Algı
olmadan bilgi de olmaz. Tez, hipotez veya antitez, sonra da sentez, kendi özeklerinde
ayrı algılardır; ama sonuçta bizi sentezde yani adına bilim dediğimiz son
algıda buluştururlar. Buradan da aslında Felsefenin bütün bilimlerin beyni
olduğunu anlarız. Çekirge deyip geçmeyin. Bir defa da, on defa da sıçrasa, önü açık olan ve düşerken ayaklarının üstünde kalabileceğine güvendiği
alanlarda sıçrar sadece. Yani onun da doğru algıyı sentezleyen bir felsefesi
vardır.
Buradan, böceğin de bir akıl taşıdığı, dolayısı ile de bir ruha sahip
olduğu anlaşılır olacaktır artık. Ne ki insanı hayvandan ayıran, bize göre üst
akıl dediğimiz insani felsefedir. Fakat bu da bizim gerçekte, hayvandan daha
akılcı olduğumuzun göstergesi kesinlikle olamaz veya ben böyle olmadığını
düşünüyorum en azından. Çünkü insan birey ele alındığında bu görüşü teyit eden
bir hayli ters parametre de çıkıyor karşımıza. Bu nedenler de esasen toplumu
(ulus, millet) olmayan bireye insan bile denemeyeceğini ortaya koyuyor.
Algı dediğimiz olgunun, aslında
üstünde çok düşünülmesi gereken bir görüngü olduğu da kendiliğinden ortaya çıkıyor.
İşte birileri de bu olguyu, aynı nedenle kendi amaçlarına yönelik kullanmayı
çok iyi bilirler ya zaten. Mesela para babaları olarak betimlediğimiz dünyayı
idare eden sermaye sınıfının, bilmediğimiz tarafı, onlarda herkesten fazla geliştiğini
düşündüğümüz kendi epikürist ihtiras ve egolarının tutkunu değil; bilakis
yöneticisi olduklarıdır.
Çünkü fon denilen döner sermayelerinin (artı artık)
aslında kendi paraları olduğunu çok iyi bilirler. Ve bütün yatırımlarını da
kendi fonlarından yapmaya azami özen gösterirler. Yani elin parasını kesinlikle
kullanmazlar. Fonlarını da, gerçekte bir miktarını sattıkları fonlarından
artıklamışlardır işin özünde de. Yani paradan para kazanmak da budur işte. Para
Babalarının bu nedenle yedi düvele para satan ciddi bankaları da vardır. Veya
banker olmayana para babası da denmez finans dünyasında.
Diğer sıradan ve ekonomi
fakirleştikçe de her köşede mantar gibi biten tüccar ve sanayici, son yıllarda
da inşaatçı sermayedarlar ise liberal egolarının, doymaz ihtiraslarının esiri
olduklarından; iş kurmak üzere para satın aldıkları için, kredi mahkûmu olarak,
daha işin başında temerrüde düşmüşlerdir. Bu da kendi sonlarını getiren ana
neden olacaktır kısa zamanda. Şimdi Devlet borçları şiddetle artan ve kredi
kartları üstünde yükselen bir ekonominin baş mağduru olarak, kredi finansmanı ayağının
en altında ezilen mütevazı ve bilinçsiz tüketici vatandaşın, neden ve nasıl ters
algıya sahip iş adamları gibi giderek yok olduğu, daha kolay anlaşılır
olmalıdır artık.
Vah benim Köy Enstitülerim.
Atatürk’ün yurdumun efendisi dediği köylüsünü eğitmek ve her birinden bir
filozof yaratmak için büyük bir özveriyle kurduğu okulları, ısrarla vurguladığı
toprak reformundan önce, birkaç toprak ağasının dolmuşuna gelinip, hemen kendisinden
sonra alelacele nasıl da yok edildiler ve kendi çocukları da nasıl Marshall eğitimine
ve anne sütü yerine bozuk süt tozuna angaje ediliverdiler.
Oysa Antigon,
Aristo, Sokrat vb. diğerlerini ezbere bilen, paydoslarda aralarında felsefe
tartışan, ellerinden her iş gelen köylü gençlerimiz, aslında geleceğimizin de en
büyük umuduydular. Ne yazık ki cehalet karanlığının ümmet tarlalarında, boynu
bükük, ellerine üç kuruş sıkıştıranın üstünde kalan çaresiz marabalara
dönüştüler yeniden. Yetmedi Amerikan piçlerine paralı asker de oldular, hem de vatan
topraklarını savunan kendi kardeşlerine karşı. İşte bu yüzden de hep birlikte
bu günlere geldik maalesef.
Okullarından felsefesi de alınan
toplum, suyu kesilen buğday tarlası gibi kurudu ve böylece. Bakın Ortadoğu’da
ki hazin duruma. Her biri mahiyeti belirsiz ve kimliksiz bir terörist kampında,
emperyalist tuzağına düşürülüp, nasıl da patlamaya hazır bombalara dönüştüler.
Ve ne yazıktır ki bu bombaların birçoğu da, ellerinden Köy Enstitüleri ile
birlikte geleceklerini de çaldığımız bizim kendi çocuklarımızdır.
Algı dedik de, ters algı da vardır
ve hayli de yaygındır kuşkusuz. Tengirizm, İsa, Teslis, Haç gibi kavramların,
kaynakları araştırılınca ve sayısız bulgu ve belge incelenince, bu kayıtların Türk’ü
daha fazla Türk yaptıkları görülürken; ısrarla biz diğerleriyiz diyenleri
sadece salt Hristiyan yaptığı görülüyor. İbrahim, Sara, Musa nasıl Türk kökenli
ise ve ilk Ahit, Tevrat vs. hepsi runik ön Türkçe alfabe ile yazılmış olsa da
bütün bu kavramların; biz illaki Türk değiliz diyenlere kabul ettirilmesi
zordur.
Çünkü bu da ters algıdır ve insanda bir kere yerleşmeye görsün. İnsanlık
tarihi ile başlayan ilk dinleri, Tengri dedikleri tek tanrılı Tengirizm olan ve
sonradan devinimsel değişimle Gök tanrılı Şamanizm’e dönüşen ruhani inançları,
zamanla Hristiyanlık ve Yahudilikte yeni kimlik aramış ya da şartlar nedeniyle oluşturmuştur.
İslam’da da Anadolu Türkmen’i olan Muhammedin ata mirası, Kevser suresinde de
atıfta bulunulduğu gibi baba oğul ve kutsal ruh ilişkisinin kaynağını
oluşturduğu Tengirizmin, ilahi akdini onaylar.
Bir inşaata başlarken önce çatıdan
başlamanız mümkün değildir. Plan, proje yapılmadan ve temel atılmadan duvar
çekemezsiniz. Ne ki inşaat bittikten, yapınız tamamlandıktan sonra ancak olası
bir restorasyon için gerekirse önce çatıdan da başlayabilirsiniz. Bu Amerikalı
için de böyledir. Yani ‘Top-down (yukarıdan aşağıya)’ olabilmesi için önce
gereken ‘Bottom-up (aşağıdan yukarıya)’ olma zorunluluğudur. Bir sistem
analizinde de esas olan, önce ilgili komponentin varlığı, nasıl var olduğu ve
var olmak için nelere ihtiyacı olduğudur.
Toplum
ise sistem analizdir, ikamesi plan ve proje ile sağlanır. İşte bu doğru olan
algıdır. Birey ise tuğladır, kiremittir. Ve temel (Toplumbilim) olmadan tuğla
ve kiremit kullanılamaz. Salt kiremit ve tuğla ile bina inşa etmeye kalkmak ise
ters algıdır. Dolayısıyla da toplum bireye indirgenip asla ona kul edilemez.
Şimdi bırakalım tersini, düzünü de, toplumun, felsefesi dolayısıyla da bilimi
elinden alınarak genetik olarak yapılanması da, sadece onu temelden yok edecek
olan bir facia ile sonuçlanır. İşte bu
bilince de ‘Toplumbilim’ denir. Ne ki şimdi üstümüzde oynanan oyun budur ve bu
facia vatan dediğimiz sathımızda gerçekleşsin istenmektedir. O halde sathı
müdafaa saati yine gelmiş demektir.
Bir
başka ifadeyle de yani Amerika’dan bahsetmek içinde önce Amerika’yı keşfetmek
gerekiyordu. İşte atalarımız olan ön Türkler bu işi de Kolomb’dan binlerce yıl
önce becermişlerdi. Demek oluyor ki Amerikalının Türkiye’mizde, en ufak bir
toprak iddiası olamazken, Amerika’da Avrupalı göçmenlerden binlerce yıl önce
sosyalleşen Kızılderili denilen Şamanist atalarımızla başlayan tevarüse
bakıldığında, aslında bizim Amerika topraklarından bir miras hakkımız olduğu da
anlaşılıyor.
İşte bu da bir algıdır yerli yabancı tüm algı severler için. Ayrıca
Avrupalı ve Amerikalı birçok tarihçi de bunu teyit ettiğine göre, ters algı
olduğu da söylenemez. Tengirizm de böyle bir şeydir, Türklerin kafasını fazla çalıştırıyor
işte. İslam’a geçiş şayet Ehli Beyt döneminde kalabilseydi Tengirizm zirveye
varabilecekti. Tıpkı tarih öncesi dönemlerinde binlerce yıl mutlu, mesut ve
barış içinde yaşayabildikleri gibi bütün ulusların bir arada sulh içinde yaşayabilmeleri
mümkün olabilecekti.
Bu
makaleyi defalarca aşabilecek sayısal nedenlerle, neden ve nasıl oldu da böyle olduyu
bir kitap konusu olarak kabul edip, bu noktada haddimizi bilelim artık. Lakin
sadece diyebiliriz ki; adam olarak yaratılıp öyle de yaşayarak dünya insanının
ve uygarlığın doğuş nedeni olmuş Türk varlığı, belki de Muhammedin vaktiyle el
atıp kendi İmamet dönemi boyunca ancak 23 yıl yürütebildiği ve İslam olarak
betimlediği aslı kadim Tengirizmi, bilimsel Sosyalizm aşamasından sonra mutlak
erdeme – Komünizm olarak da tasvir edilir - ulaşarak yeniden sağlayabilecek,
bütün insanlığı, bir zamanlar olduğu gibi mutlu bir yaşama ve huzura kavuşturabilecektir
tekrar kim bilir.
Ve bu hayati konuları çocuklarımızın,
torunlarımızın ihtirasla araştırmalarına bırakarak, onların birbirinden çarpıcı
tezler, projeler hazırladıklarını görebilmek, bu dünyadan ayrılmadan yaşamayı
arzuladığım mutlulukların en başında gelir, lütfen bana inanın ve hep sağlıkla
kalın.
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder