13 Mart 2012 Salı

EĞİTİM MONOPOLÜ VE 'BAKİYE VADE'..

            Eğitim yasası gibi bir ulusun idamesi ve geleceğini biçimlendirecek en önemli yasalardan bir tanesi hadım edilip, tekme, yumruk ve oldubitti ile topluma yediriliyorsa ve bu tulumbacı kavgası, TBMM gibi Türkiye’mizi içerde ve dışarıda temsil eden en yüksek karargâhında yüz kızartacak biçimde icra ediliyorsa, bu iş bitmiştir.
            Siz nasıl görüyorsunuz bilemem ama ülkemiz, küreselci eşkıya tarafından, silah bile atmadan alenen işgal edilmiş gözükmektedir. İşte Türk evladına asla yakışmayacak olan asıl yasa değişikliği de budur. Napolyon’un bile ‘Türk’ü öldürürsün ama mağlup edemezsin’ diyen tarihe mal olmuş sözü de, sayısız diğerleri gibi havada kalır o zaman.
            Gelin hep birlikte bu keyfiyetin göbeğini keselim, adını koyalım da bu iş de bitsin o halde. Eğer üstümüzde ki kolpoya, kişiliğini, anlamını yitirmiş, içi boşalmış gözlerle sadece seyirci kalmaya devam edeceksek, gelin topluca intihar edelim ve de Türk’ü sırtlanlara yedirmeyelim, onu biz kendi elimizle toprağa gömelim, son kalan onurumuzu kurtarmış olur ve bir kere daha tarihe geçmiş oluruz en azından. Bize de bu yakışmaz mı?
            Sözün gelişine bakıp, ifadelerimiz asla genel bir ‘pesimizm’in havlu atışı olarak algılanmasın. Tam aksine, yeni emsalsiz mucizelere de imza atacak güç ve onura sahip yüce kavminde, kendisi gibi inançlı milyonların varlığını iyi bilen ‘Serendipty’ umulmazından, tüm ‘EMMİOĞULLARI’ adına, özellikle de İngilizce dilli yedi düvel eşkıyasına yollanmış, bir uyarı salvosu olarak alınmalıdır.

             Şayet sömürgecinin Truva atı konumunda ki bir iktidar partisi, muhalefeti yok farz ederek kendi adına, ayakları üstünde duran ve ebediyen de durması gereken milli eğitim sistemimizi, baş aşağı dikiyor, bütün bireylere eşit ve parasız olması gereken milli eğitimi, ticari meta yaparak sadece varlıklı ailelerin monopolü haline getiriyorsa, böylesi bir kararı hem de ‘çoğunluk benim’ kılıfına uyduruyorsa ve bunu da vatandaşına zorla yediriyorsa, biz daha hala hangi Cumhuriyetten, hangi Demokrasiden ve hangi bağımsızlıktan bahsediyoruz. Kendimizi kandırmayalım.
            Bu tuluatın adına Demokrasi falan denmez bayanlar, baylar. Hatta yeryüzünde benzeri de olmadığı için, bizde ki sisteme etimologların yeni bir tanımlama bulması gerekiyor. Kimse bize bu karga tulumbayı(!) Demokrasi diye sokmaya kalkmasın, hele de Başbakan. Ağzından Demokrasi lafı düşmüyor ama adamcağız ‘kokokrasi’ falan diyor da biz mi yanlış anlıyoruz acaba dostlar. Kimse demiyor da, yoksa biz kendi kendimize mi Demokrasi diye gelin güvey oluyoruz.
            Öyle ya da böyle, Valla durum vahim vatandaşlar. Bu trajik komedi daha ne kadar uzar bilemeyiz. Allah hayırlara tebdil etsin ve uykuda ki güzele(!) de bir öpücük konduruversin bari hayrına. Bakarsınız bizim güzel(!) uyanıverir gaflet uykusundan.
                       
            Bu arada, Allah herkese sağlık versin. Kimsenin kalan iki yılının ya da sıfır yılının hesabını yapmıyor, bunu kalenderce kişinin tanrısına havale ediyoruz. Bu bağlamda da, tarihsel belgelere dayanarak sadece öngörüde bulunabiliyoruz. Tüyü bitmemiş şehit yetimlerinin figanlarını duymazdan gelenlerin, özgürlüklerini gasp ettikleri günahsızların aile boyu gözyaşlarını akıtanların, misak ı milliyi yok sayan ve ulusunun ahını alan mandacıların, kalan vadelerine, Tanrı bile karışmıyor, bu işi Cumhuriyet Savcısı Cebrail’ine havale ediyor ve ona da, sen bildiğin gibi temizliğini yap diyordur muhtemelen.
            Çünkü tarihteki emsallerin sonu hiçte iyi bitmedi. Hitlerin bile tanınmaz halde ki cesedinin kötü imajı, belleklerde kalmasın da, ilerde yeni senaryolarda sembol olarak kullanırız diyen emperyalist hergeleler, cesedini teşhir etmeyip, gizemiyle – ona da günü geldiğinde kitaba uygun okültik bir şifre(!) icat etmek üzere – saklamışlardı.
            Mesela Gaddafi’yi anımsayın, ondan kalan son imaj, ölümüne korku ve çaresizlikle bakan gözleri değilmiydi? İşte bu son imaj kolay kolay zihinlerden silinmez. Ondan da bu saatten sonra, ne köy ne de kasaba olur zaten. Bakalım vadesi dolan tüm bencil aymazları ve vatan hainlerini, Tanrıları, affedersiniz Cebrailleri, oyunun sonunda seyirciye nasıl baktıracak.

            Yerinde olsam kalan yıllarımı değil ama ahını aldıklarımın beni nasıl uğurlayacaklarını sorgulardım. Öyle veya böyle nasıl olsa gideceğin yerde, hoş geldin diyenler, eline tutuşturuverecekler nane şekerini, üstünde,

                                      Vur kapıya
                                      Tık tık
                                      Kapıyı açan
                                      Kambur halan
                                      Senden kalan
                                      Billahi yalan
                                      Diye yazan

         Ve rüzgâr gibi boku bokuna geçen hayat öykünü..

                                                                           Serendip Altındal

                                                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder