Esasen mezarlıklarda ilk gözümüze
çarpan, her türlü bitkinin çok bol, gür ve ölülerimizin üstünde ne kadar
sağlıklı göründükleridir. Halk deyimiyle de, mezarlık civarlarının ekime çok
elverişli olduğu boşuna söylenmemiştir. Bu nedenle de zaten çocuklarıma,
öldükten sonra gömüldüğümüzü değil, aslında yeni canlılara hayat vermek üzere
ekildiğimizi öğretmiştim. Çocuklarım büyüyüp olgunlaşıncaya kadar da gömülmek
lafının yerine hep ekilmeyi kullanmışlardı. Bu deyimi hala da severek ve
isteyerek kullanırlar.
Ademler diyarına göçüp de bizim
köyden kurtulanların dışında kalan sağların, neredeyse cehennem azabı çektiği
güzel yurdumuzda, azaplarının müsebbipleri olan zevat
ı muhtereme ye(!) yukarda yazdıklarımızın dışında söylenecek fazla da
bir şeyler kalmıyor. Olsa olsa, her ne kadar anlayabileceklerinden emin
değilsek de, yüksek ve erdemli(!) şahsiyetlerine, en fazla aşağıda ki küçük
dizemizi armağan edebiliriz.
Yoksa bu yazdıklarımın yerine, dörtler eğitiminin erdem ve faziletlerinden mi
bahsetseydim. Çağdışı kalmış, başında ki çobanına biat ederek sürüleşmiş, erkeklerinin köle, kız, kadın ve oğlanlarının,
ahlak düşkünlerine cariye olacağı bir toplumun, yüceliklerinden mi dem vurmamı isterdiniz
acaba.
Veya kapılarının önünde topunun
birden üstüne yumulmayı, iştah ve iştiyakla bekleyen küresel sömürgeci sırtlanları
daha fazla bekletmemek adına, artık biran önce tüm bayrakları indirmeleri gerektiğini
mi söylemem hoşunuza giderdi.
‘Yüce
Atatürk gibi, peygamber mucizeli adam gibi adam’ın yeniden ayaklarının
üstüne diktiği bir VATAN da, bazı hayâsızların
hala utanmadan ve ısrarla önünüze servis yaptığı, sarımsağı bile kokuşmuş
salamuralardan mı yemeği tercih ederdiniz yoksa.
Bugün maalesef içimizden birilerinin,
bizden beklediği yukarda ki çağrışımlar, 650 yıllık bir Osmanlı yaşam tarzı ve
biat kültürünü anımsatıyor. Ne ki, bugün yurdunda yeni Osmanlı özentilerinin(!)
arasında, ayrıca içine devşirmeyi de sokarak Türk’ün kanını zehirleyen Osmanlı
ile hiçbir göbek bağı olmayan, Osman oğlundan binlerce yıllar öncesinden beri
Türk olan ve sonsuza kadar da öyle kalacak bir kimliğe sahip olduğumun, kendi
adıma da fazlasıyla bilincindeyim.
Osman oğlu da bizler için, bütün
dünyaya dağılmış diğer boyları gibi, sadece aşağı Türk iline bağlı ve zaman
içinde de dünya imparatorluğuna uzanmış bir Türk beyliğidir sadece, işte hepsi
bu. Bu da yüce Türk varlığının ve diğer büyük Türk imparatorluklarının, asla
üstünde olabilecek bir kademe değildir. Yani Osmanlı olabilmeniz veya Müslüman
olabilmeniz için de önce Türk olmanız gerekiyordu muhteremler(!). Artık hangi
yanınızı daha ağırlıklı hissediyorsanız o da size kalmış.
Homosaphien
Tanrı katından
Bir bakteriydi
Dünyaya salınan
Hastalıkların yanı sıra
Arada can suyu da salgılayan
Hamurunda İblisle, Tanrıyı taşıyan
Sana gelince Âdem
Bak gör ki bu kadar
Senin için bu âlem
Gerisi mi?
Bolca kâğıt, kalem
Ve lay lay lom…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder