Çoğunluğun onsuz yapamadığı tanrı,
aslında aklın kendisidir. Çünkü kavram olarak kabul ettiğimiz her şey bize aklın
bir öğretisidir. Yoksa bütün evrene Fransız kalırdık. Ve aklın da zaman zaman
sıkıştığında, tek çıkış yoludur deliliği. Peki neden böyle ve ben de bir Erasmus
değilim ki deliliğe övgü yazayım. Ne ki her insanın bir ölçüm deliliği olduğunu
ve bunun iki ölçüm olduğunda tescilli deli sayıldığını biliyoruz. Çünkü bir
ölçüm olanı, kontrollü deliliktir. Ve bu insanlar normal kabul edilirler. Lakin
kontrollü delilikteki bir ateist aklın bile karşı olduğu bir tanrısı olduğuna
göre, şimdi bana da bu konuya girdiğim nedenle ateist diyebilir misiniz?
Demek oluyor ki normal kabul edilebilmek
için de en az bir ölçüm deli olmak gerekiyormuş. Şayet hiç deliliğe sahip
olamasaydık o zaman herhalde mükemmel olurduk. Oysa sadece tanrı mükemmel kabul
edildiğine göre de mükemmel olmak için tanrılığımızı iddia etmek zorunda
kalırdık ki o zamanda bize ne derlerdi, yorumunuza bırakıyorum. Gelin bu arayışları
bırakalım da biz en iyisi kontrollü deli kalalım. Ve bize de normal desinler
hiç olmazsa dostlar.
Okullardan
Felsefe kaldırıldı, Geometri gibi, halbuki bu dersler matematikle de özdeştir. Matematikse
bilimdir. Bilim de bizi yine mantık ve neticede Adaleti temsil eden ve tanrı da
olan akılla buluşturur. O halde tanrıya ancak akılla ulaşabilmek mümkün oluyorsa
hem akıllıyız deyip hem de birbirimize ateist deme gafletine düşen enayiler
olmamak için, yine en iyisi kontrollü deli kalmaktır. İşte bununla biraz da
tefekkür yapmış olduk Sayın dostlar.
Bilelim
ki bu yolla anlaşabilirsek belki de ebedi huzuru yakalamış oluruz. Ah bunu bir
de din tacirleri anlayabilselerdi. Belki o zaman boşuna kürek çektiklerini de
anlayıp malı tek taraflı götürmeye yeter diyerek, daha akılcı (tanrısal) sosyal
eylem ve projelere yönelebilirlerdi muhtemelen. Ayrıca görevini hakkıyla yerine
getirmiş olanların ruhani vicdan huzuruna da ulaşabileceklerdi şüphesiz.
Salgın
heyulası bütün kahrıyla sürerken ve tedbirli, tedbirsiz birçok canları da
almaya devam ediyorken, kafaları iyice karıştırılan insanlarımız; arka planda
sinsice alınan kararlarla, sessizce yapılan yeni zamların dehşeti, virüs kaosu
biraz sükûnet bulunca bakın nasıl yine çarpıcı bir gündem haline gelecektir.
Global
gidişat odur ki 1650’lerin Fransız Avrupa’sında başladığı ve en radikalleri
olan zorunlu çalıştırılma evlerinin de İngiltere’nin endüstri bölgelerinde görüldüğü
biçimde, bütün bakıma muhtaç fakirlerin, dilencilerin, işsizlerin, serserilerin
ve akli malullerin (delilerin değil) zorla kapatıldığı bakım evi konumundaki ürküntü
verici işkence araç ve gereçlerine de sahip olan hapishaneler dönemi, daha da
gelişmiş olarak tekrarlanacak gibi görünüyor.
Sonunda
bu resmi ortaya çıkaracak olan dönem, muhtemelen Corona ile başlatıldı. Ve Dünya
insanı göremediği mikrobiyolojik bir düşmanla yeni bir Dünya savaşına sokuldu. Ve
bağlamında öyle bir gerçek de görünür oldu ki USA bu dünyadan mikroplarıyla
birlikte temizlenmeden veya hizaya konulmadan işler yoluna girmeyecektir. O
halde ne yapıp yapılmalı USA iyice provoke edilerek görünür düşmanı da tetikleyecek
tetiğe basmaya zorlanmalıdır. Ki ondan sonra da Dünyanın geri kalanının, Amerikan
musibetinden kurtulacağı meşru müdafaası da bir hak olsun.
İşte
tanrı kavramının ruhani yapısı da evrimsel dönemlerle birlikte farklı evirildiğine
göre fakirlik, işsizlik, serserilik ve delilik kavramları da sürekli anlam ve
algı değiştirerek yeniden yorumlandığı nedeniyle yazıma tanrı kavramıyla giriş
yapmayı tercih ettim. Yani her şeyin başı ve sonu insan aklına göre Tanrı ve
Şeytan bileşkesi olduğuna göre hadi gelin de şimdi insanoğluna Şeytan/Tanrı
demeyin bakalım.
Eğer
her işimiz bundan sonra da Dünyayı sömüren Lortlara(!) kalırsa ve yukarıda
belirttiğim hijyen önlemlerini de alamazsak, sonumuz topluca çılgınlığa ulaşmak
olacaktır. Bilahare, Hristiyan Batılılar, İsa’nın evrim içinde değişen tasavvufu
ile ölümlü İsa’yı tanrılaştırarak aklı anlamaya alıştıklarından, bizim Şeytan/Tanrı
fikrimize de çoktan adapte olmuşlardır herhalde. Demek ki emperyalist Batı bizden
de ileride, kontrolsüz delidir ve ne yapsa yeridir.
Eskiden
Saraylarda Başbuğları, Prensleri, Padişah ve Kralları eğlendiren onları
güldürerek avutan ve sarayın delileri olarak vasıflandırılan soytarılar vardı. Keyfiyet
bu olunca da dışarıda 3,5 para Lordunun sömürüsünde çıldırma noktasına gelmiş
bir dünyayı, içeride ise Saray sefahatinin riyakâr iradesine kul olmuş, yok
edilme noktasında bir Kurtuluş Savaşı ve emsalsiz Liderinin Devrimleriyle de Dünya
harikası yaratmış bir kadim Devletin bugününü mercek alına alınca, bana da: ‘Çok
meşgul olan tanrı avunmak üzere, içine deliliği de paketlediği aklı, sayısız
soytarı yaratmak için insanoğluna şaka olsun diye verdi herhalde?’ diye sorgulamak
kalıyor…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder