedi varlığın
deviniminden sorumlu tek değişmez olduğu nasıl oluyor da kale alınmıyor.
Irklar
demişken; birçok kaynaklara göre bugün Rus dediğimiz Slavlar, aslında Batı
coğrafyasını, Roma'sı, Bizansıyla silip süpüren ve Batı dünyasının Hunlar dediği Kıpçak Türkleridir. Ve biz Anadolu Türklerine de en yakın Atasal
köklerdir. Bu nedenle de dost düşman ayrımında bu ulusal faktörler tarafımızdan
da mutlaka ciddiye alınmalıdır.
Tıpkı
yüce Atatürk’ün aynı düşünceyle ve dönemin antiemperyalist Ruslarıyla işbirliği
sonunda emsalsiz bir İstiklal Zaferi kazandığı gerçeğinde olduğu gibi. Bırakalım
emperyalist Batı dünyasını kendi fıtratına. Biz onlarsız yine oluruz; ama onlar
bizsiz asla olamazlar bunu unutmayalım; ama bunu da kasıntı olmadan kendimize
saklayalım yeter…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder