1 Kasım 2016 Salı

KARİYER..

            Hemen ertesi günü, birilerinin takıntılı muhalefetine rağmen, orijinalı değil de kopyası olduğu ilhamına kapıldığım ve bunu açıkladığım yazımı da derhal paylaştığım, 15 Temmuz tarihli kurşun askerli gösteriyi, bugün birçok milliyetçi aydınımız da, aklın yolu birdir doğrusuna tutunarak, aynı doğrultuda algılamaya nihayet başladılar.

            Uzaklarda aramaya hiç gerek yok. Ortada sırıtan sebep sonuç ilişkisine bakılsın yeter. Olayların daha görüntüleriyle birlikte, önceden hazır kıta bekletilen figüranların hemen ilk tankın üstünde bitmesi o kadar ani oldu ki olayların farkında olmayan ve manevra algısı içinde olan askercikler bile şaşkınlık içinde kaldılar. Sözde bir darbe yapmakta olduklarını, boşu boşuna dayak yemeden, kafalarını bile bu barbarlara teslim etmeden önce, bu göstericilerden öğrenebildiler ancak.

            Olaylar daha devam ederken, önceden ayarlamalı İmamların hemen camilerde sala okumaya başlaması, milli istihbarat ve savunma erkinin neredeyse ortadan yok olması, Cumhur başının ne hikmetse bir türlü bulunamaması(!), üstü açık; ama bir o kadar da cevaplarını kendi içinde taşıyan sorulardır. Aslında askerî olmayan, yerli ve yabancı ajanlar eliyle daha başından itibaren acemice bir beceriksizliğe mahkûm – ki işte en esaslı delil de budur – edilişi gibi hususlar, bu sanallığın en bariz göstergeleriydi.

Ve sıradan bir düz akıl bile bunu asla yememeliydi aslında. Ne var ki birileri diğer tarafta ne hikmetse, Amerika ile savaş halinde olduğumuza inanmakta, bizi de buna ikna etmeye çalışmakta ya da sadece beyan etmekteydiler. Oysa biz sadece yeni bir Amerikan filmi seyretmiştik hep birlikte. Ama sonuçları giderek senaryosunun amaçladığı gibi, BU HAL e dönüşmekte olan bir Amerikan filmi. Yalnız Amerikan yerine FETO senaryosu başlığı kullanılacaktı doğal olarak da şüphesiz. Tek fark da buydu.

Şayet TSK içerikli bir gerçek darbe olsaydı, belki de hiçbirimiz - ki buna en başta da Erdoğan’ların özenti şeriat ve yeni Osmanlı Hükümeti dâhildir – şimdi bunları konuşamıyor olurduk. Darbenin seyrini asıl tersine çeviren TSK’dır derseniz, bakın ona varım işte. Çünkü çakma darbenin önü TSK eliyle alınmasaydı, daha ikna edebilecekleri ve kontrolü tamamen kendi ellerine alabilecekleri bir finiş ile sonlanacağı da kesindi. Yani TSK asıl oyunu bozmuş oldu. Belki de KHK’larda ki TSK ile ilgili son kararlar bunun rövanşı nedeniyledir.

Elbette FETÖ ve AKP aynı prensip esaslarında birbirini tamamlayan örgütler oldukları için, birlikte muhtemel bir Başkanlığın da arkasına gizlenip, önce Anayasa ve sonrasında da Cumhuriyeti değiştirerek; federatif Kürdistan muhtevasını da içiren bir yumuşak İslam Cumhuriyeti Devletine, yapay geçişi sağlayacak zemini de oluşturacaklardı. Şimdi Fırat Kalkanı operasyonlarını ön plana taşıyıp dikkat çekerek, arka planda çaktırmadan ve ABD mihmandarlığında darbe takviyesiyle de önleri açılarak, yine aynı hedefe doğru yürüdükleri görülüyor.

Bu bağlamda da eldeki tek figür olan Erdoğan’dan sonuna kadar azami fayda sağlanacak veya emperyalist tabirle de Erdoğan, kanı bitinceye kadar emilecektir. İşte meselenin de esası budur. Şimdi sebep sonuç ilişkisi herhangi bir paradigmaya da mahal bırakmayacak açıklıkla ortada sırıtıyorken, yine birileri öküz altında buzağı aramaya devam edeceklerdir kuşkusuz. Şayet bunu yapmasalardı eşyanın tabiatına da karşı çıkmış olurlardı ki eldeki insan kaynağına da bakınca, bunun neden mümkün olamayacağı daha iyi anlaşılıyor. 

Artık bütün kozlarını harcayan ve vatandaşını ikna edebilmek için elinde fazla da malzemesi kalmayan Erdoğan, bu eksiğini şimdi Muhtar misafirleri önünde var kuvvet salladığı tiratlarıyla kapamaya çalışıyor. Nitekim Cumhuriyet anısına Anıtkabir de ki söylevinde, eline verilen yazılı metni özen ve dikkatle okumak zorunda kalması, aslında kendi iplerinin de başkalarının elinde olduğunu gösteriyor.

Yani birileri onun, hem de böyle bir önemi büyük günde Türk Milleti önünde irticalen sallamasına ve yine kontrolsüz saçmalamasına müsaade ederek, Türk Milletinin gazabını üstüne çekmek istemiyorlar. Ve buna da azami özen gösteriyorlar nedense. Yoksa bunun nedeni Türk Ulusunun karşısında tek başına kalmak istemeyen ABD’nin, çakma Kürdistan hedefinde açık düşmemek üzere bize karşı bir cephe açamamasıyla aynı sayfada mı yazıyor.

Çünkü bir zamanlar, yeni katliam silahlarını 3 cü dünyaya, aslında planda çoktan bitirdiği harbi barbarca uzatarak ve yok yere insafsızca telef ettiği çoluk çocuğun ölüleri üstünden pazarlamasına rağmen, yine de geride kalan çoluk çocuk askerlerinin savunduğu Vietnam'ı, apar topar terk etmek zorunda kalmıştı. Biliyor ki şimdi de aynı şartlarda yüce Türk Ordumilleti, vaktiyle Vietnamlı çoluk çocuğun bile yaptığı gibi kendisini, en az 10 defa ülkesinden sümkürecektir. Azami dikkat kesilmesinin ve üniformasını çıkarıp, beslediği eşkıyayla aynı yastığa baş koymasında ki ana neden de bu olmalıdır herhalde.


İki zamanlı motor kafalı ve aşağı yukarı inip kalkarak, bulduğu her avantanın üstüne atlamaktan başka da bir halta yaramayan AKP yalakalarına tavsiyem; AKP ile bütün bağlarını acilen koparmaları ve daha fazla da gecikmeden araziye uymalarıdır. Çünkü saat çaldığında, MHP asalaklarıyla birlikte, araziye uyan FETO’cular gibi fellik fellik aranıp tasfiye edilmelerine fazla da vakitleri kalmamıştır. Bunu o iki zamanlı motorlarına yakıt yapmaları gerekiyor artık biraderlerin.

Partisinde endişe verici gelişmelerin farkındalığında olarak artık dört zamanlı işlemeye başlayan motorlarda ki sayısal artış, Erdoğan’ı da dişine göre gördüğü muhtarlara yöneltmiştir. Muhtarları kafaya almak amaçlı yapılan toplantılar boşuna değildir. Aslında yeni taraftarlara ihtiyaç vardır. Ve zannedilmektedir ki Muhtarlar seçmen organizasyonunda önemli bir taban role sahiptir. Aslında boşuna da değildir bu düşünce, bizim ülkede.

Ne var ki devran değişmiştir ve muhtarlarda artık toplantılardan yedikleri içtikleriyle ayrılıp ötede bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Çünkü onlarda ki giderek yoğunlaşan ve gerçekleri sorgulayan pesimist görüntü de dikkatlerden kaçmamaktadır artık. Yani şafak atmış ve masalcının mumu da etkisini yitirmiştir böylece.


Kısa, kısa:

Siyahi oyuncular bizim takımlarda oynasalar, kıçları sıkıştığında hemen ‘kabilenize dönün’ yaygaraları koparırlar, kendi takımlarında oynayınca da acele onların kabileleri olup vatandaşlık bile verirler. Kimdir mi bunlar? Boşuna adam sandığınız oysa asılları ırkçı, faşist ve sahte Demokrat olan Avrupalı dostlarımızdır(!) işte bunlar. 

‘Amerika Kürdistanı Nasıl Kurdu’ son günlerde satılmakta olan bir kitap ismidir bu. Yazarı ve bunu neden yazdığı beni hiç alakadar etmiyor. Kitabın içinde ne yazdığını da bilmiyorum. Beni tek alakadar eden husus, kitap başlığının aslında bir ters algı yaratmak amaçlı olduğudur. Çünkü Amerika bir Kürdistan kuramamıştır; ama amaçlamıştır. Yoksa bizden olduğunu söyleyen birileri, bunca şehitlerimize rağmen bunu mu arzulamaktadırlar. Ve böyle bir kitap kampanyasından, Ulusalcı bildiklerimizin menfaatleri ne olabilir. İşte bunu anlamak zor; sineye çekmekse daha da zordur.

CHP Başkan yardımcısına yapılan silahlı saldırı ve yapan avanağın da sahibinden ödül bile bekleyen aşırı devlet sevgisi(!)  faşist yasalarla alelacele çıkarılan KHK’lar, özgür medya baskınları, yoğunlaşan tutuklamalarla, travmatik ve paranoyak kararlar gösteriyor ki Erdoğanlar, ABD&İsrail ve hempalarından aldıkları gazla tempoyu arttırdılar. Özellikle de çakma ülkücüleri kaşıyıp CHP’nin üstüne salmaları, maalesef aslında bir Türkiye klasiğidir.

Ve biz bu filmi çok seyretmişizdir. Bundan sonra Rektörleri de muhterem bademler atayacakmış artık. Desenize çocuklarımız boşuna kariyer planları yapacaklar demektir. Siz de pahalı kurslarına boşuna paralarınızı kaptırmayın. Zira liyakat yok olursa, kariyeri de ara ki bulasın. Sonuçta paralarınız ve ağlamaklı çocuklarınızla tufaya gelmiş olursunuz.

Başkanlığı postaya bile vermeden eliyle Erdoğan’a hediye eden Bahçeli, hadi sıkıntılıdır, akli melekesi erozyondadır anladık. Pekiyi yanındakiler kavanozda turşumudurlar da, hiç idrakleri kalmamıştır. Tam yetkilendirecekleri Erdoğan ve taifesinin ilk önce de kendilerinden kurtulacağını ve ilk ağlayacak olanların aslında kendileri olacağını bir türlü idrak edemezler.

Hele ‘başkanlığın mutlak önü alınmalıdır’ mealinde yine şakımaya başlayan suskun Baykal, Erdoğan’ı bizatihi kendi eliyle ülkesinin bu kara günlerinin ve kendi hezimetinin de tek sahibi yaptığını, nasıl bu kadar çabuk unutur. Oysa ayakta kalabilseydi, Erdoğan’ı daha yolun başında durdurabilecek tek adam olduğu için, eliyle ve çirkin bir tuluatla nasıl çabuk harcandığını hatırlamaz da, kapalı kapılar arkasında bir de onunla hararetli muhabbetlere dalar. Hani kamu önünde bir öpüşmedikleri kalmıştır.

Ne var ki ne hikmetse hep bu ikircikli uyarlamaların sonu da çabuk gelmiştir. Şimdi işler yine bu kerteye yoğunlaşmıştır artık. Erdoğan kendisine verilen misyon gereği, zorunlu olarak almak zorunda kaldığı kararları aldığı içinde hiç memnun görünmüyor, bana sorarsanız. Ama iktidarda kalmak istediği için mecbur olduğunu da biliyor. Yoksa oldubittiye getirilip acilen ayakaltından çekileceğini de iyi biliyor. Bu bağlamda da Zarrap davasını muhtemelen büyük bir dikkatle izliyor.

Diğer taraftan da hiç unutmuyor ki özeğe dönük ihanet faturası da, gittikçe kabarıyor. Velhasıl aşağı baksa sakal, yukarı baksa bıyık ikileminde ve iki ateş arasında kalmışlığın baskısı altında sıkışan bir ruh haletindedir artık. Yani çok zor bir durumdadır ve Allah kimseyi de böyle bir konumda bırakmasın. Biz mi? Biz biraz daha bekleyeceğiz. İkbal mi? Erdoğan ve Bahçeli’nin ki gibi olanı yerinde kalsın…

                                                                       Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder