Herifin
biri çıkıyor, namaz kılmayan veya kılamayanlara hayvan diyor. Ulan ben de
kılmıyorum; ama sana yine de “hayvanoğluhayvan” diyemiyorum. Çünkü hayvanlara
saygım var. Oysa benim her adımım namaz. Hz Muhammed’e sorabilseydin sana
söylerdi ne demek istediğimi. Senin fıtratında bunu anlayabilecek kafa olur mu
hiç. Olsaydı şimdi bunları konuşmuyor olurduk zaten. Ne ki senin gibi akıyla
bokunu birbirine karıştıran, ayakları yere basmayan ve ülkesinin hayvanları(!) sayesinde
ekmek yiyebilen parazitlerden, bir teşbihi müptezel hanzoyu, muhatap almak dahi
normal insan aklına abestir demekle yetiniyorum sadece.
Söyle, günahını veya sevabını benden
dolayı mı işliyorsun. Benim böyle bir talebim mi oldu senden. O halde aynısını
benden isteme hakkını nereden veya Kuran’dan alamayacağına göre de hangi
kitaptan alıyorsun sözüm ona mümin. İslam’a göre günah da, sevap da sahibine
yazılmaz mı? Bir de ilahiyatçı geçiniyorsun. Bırak bu işi de, ilahiyatı da mendebur
kılma. Sen değil; ama taşıdığın Profesör unvanı beni ilgilendiriyor aslında. Bu
titr muskamıdır veya cenaze lokmasımıdır da önüne gelene dağıtılır bu ülkede.
Sen nereden, kimlerden aldıysan söyle de meraklısı da gidip alsın bari.
İyi güzel de, bu ülkenin gerçek
Prof. ları ne diyorlar bu işlere. Yoksa onlar da bu unvanları talebelerine,
pişi niyetine mi dağıtıyorlar. Senin gibilerle aynı unvanı paylaşırken, mizaha
alınabileceklerinin hesabını da yapmıyor mu bu Baylar, Bayanlar acaba? Neden
sesleri çıkmaz bu Rektörlerin, Dekanların bu ülkede. Ya da aklı başında,
kimliğinin bilincinde çok cüzi bir azınlığın çıkabiliyor sadece.
Utanmıyorlar
mı veya hem de bilim insanı olarak bu kadar ürkek ceylanlar olmaya hakları var
mı ülkelerinde? Yahu sesiniz çıksın azıcık. Hiç olmazsa sesli nefes alın da,
biraz sesiniz duyulur belki. Sadece lay, lay lomla maaş almaktan, ileride
kendiniz gibi olacak adayları yetiştirmekten başka da bir marifetiniz yok mu
sizlerin. O zaman bu muskacıdan ne farkım kalır ki diye de, hiç sormazmısınız
kendinize.
Prof. luk saygın bir unvandır,
herkes alamaz almamalıdır da esasen. Çünkü kendi evladını yok haliyle okutamayan
vatandaşının sırtından alınmış ve onun evladının da sorumluluğunu taşımak
zorunda olan insanların alması gereken bir unvandır da ondan. Artık kendi
maneviyatınızdan önce ve öte yurdunuz çocuklarının milli maneviyatlarından, onları
ahde vefa sahibi cemiyet bireyleri yapabilecek etik değerlerinden sorumlu
olursunuz da ondan.
Bu ağır ve her omuzun kaldıramayacağı bir yüktür aslında.
Kendi adıma bu sorumluluğu taşıyamayacağımı düşündüğüm için aklımdan bile
geçirmedim. Yoksa çalışma hayatımda yaptığım çalışmaları, projeleri üst üste
koyduğumda, birileri gibi sıradan bir unvan kapmak, işten bile olmazdı, hele de
bu ülkede.
Bir varım
Bir yokum
Bir de baktım
Ahu vah ile sona ermiş hayatım
Ve gördüm ki artık yolun sonundayım...
Kaçınız taşıdığı canın değerinin
bilincinde, kaçınız kendi hilkatinin farkında? Böylesi daha anlaşılır oldu mu
acep. Eeyy yurdum Prof. ları
Esefle görülüyor ki; ülkemiz doldur
boşaltcıların, salla da birine çarpar nasılsa ve benden sonra da tufan
diyenlerin, ağzı olup da boşa sallayanların ülkesi oldu çıktı artık. Bırakın
toplum liderliğini, aklı başında adama bile hasret kaldık ne yazık ki. İzan ı
garaiple, sadece iki kelamı bir araya getirmeyi marifet sanan kuru lafazanlar
toplumu oluştu yurdumda. Ve ne yazık ki hepimiz de çanak tutuyoruz bu oluşuma.
Bu arada ön cephede bunlar olurken, arka
cephede neler mi oluyor. Neler olmuyor ki? Yasa tanımayan saraylı, bildiğiniz
gibi de tüyü çıkmamış yetimlerin nafakası olan örtülü ödeneğini, keyfince çarçur
ederek yoluna devam ediyor şimdilik. Ve arkasında ki, zirvelerini sis bürümüş
dağlara güveniyor kalan aklıyla da halen. Oysa sinsi tacir İngiltere vaziyeti
çoktan kavradı bile. Bir zamanlar ABD’nin ve diğer emperyalist alternatiflerin,
A-B tipi soygun planlarının mimarı olarak şimdilerde kendi geleceğini kurtarma
planları yapıyor.
ABD&AB ortak emperyalist
dünyasının karanlığından kurtulmak ve yeni Dünyanın, artık Wilson’un
Dolarlarının geçmediği yeni Cemiyeti Akvam geleceğinde mazbut bir yer
kapabilmek ve Sterlini kurtarabilmek için de, bazı ön çalışmalar yapmak zorunda
olduğunu, Şeytan gibi hemen de kavrayıverdi. AB den ayrılmayı, işte tam da bu
nedenle bir Referandum bahanesine budayarak, hemen araya da ekiverdi.
Ne var ki İngiltere’nin, arkada kalanlar ve
hala triko gibi basılan Dolar’dan nafile medet umanlar için de yaratıcı bir
örnek olacağı, el ayası gibi açıktır. Yani EURO çok uzak olmayan bir gelecekte Dolar
gibi tarih olacaktır. Almanya, Fransa gibi ileri ekonomilerin, bağımsız silahlanma
ve Ortadoğu da yeni pozisyonlar kapma yarışı da aynı sebeptendir. Tabii AB dünyasında
bu işler olurken, NATO ile birlikte ABD’nin Avrupa da ki son kalesi de berhava
olacaktır. Bundan sonra tek başına kalacak olan ABD geleceği ile ilgili öngörüleri
de, artık size bırakıyorum.
Öncelikle Türkiye’nin Rusya/Avrasya/uzak
Asya parkında kalması ve Türki devletlerle bir konsorsiyum oluşturma
ihtimalinin ortaya çıkması, bilhassa ABD’nin korkulu rüyası olacak ve öncelikle
de Kürdistan politikasını revize etmek zorunda kalacaktır. Gerisini de artık Ortadoğu
da ki diğer partneri İsrail düşünsün; ama düşünürken de akıllı olsun ve hiçbir
çılgınlık yapmaya kalkmasın tavsiyemizi, yine de eksik bırakmayalım biz en
iyisi.
Son günlerde deliler oratoryosuna
dönüştürülen Rusya ve Suriye politikalarının bizim sahnede oynanan bölümü, acilen
sahneden kaldırılmalı ve oyuncuları da biran önce araziye uyum sağlamalıdırlar.
Diyorken bir de baktık Erdoğan’ın Putin mektubu ve çiçeği burnunda Başbakanın Rusya
ile dostluk çağrısı mesajları gündeme geldi. Her ne kadar gecikmiş de olsalar
aksepte edileceklerdir kuşkusuz. Çünkü iki ulus arasında ki geleneksel
akrabalığın, ayrılığa daha fazla tahammülü yoktur. Bu durum iki ulusun da, hem
de ortak tehlike bu kadar yakınlarda iken, daha fazla kaybına neden olacaktır zira.
Taviz verdi, vermedi boş laflarını
bir kenara bırakarak varılacak yeni bir birleşme andı, aynı bağlamda Ortadoğu
ya, bütün uluslar adına da yeniden çeki düzün verilmesini sağlayacaktır. ABD
buna nasıl bakarsa bakar artık, bu da onun sorunu olur. En azından Kürdistan
koridoru hikâyesi son bulur, PKK kazınır, haddini aşan ulusal düzen katili, şişirme
liderler bir bir temizlenir vs. vb. fena mı olur. Ve boşuna bize yedirilmeye dayatılan
ABD anayasası, tasarım dahi olamadan iflas eder, dayatma ABD Başkanlığı ise sarayda
her akşam izlenen pembe bir dizi olarak kalır. Ve AKP tambur sevenler cemaatinden
geriye kalandan da, teşbihi caizi ile kuru bamya bile çıkmaz.
GSYH denilen ülke bazında yıllık safi
milli gelirin fert başına dağılımı, içinde bulunduğumuz kapitalist emperyalist
sistemin fiktif gelir dağılımı gerçeğine uygun olarak hesaplanmalıdır aslında.
Yani aslan payı kimindir, işte bu esas alınmalıdır statiksel dağılımda mutlaka.
Çünkü dünya genelinde zengin, fakir arasında giderek derinleşen uçurum perspektifinde,
dünya hâsılasının %80 nispetinde, sadece %1 sayısalında bir azınlığın cebine
gittiği düşünülürse; ifademin nedeni daha iyi anlaşılacaktır. Yani GSYH artıyor
masalına sebeplenmek yerine, önce bundan kim ne kadar pay alıyor
sorgulanmalıdır şüphesiz.
Diğer
yanda Brexit faturasını İngiliz halkı ödeyecek söylemlerine inanacağınıza,
ileride sinsi İngiliz’in, diğer kurlar batarken, Sterlin değerinden fazla ödün
vermeden, bu kaybı misliyle nasıl geri alacağının hesabını çoktan yapmış
olduğunu da bir zahmet, düşünüverelim lütfen…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder