28 Mart 2012 Çarşamba

İLKER PAŞAYA..

           Vah paşam, güzel paşam, keşke görevdeyken vursaydın da o yumrukçuğunu masaya, fırlatsaydın da apoletini kayık olan suratlara, tekmilinle birlikte geçiverseydin tarihe be paşam, fena mı olurdu? Silivri’de ki toplama kampında senin işin ne be aslan paşam. Melun emperyalist sırtlana 6.35 bile patlatamayan Saddam’ın generallerinden bile beter ettiler sizleri, yazık değil mi, hem size hem de bize paşam. Ne işiniz var sizin oralarda, hadi siviller olsa, o da bir dereceye kadar kabul edilebilir.
            Ama hele sizlerin kurmay olarak çok da iyi bilmeniz gerekmezmiydi, her zaman Perşembenin geleceğini Çarşambanın müjdelediği(!) be paşam. Hepsi bir yana, insanla alay eder gibi – ki gibisi fazla – aşı bile tutmayan PKK kuduzlarıyla, sizin gibi 20 yılını onlarla mücadeleye ayırmış bir kumandanı aynı kefeye koymak, hukuk(!) – ki o da çakma hukuk – adına yapılan en büyük ve tarihi bir suiistimaldir, inanın sizin adınıza ben kahroluyorum paşam.
            Neyse bu da geldi başımıza ama bu da geçecek hiç şüphesiz, bütün geçmiş olan ve olacaklar gibi. Üzülme paşam, şimdi bundan sonra ne olacak, bu yaralı ulusun dibi delinmiş torbası tekrar nasıl dolacak, onu söyleyin bari. Vaktiyle yüce Atatürk’ün şerefli ordusunun en yüksek makamının mührü elinizdeyken yapamadıklarınızı, aslanlar gibi aynı üniformayı taşıdığınız, o şerefli ahde vefa adamlarının ordusundan emekli olunca nasıl halledeceksiniz, bu konuda da bir fikriniz var mı? Kolayı varken bu imkânsızı kucaklayan zorluk nedendir be paşam.

            Dün Tandoğan’da ki, tarihi gelincik mitingli CHP gurup toplantısını TV den seyrettim ve orada olamadığıma esef ettim. Hatırlarsanız ilk mitingler harikaydı. Hele ilk Tandoğan açılış mitinginde eşimle birlikteydik. ABD ve tüm kuyruklarına, o gün bildiğim bütün gamotayı sıraladığıma inanabilirsiniz. Hükümete laf bile söylemedim kendi adıma, çünkü onları muhatap bile almıyorduk. Kuvayi Milliye nin hedefi belli ve de tekdir, bu da her zaman ‘emperyalist sırtlandır’ esasen. Başka kimi muhatap alacaktık ki.
            Başımızda ki kanı emilmiş, suyu sıkılmış devşirmeleri mi? Devşirmeleri adamdan saymaksa bizlere yakışmazdı. Bu nedenden ötürü, o gün de farklı olmadı zaten. Güvencemiz ise, onurlu olduğunu düşündüğümüz şerefli ordumuzun kumandanlarıydı ama ne yazık ki fos çıktılar ve tipik oportünistler olarak kendi kotralarına kaptan olmayı yeğlediler. Üstüne de bugün kendilerini, sizlerin çektiği hiç de hak etmediğiniz acılardan soyutlayan arkadaşlarınızla, yıllarca aynı saflarda olmaktan herhalde utanç duyuyor olmalısınız paşam. Bu da yerden göğe kadar hakkınızdır.
            Ve işte hep birlikte bu günlere de geldik paşam. Ne ki, istesek de istemesek de kotralarımızdan iskeleye atlayıp, rüya denizlerini de arkamıza alıp, el ele ‘YURDUM’ gerçeğimizle kapışmak zorundayız şimdi. Zira bizi sonra Ahret bile kabul etmeyecektir, öyle değil mi paşam. Maalesef görev zamanınızda yaptığınız hataları bir bir buraya sıralamak bana düşmez. En azından size olan saygım buna müsaade etmez. Ama onları yine de siz bilin ve de küçüklerinizi uyarın yeter.

            Şimdi bütün geçenleri bir kenara bırakıp, önümüze bakma vakti çoktan geldi de geçiyor artık paşam. Bundan sonra olacakları, ulusal müktesebat adına hep birlikte, üniformasız, hatta geride kalan birçok üniformalıdan(!) da iyi planlayabileceğimizi, bu vatana ve bizden önce göç eden ‘o adam gibi adamlara’, hele de ölüsü öpülesi büyük öndere layık olduğumuzu ispat edebilmek için, önümüzde fazla bir zaman dilimi de kalmadı, değil mi paşam.
            Dün yapamadığımızı, hadi gelin yumruklarımızı bir araya kenetleyip bugün ortaya koyalım. Türk oğlunun vatanının gerçek sahibinin kim olduğunu, beraberce yine sokalım yedi düvelin gözüne ne dersiniz paşam. Gerekirse de gidelim gideceğimiz yere birkaç gün evvel ne fark eder. Nasıl olsa hep beraber kimliğimizden – sizin de tanımladığınız, özümüzden – başka kaybedecek fazla bir şeyimiz de kalmadı. Bu son değerimiz de elimizden alınmadan, onur belgemizle göçelim vacip olan yere bari. Ama ADAMLAR GİBİ hiç olmazsa. Ne dersiniz paşam.

            Ne var ki, Kuvayi Milliye’nin asla havlu atmayacağını hep biliyoruz değil mi paşam.

                                                                                                     Serendip Altındal

         



            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder