Tek farklı
ve aydınlatıcı özellikleri ise, günümüz ve geleceğimizin patronu(!) olacak entrikaları ortaya çıkarmaya odaklanmış olmalarıdır,
iyi ki de vardırlar aslında. Ki dinamik tefekkürümüzü yaşatıp gelecek hakkında
prognostik tasarımlara ulaşarak, geleceğimizi planlayabilmemiz mümkün olsun.
Bir özet ifadeyle de, uyanık olalım sonuçta birilerinin tufalarına gelmeyelim
diye!
O halde komplocu
olmadan şimdi biraz komplo tasarlayalım isterseniz.
Biliyoruz ki küreselcilik denen son günlerin
bir salgın hastalığı var. Nedir bu, aslında ihtiras konusunda hudut tanımayan
Âdemoğlu’nun ya da şeytan-tanrı’nın, binlerce yıllardan beri içinde gizlediği, tek
dünya devleti iktidarı özlemi. Osmanlı da bu işin peşine çok düştü ama o da
koca dünyanın 600 yıl sonra da olsa, tek ele bırakılamayacağını anladı. Yani
tanıdığımız eski bir Âdemî hastalıktır bu netice itibarıyla, yeni bir şey değil.
Şimdi ise bu eski hastalığı küreselcilik yaftasıyla yeniden yutturmaya
kalkıyorlar. Tabii bu durumda, tek dünya devletinin de kolay yönetilmesi adına,
ağırlıklı olarak tek bir dini temel alması gerektiği de kendiliğinden
anlaşılıyor.
1500 yıldan
beri arkasına milyonları takmış İslamiyet’in, idari kamusal açıdan da en kolay
yönetilir, itirazsız, masrafsız ve mütedeyyin ümmet profiline sahip, kaderci Müslüman kimliği, istenilende de öte ideal
bir dünya devleti vatandaşı portresidir. Ne
var ki bu İslâmi profil biraz daha yumuşatılarak iyice şirazesinden ve Hz.
Muhammed İmametinden saptırılıp, Vatikan doktrinerliğinde, çağdaş Batı dünyası
için de hazmedilir bir kıvama getirilmeliydi. Bir yandan Pensilvanyalı vaiz
Fetullah’ın okulları bu amaçla açılıp, global mütedeyyin İslam dünyası yeniden
yapılandırılırken, aynı bağlamda Türkiye ayağında da yapılan ve planlananlar
ortadadır.
Cemaat
okulları mezunlarının, devlete, kamu dairelerine, milli emniyete, polise,
Adalet sistemine, orduya sızdırılıp idari pozisyonların, karar mercilerinin ele
geçirilmesi ve ülkemizin de giderek Atatürkçü, laik Cumhuriyetçi yapıdan
uzaklaştırılma devinimi içinde, zorunlu olarak bugünkü kaotik yapının ortaya
çıkması, hep bu küreselci entrikanın
ürünüdür. Bütün bu organizasyonlar ve ince ayarlar, adım adım hedefe yürüyen
sistemli bir ana kurgunun (entrikanın) – yenidünya düzeni – detaylarıdır.
Birde bu
çalışmaların, bilimsel-ruhanî ayağı var hiç şüphesiz. Yani iç içe ya da paralel
evrenlerin, mikro kozmos spirallerinden, quantum holografisine kadar uzanan
değişkenleriyle, parametreleriyle oynayan asimetrik ayağı. Bu bağlamda şimdi
size misal olarak bir isim vereceğim. Ahmed Hulusi adlı bir
araştırmacı yazar. Kuran tefsiri ve başka kitapları da var, bedava da olunca(!)
her bilgisayar’a bir tane olacaktır mutlaka. Ama bu kuyunun da suyunun bir
yerlerden dolması gerekmiyor mu? Hani Pensilvanyalı vaizin kesesi(!) gibi. Ne
hikmetse kendisi de Türkiye doğumlu, muhtemelen de Türk asıllı olduğu halde,
Okyanus ötesi ikametgâhlı milliyetsizlerden biri aslında. İsmi tıklayıp tetkik
edince anlayacaksınız.
İlginçtir,
İslamın hala bitmeyen tartışmasını, okuduğu 3-4 İslami tasavvufçu ile
çözümlemiş ve yapıtlarını seküler bir kılavuz(!) haline getirmiş bir muhterem.
İşin daha da ilginç olan yanı, vatansız bir dinin propagandası yaptığı, ele
aldığı veya yola çıktığı öğenin – nedense -, bizden
öncekilerin hatalı yolda olabilecekleri fikrinin, daha çok ilgisini çekmiş
olması da bir diğer yanı. Ayrıca Batıda bile günün en tutarlı(!) teması Kuran ve şifreleri de, sahneyi tamamlayan(!) diğer olmazsa
olmazlar arasında tabiatıyla.
Oysa biz
çok iyi biliyoruz ki, bizden öncekilerin hatalı
olabileceği gibi bizden sonrakilerin hatasız
olacağı da görecelidir. Çünkü akıl zaman ve mekânda değil ona sahip olan baştadır. Yoksa bir Hz. Muhammed, bir Mustafa Kemal
vb. nasıl olabilirlerdi.
Yani bu
durumda neresinden baksak, yenidünya devletinin
yukarda açıklamaya çalıştığımız dinî mizanseni çıkıyor karşımıza, Türkiyemizin
değil. Ama biz Türküz, Atatürkçü, Ulusal Birlikçiyiz
ve de Misak ı Millimiz müktesebatımızdır. Yenidünya devleti de bizi
zerre kadar ilgilendirmiyor. Pekiyi, biz bu işlerin neresindeyiz? İşte işin o
tarafı çay, kahve, gazoz. Bir de, daha önce figüran bile olmayanların gökyüzünden
peş peşe bu parodi dünyasına, birden bire yıldız olarak düşmeleri ise, işin
izah edilemeyen diğer bir yanı, bilmem anlatabildim mi? Ben böyle ani
zorlamalardan oldum olası hep huylanmışımdır. Hani durduk yerde yengem beni neden
öptü misali.
Şimdi işin
çok daha ilginç ve müşterek komplomuzun da can alıcı noktasına dayandık artık. İşte
yukarıdakiler sıralanınca, yarın bir gün dünyanın önceden sistematik olarak
adım adım kıvama getirildiği bir zaman diliminde, dünya genelinde birden bire
ve her yerde aynı anda, bir ilâhi ışık (Nur) bir anda gökyüzünden yere iniverse
ne olur. Arkasından da kuvvetle muhtemel, elinde yeni
Kuranıyla - Pensilvanya ve Vatikan işbirliği
ile belki de hala tasarımda olan - bir evrensel peygamberin, bütün
dünyevi kaosu çözmekle görevlendirilmiş olarak dünyaya indirildiği – herhalde Kâbe
veya Mekke’ye – müjdesi(!) verilse ne yapardınız?
Tabiatıyla
da bu sorunun sorulacağı o zaman diliminde, bizlerin nesillerinden kimse ortada
olamayacağına göre ne cevap vereceklerini bilemiyoruz. O dönem, 4 lük modifikasyona(!)
uğramış yumuşak Müslümanlarla(!) veya doğmatik mütedeyyinlerle ya da uyurgezerlerle
– ki onlara artık Müslüman da denemeyeceğine göre - dopdolu bir dünya oluşacağından,
sorumuzun muhatabı onlar olacak ve sorumuz da tabiatıyla havada kalacaktır. Dikkat
ettiyseniz, çeşitli olaylar, sorular ve algıların sarmalında kalan güncelimize
herhangi bir ağıt yakmıyorum. Bunun nedeni ve tüm sorularımızın cevabı, kurgumuzun
ucunda ki gelecekte yatıyor da ondan. Ayrıca bazı akil ve gönül dostu köşe
yazarı kardeşlerimiz de o konuları detaylı irdeliyorlar nasıl olsa.
Bu
komplomuz asla ütopya değildir. İyi bilin ki bu dediklerimizi bugün dahi
realize edebilecek durumdadır teknoloji ki, yarın haydi haydi. Ne var ki dünya
henüz bunu yiyecek kıvamda değildir. Çünkü güncel nesiller henüz fazla
uyanıktır. Mesele de aslı burada yatan, bir ekseriyet meselesidir anladığınız
gibi. Ve iyilerin çoğu kötü, uyanıkların çoğu da uykuda olursa yapılabilir bazı
şeyler(!) ancak.
Şu anda
bile başımızda ki pilli kuklalar yüzünden, savaşmadan kazanan bir düşman
yaratmaktayız. Ve bununla da bir ilk olarak tarihe geçiyoruz, hem de bir
zamanlar Sevr’e tekmeyi basmış Lozan galipleri(!) olarak. Herifler kendi
aralarında kimbilir halimize nasıl gülüyor, nasıl dalga geçiyorlardır bizimle.
Aslında Amerikalı aşüftenin, bizim ne bakanı olduğunu bir türlü çözemediğimiz
Davutoğlu ile çaklaması, durumun da ne kadar ciddi(!) olduğunu size açıklamıştır nasıl olsa.
Şimdi hiçbir tedbir
alınmazsa güzel mavi planetimiz o zaman ne olur, nice olur. Çünkü adı SÖMÜRGEN olan yeni bir hayvan türü daha, bu yenidünya’nın geri kalan tüm sömürülenleri
tarafından tescil edilmiş olacaktır. Ve bizim için de komplocuydular
diyeceklerdir çok muhtemel.
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder