29 Mart 2020 Pazar

ULUSAL NETWORK..


            Bak şu başımıza gelenlere! Hangi memlekete kaçalım ki aslında hepsi de birbirinden beter. Çağdaş ülkelerde 65 yaş üstüne, iptidai bir sokağa çıkma yasağı uygulanarak, Saygın insanlara suçlu muamelesi yapılmıyor olsa da yine en iyisi Vatanımızdır. O halde Vatanımızı beraberce ihya etmenin ve onu Atatürk döneminde olduğu gibi yine bir güç Devleti haline getirmenin tek çaresi; bir kere daha görüldüğü ve de özümsendiği gibi yine kuruluş ilkelerine geri dönmektir.

            Artık bugünkü teknolojiyle de bunu yapabileceklerine inandıkları için insan varlığını çipleyerek, orta Çağlarda Cüzzamlıları kapadıkları gibi bugün de dijital merkezlerin bilgi bankalarında topyekûn kontrol altında tutmak üzere kapamaya hazırlanıyorlar. Bizimse bu tehlikeye karşı kendi adımıza yapabileceğimiz en akılcı savunma, kendi genomumuzu, biometrimizi, teknolojinin nimetlerini de yadsımadan ve dış güçlerin kendi milli istihbaratlarına da empati oluşturarak, kendi Ulusal kontrolümüz altına almaktır.

            Yıllardır uykuda dinlendirerek olgunlaştırılan ve komplo teorisi olduğu da iddia edilen Tavistoc Projesi, görülüyor ki artık kıvama gelmiş muhtemel bir nükleer harbi, anlaşılan ertelemek üzere, çok hızlı yayılan kontrollü bir virüs salgınıyla, Dünya insanında kaotik bir korku ortamı yarattıktan sonra, derhal uyandırılacaktır.

            Ve işte o zaman da korku ve endişe çılgınlığındaki Dünya insanını korkularından kurtaracağız vaadiyle, kişilerin uzaktan kontrol altına alınmasını sağlayacak derialtı biometrik kelepçelerin insanlara, boş duya ampul takılması gibi monte edilmesini meşrulaştıracaklardır. Ve işin çok kısa bir süreçte bu noktaya gelmesi veya getirilmesi Virüsün havadan ülkelere dağıtıldığı şüphesini de beraberinde getiriyor. Çünkü virüsün bu kadar kısa bir zamanda kıtasal olarak, bu kadar çok insana yayılabilmesi mümkün görülmüyor nereden baksanız.


            Gidişat neresinden bakılsa budur. Yani insanı öldürmektense onu sıtmayla avutarak kontrol altında tutmak her halükârda insanlar tarafından da kabullenecektir diye düşünüyorlar olsa gerektir. Düşünmekle de kalmıyorlar denetim altında tuttukları ülkelerin üst Bürokratlarına, ‘Corona dan sonra artık farklı bir Dünya olacak’ masallarını da bu yüzden söyletiyorlar herhalde. Neden farklı bir Dünya olsun ki!

Yoksa istenen 65 yaş üstünü temizleyerek sadece seçilmiş egemenlerin daha uzun bir ömür yaşamalarına müsaade edecek bir düzen mi kurmak. Desenize o zaman daha genç olanlara da 65 yaşlarına kadar Dünya işlerini bitirmelerini tembihleyen yeni bir eğitim sistemi empoze edilecek demektir. Bu durumda da piramidin tepesinde bu işleri planlamaya kalkan aklı iyice karışmış o yaşlı tepegöze ‘akıllı ol son sözü söyleyen nasılsa yine tanrısal akıl olacaktır’ demek düşüyor bize yine.  Bu şaşmaz tarihi gerçeği çok söyledik; ama aklı almıyor nedense. Çünkü ihtiras çukurunun dibi yoktur.

Bu eski Dünya Cüzzam, Kolera, Veba, Verem vs. gibi ne denli Epidemiler, toplu kırımlar, sürgünler, Harpler, Depremler, sel baskınları, kuraklıklar, devasa yangınlar, meteor, iklim hatta süpernova felaketleri vs. geçirmiş ve tekrar geçirmeye de devam edecektir. Ne ki kimse de bugüne kadar artık farklı bir Dünyaya uyanacağız hezeyanlarına el atmamış, bunlara bel bağlamamıştı. Dünya insanı evrim süreci içinde eski kötülüklerden, felaketlerden ibret almasını bilmiş yenilerine önlem almış; ama her zaman da akılını kullanarak ihtiyacı olan uyumla ve huzurla yaşayacağı sosyal ortamını hep kendisi yaratmıştı. Ne oldu birden! Yoksa Tavistoc beklenenden erken mi uyandırıldı?

Dikkat ettiyseniz Reislerinin, eski Padişahlar gibi kendisine bağlamak üzere, ulufe dağıtarak özenle seçtiği adamları arasında ortak nemadaş ki ikisinin de Özel Hastaneleri var; Biri Sağlık, diğeriyse- Hastane ne alakaysa- eğitim Bakanıdır. İkisi de hemen ve fırsatı kaçırmadan, ‘artık farklı Dünya olacak’ laflarıyla, kendileri gibi güdümlü olanlarla birlikte vatandaşlarında ters algı yaratma operasyonları yarışına katıldılar.

Bakanı oldukları eğitim ve sağlık konularıysa, küreselci emperyalist Mafyanın hedef seçtiği ulusal ülkelerde, aslında el atması gerektiği ana konulardır. Bunun nedenine bu dar çerçevede girecek değilim, arif olan esasen anlam bileşkesinde bu zatların kendi konularına bile sadece gözleriyle baktıklarını da anlamıştır zaten.

Öncelikle de Eğitim Bakanı olanı, vatandaşların bile yeni öğrendikleri eğitim skandalını, uzak eğitim sayesinde tesadüfen birlikte öğrenmiş bir şaşkınlık içeresindeydi sanki. Oysa bunun çoktan bilincinde ve onayını da veren bir sorumluluğun sahibi olduğunun da farkındaydı aslında. Ve bu utanç veren sorumsuzluğuna rağmen istifa etmemenin de utancı içindeydi. Ki sıkıntılı hali de kuşkusuz bu yüzdendi belki de. Lakin neticede halkın da bu gerçeklerin farkına varması, eminim kendisini biraz rahatlatmış ve üstündeki ağır yükü de hafifletmiştir muhtemel.

İşte tam da bu ikircikli ihanet dolu ortamda önce, elinin tersiyle hepsini bir kenara iterek derhal sadede gelecek ve elimizde kalacak olan malzemeye el atacak olan dahi analist Rahmetli Atatürk’ümüzün, aslında nasıl düşüneceğine empati oluşturmamız gerekir. Adım gibi biliyorum ki: Teknolojik geleceği görerek ve derhal bütün kontrolün elinizde olacağı milli sisteminizi kurun- bunu daha 2002 şaibeli seçimlerinden hemen sonra da yazmıştım- diyecekti mutlaka.

            Profesyonel Bilişim uzmanı olarak da bunun yapılamaz veya imkânsız olduğunu asla düşünmüyorum. Ve bu konunun bir diploma tezi olmasını da arzuluyorum aslında. Bu işler için önce; Üniversitelerimizdeki akademisyen kadrolar çoğunlukla -ki istisnalar hariç tutulursa- yetersiz kalacağından, endüstri ve sanayi dünyasının aktif Bilişim profesyonelleri tarafından çok iyi yetiştirilmiş analist düşünebilen yapıda, IQ’ları yüksek, matematiksel ve algoritman düşünce yapısında, mesleğe yatkın, genç analist programcılara ihtiyaç vardır. Bunların ilgili ön testlerle mesleğe yatkın olup olmadıkları, Batılı ülkelerde yapıldığı gibi eğitim öncesi, mesleğe uygunluk testleriyle, sözlü ve yazılı imtihanlarla hemen tespit edilebilir. Devletin de içlerindeki istidatlı gençlere burs vermesi gerekir.

            Daha önceden aynı eğitimlerden geçmiş tecrübeli, sayısız Program Projeleri üretmiş ve halen de aktif olan fikir ve tecrübe önderlerinin himayesinde, adanmış bu genç kadrolarla çok büyük ve Produktiv Projeler gerçekleştirilebilir. Bilişim aslında bir takım çalışmasıdır. Devasa Projeleri ne, neyle ve nasıl soruları iyi analiz edilerek modüllerine ayırıp, yeterli bir kadroyla ve özveriyle programlamak, aslında çok sağlıklı, en ekonomik ve başarı şansı da en yüksek olan çözümdür. Üretilen Program paketleri ana merkez den (Server) -WI-FI dışlanarak- Fiber kablo üzerinden yerli kullanıcı sistemlere dağılarak birbirleriyle el sıkışırlar (handshake).

            Gerekli Program paketleri hazırlandıktan sonra bunlar devreye alınarak önce desentral sonra sentral bağlantılarla defalarca test edilip bütün mantık ve formel hatalarından arıtılarak genel sistem, işletmeye açılacak noktaya getirilir. Sonunda sistem programcılar -ve hacker programcılar- devreye girerek ve güvenlik kalkanları da (Firewall) oluşturularak mevcut ve olasılıklı dışarıdan gelecek saldırı amaçlarına yönelik ve şaşırtıcı farklı tekniklerle üretilmiş bütün saldırı apletlerine, Truva atlarına, dijital solucanlara, sıçrayan programcıklara vs. -bunlar o kadar çoktur ki- karşı imha prosedürleri üretilir.

Internete çıkmak üzere ana Server’e talep yollayan bütün milli kullanıcılar sadece, dünyada bilinen bütün ve her gün güncellenen dijital haşerelerin imzalarına- ki bugün 1 milyondan fazladırlar ve her gün de sayıları artıyor- sahip Ulusal koruma kalkanının himayesinde ve kendi Gateway’i (servis kapısı) üzerinden dışarıya çıkış ve aynı yoldan içeriye giriş yapabilirler ancak. Ana Router (bağlayıcı server) gerekirse Wi-Fi de (kablosuz bağlantı) kullanabilir. Yalnız ana server içeriye dağıtımda mutlaka Fiber bağlantıya geçiş yapmalıdır. Burada amaç VPN (korumalı server-kullanıcı koridoru) bağlantı değildir. Amaç kablosuzu Fiber kabloludan (kesinlikle bakır kablo değil) ayıran, daha üst seviyede bir güvenliktir.

Bunun dışında siber saldırılara karşı çok iyi hazırlanmış milli hackerlerde hazır kuvvettir ve bunlar saldırı kaynaklarına daha sert karşı saldırılarla anında cevap verirler. Demek ki nereden bakılsa bu tür bilgisayar oyunları yine de nükleer saldırılara tercih edilmelidirler. Peki bütün bunların sonunda ne mi elde edilir? Kanımızı emen emperyalistin biometrik kontrolümüzü de yeni çipli hüviyetlerimizde olduğu gibi, eline geçirmesi önlenir. Ya da bizden öğrenmek istediğini, tıpkı onun bize yaptığı gibi, biz neye izin verirsek o kapsamda öğrenir.

Hüviyetlerimizin kontrolü bizdedir diyenlerse beni sadece kahkahayla güldürür. Çünkü bugün Türkiye de bildiğim kadarıyla tek merkezden yönetilen bir genel bilgi Bankası halen yoktur veya olması gereken de tamamlanamamıştır. Var zannedilense ya herkesin ayak bastığı bir yol halısı veya altında uyuduğu kırk yamalı yorgan gibidir. Peki neden milli bilgi bankamız vardır diyemiyoruz?

Bir misal vermek gerekirse, eski ehliyetler bile henüz sisteme girilememiştir. Ki bu nedenle de 1962 İstanbul Emniyeti çıkışlı profesyonel ehliyetimi bile henüz yeniletebilmem mümkün olmadı. Değişim süresi bittiğinde, elimde istenen sağlık raporu ve kayıt makbuzu olduğu halde, sistem girişi yapılmamış olduğu nedenle yenileyemediğim ehliyetimi, o zaman nasıl yenilemem mümkün olacak acaba?

Herhalde aynı durumda daha birçok mağdurlarımız da vardır kuşkusuz. Diğer kulvarlardaki sayısız ve güvenliksiz bilgi uyumsuzluklarına değinmeye ise sayfalar yetmez. Bu durumda hadi gelin de kendi adınıza ‘bilgi güçtür’ deyin bakalım. Bilgiyi güç haline getirmeyi vazife edinmiş insanlardan birisi olarak, bana göre de bilgi kimdeyse güçte ondadır. Oysa milletin kişisel bilgisi sadece kendi Devletinin Ulusal bilgi bankasında koruma altında olmalıdır, tıpkı bankadaki hesabı gibi. Kişi uluslararası suç örgütlerine katılmadıkça da bu bilgiler yabancılarla asla paylaşılmamalıdır.

Bu bağlamda kuracağımız milli sistemde, gerekirse Amerika’nın yeniden keşfedilmesi pahasına her şey milli olmalı ve anti milli olan her şey sistemden temizlenmelidir. Hatta bilgisayarlar, Driverler (sürücüler) bile millileştirilmelidir. Kısaca bir Devlet sırrı veya özel bir silah yaratmak zorunda olduğunuzu asla unutmamalısınız. Yani dış kaynaklı- bilhassa da USA vb.- hiçbir ek yazılıma, özellikle de Wi-Fi bağlantılı cloud (bulut), Drive vs. kaynaklı iletişim ve veya veri transferi aldatmacalarına aldanmamalı, hele de ücretsiz lafına asla kapılmamalı, milli yazışmalarınızda ise sosyal medya kaynaklarınızı kesinlikle kullanmamalısınız.

Teknik izahat ve ifadelerden azami kaçınarak her kesin anlayacağı olmazsa olmaz bazı ifadelerin dışında yabancı kelimeleri de keserek teknik bir öneride bulunmaya çalıştım. İşte bütün bu izahatın bileşkesinde artık milli Bilişim sistemimiz hazırdır. Yalnız Bilişim dünyasında bilinmesi gereken ortak bir deyişe göre hatasız veya eksiksiz mükemmel bir Program asla yoktur. Bilgisayarınızdaki işletim sistemlerinizin bile devamlı güncellendiğini biliyorsunuz. İşte bizim milli sistemimizin de milli kalabilmesi için, ömür boyu hep güncellenmesi, çabuk geliştirilebilir ve kullanıcı dostu olmasının eşyanın tabiatı nedeniyle gerekli olduğunu asla unutmamalısınız.

Demek ki kişisel ve hayati bilgilerimizin de kendi gücümüz olması için ilk önce Askeri, Eğitim, Sağlık, Sanayi, Tarım ve Bilişim sistemlerimizi birlikte yeniden inşa edip veya revize edip güven altına alarak millileştirmek, sonra da onları bir güç Devleti olabilmek üzere aynı güvence ve milli kontrolümüz altında uluslararası seviyeye taşımamız gerektiğini de kabul etmek zorundayız. Bunun için de Atatürk Devrimleri külliyesi olan Kemalizm’i özümsemiş olan bir Ulusal Hükümete olan ihtiyacımız; artık bir acil ihtiyaç olmaktan da çıkmış ve mecburiyetimiz olmuştur…

                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder