Ne var ki, bugün kullandıkları
silahlar dünkünden daha farklı. Dün Atatürk’ümüzün liderliğinde ki ‘has ordumuzun’ tekmesini
kıçlarına yedikten sonra, açlık yine kapılarını çalınca, tarihten ders almasını
iyi bildikleri için de, o günkü cesareti gösteremeyerek, daha rafine yeni
silahlar denemeye kalktılar. Bunlara silah da denmiyor artık. Şimdilerde moda
araçları ‘küreselcilik’, amaçlarıysa ‘tek dünya devleti’. Allah, Allah işe bak
sen! Yani millet yok, vatan yok, hudut ve pasaportta yok. Aman ne güzel, desene
hep birden dünya vatandaşı olacağız ve bütün dünyada bizim olacak. İyi valla,
ama ‘pışşık’ sen öyle san.
Neticede dijital kimliğin olacak,
nüfus kâğıdını yırtıp atacak ve ‘tek
tip’ dünya vatandaşı olacaksın. Prototipi de yok ki musibetin ne
mene bir şeydir görüp anlayalım. Rüyadan da öte acılı bir kâbus gibi, dün ülken
ve ulusun varken hiç olmazsa ikinci sınıf ama özgün vatandaştın yurdunda. Yarın
hangi sınıfta ve vasıfta olacağın da belli değil. Arkanda, sıkıştığında
başvurabileceğin bir devletin ve kendi ortak paydalarınla, dilini, derdini
paylaşabileceğin, yurttaşım diyebileceğin insanlarında olmayacak artık
etrafında. Ki bu yokluğa ailende dâhil olacaktır.
Kendi ulusal kökü olmayan ve yobazın
Atatürk’e duyduğu gibi, kendisi de bütün ulusal kimlik taşıyanlara kin duyan
vatansız herifçioğlunun, veri tabanında bir dijital kayıt olmaktan öte kıymeti
harbiyen de kalmayacak. Ondan sonra ki safhada da zaten müsait bir yerine
takılacak, hangi marketten alış veriş yaptığını, midende neyi hazmetmekte
olduğunu ve kaç günlük ömrün kaldığını bile sahibine rapor edecek, bir dijital
yonga ile dolaşacaksın. Devletinle birlikte resmi kayıtlarında hasıraltı
edileceğinden, mal varlığın da olmayacağı için, icra derdin de kalmayacak. Bak,
belki de buna sevinebilirsin(!).
İnsan bile sayılmayacak, sadece
kendin gibi dijital-kimlikli diğerleriyle, ‘dünya’ adlı harada otlayan sürüden
biri olacaksın. Sadece kendilerine özgün ‘insan’ olan bir oligarşik azınlığa,
bırak biat etmeyi, o azınlık tarafından resmen
‘güdüleceksin’.
Bu mu özlemin ya da sana ezberletilen ‘liboş’ masalın birader? Mersi, ben
almayayım, sen benim payıma düşeni de alabilirsin. İşte bütün
bunlara ve daha fazlasına razıysan, kendini ona göre hazırla
kardeş!
Bu maskaralığı, dünya emeklisi,
duayen ‘Homosaphien’e reva gören fantast’lara da sırası
gelmişken iki söz söyleyiverelim:
Ulan aptessiz imamlar! Ben sizin
ulusal aidiyetinizi kaldırıp, misak ı milliniz dâhil, bütün mal varlıklarınızı
dünya vatandaşlarının(!) emrine tahsis etsem ve sizlerin her türlü otonomik
vesayetinizi yok sayıp, sizi tarihten silsem, bana seyirci kalırmısınız?
Hiiiç sanmıyorum. Bırakın bize
manita yapmayı, karanlıkta göz kırpmayı. Bizi bu kadar da su kabağı yerine
koymayın, ayıp oluyor doğrusu. Sadede gelin artık. Öyle safdil(!) olmadığınızı
aksine Şeytana bile pabucu ters giydirdiğinizi, hep biliyoruz değil mi? O halde,
kendinize yapılmasını istemediğinizi, başkasına, hele de dost(!) dediklerinize,
yapmaya hiç kalkmayacaksınız. Yoksa bırakın dünyada yalnız kalmayı, harada ayrık
otu gibi kılırsınız ki, sadece beygirler onu çok
sever.
Dijital
veri bankası koduyla, insan-birey kimliğimin yer değiştireceği, sadece 3,5 ne
idüğü belirsiz cibilliyetsizin – lider
ve haramileri
- , İNSAN(!) sayılacağı bir dünyada, dijital-insan
ya da insan-robot
olmaktansa, kendi özgür ulusumun özgün BİREY’i olarak yaşamayı ve bu uğurda
gerekirse de severek ölmeyi, sonuna kadar yeğlediğimi tartışma konusu bile
yapmıyorum.
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder