Savunma bakanı antetli hazret kelam buyurmuşlar: Hukuk devletinde suç
işleyen, mutlaka karşılığını bulurmuş. Orası kesin de ne var ki, siz mevcut
hukuk sistemini, guguk sistemine dönüştürdüğünüz için, bu karşılığın sizden
tecelli bulamayacağı da kesindir. Tabiatıyla Türkiye Cumhuriyetine karşı suç
işleyenler ki, bunlara sizler de dâhilsiniz, layıklarını, bu yüce devletin
gerçek milli hükümetinden nasıl olsa sonunda bulacaklardır, sayın savunma
bakanı. Bak bu konuda hiç endişen olmasın, nasılsa haklı çıkarsın.
İşleri
o hale getirdiniz ki, ötede ciğeri delik olan, öteki için 'ciğeri beş para etmez' diyebiliyor. Sanki kendi
ciğeri hava kaçırmıyormuş gibi. Hoş muhatabı da, Gezi Parklarında diğer
arkadaşlarıyla sabahlayan ve birlikte hırpalanan ülkücü gençlerin imajlarında,
hanidir idol kimliğini kaybetmiş bir kişidir aslında. Başka bir yalaka da
öbürkü için ‘rogarın kapağını kapayın’ diyebiliyor.
İçinizden bir bakan için Avrupanın en ciddi medya organlarından birinde ise ‘Erdoğanın bekçi köpeği’ antetli koca bir yazı
neşredilebiliyor.
Bize gelince, MHP şayet tüm milli cephede, adına özgün bir hüviyet
kazanmak istiyorsa, bir an önce AKP, dolayısı ile de ABD stepnesi konumunda ki
başkanından ayrılmak ve idealist, genç, dinamik, objektif bir başkanın
önderliğinde kendi iç mimarisinde, Atatürkçü tam bağımsız milli kulvara keskin U
dönüşü gerçekleştirecek bir revizyonu acilen uygulamak zorundadır. Zira MHP,
toplumu ikna etme bağlamında, anti Amerikanist ve anti emparyalist, bir duruş
ortaya koyamadan, asla gerçek milliyetçi bir parti olamayacağını da bilmek
zorundadır. Dolaylı olarak da özellikle Amerikan rüyasından, bir an evvel uyanmalıdır
artık.
Siz de ise durum daha da iç karartıcı. Birisinin koruma ordusu var.
Çevresinde yer ve gök dahil olmak üzere her yere kamera döşettiği de biliniyor.
İyi de Gadafiyi bile en yakın koruması bir Tuareğin bitirdiği de bilindiğine ve
bu konuda tarihte sayısız emsal de olduğuna göre; pekiyi, şayet adam olmamakta
israr etmekte böyle kararlıysan, korumanı nasıl koruyacaksın diye sormazlar mı
adama. Neticede canını emanet ettiğin insan kaynağı var karşında. Ve onunla da
uğraşmaya hele de ona güvenmeye hiç gelmez, bilmiş ol. Bunu büyük(!) denilen Sezar
da kendi sonunda, dudaklarında acı bir tebessümle öğrenmişti aslında.
Yukarda
bazı vatandaşlarımızın birbirlerine bahşettikleri itici nameler, Galata kayıkçı
meyhanelerinde çalınıp söylenmiyor. Bunlar, bir zamanların yüce ve asil meclisi
iken, şimdilerde çoğunluğu dirayetsiz üyeleri tarafından Çıfıt çarşısına
dönüştürülen, Türkiye Cumhuriyeti Meclisinin ne yazık ki günlük iletişim
jargonu oldu artık. Ve yukarda yazdıklarım, inanın yüzüm kızarmadan yazabileceklerimin
en yakası açılmışları.
Ne ki, manipülasyona müsait yapısı nedeniyle demokrasilerde bazen
uluslar, aslında hiç te hak etmedikleri halde, içlerinde ki ansızların layığına
bir oldubittiyle ortak ediliveriliyorlar işte. Ve bu duruma da bazı hesap,
kitap bilmezler, hiç utanıp, sıkılmadan yüzde elliyi yakıştırıveriyorlar.
Türkiyemizde
ki mevcut seçim sistemini, geceden sabaha değişiveren çakma seçmen sayılarını, sömürgecinin
bilgisayar programını, çalınan sandıkları, yok edilen parmak boyasını, mükerrer
oyları ve tüm diğer olumsuzlukları anımsayın, birde bunlara yandaş medyanın
çakma istatistiklerini eklerseniz, ne demek istediğim kendiliğinden
anlaşılacaktır.
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder