13 Ekim 2016 Perşembe

BU NEYİN RUHU..

           Yenikapı ruhu dedikleri, OHAL uzayıp KHK’lar arttıkça tuz ruhuna dönüşmeye başladı artık. Herhalde olsun istenen de huydu. CIA, FETO ortak senaryolu ve AKP sinerjili darbe yaftalı ince ayarla bu hali de bize giydirdiler sonuçta ya! Görülüyor ki biraz daha bu tuz ruhunu yutarsak, yakında mevtayı da bulacağız demektir hep birlikte. Ne ki mevcutlar arasında muhalefet partisi de kalmayan veya iktidarın kış lastiğine dönüşen; ama yine de, mayasını bir miktar bozduklarından tat vermeyen CHP den başka da bir muhalefet kalmadı bu noktada, ülkemde sesini çıkarabilen.

            Her şeye rağmen mecliste olmalarını arzu ettiğimiz Vatan Partisi ise AKP sazının nakaratına fazlaca kendisini kaptırıp, darbe masalıyla da uyuşarak peşrev çalmakta şimdilerde, hele de bölücü teröristlerin bile adam soktukları o meclise, bu ülkenin Kemalist Milliyetçilerinin adım atamaması, yazık olmaktan öte affedilebilir de değildir. Evet, Amerika’yla papazkaçtı masasında, Erdoğan tarzı sahiden göstermelik bir savaş veriyoruz!!! 

             Bıraksınlar da kendilerini aldatmayı, artık lider mi değiştirirler, yürüyüş ritmini mi hızlandırırlar, parti içinde genel revizyona bir yerden hem de acilen başlamaları gerekiyor. Yoksa gidişat başta kendileri ve sonra da milletimiz adına hayli vahimdir. Gerçekte öyle bir döneme girdik ki, herkes başkasının yırtığını aramayı bırakıp, biran önce de kendi deliğini kapatmak zorundadır artık. İşte tam da bu ruha ihtiyacı vardır artık aziz vatanımızın ve her gün yolunda pisipisine ışıkları sönen evlatlarımızın biline.

            Kuzey Irak, Suriye ve Güneydoğumuzda terörün, çıkmaz yolda ki bütün ümitsizliğine, boşuna yüksek maliyet kayıplarına rağmen, ısrarla devam ettirilmeye çalışılması; ABD liderliğindeki Batı emperyalizminin, bütün kayıplarına rağmen yine de mevcut kargaşa ve kaostan azami istifade etme pragmatizmi nedeniyledir. Çünkü bu sırtlanlar için kendi egolarından başka, başta da canları olmak üzere, insan değerlerinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Geriye de başka ne kalır ki. Ve yaptıkları, yapacaklarının da teminatı olup, ‘hani biz karıştıralım da, ya bir de tutarsa’ klasiğidir, yedikleri herze anlayacağınız. Anladıkları ve konuşabildikleri tek dil de budur aslında bu keferelerin.

            Afganistan da başlattıkları oyunun devamı olarak kabullendikleri Türkiye’mizin, son yıllarda mücadele verdiği durum, asla fıtratı değil; ama içine çelmelendiği bela çukurudur. İşte tam da bu özellik dikkatle ve nedenleriyle defalarca analiz edilmeli ve sonunda itirazsız kabul edilecek bir senteze ulaşılmalıdır. Ve artık ne çıkarsa kısmetimize denerek, mutlak beraberlikle de alınacak bu ortak karara sarılınmalıdır. Bunu yaparken de Atatürk Türkiye’mizin bir Afganistan olmadığı ve olamayacağı asla akıldan çıkarılmamalıdır.

            Bugün Ortadoğu deccalı haline getirdiği IŞİD, PYD, PKK ve irili ufaklı tüm diğer terörist çetelerin, bir zamanlar Afganistan da yola çıkardığı El Kaide terör yapılanmasıyla aynı potadan beslenen ABD, artık kendi sonunun da başındadır.  Bush’un 11 Eylül İkiz Kuleler hafriyatıyla başlattığı paradigmal yeni Haçlı olaylar zinciri, şimdi en zayıf halkasından ayrışmak aşamasındadır. Tıpkı kendi bünyesindeki Cumhuriyetçileri ve Demokratlarının da yaşadığı ayrışma gibi. Yani Amerikan rüyası onlar içinde çoktan bitmiş; ama yerini, bundan sonra nasıl var olabilecekleri haklı endişesinin, birbirinden çok farklı görüşleri almıştır şimdi.

            Ölene her zaman rahmet okunamayacağı gibi – ki kim ne derse desin, mevta önce rahmeti hak etmiş olmalıdır – ABD içinde okunamayacağı kesindir. Öldüğü; ama asla rahmetlik olduğu söylenemeyecek olan Unakıtan da, işte böyle uçtu gitti bütün diğer rahmetsiz ‘BABALAR GİBİ’ eşekler cennetine. Darısı artık tüm rahmetsiz gitmeye kararlı olan diğer geride kalanların başına…


            Marmara ray kazıları esnasında bulunan ve runik Türk tarihini çok yakından ilgilendiren, sanal Batı merkezli Dünya tarihini ise yerle bir eden sandık sandık, Roma ve Bizans tarihinin binlerce yıl öncesinin aslı Türk kaynaklarını ihtiva eden bulgu ve belgelerimizin başına, acaba neler geldi veya getirildi. Bu konudan hiçbir tık yok. Bu soruyu bir kenara koyup orada unutmadan, derhal üstüne gitmek gerekiyor. Çünkü birileri bunun da üstüne atlayıp, sahiplenerek ve kendi tarihimizi yine kendilerine mal ederek, üstüne de utanmadan bize bile satmaya kalkacaklardır yine kuşkusuz. Üstelik tarihi değerleri ödenemeyecek ve aslında milli hazinemizin malı olan bu servetlerimizden kazanacakları astronomik meblağlar da cabası olacaktır.

            Ne var ki eş anlamda toprak altı servetimiz de olan bu tarihi mirası sorgulama, denetleme ve sonuçlandırma projesini AKP Hükümetinden beklemenin, yine abesle iştigal olacağını tensip kılmak zorundayız. Bütün kıtasal toprakların dışında, Meksika Körfezinin, kutupların, tüm Okyanusların birbirinden çok farklı derinliklerinde birbiri peşine bulunan tüm Türk kaynaklı bulguların hesabından geçtik de; ama en azından misakımız dan bu değerlerin gözümüzün önünde çalınmasına da asla göz yumamayız. 

            Yoksa inşaatçı Şirketlerle bunlar da ‘ne bulursan senindir’ mealinde pazarlık konusu mu yapıldılar ve toprağımızla birlikte tarihimizi de mi sattılar acaba? Çünkü konu AKP mevcudiyeti değil; ama alayımızın kökeni ve varoluş nedenimiz ve de bireysel kimliğinin sahibi olduğumuz anlı şanlı yüce Türk Tarihi varlığıdır. Asla da unutmamalıyız ki ancak bu sayede sonsuza değin var kalabiliriz.


            ABD’nin kendi yarattığı Suriye batağından çıkamayacağı ve muhtemelen kendi sonunu da getirecek olan tutumu, giderek asıldığı ipi kopma noktasına da getiriyor artık. Benden sonra tufandır ters algısının, birçok devletin başını yediğinin en şaşmaz ve tek şahidi şüphesiz ki tarihtir. Şimdi Coni Volkır da bekleyip buna şahit olma noktasına varmıştır artık. Bir gerçek daha var ki hiçbir Dünya savaşı insan neslinin sonunu getirmeye muktedir değildir ve olamayacaktır. İnsanoğlu bu dünyada var olduğundan beri yaklaşık 5 milyon yıldır böylesi badireleri, afetler, süpernovalar, gök taşları, savaşlar vb. gibi çeşitli biçimsel felaketlerle defalarca atlatmıştır.

Ve her defasında da, eskisinden daha fazla sayısal oranlarda ve bilinçle yine sosyalleşmesini becermiştir. Anlayacağınız insan doğası, yok edilemeyecek kadar inatçı, arsız ve asalaktır. Meğerki güneşinin kendi süpernovasında oluşan karadeliğine düşmesin. O halde sözün özüyle, yeni bir dünya savaşından korkmayalım, gelecek için fedakâr olalım. Bilelim ki bu soysuz yapı yine yok olmadan, arkada kalanlarımız ve gelecek nesillerimiz (torun cetlerimiz) için hayat çok daha mükemmel olamayacaktır. 

Bugüne kadar insanoğlunun ardında bıraktığı ve Nuh’tan Muhammed’e kadar geçen ruhani safahatı de ortadadır. Neden yeniden başlanamasın ki. Yani kendi adıma inceldiği yerden kopsun diyorum, ille de kopacaksa. Korkmayın bu insanoğluna hiçbir halt olmaz ve içinde bulunduğu yeniden varoluş olgusu evren döndükçe, hep aşamalı yani spiral helozonik olarak tekrar edip duracaktır anlayacağımız…

                                                                                              Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder