26 Ekim 2016 Çarşamba

ASRI SAADET..


            İnsanoğlunun çıkış aklı olarak kabul ettiği salt tanrı mefhumu, aynı düzeyde geleceği olmayacaktır. Dünyasında beş milyon yıllık geçmişi ve Türk’ün Tengirizmi ile başlayan dinler tarihiyle, daha ilk günden itibaren tanrı kavramının arayışı içinde olan insanoğlu, sonunda belki de yine kendi tanrısal gerçeği ile yüzleşecektir. Ve ölümsüz tanrı babası ve anaç ruhla – ki ruh baba ile insan evlat arasında ki tercümandır ve ruh olmadan tanrı anlaşılamaz - kendi ölümlü bedenini bütünleştireceği, devinimi sonunda da evrensel tek din olan Tengirizm olacaktır belki de yine geleceği.

Ne ki bunun içinde seküler dünyada, yoğun deterministik bir bilimsel uğraş vermek zorunda kalacaktır. Oysa henüz ışıksal foton paketlerine bile kendisini taşıtmayı becerememiştir. Ve miligramları için bile milyarlarca Dolar harcanan tanrı maddesine taşıtabilmesi içinse, önünde daha çok uzun mesafeleri vardır.

            Konuyu açarsak; yani daha ışık hızına bile erişememiş olan insanoğlunun, evrende küçük de olsa bir iddia taşıyabilmesi veya varlığını diğer muhtemel tanrıdaşlarına hissettirebilmesi için, ışık hızının katlarına da ulaşabilmesi bağlamında, daha çok uzun bir zaman dilimine ihtiyacı vardır. Esasen buna ulaştığında ruh gibi tanrıçalaşacağına da inanmaktadır aslında.

Yani bizatihi gezip görüp tespit etmeden tanrı mefhumunu yorumlayabilmesi, ona ulaşabilmesi veya en azından tatmin olabilmesi hemen hemen imkânsız olacaktır artık. O nedenle de zaten on defa anlatılacağına bir kere göstermek yeterlidir. Dolayısıyla da önce, bu güne kadar gök tanrı dediği kendi güneşini terk edip evrensel tanrısını keşfetmek üzere ufkunu genişletmesi, başka dünyaları da araştırması gerektiğinden, ışık hızının katlarıyla da yol alabilmesi gerekecektir evrende.

Bunu becerebildiğinde evren boşluğunda zaman, mekân ve mesafe mefhumunun da göreli olarak altüst olacağına rağmen yine de evrensel tanrısıyla buluşabilmesi için geriye daha bir hayli yolu kalacaktır. Ve başlangıçta ki Tengirizm giderek nasıl Şamanizm, Budizm, Musevilik, Hristiyanlık ve İslam’a dönüştüyse, sonunda evrende büyük bir tur atıp evrenselleşerek, artık aramaktan yorulup bitap düşen insanoğlunun boşluğunu doldurmak üzere yine kendi özeği ile buluşacaktır.

Aslı bilinmeden kullanılan ve başlangıcında olduğu gibi gerçek sulh ve saadet dönemi olacak Tengirizm odaklı tek dinli ‘Küreselleşme’, belki de bu olacaktır aslında. Ne ki bunun gerçek olabilmesi için bile daha bir hayli yolu vardır insanoğlunun. Ve asla da unutmayalım ki emperyalistin kast ettiği küreselleşme, bu değildi kuşkusuz. O halde bu durumda bize de yolun açık olsun insanoğlu demek düşer…


Rahmetli Yaşar Nuri de, İslam’da ki erozyonu görüp, insanlık sonunda nihilist olacak ya da buna benzer bir şey söylemişti yanılmıyorsam. Şimdi tam olarak hatırlayamadım. Ne ki ileri seviyede mükemmel ve apaydın bir ilahiyatçıydı kendisi. Bilhassa da Ehli Beyt İslam’ı(gerçek İslam) mümini kendisini özlemle arayacaktır. Allah rahmet eylesin diyelim ona tekrar. Aslında yeni Bizans oyunlarıyla Gayya kuyusuna itilmekte olan İslam’da, alarm çanları da çalmaya başlamıştır. Bu da artık sona gelinmekte olduğunun yadsınmaması gereken işaretidir.

Çünkü başta kendi tefekkürlerini bile aşan tarikatlar, din tüccarı siyasiler, ulufeci Bedeviler(her sınıftan yurdum insanı), soytarı imamlar, sahtekâr Şeyhler, çakma peygamberler, sözde ilahiyatçılar, sonda da akılcıkları iğdiş edilmiş müritleriyle birlikte; ama içlerindeki mümtaz bir azınlığı tenzih etmemiz kaydıyla,  yine emperyalist kuklası yapılmış ve kendi hercailiğinden, bilinçsizliğinden kafası Arapsaçına dönüştürülmüş ve aslı artık İslam olmayan bir Bedevi toplumu vardır karşımızda.

Ahır zaman dini olarak, Asrı Saadet dönemiyle başlayan ve herkesin dini olmaya namzet İslam’ın emperyalist Vatikan eliyle bugün maalesef içine düşürüldüğü durum, hazin kere hazindir. Ve aynı bağlamda tek vatanımız ve müktesebatımız olan Türkiye’mizin dolaylı olarak yaşadığı badireden nasıl sıyrılacağı da ayrı; ama en acil sorunumuz olmuştur bugün.  Bu konuda daha ne yazalım ki, sayfalar yetmez. Kitap yazmaya ise vakit kalmıyor. Çünkü hadiseler afaki bir hızla gelişiyor. Bakın etrafınıza yeter, nasıl olsa bunu kendinizin de aracısız tespit etmesi, hiç zor olmayacaktır.

Yüce Atatürk’ümüzün “Bir milletin siyasi kaderinde mevki sahibi olabilmek için, onun gereksinimini teşhis ve onun kudretini takdim de ehliyet sahibi olmak birinci şarttır”, siyasamıza tam oturan bu tespitiyle de illete son noktayı koyalım.  
Konuya böyle bakınca da size, “ehliyet ve liyakat sahiplerini arayın, belki bulursunuz” umuduyla kolay gelsin demek düşüyor artık bana.

Sapkın siyasilerden, moral bozan ve birbirini kovalayan acılı hüsran vakalarından, artık çekilmez hale gelen yandaş ve asalak müptezellerden bahsetmemek için farklı konular ele almayı tercih ediyorum. Zira çok ağır cümleler kullanmak zorunda kalacağım ki onların da yasal yaptırımları olacaktır şüphesiz.

Bilhassa tam da bugünlerde muhalefet partileri içine serpiştirilmiş menşei bozuk ve satılmış bölücülerden oluşan bir zümre var ki işte onların mevcudiyeti yüreğimi cendere gibi sıkıştırıyor. Acaba o partilerde ki arkadaşları bunların yüzüne nasıl bakıyor, ellerini nasıl sıkabiliyorlar. Emperyalist eşkıyaların bu kokuşmuş demokrasi paradoksuna nasıl bu kadar teslim olabiliyorlar, anlayabilmiş değilim. Herhalde kendilerini kandırmaya ihtiyaçları var düşüncesi aklıma geliyor ki bu çok daha da kötüdür.

Hele de özellikle şanlı CHP ipeğine yamanmış kirli paçavralar var ki, CHP kumaşını palyaço kıyafetine dönüştürüyorlar. İşte bu da beni ayrıca kahrediyor. Oh şimdi az da olsa rahatladım işte! Çünkü hiç olmazsa yüreğimde ki sıkıntıyı, sahiplerinin suratlarına olamasa da bu sayfaya döktüm en azından. Bırakın yazmayı, inanın bunları ve olmazlarsa çok daha iyi bir dünyamızın olacağı, o bezdiren, insanda ikrah uyandıran suratları düşündüğüm zaman bile midem bulanıyor, efkârım kabarıyor. Siz anladınız işte hissiyatımı.


Son söz de sizlerindir şimdi gençler: Hangi formaları taşıyor olursanız olun; ama birbirinizin elini sakın ola bırakmayın. Bilin ki oluşturacağınız zincir sadece sizin değil, milletinizin de namusunu koruyacaktır. İçinizdeki zayıf halkaları onarın veya değiştirin. Çünkü zincir en zayıf halkasından ayrılır ve hepimizi taşıyamaz sonra.

Büyüklerinize sevgili ve saygılı olun; ama mesela Bahçeli ve diğerleri gibi milli değerlerinizi tartışmaya açanları lisanımünasiple artık kenara koymasını da, bunlardan ayrılmasını da bilin. Çünkü gün artık sizindir. Diğer büyükleriniz yere düştüklerinde ise ellerinden tutup kaldırın, gerekirse de sırtınızda taşıyın, korkmayın incinmezsiniz. Bilin ki sadece onlardan öğreneceksinizdir asla bilemeyeceklerinizi.

Ve hiç unutmayın ki sizden önce onlar savaşıyorlardı aynı cephelerde. Sizler cephedeyken, uyumayan düşmanın vatan toprağınızda, yuvalarınızda çıkaracağı yangınları da sadece onlar söndüreceklerdir yine. Ve tekrar unutmayın ki atalarımız olan büyüklerimize borçluyuz bütün varlığımızı. Güçlü olun, hep ayakta kalın ki yarın sizin de torunlarınız sizler için, atalarımız nedeniyle bugün varız diyebilsinler. Devletler varlığı uluslararası bir bayrak yarışıdır gerçekte, nasıl ki bayrağını düşüren yarışçı yarışı terk ediyorsa, bayrağını düşüren devletin de tarihten silineceğini bilin. Bilin ki işte düşmanlarınızın da istediği, bayrağınızı elinizden düşürmenizdir.

29 Ekim Bayramınız milli varlığınızı yedi düvelin kafasına bir kere daha çivilediğiniz tarihi betimler aslında ve anlam değeri çok büyük olan bir bayramdır. Bence de en önemlisidir. Görün ki içimizdeki emperyalist uşakları bunu bile elinizden almaya kalkıyorlar. Atatürk’ün sizler için yazdığı ’Gençlik Hitabesini’ defalarca okuyun. Sonra kapatıp gözlerinizi anlam değerini yorumlayın. Artık kendi gününüzün geldiğini ve sözlerin bittiği noktada olduğunuzu da anlamış olursunuz böylelikle. Hepinizin gözlerinden öpüyor, varlık BAYRAMINIZI KUTLUYOR ve gazanızın mübarek olmasını diliyorum.

Sağlıkla ve esenlikle kalın dostlarım.
                                                                      
                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder