Hemen
ertesi günü, birilerinin takıntılı muhalefetine rağmen, orijinalı değil de
kopyası olduğu ilhamına kapıldığım ve bunu açıkladığım yazımı da derhal paylaştığım,
15 Temmuz tarihli kurşun askerli gösteriyi, bugün birçok milliyetçi aydınımız
da, aklın yolu birdir doğrusuna tutunarak, aynı doğrultuda algılamaya nihayet başladılar.
Uzaklarda aramaya hiç gerek yok.
Ortada sırıtan sebep sonuç ilişkisine bakılsın yeter. Olayların daha
görüntüleriyle birlikte, önceden hazır kıta bekletilen figüranların hemen ilk
tankın üstünde bitmesi o kadar ani oldu ki olayların farkında olmayan ve
manevra algısı içinde olan askercikler bile şaşkınlık içinde kaldılar. Sözde bir
darbe yapmakta olduklarını, boşu boşuna dayak yemeden, kafalarını bile bu
barbarlara teslim etmeden önce, bu göstericilerden öğrenebildiler ancak.
Olaylar daha devam ederken, önceden ayarlamalı
İmamların hemen camilerde sala okumaya başlaması, milli istihbarat ve savunma
erkinin neredeyse ortadan yok olması, Cumhur başının ne hikmetse bir türlü
bulunamaması(!), üstü açık; ama bir o kadar da cevaplarını kendi içinde taşıyan
sorulardır. Aslında askerî olmayan, yerli ve yabancı ajanlar eliyle daha
başından itibaren acemice bir beceriksizliğe mahkûm – ki işte en esaslı delil
de budur – edilişi gibi hususlar, bu sanallığın en bariz göstergeleriydi.
Ve
sıradan bir düz akıl bile bunu asla yememeliydi aslında. Ne var ki birileri
diğer tarafta ne hikmetse, Amerika ile savaş halinde olduğumuza inanmakta, bizi
de buna ikna etmeye çalışmakta ya da sadece beyan etmekteydiler. Oysa biz sadece
yeni bir Amerikan filmi seyretmiştik hep birlikte. Ama sonuçları giderek senaryosunun
amaçladığı gibi, BU HAL e dönüşmekte olan bir Amerikan filmi. Yalnız Amerikan
yerine FETO senaryosu başlığı kullanılacaktı doğal olarak da şüphesiz. Tek fark
da buydu.
Şayet
TSK içerikli bir gerçek darbe olsaydı, belki de hiçbirimiz - ki buna en başta
da Erdoğan’ların özenti şeriat ve yeni Osmanlı Hükümeti dâhildir – şimdi
bunları konuşamıyor olurduk. Darbenin seyrini asıl tersine çeviren TSK’dır
derseniz, bakın ona varım işte. Çünkü çakma darbenin önü TSK eliyle
alınmasaydı, daha ikna edebilecekleri ve kontrolü tamamen kendi ellerine
alabilecekleri bir finiş ile sonlanacağı da kesindi. Yani TSK asıl oyunu bozmuş
oldu. Belki de KHK’larda ki TSK ile ilgili son kararlar bunun rövanşı
nedeniyledir.
Elbette
FETÖ ve AKP aynı prensip esaslarında birbirini tamamlayan örgütler oldukları
için, birlikte muhtemel bir Başkanlığın da arkasına gizlenip, önce Anayasa ve
sonrasında da Cumhuriyeti değiştirerek; federatif Kürdistan muhtevasını da
içiren bir yumuşak İslam Cumhuriyeti Devletine, yapay geçişi sağlayacak zemini de
oluşturacaklardı. Şimdi Fırat Kalkanı operasyonlarını ön plana taşıyıp dikkat
çekerek, arka planda çaktırmadan ve ABD mihmandarlığında darbe takviyesiyle de önleri
açılarak, yine aynı hedefe doğru yürüdükleri görülüyor.
Bu
bağlamda da eldeki tek figür olan Erdoğan’dan sonuna kadar azami fayda
sağlanacak veya emperyalist tabirle de Erdoğan, kanı bitinceye kadar emilecektir.
İşte meselenin de esası budur. Şimdi sebep sonuç ilişkisi herhangi bir
paradigmaya da mahal bırakmayacak açıklıkla ortada sırıtıyorken, yine birileri
öküz altında buzağı aramaya devam edeceklerdir kuşkusuz. Şayet bunu
yapmasalardı eşyanın tabiatına da karşı çıkmış olurlardı ki eldeki insan
kaynağına da bakınca, bunun neden mümkün olamayacağı daha iyi anlaşılıyor.
Artık
bütün kozlarını harcayan ve vatandaşını ikna edebilmek için elinde fazla da
malzemesi kalmayan Erdoğan, bu eksiğini şimdi Muhtar misafirleri önünde var
kuvvet salladığı tiratlarıyla kapamaya çalışıyor. Nitekim Cumhuriyet anısına Anıtkabir de ki söylevinde, eline verilen yazılı metni özen ve dikkatle okumak
zorunda kalması, aslında kendi iplerinin de başkalarının elinde olduğunu gösteriyor.
Yani
birileri onun, hem de böyle bir önemi büyük günde Türk Milleti önünde irticalen
sallamasına ve yine kontrolsüz saçmalamasına müsaade ederek, Türk Milletinin
gazabını üstüne çekmek istemiyorlar. Ve buna da azami özen gösteriyorlar
nedense. Yoksa bunun nedeni Türk Ulusunun karşısında tek başına kalmak
istemeyen ABD’nin, çakma Kürdistan hedefinde açık düşmemek üzere bize karşı bir
cephe açamamasıyla aynı sayfada mı yazıyor.
Çünkü
bir zamanlar, yeni katliam silahlarını 3 cü dünyaya, aslında planda çoktan bitirdiği
harbi barbarca uzatarak ve yok yere insafsızca telef ettiği çoluk çocuğun
ölüleri üstünden pazarlamasına rağmen, yine de geride kalan çoluk çocuk
askerlerinin savunduğu Vietnam'ı, apar topar terk etmek zorunda kalmıştı. Biliyor
ki şimdi de aynı şartlarda yüce Türk Ordumilleti, vaktiyle Vietnamlı çoluk
çocuğun bile yaptığı gibi kendisini, en az 10 defa ülkesinden sümkürecektir. Azami
dikkat kesilmesinin ve üniformasını çıkarıp, beslediği eşkıyayla aynı yastığa
baş koymasında ki ana neden de bu olmalıdır herhalde.
İki
zamanlı motor kafalı ve aşağı yukarı inip kalkarak, bulduğu her avantanın
üstüne atlamaktan başka da bir halta yaramayan AKP yalakalarına tavsiyem; AKP
ile bütün bağlarını acilen koparmaları ve daha fazla da gecikmeden araziye
uymalarıdır. Çünkü saat çaldığında, MHP asalaklarıyla birlikte, araziye uyan
FETO’cular gibi fellik fellik aranıp tasfiye edilmelerine fazla da vakitleri
kalmamıştır. Bunu o iki zamanlı motorlarına yakıt yapmaları gerekiyor artık
biraderlerin.
Partisinde
endişe verici gelişmelerin farkındalığında olarak artık dört zamanlı işlemeye başlayan motorlarda ki sayısal artış, Erdoğan’ı da dişine göre gördüğü
muhtarlara yöneltmiştir. Muhtarları kafaya almak amaçlı yapılan toplantılar
boşuna değildir. Aslında yeni taraftarlara ihtiyaç vardır. Ve zannedilmektedir
ki Muhtarlar seçmen organizasyonunda önemli bir taban role sahiptir. Aslında
boşuna da değildir bu düşünce, bizim ülkede.
Ne
var ki devran değişmiştir ve muhtarlarda artık toplantılardan yedikleri
içtikleriyle ayrılıp ötede bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Çünkü onlarda
ki giderek yoğunlaşan ve gerçekleri sorgulayan pesimist görüntü de dikkatlerden kaçmamaktadır artık. Yani şafak atmış ve masalcının mumu da
etkisini yitirmiştir böylece.
Kısa,
kısa:
Siyahi
oyuncular bizim takımlarda oynasalar, kıçları sıkıştığında hemen ‘kabilenize
dönün’ yaygaraları koparırlar, kendi takımlarında oynayınca da acele onların kabileleri
olup vatandaşlık bile verirler. Kimdir mi bunlar? Boşuna adam sandığınız oysa
asılları ırkçı, faşist ve sahte Demokrat olan Avrupalı dostlarımızdır(!) işte bunlar.
‘Amerika
Kürdistanı Nasıl Kurdu’ son günlerde satılmakta olan bir kitap ismidir bu. Yazarı ve bunu neden yazdığı beni
hiç alakadar etmiyor. Kitabın içinde ne yazdığını da bilmiyorum. Beni tek
alakadar eden husus, kitap başlığının aslında bir ters algı yaratmak amaçlı
olduğudur. Çünkü Amerika bir Kürdistan kuramamıştır; ama amaçlamıştır. Yoksa
bizden olduğunu söyleyen birileri, bunca şehitlerimize rağmen bunu mu
arzulamaktadırlar. Ve böyle bir kitap kampanyasından, Ulusalcı bildiklerimizin menfaatleri
ne olabilir. İşte bunu anlamak zor; sineye çekmekse daha da zordur.
CHP
Başkan yardımcısına yapılan silahlı saldırı ve yapan avanağın da sahibinden ödül
bile bekleyen aşırı devlet sevgisi(!) faşist
yasalarla alelacele çıkarılan KHK’lar, özgür medya baskınları, yoğunlaşan
tutuklamalarla, travmatik ve paranoyak kararlar gösteriyor ki Erdoğanlar, ABD&İsrail ve hempalarından aldıkları gazla tempoyu arttırdılar. Özellikle de çakma
ülkücüleri kaşıyıp CHP’nin üstüne salmaları, maalesef aslında bir Türkiye
klasiğidir.
Ve
biz bu filmi çok seyretmişizdir. Bundan sonra Rektörleri de muhterem bademler atayacakmış
artık. Desenize çocuklarımız boşuna kariyer planları yapacaklar demektir. Siz
de pahalı kurslarına boşuna paralarınızı kaptırmayın. Zira liyakat yok olursa, kariyeri
de ara ki bulasın. Sonuçta paralarınız ve ağlamaklı çocuklarınızla tufaya
gelmiş olursunuz.
Başkanlığı
postaya bile vermeden eliyle Erdoğan’a hediye eden Bahçeli, hadi sıkıntılıdır,
akli melekesi erozyondadır anladık. Pekiyi yanındakiler kavanozda turşumudurlar
da, hiç idrakleri kalmamıştır. Tam yetkilendirecekleri Erdoğan ve taifesinin
ilk önce de kendilerinden kurtulacağını ve ilk ağlayacak olanların aslında kendileri
olacağını bir türlü idrak edemezler.
Hele
‘başkanlığın mutlak önü alınmalıdır’ mealinde yine şakımaya başlayan suskun
Baykal, Erdoğan’ı bizatihi kendi eliyle ülkesinin bu kara günlerinin ve kendi
hezimetinin de tek sahibi yaptığını, nasıl bu kadar çabuk unutur. Oysa ayakta
kalabilseydi, Erdoğan’ı daha yolun başında durdurabilecek tek adam olduğu için,
eliyle ve çirkin bir tuluatla nasıl çabuk harcandığını hatırlamaz da, kapalı
kapılar arkasında bir de onunla hararetli muhabbetlere dalar. Hani kamu önünde
bir öpüşmedikleri kalmıştır.
Ne
var ki ne hikmetse hep bu ikircikli uyarlamaların sonu da çabuk gelmiştir. Şimdi
işler yine bu kerteye yoğunlaşmıştır artık. Erdoğan kendisine verilen misyon
gereği, zorunlu olarak almak zorunda kaldığı kararları aldığı içinde hiç memnun
görünmüyor, bana sorarsanız. Ama iktidarda kalmak istediği için mecbur olduğunu
da biliyor. Yoksa oldubittiye getirilip acilen ayakaltından çekileceğini de iyi
biliyor. Bu bağlamda da Zarrap davasını muhtemelen büyük bir dikkatle izliyor.
Diğer
taraftan da hiç unutmuyor ki özeğe dönük ihanet faturası da, gittikçe
kabarıyor. Velhasıl aşağı baksa sakal, yukarı baksa bıyık ikileminde ve iki
ateş arasında kalmışlığın baskısı altında sıkışan bir ruh haletindedir artık. Yani
çok zor bir durumdadır ve Allah kimseyi de böyle bir konumda bırakmasın. Biz
mi? Biz biraz daha bekleyeceğiz. İkbal mi? Erdoğan ve Bahçeli’nin ki gibi olanı
yerinde kalsın…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder