Tıpkı sokağa terk edilen ve
çoğumuzun ‘tinerciler’ diye yaka silktiği çocuklarımız
gibi. İşte istemedikleri ve hiç de hak etmedikleri halde, toplumu taciz ettikleri gerekçesiyle toplanıp kafeslere
kapatılan veya daha da radikal yollarla telef edilen, asosyal olarak da
görülen, canlı güruhları işte böyle oluşuyor. Yani kaynağı, sevgisizlik ve
ilgisizlik olan bir eksikliğin tezahürüne, kendilerini elimine eden toplumları
tarafından, kısaca taciz deniliyor.
Mesela Brezilyada, sayısız sokak
çocuğunun, polis tarafından toplanıp öldürüldüğü, daha yakın günlerde
açıklanmıştı. Ayrıca, yıllık bütçeleri Türkiye’mizinkinden fazla olan Amerikan
ulusal güvenlik (NSA, CIA vb.) birimlerince, sahipsiz çocukların toplanıp özel
kamplarda profesyonel tetikçi, uluslar arası radikal terörist olarak
yetiştirildiklerini ve beşer kontrolü adına
üstlerinde acımasızca, sibernetik kobay testleri uygulandığını da biliyorsak, meseleye
daha insanî bakmamızın, aynı ölçüde menfaatimiz gereği olacağını da kabul
etmemiz gerekir.
Çözüm olarak da; hayvancıkları önceden
çok iyi düşünüp sahiplenmeyi, sahiplenince de terk etmemeyi öğrenmeliyiz. Ve
her türden bütün bu hayvan severler, gayesiz boş gösterilerle mutlu olmak ve göz
boyamak yerine, işin önce akli olacağını düşünüp, sokağa terk edilmiş ve
meraklısına pazarlamak amacıyla, genetiğiyle oynanarak yaratık
haline dönüştürülmüş hayvancıkların sırtından, uluslar arası rantlar oluşturan,
kontrolsüz ‘Pet Shop ekonomisiyle’ mücadele
ederlerse şayet, gerçek anlamda hayvan sever kabul
edilebileceklerini de unutmamalıdırlar. Sokağa terk ettiğimiz çocuklarımızı ise,
bize karşı devşirilmiş Yeniçeriler olarak, düşman saflarında tekrar karşımızda
bulmamak için, onları sevgiyle kucaklayıp, parasız meslek okullarımızda
eğiterek, önce kendimiz için kazanmak zorunda olduğumuzu görmeliyiz.
.
§ Vekil bu ne kofti vekilliktir! Yanında
beyliğin yokmuydu? Tam da, şerefli bir nefsi müdafaa gerekçesiyle,
kendininkinin yanında devletinin de onurunu koruma fırsatı ayağına kadar
gelmişken, tırsladın ve iki eşkıya PKK formatlı Amerikan askerine(!) kendini
gasp ettirdin. Hiç mi yüzün kızarmadı, belki de onlardan en az ikisini
götürebilecekken, silahını herhalde yanına bile almamıştın, yumruklarında mı
yoktu. İnsan götürebildiğini götürür ve gerekirse kendi de ama şerefiyle birlikte
giderdi. Arkandan da ailen ve devletin seninle gurur duyar, kıymet bilir onurlu
milletin, belki bir yerlere heykelini bile dikerdi. Vekillik vatanına kendini
adamışlıktır. Yoksa sizin oralarda durum böyle değil mi(?)
Bu ise, olayın
ilk görüntüsünün hemen aklımıza çarptığı bir varsayımdır. Bir de işin kriptografik(!) yanı var tabii. Yani senin, CHP’nin
son sorunu olan Dersim
olayı tetikçisi olduğuna da bakınca, aklımıza kötü şeyler de gelmiyor
değil hani. Şimdi ki kaçırılmanla(!) oldu iki sorun. Neydi zorun da, kardeş
kardeşe PKK namlı, Amerikan Lejyonerleriyle birlikte gidiverdin. Maksadın bu emperyalist
separatistleriyle yeni bir anlaşma zemini ortamı oluşturmak ve arkanda koca
Atatürk partisini de kalkan olarak
kullanmak’mıydı acaba. Şimdi bunu sormayalım mı yani.
Oysa Dersim
bize göre, Atatürkçü Diyap
Ağalarıyla, Milli Mücadelede Kuvvacı duruşuyla, Cumhuriyet tarihimize
onurla da geçmiş bir yöremizdir. Ve çok iyi biliriz ki, özellikle de Aleviler dün
olduğu gibi bugün de Atatürk’ümüzün ve Cumhuriyetimizin yaşayan temel
taşlarıdır.
Diğer
taraftan bütün sömürgecilerin de ısrarla üstüne oynadığı bir bölge olduğu için,
gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet tarihimizde kötü anılar ve yaralar oluşturmuş
sorunlu bir bölgemizdir de aynı zamanda. O zamanda olduğu gibi Bugünde,
içimizde ki hainlere, separatistlere yataklık yapmış ve yapmakta olan bir bölgedir
de ne yazık ki hala. Bu bağlamda da, aslında aşırı vicdan sahibi Atatürk’e
haksız olarak yüklenen bazı densizlere cevaben, bırak PKK’yı,
şayet Seyit Rızaları, Şeyh Saitleri, Koçgiriler’i
tekrar yaşayacaksak, kendi adıma tüm melanet yataklarını, haritadan bile kazırdım
demek zorundayım.
Ve
aksini düşünen Dersimli ye de, bu noktada bir sormak gerekir. Şayet Dersim ABD
de bir bölge olsaydı nasıl olurdu, o zaman ne söyleyebileceklerdi
bu konuda acaba. Oralarda separatistlerin başına neler geldiğini, nasıl geceden
sabaha, çoluk çocuk yok olduklarını mesela Almanya da bile separatist dahi olmadıkları
halde, bütün suçları sosyalist-anarşist olmak olan Meinhof’ların başına neler
geldiğini, bir soruşturuversinler zahmet olmazsa.
Ondan
sonra da böyle olayların insan hakçısı geçinen gelişmiş
devletlerden bir daha duyulmadığını veya belki
de bize duyurulmadığının da bir muhasebesini yapmaları, kendi yararlarına
olacaktır. Eğri oturup, doğru düşünmek ve de haksızlık yapmamak lazım yüce Atatürk’e
ve Türk Ulusuna.
Emperyalistin,
bugüne kadar sömürgeleştireceği ülkelerde ilk önce üstüne oynadığı ve her zaman
da oynayacağı güruhlar, öncelikle süratle devşirerek separatist yapabileceği, kendilerini
azınlık olarak gören ve hissedenlerdir. Duyduk ki o bölgede fazla
sevilirmişsin, söyle enişten seni neden öpüyor böyle, kerameti nedir bunun. O
halde şimdi açık söyle vekil! Sen de bir separatistmisin
veya kendini bizlerden mi, yoksa onlardan mı hissediyorsun.
Bir masa
zirvesi oluşturmak adına, sana ‘abi’ de diyen
ve Kürtçülüğünü onore eden PPK’lıyla, ikili
mi oynadın veya oynamak zorunda mı bırakıldın. Şayet böyle değilse mesele yok,
sözlerimde yine haklı olduğum halde senden özür dilerim. Ama öyleyse, haklı
olduğumla yetinmelisin sadece, o zaman da aşağıda ki soruları vekili olduğun partine
sormaktan da bizi kimse alıkoyamaz. Ne ki bu soruları, muhtemelen AKP bu zemini
hazırladığı için tufaya düştüğümüzden değil ama kendi inisiyatifimizle ve
tamamiyle de kendi adımıza soruyoruz.
Soru 1. Separatistlerin
Atatürk’ün partisinde göbeklenmesi nasıl
kabul edilebiliyor.
Koca CHP’ nin antin kuntinle işinin olamayacağı ve birkaç hamsi beyinlinin
tezgâhına getirilemeyeceği, yoksa yine bazı beyinsizler tarafından
hazmedilemedi de, bunların partiden tasfiyesi mi sorun oluyor?
Koca CHP’ nin antin kuntinle işinin olamayacağı ve birkaç hamsi beyinlinin
tezgâhına getirilemeyeceği, yoksa yine bazı beyinsizler tarafından
hazmedilemedi de, bunların partiden tasfiyesi mi sorun oluyor?
Soru 2. Yüksek
parti meclisi tam kadro olarak gerçekten 6 oku mu temsil ediyor,
yoksa sapkın fantezileri(!) olanlar var mı içlerinde hala?
yoksa sapkın fantezileri(!) olanlar var mı içlerinde hala?
Soru 3. CHP
yönetimi doğru çizgide Kemalist mi, yoksa hala bir eksen saplantısı
taşıyor mu? Zira hayatını koyarak, açık taşla dama oynamak, kapalı kâğıtla
poker oynamaktan daha fazla yiğitliktir. Hele yüzme de bilinmiyorsa, havuzun
dibi görülmeden içine adım atılmaz.
taşıyor mu? Zira hayatını koyarak, açık taşla dama oynamak, kapalı kâğıtla
poker oynamaktan daha fazla yiğitliktir. Hele yüzme de bilinmiyorsa, havuzun
dibi görülmeden içine adım atılmaz.
Soru 4. Parti
meclisinde, Dilek
Atagünyılmaz gibi genç yaşına rağmen gerçek
Kemalistler – ki aslında onların Atatürk’ün partisini temsil etmeleri
gerekirken -, neden yer almazlar veya alamazlar(?)
Kemalistler – ki aslında onların Atatürk’ün partisini temsil etmeleri
gerekirken -, neden yer almazlar veya alamazlar(?)
Yukarıdaki
görüş ve sorularımız, bazılarını rahatsız etmiş olabilir. Sakın kimse
alınmasın. Yüce Atatürk’ümüzün partisinden ve küçük Kemalden, sapına kadar ‘Kemalce’ (Kemalist) duruş beklentisi içinde olan –
ki son dönemde bu memnuniyetle de izlenmektedir - ahde vefa insanları ve bu
kutsal partinin de asal sahipleri olarak, bu soruları her zaman sorup,
cevaplarını da sonumuza kadar araştırmak zorunda olduğumuz bilinmelidir.
Bu arada
dikkat edin de hemşerilik zaafının aşırı iyi niyeti(!)
sonunda size fatura edilmesin. Ve asla da aklınızdan çıkarmayın ki, ‘kilometreler âleminde, hala santimleyenlerle’
hiçbir yere varılamaz. Şayet Kemalist doğruya
imanla bakmış olsaydınız, yüce atanızın 90 yıl evvel tespit ettiği işte bu
doğruyu da içinde görmüş olurdunuz.
Kendi
partimiz olan CHP’ ye acılı turşu suyu var da, MHP’ ye yok mu? O zaman
haksızlık etmiş olmazmıyız? Bu bağlamda da, muhalefet yaftası altında ucuz
milliyetçilikle(!) – ki bu nasıl milliyetçilikse
- şişinen MHP’nin, böyle bir dönemde(!) CHP’nin
çağrısına uymayarak meclis toplantısına icabet etmeyip, ense yapmaya devam
etmesi, anlaşılır gibi değil. Boyunu aşan kelamda bulunan Vural’ınıza bakarsak,
MHP’nin de AKP den ne farkı kalıyor o zaman, demesemiydik.
Ulan her
gün şehit verdiğimiz yurdumuzda ve başımızda ki çakma hükümetin(!) hükümet olmadığı
bir mecliste, muhalefet olmayacak da kim olacak, o zaman nerede toplanır ve ne
işe yarar o muhalefet şayet muhalefetse. Yalandan da olsa, tüyü bitmemiş şehit
yetimlerinin sırtlarından aldığınız maaşlarınızı, biraz hak etseydiniz bari efendiler.
Sen neyin
nesisin böyle MHP, daha yolun başında Gül’ü de Çankaya’ya taşıdığına bakılırsa,
yoksa AKP’nin gizli misyon ortağısın da
bizimi kafaya aldınız milliyetçilik masallarınızla(!). Veya da çaktırmadan Coniye
pas mı veriyorsunuz?
Cumhuriyet
tarihimizin ilk’i olan bu ucube dönemin
mimarı AKP’ ye, değil turşu, lahana suyu bile fazla. Hele ‘Birkaç Mehmet için meclis toplanmaz’ diyebilen
AKP’liyi ise, insan olarak muhatap almanın bile bende sinir zafiyeti
yaratacağını gördüğüm için, onu tenzih ediyor ve size havale ediyorum.
Çünkü bize bireyliğimizi
perçinleyen ÖZGÜR VATANIMIZ ve ULUSAL MÜKTESEBATIMIZ,
BİZİM İÇİN HER ŞEYDEN KUTSALDIR. Ve KEMALİST
DOĞRUNUN pergele ihtiyacı olmadığını da çok iyi biliriz. Zira pergelle
doğru çizilmez ama iyi tekerlek(!) çizilir
mesela. Ki bu da bizi bozar(!). O halde alınacağınıza, atın pergellerinizi ve alın
ellerinize biran evvel cetvellerinizi de, vakti gelmişken ve çok geç olmadan MİSAK I KEMALİST DOĞRUMUZU, hep birlikte yeniden çizelim
efendiler.
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder