17 Mart 2017 Cuma

PAPATYA FALI..

           Saraylı Papatya Hanımın bahçesinde düşledim kendimi biran, sandım ki Cennetteyim. Birde uyandım gördüm ki ağıldayım, manda pisliği kokuyor her taraf. İşte senden ötürü gerçek dünyam, zorunlu realitem ya da mentalim bu oldu artık kardeş. Bu yazıya başlamadan az önce, 20 T. Liralık su giderime de 39 lira ödemek zorunda kaldım. Neredeyse yüzde yüz Deli Dumrul zammı fazlalığım oldu anlayacağın. Bunları sen bilmezsin herhalde. Sor adamlarına sana söylerler.

Elektrik, benzin, doğal gaz vb. gibi diğer kalemleri bahsetmiyorum bile. Anlaşılan örtülü ödenekte izah etmediğiniz veya etmek istemediğiniz ve Suriye’de Irak’ta beslediğiniz, kendi evlatlarımızı bile Şehit eden teröristlerin iaşe ve ibateleri gibi giderlerini de, üstüne hem de emekli halimle, kendim ödediğimi düşünüyorum.

Başkalarının da benden farklı düşündüğünü hiç sanmıyorum. Yani sayenizde ben de boku yedim, tıpkı diğer Emmioğullarım gibi. Bunu da fazla soruşturma istersen. Zira arkası derindir. En iyisi çık sen de biran önce o kristal Sarayından, içine fil kaçıp da şangırtıyla başına indirmeden. Silahını da teslim et, bu gidişle sonunda onunla da kendini vurmadan.

            Çık da işin sonu kendin için de HAYIR’lı bitsin ki sen de birlikte parçalarına ayrılma. Çıkarken karanfil köşklerindeki safahat âlemlerinde, kalan ömürlerini tüketen ve milletin ABC sini sayan takımdaşlarına da haber ver de uyansınlar biran önce. Karanfil demetleriyle birlikte kuruyup yok olmadan. Çünkü toprak uyanıyor, kuru yapraklar düşüyor ve tohumlar tekrar yeşeriyor yeni Baharlara doğru.

            Bak Dünya değişiyor ve ebedi devinim seni de kulağından tutup kendisine doğru çekiyor. Sen hala insan ilişkilerini paradan, muhalifini ise düşman tutmaktan ibaret sanıyorsun. Çağlar gerisinde, buz dağları ardında kalmışsın. Erit buzlarını ve adam gibi adamlara uzat ellerini, kullanıcılarına, kandıranlarına, dalkavuklarına değil.

            Ha bu arada, düştüğünde onların bir tekini bile yanında bulamayacağını da sakın ola unutma. Bil ki onlar sana derhal sırtlarını dönüp, yeni muktedirlerin safında hemen mevzi alacaklardır. İstemesen de değişiyor, soluyor, kuruyor ve bitiyorsun giderek. Bak aynaya orada gördüğün, geçen seneki sen bile değil artık.

Oysa bir zamanlar, bir tarafında kıl olmaya bile razı olan kadının rüyalarını süslüyordun. Şimdi ara ki onu da bulasın. Sonun yaklaşıyor, uyan senin içinde ti borusu çalmadan, belki son bir HAYIR’a da yararsın. Yani son şansını iyi kullanmalısın. Ve belki senin de Rahmet okuyanın olur ardından.

Papatya falına gelince elbette Referandum için değildir. Çünkü Türk Milletinin Milli Müktesebatını yok edecek bir Referandum, Türk Ulusu için mantık, vicdan, adalet ve ahde vefa bileşkesinde buluşan HAYIR’dan başka bir sonuç öngörmez. Ne ki Cumhur başı acaba uyanır başına geleceği anlar da, Referandumu yeni bir KHK ile engeller mi yoksa engellemez mi mealinde papatya falı açılabilir ama.


Beyaz adamın, doğal cevherlerini tükenmez bir ihtirasla emdiği, bedenlerini köle pazarlarında sattığı siyahi Afrikalılar artık uyanıyor. Kendilerini yüzyıllardır sömürenlere, hayvan yerine satanlara, bedel ödetecekleri günleri sayıyorlar artık. Afyon dumanlarında yüzyıllardır uyuttuğu çekik gözlü sarı ırk ise artık o duman bulutlarının üstünde dimdik ayakta ve eski sahiplerini teknik, ticari küllen yutmaya hazırlanmaktadır.

Sömürülen Dünya hızla uyanıyor, yeni mevziler alıyor, baş sömürgeci Anglo Trump, ‘yenidünyayı gözardı etmeyelim, sonumuz olur’ mesajları verirken, aslında kendisini de tutsak etmişlerin çerçevesinde asılı bir portre olduğunu, bir türlü görmek istemiyor. Ve beyaz adam nesine güveniyor veya diğerlerinden ne fazlası olduğunu düşünüyor da hala kendisini vazgeçilemez sanıyor.

Oysa özgün temelleri insan olunca, ırkların hiçbirinin diğerinden bir farkı olmadığını ve hepsinin neticede kendi çerçevelerinde; ama ortak insan paydasında asılı oldukları neden bir türlü idrak edilemiyor. Materinin - ki buna insanoğlu da dâhildir –diyalektiğinin, yani spiral devingenliğinin, ebedi varlığın deviniminden sorumlu tek değişmez olduğu nasıl oluyor da kale alınmıyor.

Irklar demişken; birçok kaynaklara göre bugün Rus dediğimiz Slavlar, aslında Batı coğrafyasını, Roma'sı, Bizansıyla silip süpüren ve Batı dünyasının Hunlar dediği Kıpçak Türkleridir. Ve biz Anadolu Türklerine de en yakın Atasal köklerdir. Bu nedenle de dost düşman ayrımında bu ulusal faktörler tarafımızdan da mutlaka ciddiye alınmalıdır.

Tıpkı yüce Atatürk’ün aynı düşünceyle ve dönemin antiemperyalist Ruslarıyla işbirliği sonunda emsalsiz bir İstiklal Zaferi kazandığı gerçeğinde olduğu gibi. Bırakalım emperyalist Batı dünyasını kendi fıtratına. Biz onlarsız yine oluruz; ama onlar bizsiz asla olamazlar bunu unutmayalım; ama bunu da kasıntı olmadan kendimize saklayalım yeter…
                                                          
Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder