Ama hele sizlerin kurmay olarak çok
da iyi bilmeniz gerekmezmiydi, her zaman Perşembenin geleceğini Çarşambanın
müjdelediği(!) be paşam. Hepsi bir yana, insanla alay eder gibi – ki gibisi
fazla – aşı bile tutmayan PKK kuduzlarıyla, sizin gibi 20 yılını onlarla
mücadeleye ayırmış bir kumandanı aynı kefeye koymak, hukuk(!) – ki o da çakma hukuk
– adına yapılan en büyük ve tarihi bir suiistimaldir, inanın sizin adınıza ben
kahroluyorum paşam.
Neyse bu da geldi başımıza ama bu da
geçecek hiç şüphesiz, bütün geçmiş olan ve olacaklar gibi. Üzülme paşam, şimdi
bundan sonra ne olacak, bu yaralı ulusun dibi delinmiş torbası tekrar nasıl
dolacak, onu söyleyin bari. Vaktiyle yüce Atatürk’ün şerefli ordusunun en
yüksek makamının mührü elinizdeyken yapamadıklarınızı, aslanlar gibi aynı
üniformayı taşıdığınız, o şerefli ahde vefa adamlarının ordusundan emekli
olunca nasıl halledeceksiniz, bu konuda da bir fikriniz var mı? Kolayı varken
bu imkânsızı kucaklayan zorluk nedendir be paşam.
Dün Tandoğan’da ki, tarihi gelincik
mitingli CHP gurup toplantısını TV den seyrettim ve orada olamadığıma esef
ettim. Hatırlarsanız ilk mitingler harikaydı. Hele ilk Tandoğan açılış
mitinginde eşimle birlikteydik. ABD ve tüm kuyruklarına, o gün bildiğim bütün
gamotayı sıraladığıma inanabilirsiniz. Hükümete laf bile söylemedim kendi
adıma, çünkü onları muhatap bile almıyorduk. Kuvayi Milliye nin hedefi belli ve
de tekdir, bu da her zaman ‘emperyalist sırtlandır’ esasen. Başka kimi muhatap
alacaktık ki.
Başımızda ki kanı emilmiş, suyu sıkılmış
devşirmeleri mi? Devşirmeleri adamdan saymaksa bizlere yakışmazdı. Bu nedenden
ötürü, o gün de farklı olmadı zaten. Güvencemiz ise, onurlu olduğunu
düşündüğümüz şerefli ordumuzun kumandanlarıydı ama ne yazık ki fos çıktılar ve tipik
oportünistler olarak kendi kotralarına kaptan olmayı yeğlediler. Üstüne de
bugün kendilerini, sizlerin çektiği hiç de hak etmediğiniz acılardan soyutlayan
arkadaşlarınızla, yıllarca aynı saflarda olmaktan herhalde utanç duyuyor
olmalısınız paşam. Bu da yerden göğe kadar hakkınızdır.
Ve işte hep birlikte bu günlere de
geldik paşam. Ne ki, istesek de istemesek de kotralarımızdan iskeleye atlayıp,
rüya denizlerini de arkamıza alıp, el ele ‘YURDUM’ gerçeğimizle kapışmak
zorundayız şimdi. Zira bizi sonra Ahret bile kabul etmeyecektir, öyle değil mi
paşam. Maalesef görev zamanınızda yaptığınız hataları bir bir buraya sıralamak
bana düşmez. En azından size olan saygım buna müsaade etmez. Ama onları yine de
siz bilin ve de küçüklerinizi uyarın yeter.
Şimdi bütün geçenleri bir kenara
bırakıp, önümüze bakma vakti çoktan geldi de geçiyor artık paşam. Bundan sonra
olacakları, ulusal müktesebat adına hep birlikte, üniformasız, hatta geride
kalan birçok üniformalıdan(!) da iyi planlayabileceğimizi, bu vatana ve bizden
önce göç eden ‘o adam gibi adamlara’, hele de ölüsü öpülesi büyük öndere layık
olduğumuzu ispat edebilmek için, önümüzde fazla bir zaman dilimi de kalmadı,
değil mi paşam.
Dün yapamadığımızı, hadi gelin yumruklarımızı
bir araya kenetleyip bugün ortaya koyalım. Türk oğlunun vatanının gerçek
sahibinin kim olduğunu, beraberce yine sokalım yedi düvelin gözüne ne dersiniz
paşam. Gerekirse de gidelim gideceğimiz yere birkaç gün evvel ne fark eder.
Nasıl olsa hep beraber kimliğimizden – sizin de tanımladığınız, özümüzden –
başka kaybedecek fazla bir şeyimiz de kalmadı. Bu son değerimiz de elimizden
alınmadan, onur belgemizle göçelim vacip olan yere bari. Ama ADAMLAR GİBİ hiç
olmazsa. Ne dersiniz paşam.
Ne var ki, Kuvayi Milliye’nin asla havlu
atmayacağını hep biliyoruz değil mi paşam.
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder