Herhalde
son bir iki gündür o vaziyette kalmış ve gittikçe kesilen son çırpınmalarıyla, artık
ümidini de yitirmek üzereydi. Aşağıdaki baca girişinden onu çıkarıp, avucumu
musluğa dayayarak can suyunu içirdiğimde, yan gözle bana adeta korkuyla karışık
bir minnetle baktığını hissettim. Sonra da onu, kendi eliyle azad etmesi amacıyla
eşime vererek, duvarın dışındaki klima havalandırmasının üstüne bırakırsa, zekât
vermiş gibi olacağını söyledim. Kendisi de öyle yaptı. Körpe hayatının ilk bağımsız
uçuşlarına başladığı anlaşılan yavru güvercin, biraz dinlenip kendisine
geldikten sonra dama doğru uçarak, muhtemelen de ailesiyle tekrar buluştu.
İnanırmısınız,
ondan sonra da sabahları alışkanlık haline gelen penceremizde ki kanat dokunuşları
birdenbire kesiliverdiler. Bu evrende daha nice bilmediğimiz ama bir ilahi güce
ve belki maddenin ruhuna da işaret eden birçok gizemin olduğunu, bir kere daha
kendi kendime teyit etmek zorunda kaldım. Bir başkası değilde, olayı bizatihen
yaşamamdı bu bağlamda benim için anlamı derinleştiren. Ve de inanıyorum ki, çok
uzak olmayan bir gelecekte, quantum parçacıları, maddenin ruhuyla da el sıkıştıracaklardır
Âdemoğlunu.
Bu arada önce
ülkem ve sonra da kendi adıma, bana ümit vererek sevindiren bir hususu daha
belirtmeden geçmek istemiyorum. Bu yazıyı okumakta olduğunuz blog sayfam,
görüldüğü gibi yazılarımdan başka, reyting oluşturmak amacıyla, arkasında
sürpriz yumurtaların gizlendiği çeşitli bağlantılar içermiyor. Yani, sayfama
bağlanan siz okurlarım sadece fikrî gönüldeşlerim olarak bunu yapıyorsunuz demektir.
Yazıtlar okunmasaydı neye yararlardı. O zaman da bu durum, gönlünü bir şişeye
boşaltıp belki birisi okur diye Okyanusa fırlatmaya benzerdi.
Bu fikrî
paylaşımlarımız her şeyden önce mütefekkirler içindir. Bu paylaşımlar ve
iştirakleriniz aynı zamanda, yurdumuzun bekası ve ulusal yüceliğimiz adına da
asla vazgeçilemez, bir ahde vefa mecburiyetimizdir. Bu nedenle de çok sağ olun.
İşin nedeni de budur zaten. Sayfam bütün tevazuuna rağmen, bayağı da hatırı
sayılır bir izlenme oranına erişti, sayelerinizde. Beni müşterek geleceğimiz
adına, daha da ümitlendiren bu ilginize, lütfen teşekkürlerimi kabul buyurun. Hal
nedeniyle, bana bir kere daha farz oldu, çünkü bu sayfayı artık birlikte
yapıyoruz da demektir.
Yurdumun en
sıkıntılı döneminde, ortak kaderimizi de paylaşarak gönül koyduğum bu fikrî iletişimin,
bana manevi bir hazdan başka hiçbir getirisi de yoktur. Ramazan ayında hele, torunlarına
dahi – ki bugün küçük olanı üç yaşına giriyor - harçlık veremeyen, Türkiye Cumhuriyeti’nin demeye dilim varmıyor ama intibaksız
bir Tayyip Erdoğan emeklisi(!) – ki bu aslında her şeyi anlatmaya yeterlidir(!)
- olarak, özüne uygun yapabilmemim imkânı olamayacağına göre, ayrıca zekât
vermiş gibi de hissediyorum kendimi, tanrı affetsin.
Yukarda ki
güvercin anımı neden anlattım. Herhalde ateisti dâhil, hiç kimsenin tanrısıyla
arasında üçüncü şahısların yerinin olmadığını savunan yapım ve buna karşı
olmanın da, insanı insan yapan erdem’in
antitezi olduğunu vurgulamak amacım olsa gerekir. İnsanî tevhid ve inançlar
külliyesi, insanı insan yapan tefekkürün de – insanî
erdem - olmazsa olmazıdır esasen.
Âdemden –
Homosaphien – beri bir tanrı, kendini ruhanî(!) ilan
etmişler istediği için değil ama matlup olan ve Âdemle birlikte var olmuş
tefekküre göre de bırakın evrenin oluşumunu, her insan’ın, hatta ateist,
putperest kabul edilenlerin bile, bir ‘tanrısı’
olması gerektiği için vardır. Zira tanrısız, insan denen beşer, bu evrende çıplak
ve de bütün bütün yapayalnız kalacaktır. O nedenle de esasen, insan tanrısından,
tanrı da insandan arî değildir.
Ve kabul
etmek gerekirse de, Tarih öncesi Türklerinin ‘Gök
Tanrısıyla’ dinler tarihine resmedilenden başlamak üzere, yeryüzünde varit
olan bütün dinler bağlamında da en büyük günah ve şerefsizlik, asal olan bu Âdemi
gerçeği yok sayarak, kendisi gibi düşünmeyenleri kâfir
ilan ederek aşağılamaktır.
Unutulmamalıdır
ki ilk yaratılışlarında, Âdemi tefekkürle birlikte, bütün insanlar, kırmızı
veya beyaz, acı veya tatlı, erkek veya dişi, cismanî veya ruhanî vb. tek bir yaratıcıya, öyle veya böyle varmış veya da eninde
sonunda varacaklardır. İşte iman dediğimiz de aslında budur. Bu da varit olan hiçbir
dinin tek başına inisiyatifinde tutabileceği bir husus değil, aksine Âdemî evrensel
bir gerçektir. Laik veya seküler nasıl kabul edilirse, güncel yaşamında diğerlerinin
dini inançlarının pazarlamasını yapmadan, onuruyla ve
kendi tanrısıyla aracısız yaşamak istemek de, asla kâfir olmak demek değildir.
Anti milli hedefinin yanında, çocuksu ve ilkel olan bu
safsataları bir kenara bırakıp, yol yakınken ve de yok edilmeden önce, seküler
gerçeğimizle bir an önce yüzleşmek ise erdemlilik ve akılcılıktır, Âdemoğlunu
birey yapan da işte aslında bu akil davranışıdır. Büyük devletlerse buna göre
yaşadıkları için büyük olmuşlardır. Yani dinle devleti asla bir araya getirmemiş,
her zaman LAİK
kalarak büyümesini bilmişlerdir.
Bir de bu doğruları,
kutsal ikilinin (İnsan-Tanrı) arasına giren
üçüncülerin, kutsal ikilinin sırtından sağladığı dini rant bağlamında ele
alırsanız, insanoğlu tarihinin, bırakalım antitezini de, en büyük şerefsizliğiyle karşı karşıya olduğunuzu da itiraf
etmek zorunda kalırsınız. O zaman da, bu kirli rant’ı alışkanlık ve hayat felsefesi
olarak kabul eden harami kafalıların, neden böylesi - ömür
boyu aylık gelir - avantalarını, fetvaya
dayalı anayasal sistemlerle pekiştirmek ve garanti altına almak
temayülünde olduklarını da anlıyorsunuzdur herhalde.
Yeni Osmanlı ümmet kültürünü, AKP eliyle yeni
devlet anayasasına dönüştürürken, bunu topluma da yedirmek bağlamında, neden
türlü manevralar yapıldığı, halk kitlelerinin sanal
ama bölücü Demokrasi masallarıyla nasıl uyutulduğu, bir kere daha anlam
kazanıyor da olmalıdır herhalde o zaman. Bunların, Kissinger zihniyetli Amerikalı
sahiplerinin de, bu yeni ve yumuşak İslamî
anayasadan(!) dolayısıyla nasıl hoşnut(!)
olabileceğini de, tahmin edebiliyor olmalısınız aynı zamanda.
Eğer bütün bu varsayımlar tutuyorsa,
mesele yok. O zaman da artık millet halinde uyanmışız ve milli reaksiyona, yeni
revizyonlara da hazır hale gelmişiz demektir. Öyle değil mi? O halde bize
takılmaya hazırlanan prangaları da sahiplerinin kafalarına çarpacağımız günler
de yakın olmalı o zaman, ne dersiniz?
Genel çözüm
önerimiz ise sadece, İstiklâl harbi döneminde Kuvayi
Milliyecilerin önce kendi içlerinde ki pesimist ve pasifistlerden arınmakla
işe başladıklarını anımsatmak olacaktır. Bundan daha
iyi bir reçete de olabilir mi?
Hem de, Henry
Kissinger adında, eski Amerikan devlet adamlarından, şişirilmiş bir insan
müsveddesinin; “Biz Amerika olarak neden çok
güçlüyüz, biliyor musunuz? Bizler, aramızdaki vatan hainlerini hemen öldürürüz!
Dünyanın diğer birçok ülkesindeki vatan hainlerini ise kahramana dönüştürerek,
ülkelerinde önemli mevkilere getiririz!" diyen sömürgeci Amerikan zihniyetini,
dünya vatandaşlarının suratlarına, sanal gücünün(!) böylesi küstah da yaptığı ve
karşısındakini adam yerine koymayan bir asosyal
siyasinin, bangır bangır çarptığı bir âlemde.
Bu çarpığın
bilemediyse, güçlü Amerikası(!) ilk
havarileri olan Avrupalı asosyallerin, daha hayallerinde
bile kurulmaya başlamadan çooook öncelerinden
beri, sayısız dünya imparatorlukları kurmuş Türk’ün,
binlerce yıllık şerefli tarihinde, bunu hep yaptığı ama düşmanlarının şerefsizlerini de asla adamdan saymadığıydı.
2.8.2012 tarihli Sözcü gazetesinde yayınlanan aşağıda ki
resmin bana göre açıklaması:
Anlaşılan köşeye sıkışan ve
sabrı da taşan Yahudi lobisinin, sonunda Obama’nın münasip bir yerine parmağı
geçirip, bizim Erdoğan’a göstersin diye de eline sopayı verdiği, onun da bunu
yaptığı anlaşılıyor.
Bu hareketi, Türk Ulusuna karşı
yapılmış bir aşağılama eylemi olarak asla göremiyorum. Çünkü bunun aksi, Obama
kıptisinin kişisel otonomisini çok aşmış olurdu. Ama ne yazık ki, - Türkiye Cumhuriyeti’ni tenzih ederek - Başbakanın(!)
veya BOP’ un büyük eşbaşkanının(!) kişisel
olarak alması gereken bir durum daha(!) ortaya çıkmıştır. Ve ilerde çok uluslu
sahnelerde güldürü tuluatı oluşturacak olaylar(!) dosyası da, bizim eşbaşkan(!) adına giderek, artık bayağı da kabarmaya
başlamıştır.
İşte belki de asıl utanmamız gereken
durum budur veya devşirme olduğundan ciddiye alınmayan bir hükümetimiz olduğu
için ya da bu belanın başımıza silahla değil, bizatihen kendi karar özürlü aymazlarımızın oylarıyla geldiği sebebiyle,
belki de daha fazla utanç duymalıyız. Ne dersiniz? Yoksa Reuters’in ısırmayan köpeği de olduğumuz için mi utanalım.
Hangi biri, hangi biri! Seçim sizindir artık. Hadi gel de şimdi yine bizim sevgili(!)
kararsızların
kulağını çınlatma(!).
Ve sopanı
yesinler senin Obama emi! Hani elinden ziyade, onun daha da yakışacağı yerin de
aklımıza geliyor ama...
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder