20 Mart 2020 Cuma

AKIL KAVRAMI..


            Çoğunluğun onsuz yapamadığı tanrı, aslında aklın kendisidir. Çünkü kavram olarak kabul ettiğimiz her şey bize aklın bir öğretisidir. Yoksa bütün evrene Fransız kalırdık. Ve aklın da zaman zaman sıkıştığında, tek çıkış yoludur deliliği. Peki neden böyle ve ben de bir Erasmus değilim ki deliliğe övgü yazayım. Ne ki her insanın bir ölçüm deliliği olduğunu ve bunun iki ölçüm olduğunda tescilli deli sayıldığını biliyoruz. Çünkü bir ölçüm olanı, kontrollü deliliktir. Ve bu insanlar normal kabul edilirler. Lakin kontrollü delilikteki bir ateist aklın bile karşı olduğu bir tanrısı olduğuna göre, şimdi bana da bu konuya girdiğim nedenle ateist diyebilir misiniz?

            Demek oluyor ki normal kabul edilebilmek için de en az bir ölçüm deli olmak gerekiyormuş. Şayet hiç deliliğe sahip olamasaydık o zaman herhalde mükemmel olurduk. Oysa sadece tanrı mükemmel kabul edildiğine göre de mükemmel olmak için tanrılığımızı iddia etmek zorunda kalırdık ki o zamanda bize ne derlerdi, yorumunuza bırakıyorum. Gelin bu arayışları bırakalım da biz en iyisi kontrollü deli kalalım. Ve bize de normal desinler hiç olmazsa dostlar.

Okullardan Felsefe kaldırıldı, Geometri gibi, halbuki bu dersler matematikle de özdeştir. Matematikse bilimdir. Bilim de bizi yine mantık ve neticede Adaleti temsil eden ve tanrı da olan akılla buluşturur. O halde tanrıya ancak akılla ulaşabilmek mümkün oluyorsa hem akıllıyız deyip hem de birbirimize ateist deme gafletine düşen enayiler olmamak için, yine en iyisi kontrollü deli kalmaktır. İşte bununla biraz da tefekkür yapmış olduk Sayın dostlar.

Bilelim ki bu yolla anlaşabilirsek belki de ebedi huzuru yakalamış oluruz. Ah bunu bir de din tacirleri anlayabilselerdi. Belki o zaman boşuna kürek çektiklerini de anlayıp malı tek taraflı götürmeye yeter diyerek, daha akılcı (tanrısal) sosyal eylem ve projelere yönelebilirlerdi muhtemelen. Ayrıca görevini hakkıyla yerine getirmiş olanların ruhani vicdan huzuruna da ulaşabileceklerdi şüphesiz.

Salgın heyulası bütün kahrıyla sürerken ve tedbirli, tedbirsiz birçok canları da almaya devam ediyorken, kafaları iyice karıştırılan insanlarımız; arka planda sinsice alınan kararlarla, sessizce yapılan yeni zamların dehşeti, virüs kaosu biraz sükûnet bulunca bakın nasıl yine çarpıcı bir gündem haline gelecektir.

Global gidişat odur ki 1650’lerin Fransız Avrupa’sında başladığı ve en radikalleri olan zorunlu çalıştırılma evlerinin de İngiltere’nin endüstri bölgelerinde görüldüğü biçimde, bütün bakıma muhtaç fakirlerin, dilencilerin, işsizlerin, serserilerin ve akli malullerin (delilerin değil) zorla kapatıldığı bakım evi konumundaki ürküntü verici işkence araç ve gereçlerine de sahip olan hapishaneler dönemi, daha da gelişmiş olarak tekrarlanacak gibi görünüyor.

Sonunda bu resmi ortaya çıkaracak olan dönem, muhtemelen Corona ile başlatıldı. Ve Dünya insanı göremediği mikrobiyolojik bir düşmanla yeni bir Dünya savaşına sokuldu. Ve bağlamında öyle bir gerçek de görünür oldu ki USA bu dünyadan mikroplarıyla birlikte temizlenmeden veya hizaya konulmadan işler yoluna girmeyecektir. O halde ne yapıp yapılmalı USA iyice provoke edilerek görünür düşmanı da tetikleyecek tetiğe basmaya zorlanmalıdır. Ki ondan sonra da Dünyanın geri kalanının, Amerikan musibetinden kurtulacağı meşru müdafaası da bir hak olsun.

İşte tanrı kavramının ruhani yapısı da evrimsel dönemlerle birlikte farklı evirildiğine göre fakirlik, işsizlik, serserilik ve delilik kavramları da sürekli anlam ve algı değiştirerek yeniden yorumlandığı nedeniyle yazıma tanrı kavramıyla giriş yapmayı tercih ettim. Yani her şeyin başı ve sonu insan aklına göre Tanrı ve Şeytan bileşkesi olduğuna göre hadi gelin de şimdi insanoğluna Şeytan/Tanrı demeyin bakalım.  

Eğer her işimiz bundan sonra da Dünyayı sömüren Lortlara(!) kalırsa ve yukarıda belirttiğim hijyen önlemlerini de alamazsak, sonumuz topluca çılgınlığa ulaşmak olacaktır. Bilahare, Hristiyan Batılılar, İsa’nın evrim içinde değişen tasavvufu ile ölümlü İsa’yı tanrılaştırarak aklı anlamaya alıştıklarından, bizim Şeytan/Tanrı fikrimize de çoktan adapte olmuşlardır herhalde. Demek ki emperyalist Batı bizden de ileride, kontrolsüz delidir ve ne yapsa yeridir.

Eskiden Saraylarda Başbuğları, Prensleri, Padişah ve Kralları eğlendiren onları güldürerek avutan ve sarayın delileri olarak vasıflandırılan soytarılar vardı. Keyfiyet bu olunca da dışarıda 3,5 para Lordunun sömürüsünde çıldırma noktasına gelmiş bir dünyayı, içeride ise Saray sefahatinin riyakâr iradesine kul olmuş, yok edilme noktasında bir Kurtuluş Savaşı ve emsalsiz Liderinin Devrimleriyle de Dünya harikası yaratmış bir kadim Devletin bugününü mercek alına alınca, bana da: ‘Çok meşgul olan tanrı avunmak üzere, içine deliliği de paketlediği aklı, sayısız soytarı yaratmak için insanoğluna şaka olsun diye verdi herhalde?’ diye sorgulamak kalıyor…

                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder