15 Ağustos 2012 Çarşamba

SORMAK ZORUNDAYIZ..

            Son günlerde geceleri, gün geçtikçe de artan köpek sesleriyle uyanmaktayım. Bu hayvanlar, genellikle de tatil bölgelerinde, çocuklarını mutlu edeceklerini düşünen anne ve babaların ‘Pet Shop’ lardan (ev hayvanları dükkânları), yavruyken alıp sonra da bakamadıkları gerekçesiyle, maalesef sokağa terk ederken de çocuklarına adeta sadakatsizlik dersi(!) verdikleri köpeklerdir. Unutulmasın ki, onlar da bizler gibi can ve ruh taşıyorlar. Evin sevilen bir ferdi olup da, ailesi olarak gördüğü insanları tarafından birdenbire sokağa terk edilince, bu hayvancıkların da doğası bozuluyor. Agresif ve saldırgan oluyorlar genellikle. Ve ne yazık ki gıdadan önce, ruhî rehabilitasyona ihtiyaç duyar hale geliyorlar.
            Tıpkı sokağa terk edilen ve çoğumuzun ‘tinerciler’ diye yaka silktiği çocuklarımız gibi. İşte istemedikleri ve hiç de hak etmedikleri halde, toplumu taciz ettikleri gerekçesiyle toplanıp kafeslere kapatılan veya daha da radikal yollarla telef edilen, asosyal olarak da görülen, canlı güruhları işte böyle oluşuyor. Yani kaynağı, sevgisizlik ve ilgisizlik olan bir eksikliğin tezahürüne, kendilerini elimine eden toplumları tarafından, kısaca taciz deniliyor.
            Mesela Brezilyada, sayısız sokak çocuğunun, polis tarafından toplanıp öldürüldüğü, daha yakın günlerde açıklanmıştı. Ayrıca, yıllık bütçeleri Türkiye’mizinkinden fazla olan Amerikan ulusal güvenlik (NSA, CIA vb.) birimlerince, sahipsiz çocukların toplanıp özel kamplarda profesyonel tetikçi, uluslar arası radikal terörist olarak yetiştirildiklerini ve beşer kontrolü adına üstlerinde acımasızca, sibernetik kobay testleri uygulandığını da biliyorsak, meseleye daha insanî bakmamızın, aynı ölçüde menfaatimiz gereği olacağını da kabul etmemiz gerekir.

            Çözüm olarak da; hayvancıkları önceden çok iyi düşünüp sahiplenmeyi, sahiplenince de terk etmemeyi öğrenmeliyiz. Ve her türden bütün bu hayvan severler, gayesiz boş gösterilerle mutlu olmak ve göz boyamak yerine, işin önce akli olacağını düşünüp, sokağa terk edilmiş ve meraklısına pazarlamak amacıyla, genetiğiyle oynanarak yaratık haline dönüştürülmüş hayvancıkların sırtından, uluslar arası rantlar oluşturan, kontrolsüz ‘Pet Shop ekonomisiyle’ mücadele ederlerse şayet, gerçek anlamda hayvan sever kabul edilebileceklerini de unutmamalıdırlar. Sokağa terk ettiğimiz çocuklarımızı ise, bize karşı devşirilmiş Yeniçeriler olarak, düşman saflarında tekrar karşımızda bulmamak için, onları sevgiyle kucaklayıp, parasız meslek okullarımızda eğiterek, önce kendimiz için kazanmak zorunda olduğumuzu görmeliyiz.
            . 

            §  Vekil bu ne kofti vekilliktir! Yanında beyliğin yokmuydu? Tam da, şerefli bir nefsi müdafaa gerekçesiyle, kendininkinin yanında devletinin de onurunu koruma fırsatı ayağına kadar gelmişken, tırsladın ve iki eşkıya PKK formatlı Amerikan askerine(!) kendini gasp ettirdin. Hiç mi yüzün kızarmadı, belki de onlardan en az ikisini götürebilecekken, silahını herhalde yanına bile almamıştın, yumruklarında mı yoktu. İnsan götürebildiğini götürür ve gerekirse kendi de ama şerefiyle birlikte giderdi. Arkandan da ailen ve devletin seninle gurur duyar, kıymet bilir onurlu milletin, belki bir yerlere heykelini bile dikerdi. Vekillik vatanına kendini adamışlıktır. Yoksa sizin oralarda durum böyle değil mi(?)
            Bu ise, olayın ilk görüntüsünün hemen aklımıza çarptığı bir varsayımdır. Bir de işin kriptografik(!) yanı var tabii. Yani senin, CHP’nin son sorunu olan Dersim olayı tetikçisi olduğuna da bakınca, aklımıza kötü şeyler de gelmiyor değil hani. Şimdi ki kaçırılmanla(!) oldu iki sorun. Neydi zorun da, kardeş kardeşe PKK namlı, Amerikan Lejyonerleriyle birlikte gidiverdin. Maksadın bu emperyalist separatistleriyle yeni bir anlaşma zemini ortamı oluşturmak ve arkanda koca Atatürk partisini de kalkan olarak kullanmak’mıydı acaba. Şimdi bunu sormayalım mı yani.
            Oysa Dersim bize göre, Atatürkçü Diyap Ağalarıyla, Milli Mücadelede Kuvvacı duruşuyla, Cumhuriyet tarihimize onurla da geçmiş bir yöremizdir. Ve çok iyi biliriz ki, özellikle de Aleviler dün olduğu gibi bugün de Atatürk’ümüzün ve Cumhuriyetimizin yaşayan temel taşlarıdır.
            Diğer taraftan bütün sömürgecilerin de ısrarla üstüne oynadığı bir bölge olduğu için, gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet tarihimizde kötü anılar ve yaralar oluşturmuş sorunlu bir bölgemizdir de aynı zamanda. O zamanda olduğu gibi Bugünde, içimizde ki hainlere, separatistlere yataklık yapmış ve yapmakta olan bir bölgedir de ne yazık ki hala. Bu bağlamda da, aslında aşırı vicdan sahibi Atatürk’e haksız olarak yüklenen bazı densizlere cevaben, bırak PKK’yı, şayet Seyit Rızaları, Şeyh Saitleri, Koçgiriler’i tekrar yaşayacaksak, kendi adıma tüm melanet yataklarını, haritadan bile kazırdım demek zorundayım.
            Ve aksini düşünen Dersimli ye de, bu noktada bir sormak gerekir. Şayet Dersim ABD de bir bölge olsaydı nasıl olurdu, o zaman ne söyleyebileceklerdi bu konuda acaba. Oralarda separatistlerin başına neler geldiğini, nasıl geceden sabaha, çoluk çocuk yok olduklarını mesela Almanya da bile separatist dahi olmadıkları halde, bütün suçları sosyalist-anarşist olmak olan Meinhof’ların başına neler geldiğini, bir soruşturuversinler zahmet olmazsa.
            Ondan sonra da böyle olayların insan hakçısı geçinen gelişmiş devletlerden bir daha duyulmadığını veya belki de bize duyurulmadığının da bir muhasebesini yapmaları, kendi yararlarına olacaktır. Eğri oturup, doğru düşünmek ve de haksızlık yapmamak lazım yüce Atatürk’e ve Türk Ulusuna.
            Emperyalistin, bugüne kadar sömürgeleştireceği ülkelerde ilk önce üstüne oynadığı ve her zaman da oynayacağı güruhlar, öncelikle süratle devşirerek separatist yapabileceği, kendilerini azınlık olarak gören ve hissedenlerdir. Duyduk ki o bölgede fazla sevilirmişsin, söyle enişten seni neden öpüyor böyle, kerameti nedir bunun. O halde şimdi açık söyle vekil! Sen de bir separatistmisin veya kendini bizlerden mi, yoksa onlardan mı hissediyorsun.
            Bir masa zirvesi oluşturmak adına, sana ‘abi’ de diyen ve Kürtçülüğünü onore eden PPK’lıyla, ikili mi oynadın veya oynamak zorunda mı bırakıldın. Şayet böyle değilse mesele yok, sözlerimde yine haklı olduğum halde senden özür dilerim. Ama öyleyse, haklı olduğumla yetinmelisin sadece, o zaman da aşağıda ki soruları vekili olduğun partine sormaktan da bizi kimse alıkoyamaz. Ne ki bu soruları, muhtemelen AKP bu zemini hazırladığı için tufaya düştüğümüzden değil ama kendi inisiyatifimizle ve tamamiyle de kendi adımıza soruyoruz.

            Soru 1. Separatistlerin Atatürk’ün partisinde göbeklenmesi nasıl kabul edilebiliyor. 
                         Koca CHP’ nin antin kuntinle işinin olamayacağı ve birkaç hamsi beyinlinin 
                         tezgâhına getirilemeyeceği, yoksa yine bazı beyinsizler tarafından 
                         hazmedilemedi de, bunların partiden tasfiyesi mi sorun oluyor?
            Soru 2. Yüksek parti meclisi tam kadro olarak gerçekten 6 oku mu temsil ediyor, 
                         yoksa sapkın fantezileri(!) olanlar var mı içlerinde hala?          
            Soru 3. CHP yönetimi doğru çizgide Kemalist mi, yoksa hala bir eksen saplantısı 
                         taşıyor mu? Zira hayatını koyarak, açık taşla dama oynamak, kapalı kâğıtla
                         poker oynamaktan daha fazla yiğitliktir. Hele yüzme de bilinmiyorsa, havuzun
                         dibi görülmeden içine adım atılmaz.
            Soru 4. Parti meclisinde, Dilek Atagünyılmaz gibi genç yaşına rağmen gerçek 
                         Kemalistler  – ki aslında onların Atatürk’ün partisini temsil etmeleri 
                         gerekirken -, neden yer almazlar veya alamazlar(?)

            Yukarıdaki görüş ve sorularımız, bazılarını rahatsız etmiş olabilir. Sakın kimse alınmasın. Yüce Atatürk’ümüzün partisinden ve küçük Kemalden, sapına kadar ‘Kemalce’ (Kemalist) duruş beklentisi içinde olan – ki son dönemde bu memnuniyetle de izlenmektedir - ahde vefa insanları ve bu kutsal partinin de asal sahipleri olarak, bu soruları her zaman sorup, cevaplarını da sonumuza kadar araştırmak zorunda olduğumuz bilinmelidir.
            Bu arada dikkat edin de hemşerilik zaafının aşırı iyi niyeti(!) sonunda size fatura edilmesin. Ve asla da aklınızdan çıkarmayın ki, ‘kilometreler âleminde, hala santimleyenlerle’ hiçbir yere varılamaz. Şayet Kemalist doğruya imanla bakmış olsaydınız, yüce atanızın 90 yıl evvel tespit ettiği işte bu doğruyu da içinde görmüş olurdunuz.
           
            Kendi partimiz olan CHP’ ye acılı turşu suyu var da, MHP’ ye yok mu? O zaman haksızlık etmiş olmazmıyız? Bu bağlamda da, muhalefet yaftası altında ucuz milliyetçilikle(!) – ki bu nasıl milliyetçilikse -  şişinen MHP’nin, böyle bir dönemde(!) CHP’nin çağrısına uymayarak meclis toplantısına icabet etmeyip, ense yapmaya devam etmesi, anlaşılır gibi değil. Boyunu aşan kelamda bulunan Vural’ınıza bakarsak, MHP’nin de AKP den ne farkı kalıyor o zaman, demesemiydik.
            Ulan her gün şehit verdiğimiz yurdumuzda ve başımızda ki çakma hükümetin(!) hükümet olmadığı bir mecliste, muhalefet olmayacak da kim olacak, o zaman nerede toplanır ve ne işe yarar o muhalefet şayet muhalefetse. Yalandan da olsa, tüyü bitmemiş şehit yetimlerinin sırtlarından aldığınız maaşlarınızı, biraz hak etseydiniz bari efendiler.
            Sen neyin nesisin böyle MHP, daha yolun başında Gül’ü de Çankaya’ya taşıdığına bakılırsa, yoksa AKP’nin gizli misyon ortağısın da bizimi kafaya aldınız milliyetçilik masallarınızla(!). Veya da çaktırmadan Coniye pas mı veriyorsunuz?
            Cumhuriyet tarihimizin ilk’i olan bu ucube dönemin mimarı AKP’ ye, değil turşu, lahana suyu bile fazla. Hele ‘Birkaç Mehmet için meclis toplanmaz’ diyebilen AKP’liyi ise, insan olarak muhatap almanın bile bende sinir zafiyeti yaratacağını gördüğüm için, onu tenzih ediyor ve size havale ediyorum.
           
            Çünkü bize bireyliğimizi perçinleyen ÖZGÜR VATANIMIZ ve ULUSAL MÜKTESEBATIMIZ, BİZİM İÇİN HER ŞEYDEN KUTSALDIR. Ve KEMALİST DOĞRUNUN pergele ihtiyacı olmadığını da çok iyi biliriz. Zira pergelle doğru çizilmez ama iyi tekerlek(!) çizilir mesela. Ki bu da bizi bozar(!). O halde alınacağınıza, atın pergellerinizi ve alın ellerinize biran evvel cetvellerinizi de, vakti gelmişken ve çok geç olmadan MİSAK I KEMALİST DOĞRUMUZU, hep birlikte yeniden çizelim efendiler.
           
                                                                                                          Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder