29 Temmuz 2013 Pazartesi

İMANA GEL HELALLEŞ..

            AKP’lilerin aralarından elenenlerinden bugün sahnede kalmış olanlarının, ustalarıyla iyi anlaştıklarına bakınca, muhtemelen PROM beyinli olduklarına hükmediyoruz. Bilgisayar dünyasından tanıdığımız üzere, bilgisayarın en ucuz parçalarından biri olan ve sadece imalatında bir kere programlanabilen, EPROM diye anılan diğer türü gibi içeriği değiştirilebilir veya üstüne yeni bilgiler yüklenebilir olmayan hafıza türü demektir. Ne var ki, bütün AKP’lileri PROM beyinli addetmek haksızlık olur.
Çünkü içlerinde birçoğu, yaşanan süreç içinde öğrenmesini de bilerek aklın yolunu bulmuş ve kendilerini AKP gerçeğinden bir şekilde soyutlamışlardır. İşte onlar için EPROM beyinli tabiri yerinde olacaktır. Zira bu tabir genel ve normal insan yapısına da uygun düşer. Yani özetlenirse fark, akıllı ile akılsız arasında ki o ince noktadır aslında. Tıpkı delilik ile normal akıl denilenin arasında olduğu gibi.

Öyle ya, özgün birey otonomisi olmayan, kendi adına karar veremeyen, ustası ‘OTUR’ deyince oturan, ‘KALK’ deyince kalkan, ‘KONUŞ’ deyince konuşan, ‘SUS’ deyince susan, ‘KALDIR’ deyince kaldıran, ‘İNDİR’ deyince indiren, mecliste ki olmazsa olmaz mecburiyetlerinden başka bir eyleme de müsaadeli olmayanlardır bunlar. Kendi adına, sadece küfür ve muhalifleriyle kavga etmekten zaman bulduğunda, çevresinde gözüne kestirdiği her koltuğa evinde ki döşeği gibi yayılıp uzanan, arada sırada büyük adam pozlarında, dişinin kesebildiğine boyunu aşan havalı demeçler atan, vesaire, insanları tarif edebilmenin, başka da bir izahı olabilir mi?
Bu adamlar ve kadınların öğrenebilme yetilerinin olmadığına, sibernetik çağın başlangıç dönemlerinin aynı ilkel robotlarına benzediklerine, arada sırada parazit yaptıklarına da bakılırsa, sadece beyinlerine yüklenmiş ve güncellenememiş ilk bilgilerle hareket edebiliyor oldukları anlaşılır ki, bu durumun başka da bir ifade biçimi varmıdır, bilmiyorum doğrusu.

Belki enteresandır; ama bizim Erdoğan’ın, zamanın İtalyan Düklerinden birisi olan Sezar Borjia ile müthiş bir benzerlik içinde olduğunu görüyorum. Sezar Borjia kendi asaletiyle değil, iktidarını dış güçlerden (Fransa Kralı) alarak adımını attığı kariyer yolunda, başlangıçta herkese şirin gözüküp sürekli dostlar edinmişti. Önce onları kaşığın içiyle besleyip sürekli büyüterek, kendisini birlikte geliştirirken de onları kullanmıştı. Palazlandıktan sonra da kaşığın sapıyla, hepsini hatta ibretlik şekillerde harcayarak, sistemini yeni veliahtlarıyla yeniden kurarken, aynı zamanda yenilere gözdağı vererek otoritesini ve tek adamlığını da pekiştirmişti.

İşte böyle güvenilemez, hayatı entrikalarla dolu ihtiraslı bir garip adammış anlayacağınız Borgia. Nasıl? Bizim ki şıp demiş burnundan düşmüş sanki değil mi? Tam da İmparatorluk hayalleri kurduğu ve hiç de beklemediği bir zamanda, sadece bir iki Dukalıkla yetinmek zorunda kalarak, susmuş ihtirasları ve sıkıntı dolu acıları içinde, hasta yatağından göçüp gitmiş. Ayrıca adamın çok daha acılı bir sonu da olabilirdi, ki bunu da birkaç defa hak ettiği biliniyor. İşte her şey biz insanlar içindir. Demek ki her istediğini insana vermiyor bu ölümlü hayat. Tıpkı Borjialara ve diğerlerine de vermediği gibi. Verilenle yetinmesini de bilmek gerekiyor. Yani neyse falın odur halin.

O nedenle aşırı ihtiraslarına, gizemi sence malum kinlerine bir son ver. Ne yapsan senin düşündüğün gibi olmayacak işler. Artık imana gel herkesle helalleş, öncelikle de hakkını yediğin, özgürlüğünü gasp ettiklerinle. Zira senin de sonun yaklaştı, nasıl biteceğin hiç belli olmaz. Hiç olmazsa giderken adam gibi git de, arkandan Mollaydı desinler bari…

Tarih o kadar zengin örneklerle dolu ki, biraz araştırsanız neler neler bulursunuz. İyi de bu içi boş adamlar, kadınlar için değer mi? Biz sanki neden bu kadar araştırıyoruz ki. Kıç onların kıçı, sorun da onların sorunu olduğuna göre, kendi kıçlarını kendilerinin kurtarması, daha akılcı olmaz mı kendi adlarına. Yol gösteriyoruz da ne oluyor sanki. Nato kafa nato mermer değil mi? İmam bildiğini okuyor nasıl olsa; da, bakalım daha nereye kadar okuyacak…


MİNİK DUAMIZ

            Tanrım:

 “Biz sistemi kurduk, sistem de sizleri yarattı. Senin Tanrın, yaradılışında üçte iki hakkı ile önce anan, üçte bir hak ile de babandır. Biz iki koyduk, o ikiden bugün sistemin size verdiği Dünya dediğiniz mekânda, 6 milyar oldunuz. Benimle bir ilgin kalmadı, adı üstünde olan İnsanoğlu! Sistem, önlemini kendin al diye kafanın içine akıl da koydu. Buna rağmen başına ne getiriyorsan tek sebebi sensin”.

Dediğini ve bizim için tek olduğun halde, tevazu nedeniyle kendinden ‘BİZ’ diye bahsettiğini, Ehli Beyt anlayışımdan dolayı da iyi biliyorum. Aslında bu dünyada, erdemli, adil, hak yolundaki insanların çoğunlukta olduğunu ve öyle doğmuş, öyle öleceklerini de biliyoruz. Lakin parazitli tanrılardan, ses verip görüntü vermeyen evlatların da yaratılacağını veya bir şekilde düzgün de yaratılmış olsalar sonradan kanlarının bozulacağını da, kuşkusuz biliyor olmalısın.
Bir kötünün yedi mahalleye zarar verebildiğini de mutlaka biliyor olduğuna göre, lütfen bu adı üstünde olan İnsanoğluna son bir kıyak yap da, ona bu sorundan ebediyen nasıl kurtulacağını da göster. Ki hiç şüphesiz bunu da biliyor olmalısın. Zira verdiğin akılda, bugüne kadar buna bir çözüm çıkmadı. Ve kalıcı olmayan çözümleri biz de biliyoruz. İyi de biliyoruz ki, birkaç kanı bozuk sapkın, başıbozuk, şerefsiz, erdemsiz, doyumsuz ve her zaman da var olacak bu insan atığı azınlık yüzünden, hep kapımızın önünde oturacak olan Dünya harplerinde, çoğunluğumuz yine boku bokuna helak olacağız.

Serendip Altındal

Video Kanalım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder