Bütün
zamanını, ahret gününe tespihlemekle geçiren ama son on yıldır ne hikmetse(!) hiçbir
seçimi de kaçırmayan, şimdi SEN mütedeyyin
vatandaşım. Kaldır kafanı da azıcık etrafına bak. Ve şu koca dünyada,
emperyalist haramilerin üstüne oynayacağı, bir basıp bin kazanacağı, ‘benden başka da enayi kaldı mı şu dünyada’ diye bir
soruver be artık. Başka adam kalmadı da şu koca dünyada, herifçioğullarının
sevgili evladı(!) neden sensin(!) neden hep senin(!) üstüne oynuyorlar diye bir sorgulayıver Allahını
seversen, hiç olmazsa da mübarek Ramazan ayının yüzü suyu hürmetine yap bunu.
Suriye de
bile Esad’ın üstüne salınan Dolar lejyoneri, Yahudisinden, Hıristiyan’ına,
Ortodoks’una hatta Budist’ine kadar bütün emperyalist köpeklerinin başında,
Müslümanları da gaza getirmek adına Müslüman(!) diye tanıtılan, asılları da kuvvetle
muhtemel dinsiz hergelelerin, neden acaba Allahu Ekber çektiği ve
Müslümanların(!) bu köpeklerin arasında ne aradıkları da mı, seni hiç rahatsız
etmiyor.
Esadlar da
Müslüman, yahu ne istiyor bizim adamlar onlardan diye, hiç mi merak etmiyorsun.
O halde işi biraz daha ileriye götür, onların içinde, paralarını yok halinle
emekli kasandan(!) ödediğin – ki senden gasp
edilenlerle – bir sürü kendi vatandaşının da olduğunu, üstüne üstlük, yakında
ordunu da aynı yolda dehleyeceklerini, bir düşünüver lütfen.
Şayet bu sorgulamalara, emekli kahvehanende
ki pişpirik partilerinden veya köşe muhabbetlerinden biraz vakit ayırabilirsen,
bu dünyada neden senden başka enayi kalmadığını, geleceğini gasp eden eniştenin
şimdi neden elini öpmeye kalktığını da belki anlayabilirsin ve hem kendin hem
de torunlarının geleceği adına, inan ki çok da iyi edersin. Bu arada, iftar
çadırlarında bile seni kafaya almak adına, artık türlü şaklabanlıklar yapmak
çaresizliğinde(!) kalan, içlerinde elçilerinin bile yer aldığı, Palyaço kılıklı
Amerikalı patronlarının, gülünesi garabetine
de bir soru açıver istersen.
Neticede, ‘Hayatın nedenini
aradığında ölümle karşılaşırsın. Ölümü bulduğunda ise sonsuz hayatı bulmuş
olursun’
demiş Sokrat. O palyaçoların bu deyişten haberleri olup olmadığını bilmiyoruz
ama sen bunu da hiç olmazsa arada bir hatırlayıver istersen. Ve bağlamak gerekirse,
Sokrat’ında tek ve kayyum bir tanrısı vardı, yani İslam’a aykırı İmametin hemen
kondurmaya hazır olduğu gibi, o da kâfir değildi(!)
Ve şayet bütün bunlara da hiç aklın
basmıyorsa, o halde kemale ermemişsin yani gerçek Müslüman olduğun söylenemez,
kusura bakma kardeş. Ama en azından aklının kabul edemediklerini söyleyenleri de,
hemen kâfir ilan etme lütfen. Doğruluklarını araştırmak da erdemliliktir. İslam
kitaplı bir dindir ve her şeyden önce de okuma yazma gerektirir. Okumaksa,
tefekküre de başlamak demektir. Hacıdan, hocadan, hafızdan hele de yarım imamlardan vb. va’z dinlemekle de Müslüman
olunamaz ve ruhanî iman kazınılamaz.
Önce eş mertebede bir Nebi ya da ruhanî bulman gerekir. Sence kim olabilir bu(!)
Yoksa eş mertebelinin Amerikada filan mı
oturduğunu sanıyorsun(!) Öyle 5 şartı bilmekle, 5 vakitle, Cumalarla veya arada
tespih saydırmakla, hele de bir yandan yetim ahı alarak malı götürürken, diğer
yandan lütfen zekât vermekle de Cenab ı Hakkı asla kandıramazsın. Olsa olsa
bütün uğraşlarına rağmen cehennemde, hemen fırının içinde veya yanında olmayan,
biraz daha uzakta uygun bir yere rezervasyon yaptırmış olursun belki de.
Önce okuryazar olmalısın. Kuranı bizatihen
okuyup ama doğru yorumlayabilmeli, daha sonra da anlayabildiklerin bağlamında kendinle
tefekküre dalıp, sonuçta da ruhunu arıtarak, imana ve de dolayısıyla kemale
ermelisin. Unutma ki Hz. Muhammed, çöl bedevilerini bile, iman için gerekli
şartları yerine getiremediklerinden dolayı, gerçek Müslüman saymayıp, onlar
sadece biatkârlardır demiştir. Şimdi sor bakalım kendine, bu dediklerimiz sende
var mı veya ne kadar yakınsın bunlara, en azından bir bedevi kadar bile
Müslümanım diyebiliyormusun, İslamı kimlerden öğrendin ve sen kimlerdensin?
Okyanus
ötesinde ki büyük patron’unun ihtişam sembolü ikiz kulelerini bile kendi eliyle
yaktığı ve müsebbip olarak da Terörist Müslüman’ı
hedef gösterdiği bir âlemde, ‘ne oldu da medeniyet
beşiği(!) bir ülkeden yeni HAÇLI zuhur ediverdi’ fikri dahi seni
ısıtmadı, merakını mucip olmadı da, tek bir reaksiyonsuz ve her şeyin
yolundaymış gibi hala tespihini çekmeye devam edip duruyorsun kardeşim. Bilmiyorsan
söyleyeyim.
HAÇLI seferleri, Müslüman olmayan Avrupalı ilkel haramilerin,
din kisvesi altında, zengin ve medeni İslam
dünyasına karşı açtıkları ve birincisi 1096 da başlayan dört tane, aslında
Avrupalı ortak talan seferleridir. Sonuçta da
umduklarını elde edememişler, aksine çok kayıplar vererek avuçlarını da yalamak
zorunda kalmışlardı. Bu arada kendi elinle başına tayin ettiklerin ve yanlışını
görüp seni uyardıkları halde, günahsız vatandaşlarının da başına musallat
ettiklerin yüzünden, vatan toprağın bile altından çekilip alınırken, İslam’ının
da nereye taşınmakta olduğunu ve geleceğinin de artık olmayacağını, hala görüp
anlayamıyormusun.
Heriflerin,
İslamî mevcudiyetinle, kedinin fareyle oynar gibi oynadığını göremiyor da, çocuklarına
süt bile dağıtamayanların, ulvî müktesebatını satarak, sırtından tavan
yapanların, iki buçuk torba tedavülden kalkmış gıda ve bir o kadar da yarısı
taş, paket kömür uğruna, hala peşinden gideceğim diye uğraşıyorsun. Sen bu
kadar ucuzmusun. Pekiyi bu nasıl Müslümanlıktır o zaman. Yoksa kendini yedin bitirdin
de, Müslümanım(!) diyerek şimdi de bizi mi
yemeye kalkıyorsun kardeş.
§ Hani şu meşhur aslan kral var ya, aslında kral da
değil ağadır ve miskin, tembel de bir hayvandır. Koca gününü leş yemek ve
uyumakla geçirir, ailesinde bütün yük dişinindir, hem avlanır bütün aileyi
besler hem de anadır, yavrularını büyütür. Ağası ise dişinin getirdiği leşten,
adıyla müsemma ilk aslan payını alır, kalansa
dişi ve yavruları arasında paylaşılır. Arada sırada revirinde kimin patron
olduğunu göstermek adına bağırır çağırır, dişisini, çocuklarını ısırır, tok
olduğu halde sanal av partileri düzenler, çevrede ki sırtlanları ve diğer et
oburları da ne olur ne olmaz diye besler – ki bunlar da sana bir yerlerden tanıdık gelmelidir -.
Şayet büyük
hayvanat bahçelerine gitmişsen, belki dikkatini çekmiştir. En ağır ve iğrenç
koku aslan kafeslerinden yayılır. Çünkü içi dışı leştir et obur mübareğin.
Şimdi bir düşün, bir zamanlar aynı ormanların tek kralı olan et obur devasa dinozorun
mağarası, herhalde gaz fabrikası gibi kokuyor olmalıydı. Pekiyi ne oldu da
yumurtalı dev dinozorların yerine memeli cüce aslan, kral olabildi aynı
ormanlarda. İşte bu soruda senin, yarınki muhtemel akıbetinle empati
oluşturabilmene vesile olabilecektir belki de.
Bugün topraklarında, sana kul bile olamayanların yarın sana patron olacağını da anlarsın belki o zaman. Mademki, asla senden olmayan ve zerre kadar da ilgilendirmediklerini, başına hem de ısrarla getirmeği ve kendinle birlikte bu günahınla, hiç de hak etmediğimiz halde bizlerin de başını yakmayı biliyorsun, o halde asla bu kaderden kurtulamayacağını da bilmek zorundasın. Çünkü senin kaderini bugüne kadar hep başkaları yazmıştır. Ve bu da, aynı kafayı ısrarla taşımakta olduğun sürece, her zaman da böyle olacaktır. Bak söylemedi deme.
Bugün topraklarında, sana kul bile olamayanların yarın sana patron olacağını da anlarsın belki o zaman. Mademki, asla senden olmayan ve zerre kadar da ilgilendirmediklerini, başına hem de ısrarla getirmeği ve kendinle birlikte bu günahınla, hiç de hak etmediğimiz halde bizlerin de başını yakmayı biliyorsun, o halde asla bu kaderden kurtulamayacağını da bilmek zorundasın. Çünkü senin kaderini bugüne kadar hep başkaları yazmıştır. Ve bu da, aynı kafayı ısrarla taşımakta olduğun sürece, her zaman da böyle olacaktır. Bak söylemedi deme.
Bizim de
aslanları(!) öğrendiğimiz, hayvan belgesellerini, Batılı araştırmacılar neden
hazırlıyor sanıyorsun. Emperyalisti kendisine öğreti çıkarsın da, insan ve
hayvan davranışları arasında hiç de öyle radikal farklar olmadığını öğrensin, sömürgeler
kulvarında koşanlara, daha rafine talan programları uygulasın diye.
Ne var ki,
bırakalım milli kaynaklarımızı da, en temel yaşam haklarının, ekmek, su, doğal
gaz, elektrik vb. bile özelleştirildiği bir ülkede, liberal eşkıyanın(!), senden
aldığı menşei belirsiz ek haraçların yanında, acınası emekli halinle, yüzü bile
kızarmadan çatır çatır sana fatura ettiği, belki de yan komşunun kaçak
kullandığı elektriğin haksız bedelini bile, senin adına savunacak bir devlet
otoritesinin olmadığından da, aslında doğrudan sen sorumlusun. Başkaları değil.
Öyle ya kapını açık bırakıp çekip gitmişsen veya evine bizatihi sen davet etmişsen, hırsızına, beni neden soydun
deme hakkın da yoktur.
Dinler,
tefekkürle kendine yetemeyen, kendi yetisiyle tanrısına varamayan, bu bab da
hep başkaları tarından güdülmek zorunda kalan bağnaz ve sıradan insan sürüleri
için vardır. Artık otokontrolünü kaybeden İslam dünyası da, belki ilerde geçte
olsa kaçırdığı reformunu yapmak zorunda kalacaktır. Ne var ki, benim iyi niyetimle
öngördüğüm bu varsayım, daha o zaman 73 fırka geleceğini aynen görmüş olan ve
bizim bilemeyeceklerimizi de bilen Hz. Muhammed tarafından da tespit edilmiş
olmazmıydı? Demek ki, kıyamete kadar böyle bir revizyonun olamayacağını o da
biliyor olmalıydı diye düşünmemiz de, o zaman gerekmez mi? Pekiyi bu da mı sana
bir şey söylemiyor.
Binmişsin
freni tutmayan bir tramvaya, yokuş aşağı artan bir hızla, birlikte patlayacağın
duvara doğru yuvarlanıp gidiyorsun. Bu arada kancık Amerikalıyla da artık savaşa
girdiğini ama ne yazık ki aslan Mehmedinin de bundan böyle seni koruyamayacağını,
zira şerefli ordusunun Hasdal’a – ki ilerde şerefli Türk tarihinin boş sayfalarında yer
almak üzere – kapatıldığına ve Obama’nın sopasında ki kerametin de ortaya
çıktığına dair son bir sözün var mı, bari senden onu
alalım kardeş.
Şimdi benim
bunlarla ne alakam var diye hiç sorma sakın. Hal ve ahvalimizde ki birinci suçlunun,
bizim meşhur kararsızlar olduğunu nasıl
biliyorsak, ikinci olarak da senin sorumsuzluğunu ve
Âdemî iktidarsızlığını yüzüne vurmazsak, adil olamayız, o zaman da milli müktesebatımıza, misak ı millimize, ahde
vefasızlık etmiş ve kendi özümüze de açık düşmüş
oluruz kardeş. §
Buralara
nasıl gelindi. Hz. Muhammedin de işaret ettiği gibi 73 fırkanın sadece kendi ve
ashabından olanlarının ki kurtuluşa ereceği, diğerlerininse helak olacağına
bakarsak, İslam peygamberine şirk koymamak adına, onun gibi düşünüp, helak
olacakların, gerçek Müslüman olmadığını da kabul etmek zorunda olmalıyız. O
halde onları da düştükten sonra dünya genelinde, kemale
ermiş gerçek Müslüman sayısında, önemli bir azalma da söz konusu olacaktır.
Hele bir de buna, yakın gelecekte yok olmadan önce, iyice yumuşatılacak(!) yeni yapısını da ilave edersek, hani
bilmem ki daha nasıl anlatalım kardeş.
Pekiyi o
halde bu Müslüman kalabalığı da neyin nesi. Neden herkesin aklına birden
Müslüman olmak fikri geldi. Yoksa hepsi birden mi hidayete erdiler(!) Daha Peygamberin
zamanında, vefatından bile hemen sonra, yani 1400 yıl kadar evvel oluşmaya başlayan
fırkalara, yani inanç ayrılıklarına bakıldığında, bugün bu işlere kalkmanın arkasında
hidayetin değil ama bir melanetin(!) saklı olduğu
kendiliğinden anlaşılıyor.
İşte
emperyalist haramilerin, yollarına çıkan veya kaynak varlığına göz diktiği bir
ülkeyi talan etmek adına, uluslar arası insan hakları ve devletler hukuku
yasalarına uyduk aldatmacasıyla, kitabına uydurarak tetikçi olarak kullanacağı
bir genel cemaate ve de ufak işler için de paket cemaatlere ihtiyacı vardı. Bunun içinde,
reform trenini kaçırmış ve ilkel kalmış İslam dünyası, biçilmiş kaftandı.
Türlü
oyunlarla ve uluslar arası kurgularla - ki terörist kamplarından, bir iki
alıştırma uygulamasından, ikiz kulelere kadar uzanan bir parkurda - nasıl Müslüman(!) yaftalı, terörist bir genel cemaat(!)
yaratıldığını, safahatlarıyla hep biliyoruz. Hatta geneli
de yetmiyor, duruma göre paketlerini de kullanıyorlar.
Hatta arada sırada kamuoyu oluşturmak adına, kendi elleriyle yetiştirdikleri
teröristlerini bile, yine acımasızca kendi elleriyle telef ediyorlar. Öyle ki
sünnetsiz oldukları ortaya çıkmasın diye, ölülerini bile yok ediyorlar. Öyle ya
mebzul sayılarda mevcutlar nasıl olsa, seç beğen harca. Yukarda sözünü
ettiğimiz ve meşhur ‘DİNLER DİYALOĞU’ adlı
çocuk masalı ile başlayan ve kendi emperyalistine icazet veren, yeryüzünde ki 2000
yıllık İblis mekânı, Vatikan kurgulu MELANET işte budur.
Gel
istersen şimdi seninle, inanarak seçtiğin, kimilerinin Başbakanı, kimilerine
göre patron, seninde Sultan’ın olan’a, son bir öneride bulunalım. Şimdi son
zarı kullanma sırası artık ona geldi. Onun yerinde olsam, ipliğimi pazara
çıkaran, itibarımı iki paralık eden, devamlı ikili oynayan ve sürekli kıvıran
bu Amerikalı sahte dosta(!) artık bundan sonra hiç müdanam olmazdı. Bende onun
bütün kirli çamaşırlarını ortaya döker, bizimle yaptığı gizli antlaşmaları, yurdumuzda
ki melanet tezgâhlarını, birer birer açıklar, kapalı dosyalarını aleyhime de
olsa herkese açar, kendisiyle dünya genelinde umuma açık adamakıllı hesaplaşır ve
ben de onun ipliğini pazara çıkartırdım.
Böylece son
şansımı çok iyi kullanır, ülkemde iktidarı kaybetsem de en azından kaybolan
itibarımı kazanır, adam gibi de tarihe geçerdim. Ne var ki bunu yapmaya yürek ister,
bu da acaba onda varmıdır(?) Vatanında ki bütün tabansız hainlerin ve satılmışların,
aziz şehitlerinin de sayısını kabarttığı bu günlerde, işte bilhassa da senin, Hz. Peygamberin ve Cenabı Hakkın aşkına, Sultan
efendine sorman gereken son soru da bu olmalıdır esasen. Şayet gerçek Müslümansan, muhterem kardeşim.
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder