Tengri, tanrı, Allah, Got, Elohim vb.
diye varsılladığımız tek yaratıcıyı, gökte, yerde vs. aramaya, onunla boşuna iletişim
kurmaya çalışmaya hiç gerek yoktur. Zira bütün çabalar boşunadır. Çünkü tanrı
bize varoluşta armağan edilen aklın derinliklerine kendini monte etmiştir. Yani
ancak üst akılla tanrı kavramıyla bütünleşmek (iman), insanoğlu için mümkündür.
Sağduyu
dediğimiz bir şey var ya hani! Bir zor karar anında beynimizden gelen ve ses
çıkarmadan bize seslenen; işte o muhtemeldir ki tanrının sesidir. Yeter ki onun
derinden gelen ‘böyle yapsan daha iyi olur’ diyen akıl sesini duymasını ve
değerlendirmesini bilelim.
Yani
işin özünde şayet aklımız yoksa tanrı da yok demektir. Çünkü o tek yaratıcının akıldan
başka bir aracıya hiç ihtiyacı yoktur, olmamıştır ve olmayacaktır. Yalnız
Peygamber denilen insanların iyi niyetle, afaki pagan toplumların karmaşık
felsefelerini, fetişlerini, asosyal yapılarını, sözde tanrı temsilciliklerini kullanarak
ve disipline ederek üst veya derin akıl (tasavvuf) yoluna çevirdikleri de inkâr
edilmemelidir.
Havada
virüs savaşları kokusu var. İşte bu bağlamda bile herkesle anladığı dilden konuşulmalıdır
ki ne dediğinizi anlayabilsin. Çünkü aksi eşyanın tabiatına aykırı düşer. Şayet
toplumunuzu yöneten otokratla da anlaşma, uzlaşma probleminiz varsa, ya da
haklı soru ve gerekçeleriniz dahi muhatap bulamıyorsa, o zaman son sözü halka
bırakın. O nasılsa herkesle ortak dili konuşur ve gereğinde de on defa adam
gibi boşuna anlatacağına bir kere yapıp göstererek ihtiyacı olanı almasını da çok
iyi bilir ve bilmeyenlere, bilmek istemeyenlere de öğretir.
Putin
ile bizim Erdoğan meselesi yine uzatmaları oynuyor. Putin aslında Erdoğan’a
güvenmediği halde, Türk ulusuyla olan kadim kader birliği nedeniyle kendisiyle
görüşmektedir. Çünkü Slav diye bir kavim yoktur aslında. Rus kendi Türk özünün
de varlığının bilincindedir. Zira bunu bize binlerce yılın ortak tarihi
söylüyor. Hele de Rusya’nın bugünkü Rusya olmasını sağlayan Stalin’in bile
Kafkas Türkmen’i olduğunu ve Rus ordusunun da en az üçte ikisinin Türkmen
olduğu, bir Devlet sırrı değilse.
Bu
doğrular bileşkesinde Putin, Erdoğan’ın anti Kemalist (yurtta sulh, cihanda
sulh karşıtı) dış politikasını zerre kadar kabul etmiyorsa da Erdoğan ile
birlikte Türk milletini karşısına alarak, Trumph Amerika’sının oyununa gelmenin
ve aynı bileşkede Türk dostluğunu da içinde müştereken bulunduğumuz sıcak
bölgede kaybetmenin ise elbette ki büyük bir enayilik olacağını düşünüyor. Ve
bu durumdan hele de hudutları içinde ki emperyalist manipülatörü Ukrayna emsalini
de örnek alınca, haklı olarak kaçınıyor.
Genel
Kurmay Karargâhı sivillerin işgalinde kaldıkça ne yapacağını bilmeyen ordu
varlığımız nedeniyle, daha fazla Şehitlerimiz gelmeye devam edecek demektir ne
yazık ki. İsterseniz önce buradan başlayalım. Atatürk’ün GENKUR Başkanlığı Türk
askerine emanet edilmişken orada lider pozunda ve askeri vesayet geleneğini terk
etmiş bir sivilin ne işi vardır.
Dolayısıyla
da ordumuz ne yazık ki savunma yapıyoruz gerekçeli bir yapay zekayla sadece Suriyeli
Rejim askerlerini telef eden bir Amerikan Lejyonu haline dönüştürülmüştür. Yoksa
Akar’ın ‘2557 Rejim askeri öldürülmüştür’ ifadesi, acaba başka türlü nasıl açıklanabilir.
Bu bir ikrar değil de nedir? Yoksa Akar’ın bir Atatürk askerine yakışmayacak olduğu
için acilen sivilleşmesi, Amerikan Lejyonu Komutanı olması için miydi acaba? Ya
da esas amaçları, bu yapay haberlerle milletin tansiyonunu düşürerek, daha
beterini hazırlamak üzere yürüttükleri, otokratik gasp rejimine kılıf hazırlamak
mıdır?
Asla
yadsımayalım ki şayet TSK’nın başında, Atatürk liyakatine sahip adam gibi Komutan
askerlerimiz bulunuyor olsalardı, Ordumuz bugünkü duruma hiç düşer miydi?
Mahalle kahvesinde konuşuyor edasıyla, işgal altında tuttuğun bir ülkenin
Başkanına ‘adam değilsin’ dersen, o da sana Devletinin sorumluluğuna sahip adam
gibi bir lider olduğunu elbette gösterecektir. Rahmetli Atatürk’ten hiç mi bir
şeyler öğrenemediniz. Hem de böylesi bir öğreti, aslında Allah’ın Türk Ulusuna bir
lütfu iken. Bu nasıl bir Müslümanlıktır.
Ne
var ki sonuçta ortaya çıkan sadece, bizim günahsız çocuklarımızın Şehadetidir işte
bugün elimizde kalan maalesef. Lakin tarihte her zaman, mağdur edilen ailelerin
acılarından sorumlu olan siyasiler, bu sorumsuzluklarının faturasını da
mağdurlara daima misliyle ödemişler ve ödeyeceklerdir, Dünya döndükçe.
Ne
zamandır Türk askeri gelenek ve töresini bir kenara koyup bizatihi askerlik mevzuatında,
sivilden emir almaya başladı. Buna resmen ‘bok yemenin Arapçası’ denir. O zaman
o askere Türk askeri demezler ve Türk milletini de temsil edemez olmuştur artık.
Acaba bu mudur istenen? Şayet Erdoğan bundan sonra işi ehline bırakıp ordumuzdan
elini eteğini çekmezse, kendi sonunu da çabuk getirecek, muhtemelen de yeni bir
seçim dönemi bile göremeyecektir. Çünkü kendi adıma kiminle konuştuysam, halktan
edindiğim milli intiba bu olmuştur. Siz bakmayın menfaatçi yardakçıların ne masallar
ne senaryolar anlattığına. Bu bağlamda Halk sadece diyor ki; zorba nasıl
geldiyse öyle gider.
Elin
ülkesinde işgalci durumunda kaldıkça, o aslan pençeli evlatlarımız, şartlar
gereği sıkışık bölgede, üst üste kolay hedef olmaya ve boşu boşuna da ölmeye
devam edecektir. Şehitlerinin arkası kesilmeyecek gibi görünen Türk Ulusunun
sabır taşı ise artık patlama noktasına gelmiştir. Şayet bir kere patlarsa da ani
oluşacak büyük çığın altında herkes kalır biline…
O
halde Erdoğan bilhassa da erken emekli edilen liyakat sahibi Ordu mensuplarını bir
an önce acilen geri hizmete çağırmalı ve idareyi tamamen Atatürk askerlerine
devretmelidir. Yoksa durumu; Panislamizm hayalini kullanarak, muhayyel bir
zafer kazanıp, Türkiye de yeni bir ikbal kazanma hevesine kapılan ve nedeni
olduğu Sarıkamış Faciasından bile bir öğreti çıkarmayan Enver Paşanın, Kafkas dağlarında
hezimete uğrayan Ordusuyla birlikte yok olmasından daha da beter olacaktır.
Asla
unutulmasın ki Panislamizm o dönemde bile asla gerçekleşmesi mümkün olmayacak
bir hayaldi. Yoksa bilelim ki yüce Atatürk gerekirse milletini bağımsız yapmak
adına onu bile kullanırdı. Ne var ki bunun salt bir hayal olduğunu bildiği için
İslam Devletlerinin de ortak bir düzene sokulmasının doğru gerekçesiyle ve
Vatikan’dan bütün Hristiyanlığın yönetiliyor olması karşısında, İslam’ın da tek
bir Halife yönetiminde ruhani dünyasının kontrol altında tutulmasını haklı
olarak önermişti. Bu nedenle de esasen İslam’ın tek bir Diyanet eliyle fırkalardan
arınarak, aslına (Ehl i Beyt) dönüşebilmesi için Diyaneti kurumsallaştırmıştır.
Öyleyse
aklını kullanıp acilen istifa ederek sorumluluktan bir an önce kurtulmalı ya da
erken ve demokratik bir seçimle işi ehline derhal bırakmalıdır. Belki de bu
sayede kendisi ile birlikte avenesi için de daha ılımlı, adil ve hakça bir
çıkış yolu ortaya çıkmış olacaktır. Ve en azından hepsinin savunmalarını
dinleyecek adil bir Yüksek Yargı Mahkemesi de bulunacaktır. İnanın ki aksi
yönde ısrar, sadece akıbetinizi daha da karartacaktır…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder