AKP’lilerin aralarından
elenenlerinden bugün sahnede kalmış olanlarının, ustalarıyla iyi anlaştıklarına
bakınca, muhtemelen PROM beyinli olduklarına hükmediyoruz. Bilgisayar
dünyasından tanıdığımız üzere, bilgisayarın en ucuz parçalarından biri olan ve
sadece imalatında bir kere programlanabilen, EPROM diye anılan diğer türü gibi içeriği
değiştirilebilir veya üstüne yeni bilgiler yüklenebilir olmayan hafıza türü
demektir. Ne var ki, bütün AKP’lileri PROM beyinli addetmek haksızlık olur.
Çünkü içlerinde birçoğu, yaşanan süreç içinde öğrenmesini de bilerek aklın
yolunu bulmuş ve kendilerini AKP gerçeğinden bir şekilde soyutlamışlardır. İşte
onlar için EPROM beyinli tabiri yerinde olacaktır. Zira bu tabir genel ve
normal insan yapısına da uygun düşer. Yani özetlenirse fark, akıllı ile akılsız
arasında ki o ince noktadır aslında. Tıpkı delilik ile normal akıl denilenin arasında
olduğu gibi.
Öyle ya, özgün birey otonomisi olmayan, kendi adına karar veremeyen,
ustası ‘OTUR’ deyince oturan, ‘KALK’ deyince kalkan, ‘KONUŞ’
deyince konuşan, ‘SUS’ deyince susan, ‘KALDIR’ deyince kaldıran, ‘İNDİR’
deyince indiren, mecliste ki olmazsa olmaz mecburiyetlerinden başka bir eyleme de
müsaadeli olmayanlardır bunlar. Kendi adına, sadece küfür ve muhalifleriyle kavga
etmekten zaman bulduğunda, çevresinde gözüne kestirdiği her koltuğa evinde ki
döşeği gibi yayılıp uzanan, arada sırada büyük adam pozlarında, dişinin
kesebildiğine boyunu aşan havalı demeçler atan, vesaire, insanları tarif
edebilmenin, başka da bir izahı olabilir mi?
Bu adamlar ve kadınların öğrenebilme yetilerinin olmadığına, sibernetik
çağın başlangıç dönemlerinin aynı ilkel robotlarına benzediklerine, arada
sırada parazit yaptıklarına da bakılırsa, sadece beyinlerine yüklenmiş ve
güncellenememiş ilk bilgilerle hareket edebiliyor oldukları anlaşılır ki, bu
durumun başka da bir ifade biçimi varmıdır, bilmiyorum doğrusu.
Belki enteresandır; ama bizim Erdoğan’ın, zamanın İtalyan Düklerinden
birisi olan Sezar Borjia ile müthiş bir benzerlik içinde olduğunu görüyorum. Sezar
Borjia kendi asaletiyle değil, iktidarını dış güçlerden (Fransa Kralı) alarak adımını
attığı kariyer yolunda, başlangıçta herkese şirin gözüküp sürekli dostlar
edinmişti. Önce onları kaşığın içiyle besleyip sürekli büyüterek, kendisini birlikte
geliştirirken de onları kullanmıştı. Palazlandıktan sonra da kaşığın sapıyla, hepsini
hatta ibretlik şekillerde harcayarak, sistemini yeni veliahtlarıyla yeniden
kurarken, aynı zamanda yenilere gözdağı vererek otoritesini ve tek adamlığını da
pekiştirmişti.
İşte böyle güvenilemez, hayatı entrikalarla dolu ihtiraslı bir garip
adammış anlayacağınız Borgia. Nasıl? Bizim ki şıp demiş burnundan düşmüş sanki
değil mi? Tam da İmparatorluk hayalleri kurduğu ve hiç de beklemediği bir
zamanda, sadece bir iki Dukalıkla yetinmek zorunda kalarak, susmuş ihtirasları
ve sıkıntı dolu acıları içinde, hasta yatağından göçüp gitmiş. Ayrıca adamın
çok daha acılı bir sonu da olabilirdi, ki bunu da birkaç defa hak ettiği
biliniyor. İşte her şey biz insanlar içindir. Demek ki her istediğini insana
vermiyor bu ölümlü hayat. Tıpkı Borjialara ve diğerlerine de vermediği gibi. Verilenle
yetinmesini de bilmek gerekiyor. Yani neyse falın odur halin.
O
nedenle aşırı ihtiraslarına, gizemi sence malum kinlerine bir son ver. Ne
yapsan senin düşündüğün gibi olmayacak işler. Artık imana gel herkesle
helalleş, öncelikle de hakkını yediğin, özgürlüğünü gasp ettiklerinle. Zira
senin de sonun yaklaştı, nasıl biteceğin hiç belli olmaz. Hiç olmazsa giderken
adam gibi git de, arkandan Mollaydı desinler bari…
Tarih o kadar zengin örneklerle dolu ki, biraz araştırsanız neler neler
bulursunuz. İyi de bu içi boş adamlar, kadınlar için değer mi? Biz sanki neden
bu kadar araştırıyoruz ki. Kıç onların kıçı, sorun da onların sorunu olduğuna
göre, kendi kıçlarını kendilerinin kurtarması, daha akılcı olmaz mı kendi
adlarına. Yol gösteriyoruz da ne oluyor sanki. Nato kafa nato mermer değil mi?
İmam bildiğini okuyor nasıl olsa; da, bakalım daha nereye kadar okuyacak…
MİNİK DUAMIZ
Tanrım:
“Biz
sistemi kurduk, sistem de sizleri yarattı. Senin Tanrın, yaradılışında üçte iki
hakkı ile önce anan, üçte bir hak ile de babandır. Biz iki koyduk, o ikiden
bugün sistemin size verdiği Dünya dediğiniz mekânda, 6 milyar oldunuz. Benimle
bir ilgin kalmadı, adı üstünde olan İnsanoğlu! Sistem, önlemini kendin al diye kafanın içine akıl da
koydu. Buna rağmen başına ne getiriyorsan tek sebebi sensin”.
Dediğini ve bizim için tek olduğun halde, tevazu nedeniyle kendinden
‘BİZ’ diye bahsettiğini, Ehli Beyt anlayışımdan dolayı da iyi biliyorum. Aslında
bu dünyada, erdemli, adil, hak yolundaki insanların çoğunlukta olduğunu ve öyle
doğmuş, öyle öleceklerini de biliyoruz. Lakin parazitli tanrılardan, ses verip
görüntü vermeyen evlatların da yaratılacağını veya bir şekilde düzgün de
yaratılmış olsalar sonradan kanlarının bozulacağını da, kuşkusuz biliyor
olmalısın.
Bir kötünün yedi mahalleye zarar verebildiğini de mutlaka biliyor
olduğuna göre, lütfen bu adı üstünde olan İnsanoğluna son bir kıyak yap da, ona
bu sorundan ebediyen nasıl
kurtulacağını da göster. Ki hiç şüphesiz bunu da biliyor olmalısın. Zira verdiğin
akılda, bugüne kadar buna bir çözüm çıkmadı. Ve kalıcı olmayan çözümleri biz de
biliyoruz. İyi de biliyoruz ki, birkaç kanı bozuk sapkın, başıbozuk, şerefsiz, erdemsiz,
doyumsuz ve her zaman da var olacak bu insan atığı azınlık yüzünden, hep
kapımızın önünde oturacak olan Dünya harplerinde, çoğunluğumuz yine boku bokuna
helak olacağız.
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder