Çin’in kontrolsüz büyümesi de aslında bütün Dünya Devletleri tarafından kontrol altında tutulmalıdır. Mademki emperyalizmin sömüren güç olması engellenmek isteniyor, O halde Çin de yeni bir sömürge devi yapılmamalıdır. Yani gerçekte Doğu ve Batı arasındaki güç dengesi, iki taraftan biri hesabına asla bozulmamalıdır.
Çinliler vaktiyle büyük Türk Devletlerinin
himayesinde iken sonra Türkleri de birbirlerine düşürerek çeşitli entrikalarla kendi
teritoryumlarını kurmuşlar ve en sonunda ise Uygur hakimiyetinde oldukları
halde bugün, aslında patronları olan Uygur Türklerini işçi köleler durumuna
düşürmüşlerdir. Ve asla unutulmamalıdır ki Çinli entrika ve manipülasyonda İngiliz’e
bile külahını ters giydirir. Yalnız çok çalışarak haklı bir ekonomik ve sosyal büyüme
içinde oldukları da asla unutulmamalı ve işte bu tarafları da örnek alınmalıdır.
CHP Başkan yardımcısı Altay 21 Nisan
Halk TV konuşmasında 27 Mayıs’ın darbelerin babası olduğunu söyledi mi,
söylemedi mi? Derhal gözümden düştü. Oysa 27 Mayıs askeri hareketi o zaman, şimdi
de en fazla ihtiyacımız olan Devrimin ta kendisiydi. Askerlerin, bizden buraya
kadar, şimdi yeni Anayasa Hukukunu sizler yapacaksınız diye deklare ettiği üzere,
başlarında Sıddık Sami Onar olan, en saygın Anayasa Hukuku Profesörlerinden
oluşan bir Komisyon tarafından, 61 Anayasası gibi Cumhuriyet tarihimizin en mükemmel
bir Devrim Anayasası yapılarak Türk milletine armağan edilirken, Meclisin güvencesi
olacak olan Senato bile kurulmuştu.
Böylece bugünkü Cumhuriyet varlığınızı
o Anayasaya borçlu olduğunuzu da lütfen bir daha hatırlayınız bir zahmet. Ve de
şimdiki doldur boşalt Anayasasıyla olan farklar çizelgesine empati oluşturarak,
hali pür melalinizi de görün Beyler ve Hanımefendiler. Ki bilhassa Senato denen
olgunun neden bugün bile USA gibi gelişmiş ülkelerde var olduğuna ve bu nedenle
de böylesi ülkelerde, demokrat bozuntusu diktatörlere asla neden müsamaha
olmadığını da bir daha benimseyin lütfen.
Evren Paşanın yaptığı ise buz gibi Amerikan
darbesiydi mesela, kafası ütülenmişlerin söylediği gibi asla bir Devrim değil. Evren
kendisine verilen talimatlar çerçevesinde 61 Anayasasını deaktive edebilmek
için ne mümkünse yapmıştı, ama yine de bir hayli zaman kaybettiler. Bu zaman
kaybı bile mevcut Anayasanın daha iyi benimsenmesi için bir artı neden oldu.
Şimdi ise bazıları birinci
Cumhuriyetin yıkıldığını söylüyor. Böyle bir şey asla yoktur ve olamaz. Lakin böyle
bir teşebbüs olduğu da kesindir, ne ki bunu yapmaya kimsenin gücü yetmez. Birinci
Cumhuriyetin yıkılması demek, İstiklal Harbinin yapılmadığının veya
kazanılmadığının da söylenmesi demek olur ki tımarhanenin zır delileri bile
buna kahkahayla güler. Çünkü böyle bir yıkıntıyı revizyon bile onaramaz. Oysa
şu anda birinci yani Kurucu Cumhuriyetimiz sadece, Devrim ilkelerini altı ok çerçevesinde
onarmak, güncellemek ve güçlendirmek üzere revize edilmek noktasına gelmiştir. Bunu
da yüce Türk Ulusu yine yapacak güç ve azmindedir.
23
Nisan Meclis Cumhuriyet konuşmalarında, gerçekte mevcut olmayan Kürt sorunu
gibi emperyalist bir hikâyenin hala konuşuluyor ve besleniyor olması, sadece Türk
milletini rahatsız etmiyor. Asılları Türkmen olan, ama kendilerine Kürt denilen
ve tarih bilinci yerinde olan kardeşlerimizin de ne kadar alındığını biliyor ve
görüyoruz. O halde kimdir bu konuşanlar ve kendilerine Kürt diyen Taşnak artıkları.
Ve kimlerdir bu konuşanlara yer verip bir de destekleyenler. Öyleyse bu yapının
kiralık aktörleri de acilen deşifre edilmelidirler.
Eskiden
Dolar lafı pek duyulmazdı. Devlet Bütçeleri bile sayılı Dolarla ifade edilirdi.
Hele de bugünkü Dolar mülkiyetinde Bütçe açığı asla akla bile getirilmezdi. Ki
dış borçlanma bile ancak DP İktidarı ile yaşanmaya başladı. Oysa şimdilerde 128
Milyar Dolar bile bir gecede satılıyor. Ne oldu da böyle oldu. Hâlbuki Dolar bu
kadar ayağa düşmüşse, ömrü de çok kısalmış demektir. Ve çok yakında sanal bir
para birimi bile olamayarak nominal değeri sıfırlayan Doların yerine, Bitcoin
veya altın ya da değerli diğer metal endeksli başka bir nominal değerin, evrensel
ticaret birimi olarak kabul edileceği gün gibi aşikâr demektir. O halde Yeni
Dünyanın işaret fişeğini atan Çin’in altın rezervlerini neden çok yükselttiği
de kendiliğinden anlaşılmaktadır artık.
Vaktiyle
Kennedy İsrail’e atom silahı verilmesine karşıydı, öldürüldü. Bugün de Biden adlı
siyasa bezirganı, Türklere soykırım yaptınız dese ne olur demese ne olur. İşte
kendisi de bu kadarlık bir siyasa melezidir sadece. Yani varlığı da yokluğu da
kendi sonunu değiştiremeyecektir. Hele de bir Amerikan ordu gazisi tarafından
kendisine söylenen ‘kendiniz için bizi Irak’a yollayıp sivilleri öldürttünüz. Sayenizde
birçok arkadaşım öldü’ ifadeleriyle aşağılanan Biden’in sessizce uzaklaşması,
Amerika da bilhassa da ordu mensupları arasında yeni bir infial ateşinin yakıldığının
da en canlı göstergesiydi.
AKP
Hükümetinin bazı dış temasları, prensipte nefsi müdafaa odaklıdır. Yalnız
böylesi temaslarını bile yanlış adamları kullanarak ve doğruların yerine yanlış
dostlar seçerek yapıyorlar. Çünkü kendi akılları da yanlıştır ve dış siyasaya da
yetmiyor. Zira ülkeyi bütün yokluğuna rağmen hala soymaya kalkanların
başkalarını ikna edebilme becerileri de yoktur. Erdoğan o kadar açık ve seçik ‘benim
işverenim Biden’dir’ dedi ki artık buna ne cevap verilir bilemem.
Oysa
Biden’e verilmesi gereken cevap çok açıktı. O da ülkedeki Amerikan üstlerinin derhal
kapatılmasından geçerdi. Gerisi de zorunlu olacak olan ikili görüşmelere
kalırdı artık. Ve fazla tıraşa da gerek kalmazdı. Çünkü verilen cevap evrensel
olurdu ve dünyada anlamayan da kalmazdı. Irak’taki çete baskını ise ahırda
Öküzün karnını sokan sivrisinek gibi kaldı. Bilmem anlaşılır oldu mu?
Amerikalı
Biden denen Siyonist’in eski gücü kalmadığı için artık cıvalı zarla oynuyor.
Sakın oyununa girme yoksa sıfırlarsın. Masada ne görürse toplarken dikkat et de
seni de boşaltmasın, akıllı ol. Beceremediğin siyasanın kurtlu arpalığından
sana pek hayır gelmez. Bu arada unutma ki Türk milleti havlu atmayı bilmez. Bunu
da herkes bilir. Bakarsın o millet seni bile kurtarır. Bu sayede belki de daha
dokunaklı bir son bulursun.
Avrupa
Birliği ise Türkiye ye muhtaçtır. Yani bunun aksi hiç değil. Bırakın ticari
ilişkileri; tarihe bile bakılsa onların kökeninin de Türk olduğu anlaşılır. Mesela
Devletleri Devlet yapan aslında efsaneleridir. Bugün dünyanın en zengin Devletlerinden
birisi olan Almanya’nın bile öz Nibelungen efsanelerinde baş figür Hun
Türklerinin Başbuğu Atilla’dır. Benzer durumlar Avrupalı diğer Devlet tarihlerinde
de böyledir. Bütün Avrupalı da bunu bilir ve elbette ki Türkiye ve Türklerin
dostluğunu, asla güvenilemez sahte ve salt ticari dostluklara her halükârda
tercih eder. Ve bilin ki yakın gelecekte USA yalnız kalacak ve ilk önce de
eyalet Devletlerine ayrılacaktır. Yeter ki Dolar bir an evvel tamamen sıfırlasın,
yani basmaya bile gerek kalmasın.
Türkiye
Ukrayna’da ne mi yapar? Bana sorarsanız hiçbir şey. Çünkü girmez, giremez. Şayet
ebleh olup girerse, başta USA ve NATO olmak üzere arkasında Dünya harbi çıkaracak
bir birlik asla kalmaz, kalamaz. O zaman da Türkiye biter. Çünkü Cumhurbaşkanı
her ne kadar Erdoğan’sa da çok iyi bilir ki silahlı bir Türk neferinin hatta
Türk destekli üniformasız silahlı bir Lejyonerin bile Ukrayna’ya sokulması, Türk
milletinin kesinlikle değil; ama kendisinin intiharı olur. O halde makamından yüzünün
akıyla ayrılabilmen için sadece başlık resmindeki Atatürk önerilerini benimsemen
yeterlidir. Gerisi ise teferruattır. Bu tavsiye de bütün liderlere ithaftır.
Bilinsin
ki Türk milleti kimseye benzemez o sadece kendi özüne muhtaçtır ve kendisini temsil
eder, başkasını değil. Sahtekârlar, kendileri gibi olan sahtekârlarla yaşar. Çünkü
onlar birbirlerine muhtaçtır her zaman. Türkler kendinden olmayanlarla da eşit
ve saygın şartlarda yaşar, çünkü yiğit, mert ve korkusuzdurlar. Hak, onur ve
bağımsızlıklarına da çok düşkündürler. Bilhassa da aslı mazlum olan Türk Milleti
ok gibidir. Yani bir kere yayından fırlamaya görsün.
Bazı
beyni sulanmış şerefsizler Türklere ‘Ermenilere soykırım yaptınız’ diyor. Türk Milleti
ekmeğini paylaştığı, adam ve kardeş saydığı halde bağımsızlık savaşında düşmanı
olan emperyalistin tetikçiliğiyle kendisini sırtından vuran Ermenilere şayet soykırım
yapsaydı, Ermenistan’ı bile kuracak hiçbir Ermeni kalmazdı bu dünyada. Gerçekte
bütün mesele din hikâyesidir. Oysa Türkler dinin bile ne olduğunu bütün dünyaya
öğretmişti. Ki buna Hristiyanlar, Müslümanlar ve tüm diğerleri de dahildir.
Makam
saygısı bizatihen Mete (Motun), Atilla, Atatürk, İnönü, Washington vs. ilk önce
de o makamın sahibinde olmalıdır. Cumhurbaşkanlığı makamı ise çağdaş ve çok
kutsaldır. Ve hep en liyakatli, erdemli, seciyeli ve dirayetli şahıslara mesnet
olmuştur. Hele de Atatürk gibi bazılarını ise ölümsüz kılmıştır. Yani o makam
asla liyakatsizlik sendromuyla acınacak halde feryat ediyor, acıyla inliyor
durumda olmamalıdır. Çünkü o zaman millet de o acıyı hisseder. Donuk ve güçsüz
kalabilir. Bu bağlamda yakın tarihe bakıldığında ise gidenlerin yerinin kolay
dolmayacağı ne yazık ki görülmektedir…
Ülkemizde
bir de bu her arsayı kapatan inşaatlara yasa, masa işlemiyor herhalde. Millet
yasaklarla, aşla, ekmekle, işsizlikle uğraşırken özellikle de neredeyse beleş Suriyeli
işçi taşeronlar, sabahın köründe hem de şarkıyla, türküyle avaz avaz çalışmaya
başlıyor. Benim bildiğim ve duyduğum, bütün İzmir ve nahiyelerinde durum budur.
Neredeyse çatışmaya varacak bu durum nasıl ve neden oluyor. Bunlar epidemi de
saçmıyorlar mı acaba? Hepsi de iflas etmiş Hükümete mi çalışıyor yoksa…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder