17 Eylül 2012 Pazartesi

CAHİLLER KERVANININ KILAVUZ EŞEKLERİ..


                        Binmişiz de bir delinin dingiline
                        Düşüyoruz birlikte zaman tüneline
                        Salmışız da evlatlarımızı
                        Fesadın rahle i tedrisatına
                        Dönüyoruz giderek
                        Mollanın ağılında koyuna

            Hey gidi koca İnönü! Kafasında birkaç tilkinin birbirini görmeden dolaştığı söylenmiş, kendisi ufak ama aslı koca bir dev olan, ileri görüşlü, insan sarrafı yüce Atatürk’ün de favorisi ve emperyalist düvelin Lozan’da baş edemediği, hani o mübarek küçük dev adam. Adamcağız bizden hayır duası istemiş bugün yine anlaşılan. Allah senden razı olsun, nur içinde yat aziz insan. Bütün akil insanlar gibi her düşündüğünü söylemeyen, az ve öz konuşan ama söylediğinin de sapına kadar arkasında duran – ki adını alan tarihi zaferleri ve Lozan’dan bu yana harbi siyasi yaşamı bunun teyididir – İnönü’nün, çok partili sisteme geçme kararı aldığında, aklından geçenleri bilebilmemize ne yazık ki artık imkân yok.
            Nitekim CHP’nin bünyesinden sapan ve aslında yoz bir türevi olan, giderekte, tıpkı Hz. Muhammed İmametinden saptırılan İslam gibi, Kemalizm’den de, şerefsiz Amerikalı iblisin yatına, zengin arabasına binen fakir mahalle kızı gibi binerek yoldan sapan ya da baştan çıkartılan DP’nin, bence en büyük günahı, Anadolu aydın fabrikaları olan Köy Enstitülerinin kapatılmasıdır. Bunda ki ana etken’in, aydın düşmanı toprak ağalarının ki Menderes de onlardan biriydi, bağnaz ve sinsi ticaret erbabı eşrafın, fesat yuvası dergâhlar, cemaatler ve tekkelerin, hoca kisveli bağnaz cahillerin, din simsarı ucuz siyasilerin olduğu bilinse de, hiç şüphesiz karar mercii olan ve bu asosyal güruhların temsilciliğini üstlenen DP ye çıkarılacaktı fatura doğal olarak.
            O dönem de TBMM’nin irticaya, Atatürk kilidiyle sımsıkı kapalı duran kapısını aralamakla, Amerikan iblisinin kucağına ülkeyi oturtup, Kemalist ilkeleri ve kitaplarını kenara atarak, çakma Amerikan sömürge eğitimini(!) temel alınca da, kaçınılmaz olarak affedilemezler tarihinde yerlerini almışlardır hiç kuşkusuz. Bana göre bugünkü 4+4+4 parodisinin de tek sorumlusudurlar aslında. Ne var ki açtıkları yoldan fütursuzca ilerleyen bugünkü AKP’ye baktığımızda, hele Başbakanlarıyla da mukayese ettiğimizde, Menderesin idamı çok ağır kalmıştır diye düşünüyorum. Bu idam gününde, Tanrı günahlarını affetsin diyerek, kendisini bizde anmış olalım böylece.
            Aslında mademki bir Cemal Gürsel devrimi(?) olacaktı, o zaman DP’nin geride kalan bütün sinsi ve yeraltına gizlenen parazitleriyle birlikte, sömürgeci teslimiyeti de tasfiye edilmeliydi yüce Atatürk’ün Cumhuriyetinden ki, buna devrim veya en azından revizyon diyebilelim. Hem böylelikle, bugünleri de yaşamamış ve bir AKP ile de asla tanışmamış olurduk. DP on yıllık icraatının sonunda, tıpkı bugünkü AKP gibi, gül bahçesinde feodal bir ısırgan otu gibi kalmıştı. Ve çok iyi bilindiği üzere de, irticaya kapı açmak demek, aslında sömürgeci ümmeti olmak demek değilmidir(?).
            Kendi adıma içlerinde en fazla yüreğimi sızlatan, rahmetli Fatin Rüştü Zorludur. Keşke bugün de o mental de, kültür ve ahlâk seviyesinde bir bakanımız olsaydı. Hele de bugünkü çakma hariciye nazırının(!) yerine, hatta CHP’nin de bünyesine, yakışırdı doğrusu. Ne var ki rahmetli Zorlunun bu AKP hükümetinde görev alacağına asla inanmazdım. Bu da DP lehine, AKP ile arasında ki açık farkı ortaya koyuyor sanıyorum. Şayet 27 Mayıs’ın, aslında olması gereken bir devrim olmadığını kabul ediyorsak ki öyle de olmuştur maalesef. Bu bağlamda da o adamların boşuna harcandıklarını kabul etmek zorunda kalırız o zaman. Çünkü neticede sakat beygir aynı kalmış ama jokey değiştirilmiştir.
            Bu resmi heyulamızdan çıkartıp önümüze koyunca da, rahmetli İnönü’nün, kendisinden sonra, hem de kendi içlerinden gelenlerin dahi, yüce Atatürk’ün koca Cumhuriyet Çınarını, çok partili demokrasi baltasıyla(!) böyle zedeleyerek yola çıkacaklarını bilseydi, en az kendi sonuna kadar sistemi muhafaza ederdi gibi gelmiştir hep bana.

            Sonrası ise kendiliğinden oluştu ve hep birlikte bugünkü kaotik ortamın içinde buluverdik birdenbire kendimizi. Şimdi de neden diye aptallar gibi sorguluyoruz. Oysa nedeni apaçık, ‘Köy Enstitüleri’ gerçeğiyle ortada ve gözümüze de bağırta bağırta parmağını sokmuyor mu? Böylece çoğunluğu teşkil eden kırsal insanlarımız ümmi bırakılarak(!) bir zamanların, tarlada bile Aristoları, İbn i Sinaları okuyan entelektüel Köy Enstitülü seçmenleri, bugünün cahil, torbacı sıçmanları haline böyle dönüştürülmediler mi?
            Aslında hepsi de kendi adlarına birer sömürgeci uşağı olan güruhların yanında ve aynı bağlamda, ezoterik kurgusallarıyla, cahil kalan kafaları daha da bir karıştırıp, sözde aydın(!) kimliğini ülkede monopol haline getirerek, bilimsellik yaftasıyla aslında emperyalist uşaklığı yapan, Mason derneklerinin sinsi politikaları da, bütün bu yozlaşmanın ve temelinde yatan uluslararası sömürünün nedenleridir.
            Buna itirazı olanlara bir soru soralım o zaman. Atatürkçü ve milli birlikçi olduğunu iddia eden her devrin adamı Masonlar, Atatürkçü ve ahde vefa sahibi, asker sivil bütün vatan evlatları adalet ararken, neden seslerini çıkartmıyorlar. Oysa bu ülkenin altın yumurtlayan tavuklarına sahip her kümesinde pay ve söz sahibi oldukları halde. Ve neden bizimkilerin yanına kendi ağırlıklarını da koymuyorlar acaba? Şimdi bütün bu ansız ve vatansızlar beraberce, müsait yerlerine ne kadar kına yaksalar azdır. Bu bağlamda kimse de, yalan yanlış belgelerle tevil yaratmaya kalkmasın artık. Hele de dünyevi gerçeğimiz karşımızda, aşırı şişirilmiş ve başımıza çarpmaya hazır koskoca su kabağı gibi ortada sırıtıp duruyorken.

            Yukarda, yüce Atatürk’ün ve Türkiye Cumhuriyetimizin aydın yuvaları olan Köy Enstitülerinin başına getirilenleri, nedenleriyle küçük yazımıza sığdırmaya çalıştık. Bu konu kendi adıma her aklıma geldiğinde seve seve vakit ayırdığım ve beni ziyadesiyle duygulandıran bir temadır da aynı zamanda. Ne var ki böyle 3-5 satırla bu acıtan gerçekler ifade edilemez.
            Tefekkür yolunda giderek erozyona uğratılmakta ve milli varlığından soyutlanmakta olan toplumumuz, sanki bütün sorunları bitmiş gibi şimdi de, dörtlü bir garaip eğitim kamburuyla(!) yüklenmektedir.  Bu sisteme 4+4+4 demek, bana fazlasıyla itici geliyor, isterseniz buna dört dörtlük mütefekkir eğitimi(!) diyelim. Öyle ya bu sistem, nasıl olsa her biri patent sahibi ve bizi Atatürk döneminde ki, Türk Ekonomi Mucizesinin de üstünden atlatacak(!) dünya çapında bilim adamları(!) ve yeni aydınlar(!) – ki aslı çağcıl sömürge ümmeti - yetiştireceğine göre, sizce de bu başlığı hak etmiyor mu(?)

            § Burada bir not daha düşmek gerekirse: Son günlerde yabancı ajanların yolgeçen hanına döndüğü söylenen Güneydoğu hudutlarımızın durumu, aslında yeni bir şey değil. Ne var ki Amerikanın kontrolü elinde tuttuğu, güçlü olduğu dönemlerde, CIA bu kadar ayağa düşmemişti. Sessiz sedasız işini yapıp yeni bir sahnede rol alıncaya kadar da kimsenin ruhu bile duymadan erketeye yatardı. Şimdi ise, Yahudi ajanlarından bile ulu orta yardım dilendiklerine bakılırsa, panik içinde oldukları, kafalarının da iyice karışık olduğu, çünkü Okyanus ötesinde ki büyük patronun da artık kapütüle etmesine çeyrek kaldığı anlaşılıyor. Yoksa acınacak durumlara düşüp, rezil olacağının o da farkında anlaşılan. Ve akıllı davranıp her şeye sahip olamayacağını, her şeyini birden kaybetmektense de, koparabildiği ile iktifa etmesi gerektiğini nihayet anlamış gibi görünüyor.

                                                                                              Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder