Tanrı mealinde
kesinci olanlar, yani her fırsatta sanki kendileri bizatihen sohbet arkadaşı
olmuşlar gibi “Tanrı buyurdu ki”, sözüyle
lafa başlayanlar, unutmasınlar ki; sonuçta Ateizmin kucağında ve ateist
dedikleriyle bir arada bulacaklardır kendilerini.
Çünkü Tanrı bir tek
ve koşulsuz tek yaratıcı olduğuna göre, “Kendisini
de mi yarattı veya kendisini başka bir tanrı mı yarattı” sorusuna, bugüne
kadar tüm bilim tarihinin de veremediği gibi, kendileri de asla cevap
veremeyeceklerdir. Böylece “Hangi tanrıya iman
edelim?” sorusu yeniden kaçınılmaz olacaktır. Bu konu klasiktir de
aslında. Histeri krizleriyle skolâstik çağlara dönmeye kararlı olan bağnazları,
daha da öncesi var olan putlu, fetişli politeist (çok tanrılı) evreye tekrar
geri dönme tehlikesi bile bekliyor olacaktır bu defa.
Şimdi haddinizi
bilin ve bu işleri evrensel boyutlara taşımaya kalkmayın. Sonra evrensel
tefekkür dünyasının daha önce hiç tanımadığınız labirentlerinde kaybolurken,
tüm inançlarınızı da kaybeder sığınacak bir liman ararsınız, yaşadığınız süreç
boyunca boşuna. Oturun oturduğunuz yerde, insanı tahrik edip de sorunlarınızı
kurcalattırmayın. Bırakın böyle kalsın, hiç olmazsa sığınacak bir tanrınız var
şimdilik. Yarınsa ne getirir bilinmez.
Bu nedenle de
kesincilerin “Tanrı buyruğu” işlerini ehillerine
(Peygamberlere) bırakmaları, daha doğru bir seçim olacaktır. Zira o zaman, topu
peygamberlere atmış olurlar ki, denecekse de en azından peygamberlere ateist denir.
Yani gerçekten akil olup – çakma değil -, kul ile Tanrının arasında hiç işlerinin
olmadığını bir an önce anlamaları, akılcılık olurken aynı bağlamda kendilerine
saygıyı da arttırır hiç olmazsa.
Ey İsrail oğulları! Size
lütfettiğim nimetimi, sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
(Bakara
Suresi – Ayet 47)
Yukarda ki ayeti,
İslam’a verdiği Kuran’ın Bakara suresinin 47 numaralı ayeti yaparken, ne
düşünüyordu acaba TANRI. Museviler verilen nimeti hatırlarlarsa ne olacak. Bizlere
hayatlarımızı mı bağışlayacaklar. Ki Tevrat’ta, biz kâfirlere af da yok; ama
Kuran da hiç olmazsa var. Tanrı mı yoksa peygamber mi arada parazit yapmıştı,
böylesi maddeleri koyarken. Veya Yahudileri, Hıristiyanlara ve Müslümanlara
tercih ederken, has evladı(!) Musa’ya mı kıyak yapmıştı acaba? Öyle ya, İsa’nın
Musevilerce hain kabul edilmesi, Yahudilerin de Hıristiyanlarca kâfir ilan
edilmesinin, diğer yanda Müslümanlarla, Yahudiler arasında ki bitmez kan
davasının, başka da bir izahı olabilir mi?
Tanrı hiç kuşkusuz
dünyanın bu hale gelmesini istememişti. Yoksa birileri bizi Musevilerin
Tanrısına iman ettirerek tufaya mı getirmişti acaba? Şayet değilse, bu bir
parazit meselesi değil de nedir o zaman. Çünkü bu takdirde Musevilerin dışında
herkesin, tanrı katında imtiyazlı olan Musevi’ye, haklı isyanları nedeniyle
bile, Tanrıya şirk koyduğu iddia edilir ki, bunun düşüncesi bile bu kafası
karışık dünyayı daha fazla karıştıracaktır gibi geliyor bana.
Durum böyle
olacağına göre de, elimizi akıl ve vicdanımıza bir an evvel koyarak, gerçekte
bütün dinlerin anlatmaya çalıştığı gibi hak, adalet, iman, beşer sevgisi ve
saygısıyla yüklü, özgün birey kimliğini benimsemek, aslında yenidünya düzeninin
de ruhu olmaz mı? Veya yenidünya düzenini, salt bir emperyalist mesele haline
getiren ve kendi kendilerini yenidünyanın patronu olarak betimleyen liberalleri(!)
– yani gerçek tiranî amaçlarını gizleyen sahtekârları - aradan tasfiye etmek,
bütün dünya kardeşliğinin kadim geleceği ve tanrı adına da tek çıkış yolu olmaz
mı acaba?
5 Ağustos 2013 günü dananın kuyruğu kopuyor.
Yani Dünya tarihinin bir maskaralık abidesi olan, ABD İblisinin Ergenekon adlı vodvilinin
sanal suçlularının, sanal hâkimlerince verilecek kararlarının takvim günüdür. Muhtemelen
de içerde yatan ve adı suçluya(!) çıkarılan ahde vefa insanlarının haricinde ki
herkesin, tarihin geri kazanımsız atıklarının biriktiği çöp kutusuna atılacak
olanlarının da, karar günü olarak tarihe işlenecek bir gün olacaktır aynı
zamanda.
Bütün günahları, yüreklerinde ki vatan
sevgisi olan erdem insanlarımızı, nahak yere yıllarca ailelerinden koparıp zindanlara
kapayan devri sabıklar; yarın tekrar kurulacak İstiklal mahkemelerinin önünde,
idam cezalarına – bugün yok; ama yarın ne taşır bilinmez
– çarptırılsalar dahi, günahlarının kefaretinin ancak ilk
taksitini bu tarafta ödeyebileceklerdir. Kalan borçlarını da öbür tarafın azap çukurlarında
kapayacakları kesindir.
Bu tarihin bir diğer önemi ise, kendini adam sanan ve
yok olma korkusuyla her gün, yasaklarıyla daha da küçülen bir zavallının yok
oluşunun, miladı olacak bir başlangıca, son imzayı da atacak olmasıdır. Bu
bağlamda, Erdoğan sonrası AKP sinin yeni kurmay kadrosunu oluştururken,
sahipleri olan ABD senaristinin ilk bakacağı isimler, “işe
yaramazımı korkutan, demek ki yeni dostumdur” mantığına göre de şüphesiz,
Erdoğan’ın ürkerek bir nedenle civarında olmalarını istemediği için sildiği,
isimler listesinde olacaktır.
Bir
bakışta muhalefete atmak gerekirse; bundan sonra yakın vadede Türkiye’mizin
geleceği, sadece birlik veya yokluk üzerine
gelişecektir. Ve bunda acaba, belki veya
sözcüklerine artık yer olmayacaktır. Bugünün Türkiye sinde ne yazık ki AKP adlı
ABD balonunun karşısında, denge oluşturabilecek bir muhalefet profili yoktur.
CHP den çok umut var olduğum halde, bize yaşattığı hüsran açıktır.
Anlayamadığımız nedenlerle de partiden hala olumlu bir ışık huzmesi
alınamamaktadır. Yüce Atatürk’ün partisi neden kendi özüne sahip çıkamaz,
eliyle başka partilere yollar. Neden bir İşçi Partisi kadar Kemalist olamaz.
AKİL bir CHP’li çıkıp, partisinin neden Atatürk gibi gürül gürül
çağlayamadığını bütün yurdu boydan boya aşıp hepimizi arıtamadığını, neden
kendi öz yatağına bile yeterli olamadığının bir izahını yaparsa, hepimiz
aydınlanmış oluruz. Ne var ki, CHP ve MHP zirve kaybederken, diğer yanda İşçi
Partisi, hep görmek istediğimiz antiemperyalist ve tam bağımsız Kemalist
duruşuyla, haklı bir gelişme kaydetmektedir.
Oysa
Türkiye’de arzu ettiği projelere en azından başlayabilen ve Büyük Ortadoğu
Projesi de elinde patlamak üzere olduğundan, fazla vakti de kalmayan ABD'nin, patlayıncaya
kadar AKP balonuyla uçacağı kesindir. Erdoğan’dan sonra oluşacak yeni ABD
senaryosu ve daha ılımlı; ama yine devşirilmiş, tamamen yenilenmiş bir AKP
profiliyle ABDKP partisinin, seçim kulvarında ipi - hele de mevcut SEÇSİS ile
-, yine en önde göğüsleyeceği kesindir. Meğerki Birleşik Devletlerde bu
gidişin, ABD'nin sonu olacağı gerçeğini görebilecek mental bir devrim vücut bulsun
ki, bu da şimdilik mucize olarak gözüküyor; ama çok uzak olmayan bir gelecekte
bulacağı da açıkça görülüyor.
Her şeye rağmen:
Bakın
ne olacak
Bekleyin
seyreyleyin
İbretlik
öykülerle söyleyin
Kendine
ısrarla hava basan
Yakında
öylesine ufalacak
Ki
üstüne kazayla oturanın
Kıçında
kaybolacak…
Çünkü emperyalist gemisinde siyaset,
genelde hep böyle son bulur. O nedenle de zaten hep yurdun malı kalınmalıdır.
Ki özüne hitap edip kalıcı olabilesin.
O
halde, bir zamanlar Tandoğan’da ki ilk gelincikler mitinginde sesim kısılıncaya
kadar haykırdığım gibi, tekrar haykırıyorum:
Acilen MİLLİ bir hükümet konsepti etrafında
birleşin bayanlar, baylar. Unutmayın ki AKP reklâm balonu ambiyansını
kullanacak olan uluslararası para babası parti karşısında, tek başınıza iktidar
olabilmeniz, mevcut şartlarınızda asla mümkün değildir. Ne yaparsınız dostlar
acı söyler işte böyle. Çünkü yalan söylemezler. Doğru ise bazen acıdır.
Unutmayın ki, bu son şansınızda da aynı kafada ısrar edecek olursanız, tekrar
başladığımız noktaya döneriz ki, gençliğimizin Milli Uyanış hareketi de güme
gider ve takdir bulduğumuz dünyaya bu defa rezil oluruz. Allah korusun, işte o
zaman köpekler bile güler halimize. Yoksa bunu mu istiyorsunuz???...
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder