27 Mayıs 2013 Pazartesi

YELKEN MUHABBETİ..

Doğulu, Batılı, kadınlı, erkekli ajanların tatil merkezi haline dönüşen ülkemizde, yüce Türk Ulusu her şeye rağmen, içine sokulduğu ve başka milletleri çoktan tarumar edecek kaotik ortama metelik bile vermeden, aslanlar gibi fütursuzca, dimdik ayakta ise, tarihsel ve dokusal haşmetiyle ne kadar iftihar etse azdır; ama asla vazgeçemeyeceği gururu, sapına kadar hakkıdır da. Amerikanın, ulusal bütünlüğümüzü yok ederek, Küçük Asya’yı (Anadolu’muz), İstanbul merkezli küçük Amerika tarzı federe devletler kampüsü - ki tek anladığı devlet formudur – yaparak başına geçeceği sinsi planı, akamete uğramıştır. Bunun ana nedeni ise, kafasına çuval geçirdiği ordumuz değil; ama Okyanusun diğer yanında ki Asya devlerinin, kurduğu bu turşudan yememelerinde yatar.

            Öncesi, Bush'lu dandik BOP eş başkanlığı palavrasıyla başlayan, sırasıyla çuval fiyaskosu, Vatikan kurgulu papaz, imam muhabbetleri (Dinler diyaloğu), Hillary adlı kadın damacının turnuva maçları, hukuk diplomalı sirk cambazlarıyla sunulan mahkemeler sirkinin, halen devam eden seansları falan, filan saymakla bitmiyor insanı bizar eden AKP sapkınlıkları. Bütün hudutları neredeyse sahipsiz kalarak hemen hemen çok uluslu bir devlet haline gelmiş aziz yurdumun insancıkları! Halen benim diyebiliyorsanız, bu sizden değil; ama medeni beşer tarihini başlatan yüce Türk kimliğinizdendir.
            Ayrıca dünyanın en değerli ve jeopolitik bölgesindeki anavatanınız, emperyalistin kendi ipini çekmemek adına, özellikle de konvansiyonel "silahlara veda" etmek zorunda bırakıldığı bir bölgededir. Tam da bu bölge de, Tayyipler hükümetinin azami dikkatli olmak zorunda olduğu diğer bir ana nokta ise, başına bir hal gelirse, çok güvendiği Obama'nın da kendi kıçını kurtaramayacağını iyi bildiğinden, kendisini Suriye meselesinde olduğu gibi yine kaderine terk edeceğidir.

            Geçen yazımda Prof.Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modelini tanıtmakla ne kadar isabet kaydettiğimi, partilerinin olağan büyük kongresinde ki objektif coşkuyu bugün Sağlık TV de izlediğimde, bir kere daha anladım ve kendime teşekkür ettim. Büyük kongrede tek bir ağızdan kuvvetle vurgulanan ve Alevi, Sünni karmaşasını da kökünden yok eden, İslamın özü olan Ehlî i Beyt (aynı kökten) mesajıyla birlikte, yeniden yakılan kadim Kuvayi milliye meşalesinin ışığını da görmek, benim için mukaddes birliğin adına, mutluluğun da ötesiydi.
            Rahatlıkla iddia edebilirim ki, Sayın Haydar Baş, partisiyle birlikte artık yola çıktı ve gümbür gümbür iktidara koşuyor. Yurduma hayırlı olabilecek her teşebbüsün yolu açık olsun. Ki böyle olacağına bugün bir kere daha inandım. Gördüm ki, adam daha gelmeden güzergâhını çiziyor, hedefini ortaya koyuyor, projeleriyle matematiksel olarak da ikna edebiliyor. Ve en önemlisi, ne şiş yansın ne kebap tarzı yuvarlak siyasetçi jargonu kullanmıyor. Dostuyla düşmanını, daha doğrusu safını, daha iktidar bile olmadan – ki bu hiç alışıldık bir şey değildir siyaset dünyasında, hele de ülkemizde - yiğitçe ve ucuz siyasetçi formatında ikili oynamadan, açıkça ortaya koyabiliyor.
            Çoğunluğu mütedeyyin vatandaşlarımız tarafından büyük bir saygıyla dinlenen söylevinde Haydar Baş, yüce Atatürk’ün bilinmeyen İslami kimliğini de coşkuyla vurgulayıp ona dinsiz diyenleri lanetleyerek, Vatikan köpeği kâfirler olmakla itham ettiğinde, bilhassa da kadınlı, erkekli mütedeyyin izleyiciler tarafından dakikalarca ayakta alkışlanırken, belki de hayatımda ilk defa özünde, gerçek Ehli Beyt kokusunu aldığım böylesi bir İslam liderini dinlerken, gözlerimin yaşardığını ve bu duyguyu ilk defa tanıdığımı da, itiraf etmek zorundayım. Kongre sonrası bütün taraflı, tarafsız çoğunluğu da, eski solcu, sağcı ve liberal siyasilerden, deneyimli gazetecilerden oluşan izleyicilerin görüşlerini de dinleyebilmeniz, mümkün olsaydı keşke.
Ayrıca dünyayı ikna ettiği modeli, hanidir Rusya’da uygulanıyor ve bizler bizim olmayan bir hükümetle kendi vatanımızda sürünürken, Ruslar onun sistemiyle çoktan ulusça köşeyi döndüler bile. Asla sönmeyen umudum ise, bugünkü programı da izledikten sonra, sanki birden alev aldı. Benim reçeteyi size de tavsiye ediyorum. Sayın Baş'ı dikkatle izleyin, ruhunuza iyi gelecektir. Aynı bağlamda Haydar Baş, bugün İslam dünyasında sayıları gittikçe azaltılan ve yüce Atatürkümüzün de zamanında önerdiği ve özlemini çektiği, tüm İslam dünyasını Haçlıya karşı bir arada tutabilecek, gerçek İslam liderliğine de aday olacak istisnai bir kimlik de taşıyor. Şimdi soralım o zaman. Bu iş için başka da bir adayınız var mı? Tayyip Erdoğan mı demiştiniz ya da “şeyini şey edenlerin” cennet anahtarı, Amerikalı Vatikan vaizini mi önerecektiniz? Haydi, canım geçiniz, adamı güldürmeyin…

            Bu tespitlerimi, hiç bir partide aktif görev almayan, sadece Atatürk’ümden ötürü CHP ye ayrı bir parantez açan, ahde vefa yüklü, tutkun bir Atatürkçü ve ulusalcı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, tamamen bizatihen ve objektif kimliğimle yaptığıma inanabilirsiniz. Bu vasıtayla da Sayın Kılıçdaroğluna, Sayın Haydar Baş ile sıkı bir işbirliğini önemle tavsiye ediyorum. İnanıyorum ki, TBP çok kısa bir sürede tek başına iktidar olamasa bile, iktidarın anahtarını kesin olarak elinde tutan bir parti olacaktır, hem de çok yakında. Hatta olmuştur bile.

            Alzheimer’i önlemek için her gün bilmece çözmenize gerek yok. Önünüze koymaya çalıştığım bu kısa metrajlı empati filmi de bu amacı taşımaktadır. Arada sırada böyle kısa metrajlı filmleri, dimağınızı aktif tutacakları nedeniyle şiddetle tavsiye ediyorum. Çünkü beyin fırtınası da denilen şuur jimnastiği, aslında bu iş için biçilmiş kaftandır. Hatta işi daha da ileriye götürün ve tasavvur edin ki; tüm muhtevasıyla evreni yaratan, tanrı olarak betimlediğimiz muhteşem deha, acaba sahiden bizleri de yaratmış mıdır?
            Çünkü akıl taşıdığını bildiğimiz ve iddia ettiğimiz insan evladının, beş milyon yıldır yaşadığı bu kadar deneyimden sonra, yeniden ilkel çağlarına dönme temayülünün mutlaka, kendisine akıl denen mucizeyi bahşeden, bilinen tanrı dışında, daha farklı bir tezahürü ve ayrı bir yaratıcısı olmalıdır. Muhtemelen ileri uzay-zamanlardan günümüze yolculuk yapan atalarımız, kendi geçmişlerini simule etmek adına, tecrübe kobayı olarak bizleri yaratıp günlük yaşantımıza birbirinden zırva esprilerde katarak, farklı etkilere göstereceğimiz tepkilerimizi ölçüyor olsalar gerekir. Çünkü yaşam diye sürdürmeye çalıştığımız bu adaleti olmayan zırvanın, tanrısal başka da bir izahı ve bildiğimiz tanrıyla da bir ilgisi olmamalıdır.

            Şimdi dayanın arkanıza, bırakın kendinizi ve rahatlayın. Düşünün,  zevahiri kurtarmak adına Reyhanlı’ya da gitmek zorunda olan; ama mobil kıtalarını önceden yerleştirip uygun zemini oluşturmadan da, hayatta yola çıkmayacağından adınız kadar emin olduğunuz, çok sempatik(!) Başbakanınızın trajikomik ötesi stresine de bir empati oluşturuverin lütfen. Çevredekilerin, “burada 100 tane bile Reyhanlı bulamazsınız” diye israrla belirttikleri tek adam şov da, inanın ki o şovmen’in yerinde olmadığınızdan ötürü, çok daha rahatladığınızı hissedeceksiniz. Çünkü şu yaşadığınız an bile, çoktan unutmaya başladığınız dün gibi oldu bile, bırakın birisi bir başına, savurup dursun sayılı demlerini. İşte tüm unutulmaya mahkûm olanların dışında, bilinen ve bilinmeye çalışılan tek gerçek tarihtir. Bu nedenle de esasen tarih, bütün bilimlerin anası değil midir? Ayrıca, belki bizleri bile yaratmış olsalar, hiç kuşkunuz olmasın ki, atalarımızın (veya tanrımızın) da belgesel bir tarihi vardır.
  
            Denizciler zengin adamlardır aslında. Tanrı onlara denizleri vererek bolluk bahşetmiştir. Bunun kıymetini de bilirler. Çünkü karaya çıktıklarında sudan çıkmış balığa dönmeleri de bu yüzdendir zaten. Hissediyor musunuz? Biraz önce günlük yürüyüşümü yaptığım sahilden, bağrıma doldurup birlikte getirdiğim Karayel’i, bu satırlarımdan sizlerle de paylaşıyorum.

Vakit şimdi, yine özgürlüğe doğru yelken açma vaktidir artık. Teknem yok; ama işte ben de, karaya dönüp de içimi karartmak istemediğim için, denize karşı yapıyorum şuur jimnastiğimi, size de tavsiye ederim. Şayet deniziniz yoksa da, resmiyle de idare edebilirsiniz. Yeter ki, en azından Alzheimer’i geciktirmek adına, malum suratlara bakmak zorunda kalmayın. Ki siz onları çok iyi tanıyorsunuz artık...

Serendip Altındal

Video Kanalım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder