Bugün ise başımızdaki devşirmeler
sayesinde, yolunmuş kazlara dönüşmüş halimizle(!), içerden ve dışarıdan kolu
kanadı kırılmış ordumuzla(!) bile, hala Dünya’nın sayılı büyükleri arasında
sayılıyorsak, Kemalizm’in doğrusunda kalabilseydik
eğer, kimbilir neler olabileceğini, sizin de düşündüğünüzü tahmin edebiliyorum.
Bununla da, Kemalist doğrunun şaşmazlığı ve ihtişamı, kendisini bir kere daha
teyit ediyor ya zaten.
Tarihin
gördüğü İstiklâl Savaşımız gibi en anlamlı ve emsalsiz bir zaferin üstüne, bir Allah Kuruş(!) borcu olmayan ve hazinesi dolu Türk Ekonomi Mucizesini Dünyanın onurlandırdığı,
yeni Atatürk Cumhuriyetimizin tatlı rehaveti içindeyken; koynumuzda
beslediğimiz yılanın uyumayacağını ne yazık
ki düşünemedik. Nitekim de çok geçmeden çatlak sesler duyulmaya başladı. Tek
partimiz CHP içinde ki menfaat çelişkileri, sapma ve yozlaşmalardan sonra DP
adlı bir evladımız oldu ve hemen de babasından saltanatı devraldı. İcraatlarını
tek tek belgelemek bu yazının amacını aşar; ama bunu araştırmak için on dakika net’te
gezinmek yeterli ve geniş seçeneği de sizin olacaktır.
Yollar, hanlar, hamamlar, tarımsal
reformlar(!) adına başarı(!) öyküleriyle geçen bir on yılı, daha 1945 de son kuruşuna kadar çoktan ödenmiş Osmanlı borçlarının
üstüne, bizi yine yabancı kredilere mahkûm eden ve bize emperyalistle tek taraflı gizli sömürge antlaşmaları imzalatan, o
kısır yeni Kapitülasyon dönemini, müsaade
edin de başarı masalı olarak aktarmak gafletinde bulunmayalım. Zira bu takiye bize
hiç yakışmaz ve bizi de hiçbir yere taşımaz. Ama devrim(!)
diye takdim edilen 27 Mayıs takiyesine de
haklı olarak itibar etmeyelim.
Yüce Atatürk’ün Cumhuriyetinde bir DP
iktidar olabildiyse, aynı minvalde bir başkası da o koltuğa neden oturmasındı.
Neticede nur topu gibi, AKP adlı bir
evladımız(!) daha oldu. Sonrası malumunuz ve bugünlere güle oynaya hep beraber geldik.
Sonuç ise ortada, şimdi ise acep sütü devirmiş kediye mi, yoksa utanç duvarının
önünde altına kaçıran meczuba mı döndük. Buna
siz karar verin.
Bu vatanın şahadet
defterinde yerini alan bütün şehitlerimiz, hepimizin evlatlarıdır. Ve bu
defterde Türk, Kürt, Çerkez vs. değil, sadece ŞEHİT
yazıyor hepsi adına; çünkü onlar bütün Türk Ulusunun
has evlatlarıdır. Evlatlarımızın helâk edilmesinde baş suçlu Hükümet
iken, bunu asıl haykırması gereken sizlerin yerine, bayrağını açarak senin adına
feryadını ve yüreğini ortaya koyan anneyi yumruklayan ellerin kırılsın,
diyemiyorum sana cahil kadın, çünkü neticede sen de gözü yaşlı bir annesin ve
bu dediklerimizi de maalesef yorumlayabilecek durumda değilsin. Bu nedenle de
seni tenzih ediyorum.
Lakin sen ve senin gibi olan diğer
şehit anaları da asla unutmasınlar ki, şehit olan evlatlarınız bütün Türk Ulusunun bağrında kanayan bir yaradır, yoksa
mezarlarında ne işimiz olurdu ki. İşte o, aslında
sizlerin yapması gerekeni yaparken de teşekkürleriniz yerine, hiç de hak etmediği darbelerinize muhatap olan
kadıncık da sizler gibi bağrı yanık; ama bu dediklerimizi ta yüreğinin
derinliklerinde hissedebilen ahde vefa sahibi bir anneydi. Yoksa senin evladının
mezarında, ne işi olurdu ki be kadın.
Arap Baharı ülkemizde 2002 den beri
zaten yaşanmaktadır. Zira Amerikan’ın AKP bağlamında finanse ettiği geçici
işgal hükümetiyle, Türkiyemiz esasen Amerikan işgali altında bir sömürge
olmuştur. Yani DP nin 50 li yıllarda gayri resmi olarak başlattığını, AKP
resmileştirmiştir. Meselede budur aslında. Vaktiyle beyliğimiz olan Ortadoğu da
Arap Baharı yaftasıyla, kanlı biten ve hala da devam eden bu emperyalist işgaller,
ne yazık ki elbirliği ile cahiller, yandaşlar, aymazlar ve ürkek ceylanlar yurduna
dönüştürülmüş Türkiyemizde, silahsız, güle oynaya gerçekleştirilmiştir.
Herifler mermi bile yakmadan Türk
ordusu gibi bir devi harcamışlardır. Koca Türk Ordusu bir Irak, bir Suriye
ordusu hatta bir Gazze birliği kadar bile olamamıştır. Vaktiyle Ulusların
yapamadığını iki Amerikan CIA oğlanı(!) ve aşüftesi becerivermiş, Irakta yetişkin adamları
soyup üst üste yatırdıkları gibi koca ordumuzun da ırzına geçmeye kalkmışlardır.
Buna daha ne denebilir ki. Kimbilir de nasıl keyifleniyor, nasıl fiyaka
yapıyorlardır birbirlerine bu itler. Bu nedenle de bu hükümetin istifa etmesini
düşünmek veya beklemek tamamiyle abesle iştigal etmek demek olur.
Hepsi bu kadar; acısı, tatlısı,
şakası, kakası, sözü ve sohbetiyle; şaka da buraya kadar olsun diyelim! Pekiyi şimdi hep birlikte nasıl
çıkacağız bu badireden. Bir fikriniz var mı? Biz fikrimizi daha doğrusu işin
olmazsa olmazını, defalarca çoktan ortaya koymuştuk. Yazılarımız teyidimizdir. Şimdi
ise sıra, Ulusumuzun bu olmazsa olmazı ve bütün yolların artık bu son durakta
kesiştiğini, biran önce benimsemesinde artık. Türk
Ulusu için soru, aslında çözüm demektir. Sorunun doğru çözümü de, acilen
başımızdaki emzirme iktidar ve arkasında ki sütnineden
kurtulmaktır. Gerisi ise nasıl olsa, bu doğrumuza
paralel olarak çorap söküğü gibi kendiliğinden gelecektir, inanın!
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder