30 Ağustos 2013 Cuma

LAVANTA VE BARUT KOKULU AVANTA..

Birileri ki bunlara bende dâhilim, sıkça, akıl insana evrensel özgürlüğü adına, yaratıcının en büyük bağışıdır deriz. Ama bunu derken, acaba düşünür müyüz; kendi başımızın içinde olup da kendi dirliğimiz, birliğimiz, huzurumuz için çalışmayan bir akıl, aslında bize mi yoksa bizim olan aklı kendi menfaatleri doğrultusunda evirerek kullananlara mı verilmiş bir bağıştır.
Şayet benim aklımı başkası yönlendirip kendi adına kullanıyorsa, benim patolojik gücümü, tüm beşeri potansiyelimi de kullanıyor demektir. Bu durumu beşer katmanlarıyla bir araya getirip, sayısal denklemler kursanız, oturduğu yerde bu yönlendirme işlerini iyi becerenlerin, ruletleri haline gelmiş akıllardan elde ettikleri korkunç avantalar (haram kazanç) kendiliğinden ortaya çıkar.
İşte dezenformasyon ve devşirme işlerini en iyi beceren ABD’nin sömürgeleştirdiği toplumların sırtından elde ettiği avantanın ihtişamı dudak uçuklatır. Ve bir kere daha anlarsınız ki; bu herifçioğulları dünyayı da yeseler doymayacaklardır. O halde insanoğlu adına en doğrusu, Amerikan rüyasının, Amerikan belası haline dönüştüğü bu dünyada, bu dönüşümün mihmandarlarından kümülâtif kurtulmak değil de nedir.

Amerika onlarca yıldır dünyadan çarptığı avantayı kitabına uydururken, kozmetiğini yaparak, süsleyip, parfümleyip öyle de giydirdi tüm soyduğu uluslara. İyi de bu film daha ne kadar oynayacaktır, artık temcit pilavı olmadı mı? Su gibi, avanta da tükendi. Kanı emilenlerin mideleri kursaklarına yapıştı artık. Şimdilerde ise en son taşlar oynanıyor.  Yakında dama tahtası da bir kenara fırlatılacak ve oyun devler arasında gürültülü harp tamtamlarıyla oynanmaya başlanacak artık. Eşekler tepişirken de arada kalan küçüklerin vay haline. Bugün hedef gösterilen küçük devletler, aslında büyüklerin de güvenlik tamponlarıdır ve kavga da hep bu küçüklerin paylaşımı yüzünden çıkar aslında.
Bu durum, yolda giderken birilerinin gelip, kolunuzdan eşinizi, kızınızı gasp etmelerine benzer. Delikanlı adam bu durumda ne yapacağını bilir ve yanındakini dirisinden değil; ama ancak ölüsünden teslim alabilirsiniz. İşte bu durum tarih yazmış onurlu, güçlü devletler için de böyledir. Himayelerinde ki devletlere yan bile bakamazsınız. Aksi durum ise bir dünya harbini kaçınılmaz yapar.            
            Şimdi zannediyor musunuz ki, ABD bu durumun farkında değildir ve yine zanneder misiniz, her şeye rağmen bu riske katlanır. Bu ise eşyanın tabiatına aykırıdır. Çünkü o zaman ipini kendi eliyle çekmiş olur. Yeni ve savunma bazlı olmayan,  gerekçesiz bir dünya harbini her şeyden önce ve artık gözleri de açılan kendi federelerine nasıl anlatacaktır. Başkalarının, özellikle de bizim kuyumuzu, gülen adam maskesi altında kazmaya hazırlanırken, kendi ülkesi bir anda 50 yıldızın birbirinden ayrılıp 50 yeni bayrağın ortaya çıktığı bağımsız federasyonlar topluluğu haline gelecek ve bu federasyonların hiç biri de yeni bir dünya savaşı sorumluluğunu üstüne almayacaktır. O zaman ara ki bizim Coni Volkır’ı bulasın.

Duruma böyle de bakınca ve Orta Doğuda ABD gibi, kapkaççı, hırsız ve güvenilmez bir komşuyu hiç kimsenin istemiyor olduğunu da bilince; ister istemez Amerikalının, attı demesinler diye havlusunu, yine klasik pragmasıyla ustaca iskemlesine bırakacağını düşünüyoruz.
Ayrıca İsrail de onun kıçını kurtaramayacaktır. Çünkü kendi kıçını daha önce kurtarması gerekecektir. Diğer yandan ABD’nin 50 federe devlete bölünmemesinin tek şansı ve son istasyonu da Ortadoğu ve Avrasya’dır. Amerika bunun da bilincindedir. Bu bölgeyi tutanın dünyayı da yönettiğini 600 Yıllık Osmanlı tarihinden de iyi bilir esasen. Öğreneceği çok şeyler olduğu için, yüce Türk tarihini bile hatmetmiştir neredeyse; ama bunu dış dünyadan gizler.

             Yıllar önce İsraillilerin Filistinlilere yaptığı kötü muamele sebebiyle çok üzülmüştüm ve bu insanların bir türlü paylaşamadığı kutsal toprakların tarihi ve buradaki dinlerin kökenleri üzerine araştırmalar yapmaya başladım. Bu araştırmalarımı bir yandan da yazıyordum. Araştırma ilerledikçe her şey beni önce Hindistan’a, daha da derinleştiğindeyse Hindistan’ın kuzeyine götürdü. Elimi neye atsam önünde sonunda her şeyin kaynağı olarak karşıma Türkler ve coğrafya olarak da Türkiye ve Orta Asya çıkıyordu. Zira dikkatle incelediğimde Eski Ahit (Kitab-ı Mukaddes’in ilk bölümünü oluşturan, Tevrat ve Zebur’u da kapsayan 39 kitap) ve İncil’de İsrail’den bahsedilmediğini gördüm. Kutsal kitaplarda bahsedilenler aslında Türkiye ile bağdaşıyordu. Nuh’un Gemisi efsanesi, Büyük Tufan… hepsinin kökeni Türkiye ve Türklere dayanıyordu. Bu da bana şunu gösteriyordu:
İnsanlığın başladığı yer Türkiye idi. Biz insanlar tüm uygarlığın atası olarak Sümer, Yunanistan, Mısır ve Çin’i görmeye yanlış bir şekilde şartlanmışız. 
(Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz -  Gene D. Matlock)

Yukarda okuduğunuz gibi, arada sırada doğruları söyleyen objektif Amerikalılarda çıkar Amerikan toplumunda. Her toplumda olduğu gibi. Ne var ki ses varken görüntü yoktur Amerika’da. Bunun nedeni ise kendi egemen sınıflarının da bütün hırsızlar, diktatörler ve çapulcular (soyguncu, talancı) gibi liberal demokrasi yaftasının arkasına saklanmış olmalarında yatar. 
İşte bu gerekçelerden ötürü ben ve aile bireylerim liberal, demokrasi aldatmacasına sıcak bakmıyor ve kendimizi demokrat olarak değil; ama daha da kuvvetli bir Atatürk Cumhuriyetçisi olarak betimliyoruz. Şimdi bu sahte demokratlardan birileri çıkıp da bizim demokrat olmadığımızı iddia etsinler bakalım. Hiç sanmıyorum. Çünkü o zaman baltayı taşa vurmuş olurlar. Bu nedenle de esasen demokrasi işlerini, Amerikalı üfürük demokrasi havarileri ve yandaşlarına bırakmayı tercih ediyoruz.

Bu bağlamda Amerikalı, içine düştüğü ikilemin de pekâlâ farkındadır. Yıllardır dünyayı demokrasi masalı ile uyutarak soyduğu için, dolayısıyla yüzünü kaybetmemek adına, bu yalanını da sonuna kadar şiddetle savunmak zorundadır. Ne ki artık, kendi eliyle içine düştüğü açmazdan kurtulmak için, yürümek zorunda kalacağı tek çıkış yolu ise, şimdilik ihtiraslarından vazgeçmek veya onları yeni bir bahara ertelemektir. Aklın yolu da budur. Yani bir gözünü yumarak tipik bir ‘wait and see’  (bekle ve gör) politikasına yatmak olacaktır yapacağı en doğru iş. Belki yiğitlik(!) adına, göstermelik birkaç patlama duyulacaktır; ama Suriye kesinlikle ikinci bir Irak olmayacaktır biline.


HEPİMİZİN ZAFER BAYRAMI EBEDİYETE KADAR KUTLU OLSUN…


Serendip Altındal




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder