Kürdistan
oyununda orta sahayı zorunlu olarak Türkiye + Rusya ittifakına bırakan ABD, sararan
ümidini tekrar yeşertebilmek için PKK çetesini, Güneydoğumuzda ağırlıklı olarak
şehir merkezli patlamalar gerçekleştirmeye odaklayarak yeni arayışlara girdi.
Böylelikle de yöre halkını bir zamanlar olduğu gibi canından bezdirip bir iç
isyana yönlendirebileceğini düşünüyor anlaşılan.
Bir diğer düşünce de şayet halkı
ayaklandırmaya yine de başarılı olamazsa, diğer tarafta Başkanlık şemsiyesi
altında ki bir Erdoğan’a endeksli, federasyon paradoksuna bel bağlayacak olduğu
yönündedir. Yani neresinden bakılırsa bakılsın, Anayasa ve dini ile oynanmış –
yumuşatılmış –, Ulusal kimliğinden vazgeçirilmiş, federatif bir Türkiye ve/veya
İslam Cumhuriyetini, Türk Milletine tek kurtuluş yolu olarak benimsetmenin
hedeflendiği anlaşılıyor. Şaka gibi, yüce Türkiye Cumhuriyeti değil de, düşkünler
yurdunda aşı yapılıyor sanki!
Yani
sonuçta, özellikle de yerleşim merkezlerinde patlamalı yöresel terörün önünün
alınamayacağı intibaının (algısının), vatandaş bireyler tarafından, ümitleri
kırılmış ve kendilerini kötümser kılmak adına kabul ettirilmesinin, tasarlanmış
olduğu görülüyor. Ve yine görülüyor ki TSK ile kora kor bir mücadeleye
giremeyecek olan ve artık işi bu mecraya getirmek zorunda kalan ABD, Lejyonerleriyle
de hedefine ulaşamayacağı çaresizliğinde olduğunu, bir kere daha ortaya koymuş
oluyor.
Irak
ve Suriye’nin Kuzeyinde planladığı Kürt koridorundan gittikçe uzaklaşan ve
eriyen ABD, daha ne kadar katı tutumunda ısrar edebileceğini düşünüyor acaba?
Bu arada düşmanlarımız kafalarındaki yeni Türkiye’yi oluşturuyor(!) ve yurdum
insanı da pisipisine telef oluyorken, Sarayda ki Erdoğan, ‘yağmasan da gürle’
minvalinde sallamaya devam ediyor. Öte yanda baş İmamı Binali ise bir şeyler
söylemeye çalışıyor. Ne mi söylüyor? Kem küm, küm kem…
İşin
esasına bakarsanız, bırakın hesap kitap yapmasını, özverili, toplumu
ayrıştırmayan, geniş açılı bir iç/dış politika uygulamasını, gelecek on gününü
bile planlayabilmeye muktedir olmayan bir AKP Hükümetinden, acilen kurtulma
mecburiyeti, her geçen gün daha da bir aciliyet kazanıyor.
Yürek
karartan bu duruma ciddi olarak bir çözüm aranıyorsa; bir kere taraflar
şapkalarını önlerine koyup tek parça halinde bir Atatürk Cumhuriyeti Türkiye’sinde
ve onun bağımsız, bölünemezliğinde anlaşmak zorunda olduklarını kabul ederler.
Yani bu bağlamda en küçük bir taviz dahi verilemezdir meraklısına ve tek
tabanlı bir milli hükümet kurulması zorunlu hale gelmiştir.
İlle
de ben Kürt’üm diyen şayet, aziz vatanımızda Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşlık
haklarını kabul edip o haklara uyarak yaşıyor veya yaşayacaksa, Türk Ulusunun bir
Türk bireyi olarak ve Türk milletinin bağrında ilelebet yaşamaya devam eder.
Değilse de defolup, arzu ettiği bir ülkeye gider. Yok, tek çözüm silah
diyorlarsa, sonunda o silahlarının münasip yerlerine sokulacağını da bilmek
zorundadırlar. Bilhassa da bu son madde, Demirtaş ve çetesine çok açık ve
anlayacakları dilde tebliğ edilmeli, ihanet ve şer yuvası olan partileri de derhal
kapatılmalıdır.
Çünkü
HDP için artık deniz bitmiştir. HDP denen ABD kuklasının bataryasını çıkarmakta,
aslında geç bile kalınmıştır. FETÖ, PKK açılımı, fundamental değerlerlerimizle oynanması
ve HDP ihanet şebekesini meclise sokuncaya kadar, her yönde yolsuzluk dâhil, ülkeyi
karartan ne kadar icraat varsa hepsinin tek sorumlusu olan AKP Hükümetini,
kendi ekseni etrafında yapacağı 720 derecelik iki tur bile, Türk adaletinin
elinden kurtaramayacaktır.
ABD
adlı şarlatanlar ülkesinin sözcüsü Kirby nam birader, ‘tavşana kaç, tazıya
kovala’ edebiyatına hemen sarıldı yine. Çünkü arka planda iğneden ipliğe
donattıkları PKK’ya, Güneydoğuda ‘şehir içi patlamalarını kesin’ derken arkasından
hiç soğutmadan, HDP ye yapılan tutuklamaları kınayan mesajını da araya
sokuşturmayı ihmal etmemesi, başka da bir anlam taşırmıydı acaba?
Adı
ve menşei ne olursa olsun emisyon ürünü olan ve senyoraj hakkından başka da hiçbir
kıymeti harbiyesi olmayan herhangi bir banknot – ulusal para birimi -, yaşam
boyunca uluslararası tedavül birimi olarak kalamaz. Sonunda tedavül, tarih
öncelerinde olduğu gibi yine altın vs. – edel metal – değer birimleriyle
yapılacaktır. Hele de bir nükleer harp sonrasında. Dolayısıyla da altın, platin
vs. gibi üst değer (edel) metal birim rezervleri boşuna harcanmamalı ve kötü
günler için mutlaka saklanmalıdır.
Unutulmasın
ki bugün de bir gün, yarınların tarih öncesi olacaktır. Ve o zaman altın vb. yine
ulusların tek değer varlığı olacaktır. Ve sen hala Batı’mı, Doğu’mu deyip
duruyorsun. Bak, bugün bile Batının bütün mal varlığı neredeyse Doğu’nun
elindedir. Yarın müktesebatı da yine elinde olacak ve tamam mı devam mı
haklarına Doğu karar verecektir. Tıpkı bir zamanlar ön atalarının elinde olduğu
gibi. Senin özün aynı bağlamda geleceğindir ve o da doğudadır, bunu bil ve hiç
unutma.
Batıda
kalırsan en fazla manda; ama doğuda safını tutarsan, özüne dönüp tekrar adam
olursun, bunu da unutma. Eğer Batı da olmalı diyorsan, onların kapısını, ancak
bağımsız ve güçlü bir Atatürk Cumhuriyeti olarak çalmak zorunda olduğunu da
asla aklından çıkarmamalısın ki orada bir söz hakkın olabilsin ve adam yerine de
konabilesin.
Ya
S&P palyaçolarının siyasal güne göre şerbetli, inişli çıkışlı, bizi kafaya
almaya yönelik notlamalarına ne demeli. Emperyalistin uluslararası finans
Mafyasının oynak rüzgârı olmaktan başka. Ve böylece de anlaşılıyor ki çok
uluslu emperyalist, içimizdeki mandacılarından hala umudunu kesmedi…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder