Meclisten
ayrılmayı bir türlü içine sindiremeyen ve hastalık derecesine varan bir ihtirasla
da kendisini ve partisini freni patlamış bir otobüsle yokuş aşağı götürmeye karar
vermiş bir adamın, ruh haleti içindedir bugün Bahçeli ve bu da resmin görünen ön
yüzüdür.
Aynı
resmin arka yüzünde ise, iktidar partisine ancak yamanarak, yamaklık yaparak
mecliste kalabileceklerine inanan ve bir senede yarı yarıya fire vermiş asalak
bir kadroyu barındırarak yoluna devam etmeye çalışan MHP’nin hazin görüntüsü
vardır. Bu yandaş kadro artık siyasi bir kimlik olmaktan çıkmış Başkanlarına
her halükarda yaranmak için ağzından çıkan her zırvaya atlamak üzere aport
bekliyor ve her vesilede alkışlı tempo tutuyor.
Bir
zamanların en azından koalisyon ortağı olabilen partisinden, artık buruşmuş ve
ütülenmeye ihtiyacı olan Başkanı sayesinde, ne yazık ki bugün eser kalmamıştır.
Nedir bu haliniz diye aktif yandaşlara sorsanız, Başkanlarının ağzıyla ve marifet
yapıyorlarmış edasıyla, ‘iktidar ortağıyız yine’ diyeceklerdir muhtemelen de
size.
Ne
ki dün iktidarların, sözü, hatırı sorulur saygın bir koalisyon ortağı iken,
bugün üstelik de otokrat bir iktidarın ibrik taşıyıcısı durumuna indirgenmiş
olduklarının bile farkında değildirler ki Başkanları desteksiz sallamaya devam
etmektedir hala. Çaresiz kalan ve bir zamanların liste başı partilerinden olan
MHP ise onun arkasında giderek erimekte ve yok olmaktadır maalesef.
Ülkelerinin
milli kaynaklarını sömürgeciye pazarlayan ve ilkesizliğini peşinen ispat etmiş bir
iktidarın, bokyedibaşılığını yaparak ibrikçilik geleceğini güven altına
alabileceğini düşünen bir zihniyetin, ülkü, ilke ve milliyetçilik prensipleri, neresine
sıkıştırıldı acaba diye sorguluyor şimdi seçmenleri.
Ve
sorun milli olduğu için de, onlara diğer tarafsızlar da iştirak ediyor. Aynı
seçmenler ne yapacaklarının, kime inanacaklarının çaresizlik ikilemi içinde
umutsuz bir görüntü içindeler de ne yazık ki artık. Çünkü çok iyi biliyorlar ki
bu yolun sonu sadece baraj altına götürecektir. Bu da siyaset tarihinden
silinmek demek olur.
MHP
de bunlar olurken, arkalarını dayadıkları AKP iktidarı ise yurt genelinde
bıraktığı noktadan, 15 Temmuz da ne hikmetse Hızır(!) gibi yetişen yeni bir
ferahlama ile malı bangır bangır yine götürmeye devam ediyor, hem de OHAL
desteğiyle. Bu durumda da MHP seçmenine, kendilerinin de bu talandan pay alıp
almadıkları sorusunu, bilhassa da Başkanlarına tevcih etmekten başka da bir şey
kalmıyor kuşkusuz.
Çünkü
hiç gereği yokken son Başkanlık açılımını da yaldızlı ambalajla Erdoğan kankasına
takdim eden Bahçeli, partisinde milliyetçi ülkücülüğü de kadük ettiğini bizatihen
kendi eliyle imzalamıştır. Bundan sonra bakalım neyin arkasına sığınacak artık.
Adama yine de haksızlık etmeyelim. Malum kritik yaşlardadır. Yoksa Alzheimer
başlangıcında mıdır? Her ihtimale karşı,
adam akıllı bir tıbbi kontrolden geçirilmesi, her şeyden önce de memleket için hayırlı
olacaktır.
MHP’nin
yılların üstünde ki klasik ülkücü güzergâhını, hem de hiç oluru yokken terk
etmesi, üstüne parti kurmaylarını da tasfiye ederek tekil bir düzeyde Yeniçeri
Politikasına sarması ve sona ermekte olan siyaset hayatına hiç olmadığı kadar
sarılması, biz de bu kuşkuyu uyandırıyor. Öyle ki yakında Erdoğan’a danışman
olup saraya taşınırsa da artık kimse şaşırmayacaktır, bilinsin. İşte MHP’nin
neden, en azından Başkanlarının sağlık nedeniyle de, acilen bir iç revizyona
ihtiyacı olduğu bu resimle de daha iyi anlaşılır olmuştur herhâlde.
Çünkü
tam da akıl çağında, yani partisinde asıl şimdi birliği ve dirliği sağlaması
gerekirken, Bahçeli’nin ani bir refleksle Erdoğan’a özenmeye kalkması, ruh
sağlığında ki deformasyonun açık bir göstergesidir. Psikolog değilim; ama
tecrübe ve araştırmalarımla da iyi biliyorum ki Alzheimer denen namert hastalık
ani bir karakter değişimiyle başlıyor her zaman.
Hasta
yakınlarına, hastalık nasıl başladı diye sorduğunuzda; ‘annemiz artık anamız
değildi’ veya ‘babamızı artık tanıyamıyorduk’ türünde cevaplar vereceklerdir size
mutlaka. Bahçeli babamın oğlu değildir ve taraftarı da değilim; ama Allah yine
de kimsenin sağlığını bozmasın isterim.
Ne
var ki konumu itibarıyla milliyetçi olarak tanıdığımız bir muhalefet partisini
temsil ettiği için de aslında hepimizi temsil etmektedir. Ve müstevlilerle
saray fiskosları yapıp tek başına kararlar almaya da asla hakkı yoktur. Biz
işin bu tarafına bakarız. Bilmem yeteri kadar açık oldu mu???
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder