4 Ağustos 2013 Pazar

PARAZİT MESELESİ..

Tanrı mealinde kesinci olanlar, yani her fırsatta sanki kendileri bizatihen sohbet arkadaşı olmuşlar gibi “Tanrı buyurdu ki”, sözüyle lafa başlayanlar, unutmasınlar ki; sonuçta Ateizmin kucağında ve ateist dedikleriyle bir arada bulacaklardır kendilerini.

Çünkü Tanrı bir tek ve koşulsuz tek yaratıcı olduğuna göre, “Kendisini de mi yarattı veya kendisini başka bir tanrı mı yarattı” sorusuna, bugüne kadar tüm bilim tarihinin de veremediği gibi, kendileri de asla cevap veremeyeceklerdir. Böylece “Hangi tanrıya iman edelim?” sorusu yeniden kaçınılmaz olacaktır. Bu konu klasiktir de aslında. Histeri krizleriyle skolâstik çağlara dönmeye kararlı olan bağnazları, daha da öncesi var olan putlu, fetişli politeist (çok tanrılı) evreye tekrar geri dönme tehlikesi bile bekliyor olacaktır bu defa.
Şimdi haddinizi bilin ve bu işleri evrensel boyutlara taşımaya kalkmayın. Sonra evrensel tefekkür dünyasının daha önce hiç tanımadığınız labirentlerinde kaybolurken, tüm inançlarınızı da kaybeder sığınacak bir liman ararsınız, yaşadığınız süreç boyunca boşuna. Oturun oturduğunuz yerde, insanı tahrik edip de sorunlarınızı kurcalattırmayın. Bırakın böyle kalsın, hiç olmazsa sığınacak bir tanrınız var şimdilik. Yarınsa ne getirir bilinmez.

Bu nedenle de kesincilerin “Tanrı buyruğu” işlerini ehillerine (Peygamberlere) bırakmaları, daha doğru bir seçim olacaktır. Zira o zaman, topu peygamberlere atmış olurlar ki, denecekse de en azından peygamberlere ateist denir. Yani gerçekten akil olup – çakma değil -, kul ile Tanrının arasında hiç işlerinin olmadığını bir an önce anlamaları, akılcılık olurken aynı bağlamda kendilerine saygıyı da arttırır hiç olmazsa.

Ey İsrail oğulları! Size lütfettiğim nimetimi, sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
(Bakara Suresi – Ayet 47)

Yukarda ki ayeti, İslam’a verdiği Kuran’ın Bakara suresinin 47 numaralı ayeti yaparken, ne düşünüyordu acaba TANRI. Museviler verilen nimeti hatırlarlarsa ne olacak. Bizlere hayatlarımızı mı bağışlayacaklar. Ki Tevrat’ta, biz kâfirlere af da yok; ama Kuran da hiç olmazsa var. Tanrı mı yoksa peygamber mi arada parazit yapmıştı, böylesi maddeleri koyarken. Veya Yahudileri, Hıristiyanlara ve Müslümanlara tercih ederken, has evladı(!) Musa’ya mı kıyak yapmıştı acaba? Öyle ya, İsa’nın Musevilerce hain kabul edilmesi, Yahudilerin de Hıristiyanlarca kâfir ilan edilmesinin, diğer yanda Müslümanlarla, Yahudiler arasında ki bitmez kan davasının, başka da bir izahı olabilir mi?

Tanrı hiç kuşkusuz dünyanın bu hale gelmesini istememişti. Yoksa birileri bizi Musevilerin Tanrısına iman ettirerek tufaya mı getirmişti acaba? Şayet değilse, bu bir parazit meselesi değil de nedir o zaman. Çünkü bu takdirde Musevilerin dışında herkesin, tanrı katında imtiyazlı olan Musevi’ye, haklı isyanları nedeniyle bile, Tanrıya şirk koyduğu iddia edilir ki, bunun düşüncesi bile bu kafası karışık dünyayı daha fazla karıştıracaktır gibi geliyor bana.

Durum böyle olacağına göre de, elimizi akıl ve vicdanımıza bir an evvel koyarak, gerçekte bütün dinlerin anlatmaya çalıştığı gibi hak, adalet, iman, beşer sevgisi ve saygısıyla yüklü, özgün birey kimliğini benimsemek, aslında yenidünya düzeninin de ruhu olmaz mı? Veya yenidünya düzenini, salt bir emperyalist mesele haline getiren ve kendi kendilerini yenidünyanın patronu olarak betimleyen liberalleri(!) – yani gerçek tiranî amaçlarını gizleyen sahtekârları - aradan tasfiye etmek, bütün dünya kardeşliğinin kadim geleceği ve tanrı adına da tek çıkış yolu olmaz mı acaba?


5 Ağustos 2013 günü dananın kuyruğu kopuyor. Yani Dünya tarihinin bir maskaralık abidesi olan, ABD İblisinin Ergenekon adlı vodvilinin sanal suçlularının, sanal hâkimlerince verilecek kararlarının takvim günüdür. Muhtemelen de içerde yatan ve adı suçluya(!) çıkarılan ahde vefa insanlarının haricinde ki herkesin, tarihin geri kazanımsız atıklarının biriktiği çöp kutusuna atılacak olanlarının da, karar günü olarak tarihe işlenecek bir gün olacaktır aynı zamanda.
Bütün günahları, yüreklerinde ki vatan sevgisi olan erdem insanlarımızı, nahak yere yıllarca ailelerinden koparıp zindanlara kapayan devri sabıklar; yarın tekrar kurulacak İstiklal mahkemelerinin önünde, idam cezalarına – bugün yok; ama yarın ne taşır bilinmez – çarptırılsalar dahi, günahlarının kefaretinin ancak ilk taksitini bu tarafta ödeyebileceklerdir. Kalan borçlarını da öbür tarafın azap çukurlarında kapayacakları kesindir.

Bu tarihin bir diğer önemi ise, kendini adam sanan ve yok olma korkusuyla her gün, yasaklarıyla daha da küçülen bir zavallının yok oluşunun, miladı olacak bir başlangıca, son imzayı da atacak olmasıdır. Bu bağlamda, Erdoğan sonrası AKP sinin yeni kurmay kadrosunu oluştururken, sahipleri olan ABD senaristinin ilk bakacağı isimler, “işe yaramazımı korkutan, demek ki yeni dostumdur” mantığına göre de şüphesiz, Erdoğan’ın ürkerek bir nedenle civarında olmalarını istemediği için sildiği, isimler listesinde olacaktır.

            Bir bakışta muhalefete atmak gerekirse; bundan sonra yakın vadede Türkiye’mizin geleceği, sadece birlik veya yokluk üzerine gelişecektir. Ve bunda acaba, belki veya sözcüklerine artık yer olmayacaktır. Bugünün Türkiye sinde ne yazık ki AKP adlı ABD balonunun karşısında, denge oluşturabilecek bir muhalefet profili yoktur. CHP den çok umut var olduğum halde, bize yaşattığı hüsran açıktır. Anlayamadığımız nedenlerle de partiden hala olumlu bir ışık huzmesi alınamamaktadır. Yüce Atatürk’ün partisi neden kendi özüne sahip çıkamaz, eliyle başka partilere yollar. Neden bir İşçi Partisi kadar Kemalist olamaz.
AKİL bir CHP’li çıkıp, partisinin neden Atatürk gibi gürül gürül çağlayamadığını bütün yurdu boydan boya aşıp hepimizi arıtamadığını, neden kendi öz yatağına bile yeterli olamadığının bir izahını yaparsa, hepimiz aydınlanmış oluruz. Ne var ki, CHP ve MHP zirve kaybederken, diğer yanda İşçi Partisi, hep görmek istediğimiz antiemperyalist ve tam bağımsız Kemalist duruşuyla, haklı bir gelişme kaydetmektedir.

            Oysa Türkiye’de arzu ettiği projelere en azından başlayabilen ve Büyük Ortadoğu Projesi de elinde patlamak üzere olduğundan, fazla vakti de kalmayan ABD'nin, patlayıncaya kadar AKP balonuyla uçacağı kesindir. Erdoğan’dan sonra oluşacak yeni ABD senaryosu ve daha ılımlı; ama yine devşirilmiş, tamamen yenilenmiş bir AKP profiliyle ABDKP partisinin, seçim kulvarında ipi - hele de mevcut SEÇSİS ile -, yine en önde göğüsleyeceği kesindir. Meğerki Birleşik Devletlerde bu gidişin, ABD'nin sonu olacağı gerçeğini görebilecek mental bir devrim vücut bulsun ki, bu da şimdilik mucize olarak gözüküyor; ama çok uzak olmayan bir gelecekte bulacağı da açıkça görülüyor.

            Her şeye rağmen:
                       
                        Bakın ne olacak
                        Bekleyin seyreyleyin
                        İbretlik öykülerle söyleyin
                        Kendine ısrarla hava basan
                        Yakında öylesine ufalacak
                        Ki üstüne kazayla oturanın
                        Kıçında kaybolacak…
           
            Çünkü emperyalist gemisinde siyaset, genelde hep böyle son bulur. O nedenle de zaten hep yurdun malı kalınmalıdır. Ki özüne hitap edip kalıcı olabilesin.

            O halde, bir zamanlar Tandoğan’da ki ilk gelincikler mitinginde sesim kısılıncaya kadar haykırdığım gibi, tekrar haykırıyorum:

Acilen MİLLİ bir hükümet konsepti etrafında birleşin bayanlar, baylar. Unutmayın ki AKP reklâm balonu ambiyansını kullanacak olan uluslararası para babası parti karşısında, tek başınıza iktidar olabilmeniz, mevcut şartlarınızda asla mümkün değildir. Ne yaparsınız dostlar acı söyler işte böyle. Çünkü yalan söylemezler. Doğru ise bazen acıdır. Unutmayın ki, bu son şansınızda da aynı kafada ısrar edecek olursanız, tekrar başladığımız noktaya döneriz ki, gençliğimizin Milli Uyanış hareketi de güme gider ve takdir bulduğumuz dünyaya bu defa rezil oluruz. Allah korusun, işte o zaman köpekler bile güler halimize. Yoksa bunu mu istiyorsunuz???...

Serendip Altındal




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder