2 Haziran 2012 Cumartesi

NEFES ALDIĞIN YERDE..

               İslama derken de, aslında âdemoğluna bırakılan en kutsal armağan, Hz. Muhammedin Veda Hutbesidir. Ve dinler kavramının ‘ezoterik’ olmayan en anlamlı ifadesi ve dünyevi erdemlilik halkası da budur esasen. Anladığımıza göre de yüce Atatürk’ü tutkun bir Hz. Muhammed hayranı yapan da bu husustur muhtemelen.
            Peygamberimizin teskin edici ikna ve telkin dokusunun altında yatan, özünde ahde vefa, terbiye, adalet, ilim ve cesaretin bütünleştiği gerçek kimliği ve hepsini tamamlayan harpçilik –nefsi müdafaa- dehasıydı, Atatürk’ün ona olan inancını tanımlayan diğer unsurlar hiç şüphesiz. Kim bütün bu, insanlığın olmazsa olmazı ve onu BİREY yapan erdemliliğe hayır diyebilir ki.

       Düşünün! İhtiraslarının kavgacı ve tahammülsüz yaptığı, içinde yaşadığı cenneti bile cehenneme dönüştüren, yukarıdaki erdemin eksikliği değilmidir, kendisine emanet edilen ve anlam değeri çok yüksek olan güzelim hutbeye rağmen, âdemoğlunun aynı ölçüde de en büyük açmazı.
            O halde gelin aşağıda ki hutbeyi, bugün kavgalı olduğumuz,  tüm ‘sanal’ veya yumuşak(!) ya da kindar(!) ve özellikle de Amerikada yaşayan küreselci, Hıristiyan misyoneri(!)  Müslümanlara ithaf ediverelim.


§     V e d a  H u t b e s i
Hz. Peygamber'in, son haccında arife günü, Arafat'ta yüz binden fazla Müslüman’a hitaben yaptığı ve insanlık için en yüce değerleri ortaya koyduğu hutbesi. Resûlullah, hutbesinin başında Allah'a hamd ettikten sonra - özetle - şöyle buyurmuştur:

Ey İnsanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım. Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız, nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz nasıl mukaddes bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir.
Ashabım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bu günkü her hâl ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz.
Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, sahibine versin! Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.
Ashabım! Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. .
İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların, aile yuvasını sizin hoşlanmadığınız kimselere çiğnetmemeleridir. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları ise meşru bir şekilde, yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.
Ashabım! Kendinize de zulmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.
İnsanlar! Bugün şeytan, sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hâkimiyet kurmak gücünü ebedî surette kaybetmiştir. Fakat siz, bu kaldırdığım şeyleri ve onların dışında, küçük gördüğünüz diğer işlerde ona uyarsanız, bu onu memnun edecektir.
Mü'minler! Size bir emanet bırakıyorum ki, ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah'ın kitabı Kur'an ve Resulü’nün sünnetidir.
Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir mal başkasına helâl olmaz. Eğer o, gönül hoşluğu ile kendisi verirse helâldir.
Bir Arab’ın Arap olmayan yabancıya, bir yabancının Arab’a üstünlüğü yoktur. Çünkü bütün insanlar Âdem’in oğullarıdır, Âdem ise topraktandır.
İnsanlar! Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını Kur’an'da vermiştir. Vârise vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuzdur. Efendisinden başkasına ait olduğunu söyleyen nankördür. Böyleleri Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini kabul eder, ne de adalet ve şahadetlerini…
Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.
(Hz. Muhammed)


Titreyerek seyrederken
Yokluğunu
İçim ürperdi birden
Bilmem ki neden
Hüzünlü bakışların arkasında gizlenen
Sen
Öyle uzakta orda ki
Islak, sessiz ve elim
Hazan süpürüyordu yapraklarını
Gölgelerimin üstüne
Altında kalan
Ve yavaş yavaş silinen
Ben
Karanlık içinde
Israrla aradığım elin
Ve dokunamadığım esrarlı hüznün
Beni ağlatırken
Seni sorduğum ben
Bana uzakta kimsesiz
Spiraller ve poligonlar arasında kayboluyor

Transfer olurken gelmişim bütün katmanlarımla geçmişime
Lanet okuyor gözlerim
Karşımda dikilip duran kahrolası sessizliğine
Ve senin nefes aldığın yerde ben mi?
Ben zaten yokum
Ve hiç olmadım ki..

                                   Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder