2 Mart 2020 Pazartesi

KARARTI..


            Tengri, tanrı, Allah, Got, Elohim vb. diye varsılladığımız tek yaratıcıyı, gökte, yerde vs. aramaya, onunla boşuna iletişim kurmaya çalışmaya hiç gerek yoktur. Zira bütün çabalar boşunadır. Çünkü tanrı bize varoluşta armağan edilen aklın derinliklerine kendini monte etmiştir. Yani ancak üst akılla tanrı kavramıyla bütünleşmek (iman), insanoğlu için mümkündür.

Sağduyu dediğimiz bir şey var ya hani! Bir zor karar anında beynimizden gelen ve ses çıkarmadan bize seslenen; işte o muhtemeldir ki tanrının sesidir. Yeter ki onun derinden gelen ‘böyle yapsan daha iyi olur’ diyen akıl sesini duymasını ve değerlendirmesini bilelim.

Yani işin özünde şayet aklımız yoksa tanrı da yok demektir. Çünkü o tek yaratıcının akıldan başka bir aracıya hiç ihtiyacı yoktur, olmamıştır ve olmayacaktır. Yalnız Peygamber denilen insanların iyi niyetle, afaki pagan toplumların karmaşık felsefelerini, fetişlerini, asosyal yapılarını, sözde tanrı temsilciliklerini kullanarak ve disipline ederek üst veya derin akıl (tasavvuf) yoluna çevirdikleri de inkâr edilmemelidir.

Havada virüs savaşları kokusu var. İşte bu bağlamda bile herkesle anladığı dilden konuşulmalıdır ki ne dediğinizi anlayabilsin. Çünkü aksi eşyanın tabiatına aykırı düşer. Şayet toplumunuzu yöneten otokratla da anlaşma, uzlaşma probleminiz varsa, ya da haklı soru ve gerekçeleriniz dahi muhatap bulamıyorsa, o zaman son sözü halka bırakın. O nasılsa herkesle ortak dili konuşur ve gereğinde de on defa adam gibi boşuna anlatacağına bir kere yapıp göstererek ihtiyacı olanı almasını da çok iyi bilir ve bilmeyenlere, bilmek istemeyenlere de öğretir.

Putin ile bizim Erdoğan meselesi yine uzatmaları oynuyor. Putin aslında Erdoğan’a güvenmediği halde, Türk ulusuyla olan kadim kader birliği nedeniyle kendisiyle görüşmektedir. Çünkü Slav diye bir kavim yoktur aslında. Rus kendi Türk özünün de varlığının bilincindedir. Zira bunu bize binlerce yılın ortak tarihi söylüyor. Hele de Rusya’nın bugünkü Rusya olmasını sağlayan Stalin’in bile Kafkas Türkmen’i olduğunu ve Rus ordusunun da en az üçte ikisinin Türkmen olduğu, bir Devlet sırrı değilse.

Bu doğrular bileşkesinde Putin, Erdoğan’ın anti Kemalist (yurtta sulh, cihanda sulh karşıtı) dış politikasını zerre kadar kabul etmiyorsa da Erdoğan ile birlikte Türk milletini karşısına alarak, Trumph Amerika’sının oyununa gelmenin ve aynı bileşkede Türk dostluğunu da içinde müştereken bulunduğumuz sıcak bölgede kaybetmenin ise elbette ki büyük bir enayilik olacağını düşünüyor. Ve bu durumdan hele de hudutları içinde ki emperyalist manipülatörü Ukrayna emsalini de örnek alınca, haklı olarak kaçınıyor.

Genel Kurmay Karargâhı sivillerin işgalinde kaldıkça ne yapacağını bilmeyen ordu varlığımız nedeniyle, daha fazla Şehitlerimiz gelmeye devam edecek demektir ne yazık ki. İsterseniz önce buradan başlayalım. Atatürk’ün GENKUR Başkanlığı Türk askerine emanet edilmişken orada lider pozunda ve askeri vesayet geleneğini terk etmiş bir sivilin ne işi vardır.

Dolayısıyla da ordumuz ne yazık ki savunma yapıyoruz gerekçeli bir yapay zekayla sadece Suriyeli Rejim askerlerini telef eden bir Amerikan Lejyonu haline dönüştürülmüştür. Yoksa Akar’ın ‘2557 Rejim askeri öldürülmüştür’ ifadesi, acaba başka türlü nasıl açıklanabilir. Bu bir ikrar değil de nedir? Yoksa Akar’ın bir Atatürk askerine yakışmayacak olduğu için acilen sivilleşmesi, Amerikan Lejyonu Komutanı olması için miydi acaba? Ya da esas amaçları, bu yapay haberlerle milletin tansiyonunu düşürerek, daha beterini hazırlamak üzere yürüttükleri, otokratik gasp rejimine kılıf hazırlamak mıdır?

Asla yadsımayalım ki şayet TSK’nın başında, Atatürk liyakatine sahip adam gibi Komutan askerlerimiz bulunuyor olsalardı, Ordumuz bugünkü duruma hiç düşer miydi? Mahalle kahvesinde konuşuyor edasıyla, işgal altında tuttuğun bir ülkenin Başkanına ‘adam değilsin’ dersen, o da sana Devletinin sorumluluğuna sahip adam gibi bir lider olduğunu elbette gösterecektir. Rahmetli Atatürk’ten hiç mi bir şeyler öğrenemediniz. Hem de böylesi bir öğreti, aslında Allah’ın Türk Ulusuna bir lütfu iken. Bu nasıl bir Müslümanlıktır.

Ne var ki sonuçta ortaya çıkan sadece, bizim günahsız çocuklarımızın Şehadetidir işte bugün elimizde kalan maalesef. Lakin tarihte her zaman, mağdur edilen ailelerin acılarından sorumlu olan siyasiler, bu sorumsuzluklarının faturasını da mağdurlara daima misliyle ödemişler ve ödeyeceklerdir, Dünya döndükçe.

Ne zamandır Türk askeri gelenek ve töresini bir kenara koyup bizatihi askerlik mevzuatında, sivilden emir almaya başladı. Buna resmen ‘bok yemenin Arapçası’ denir. O zaman o askere Türk askeri demezler ve Türk milletini de temsil edemez olmuştur artık. Acaba bu mudur istenen? Şayet Erdoğan bundan sonra işi ehline bırakıp ordumuzdan elini eteğini çekmezse, kendi sonunu da çabuk getirecek, muhtemelen de yeni bir seçim dönemi bile göremeyecektir. Çünkü kendi adıma kiminle konuştuysam, halktan edindiğim milli intiba bu olmuştur. Siz bakmayın menfaatçi yardakçıların ne masallar ne senaryolar anlattığına. Bu bağlamda Halk sadece diyor ki; zorba nasıl geldiyse öyle gider.

Elin ülkesinde işgalci durumunda kaldıkça, o aslan pençeli evlatlarımız, şartlar gereği sıkışık bölgede, üst üste kolay hedef olmaya ve boşu boşuna da ölmeye devam edecektir. Şehitlerinin arkası kesilmeyecek gibi görünen Türk Ulusunun sabır taşı ise artık patlama noktasına gelmiştir. Şayet bir kere patlarsa da ani oluşacak büyük çığın altında herkes kalır biline…

O halde Erdoğan bilhassa da erken emekli edilen liyakat sahibi Ordu mensuplarını bir an önce acilen geri hizmete çağırmalı ve idareyi tamamen Atatürk askerlerine devretmelidir. Yoksa durumu; Panislamizm hayalini kullanarak, muhayyel bir zafer kazanıp, Türkiye de yeni bir ikbal kazanma hevesine kapılan ve nedeni olduğu Sarıkamış Faciasından bile bir öğreti çıkarmayan Enver Paşanın, Kafkas dağlarında hezimete uğrayan Ordusuyla birlikte yok olmasından daha da beter olacaktır.

Asla unutulmasın ki Panislamizm o dönemde bile asla gerçekleşmesi mümkün olmayacak bir hayaldi. Yoksa bilelim ki yüce Atatürk gerekirse milletini bağımsız yapmak adına onu bile kullanırdı. Ne var ki bunun salt bir hayal olduğunu bildiği için İslam Devletlerinin de ortak bir düzene sokulmasının doğru gerekçesiyle ve Vatikan’dan bütün Hristiyanlığın yönetiliyor olması karşısında, İslam’ın da tek bir Halife yönetiminde ruhani dünyasının kontrol altında tutulmasını haklı olarak önermişti. Bu nedenle de esasen İslam’ın tek bir Diyanet eliyle fırkalardan arınarak, aslına (Ehl i Beyt) dönüşebilmesi için Diyaneti kurumsallaştırmıştır.

Öyleyse aklını kullanıp acilen istifa ederek sorumluluktan bir an önce kurtulmalı ya da erken ve demokratik bir seçimle işi ehline derhal bırakmalıdır. Belki de bu sayede kendisi ile birlikte avenesi için de daha ılımlı, adil ve hakça bir çıkış yolu ortaya çıkmış olacaktır. Ve en azından hepsinin savunmalarını dinleyecek adil bir Yüksek Yargı Mahkemesi de bulunacaktır. İnanın ki aksi yönde ısrar, sadece akıbetinizi daha da karartacaktır…
                                                                  
                                                                               Serendip Altındal





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder