Atatürk gençliği ağırlıklı Türk milleti, imanla beklediğim gibi,
kendisini sömürgeciye pazarlamaya kalkanlara karşı, nihayet ayaklanmış ve bu
eylemiyle de dünya milletleri standında, tartışmasız bir numara olduğunu, bütün
dünyaya bir kere daha göstermiştir. Hatta orantısız güç kullanan polisin her
türlü engeline ve bizatihi provokasyonlarına rağmen, sokakları bile
elbirliğiyle temizleyerek, aynı zamanda çevreci olduklarını da göstermişlerdir.
İşte bu da bir ilktir dünyada. Emsali varsa göstersinler bakalım.
Ağır
provakatör Erdoğanın tetikçiliğiyle baş rolü oynadığı ve tüm Türkiyeye yayılan
olaylar zinciri, aynı bağlamda Erdoğan egosunun yok etmekte kararlı olduğu AKP
için de sonun başlangıcı olmuştur. Esasen bu davranışıyla da kendisini AKP tabanından
da soyutlayarak, tamamiyle patronu olan Amerikan sermayesinin emrinde olduğunu,
tartışmasız bir şekilde ortaya bir daha koymuştur.
Kimseye zararı dokunmayan, özgür bireyler olarak anavatanlarında,
okumak, çalışmak, spor yapmak, takım tutmak, dans etmek, arkadaş olmak, aile
kurmak isteyen erdemli; ama sapına kadar da ahde vefa yüklü, adam gibi Türk
evlatlarını, onlardan bir tanesi olamadığın psikozunla alıştıra alıştıra,
sonunda kendine kindar hale getirdin. Bravo, tek becerin de bu oldu işte. Şimdi
de bedelini ödeyeceksin!. Ve unutma ki o helal süt emmiş Atatürk evlatlarının
büyük anneleri, dedeleri daha sahaya inmedi. Bir de onları karşına alma derim
ben. Aferin Erdoğan doğru yoldasın, böyle devam et. Yakında sadakat ve liyakat
madalyanı(!) da hizmet ettiklerinden alacaksın merak etme. Müsait bir yerine
takarsın artık.
Yalnız
dikkat et sonun Musaddık gibi olmasın, inadı bırak. Ki o adamcağız milli
kaynaklarını (petrol vs.) yurduna mal etmeye kalkan, adam gibi bir güzel adamdı
da ayrıca. O da bir Başbakan olduğu halde, senin gibi milletinin en kıymetli
varlıklarını, asıl sahiplerinin fikrini bile sormadan, sömürgeci patronlarına
pazarlayan da değildi. Şah Rıza Pehlevinin kurbanı olmuş bir milliyetçi olarak
halkının gönlünde hala yaşıyor, oysa senin o şansın da yok. Sen beyzbol sopalı
Obama kurbanı olarak tarihe bile geçemeyeceksin üstelik. Hoş, Musaddığı
acımasızca harcayan Pehlevinin sonu, kendisininkinden de beter olmuştu. Bu da
ayrı bir meseledir.
Dikkat et şeytanın en sevdiği bölgede icrayı faaliyettesin ve hem de
Türk Milletiyle polka yapmaya kalkıyorsun. Bilmem ki ne söylesem sana daha.
Sadece tarih okumanı öneriyorum; ama yaşını değil, kurusunu. Allahın
askerlerinin (Türk Milleti) çekici bir anda
iniverir adamın kellesine ve seni neyin çarptığını anlayamazsın.
Bu
arada anlayamadığımız ise, anayasal haklarını sahiplenmek adına sömürgeci
Erdoğan hükümetine karşı direnen gençliğin, içinde olmadıklarını söylediği
ülkücülerinin, acaba hangi ülkenin gençliği olduğunu da belirtmesi gerekmez
miydi Bahçelinin. Hem Türk ülkücüsü geçineceksin, hem de Atatürk gençlik
hareketini, Türk Baharı doğmasına(!) eşitleyeceksin. Yok Bahçeli yemezler. Bu
zırvanı hiç bir aklı başında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına yediremez ve
sonunda da kendin yutmak zorunda kalırsın. Dikkat et de susuz yutarken
boğulmayasın. Bak haberin olsun!
Bu
durumda, Bahçeli'nin nereye doğru koştuğu, farklı yorumlar akla getiriyor. İşte
nerede ve ne zaman birden fazla yorum ortaya çıkıyorsa, orada mert olmayan
şaibeli bir gelişme var demektir. Erdoğanın yakın bir gelecekte terk etmek
zorunda kalacağı misyon ve sıfatta gözü olmasın sakın. Ne dersiniz?
İstermisiniz, global sermaye, gözden çıkardığı Erdoğandan sonra, yerine bir
diğer toprağa yakın, Bahçeliyi gözüne kestirmiş olmasın. Çünkü Amerikalının da
uzun vadesi kalmadı artık.
Ve en yakın zamanda ne yapıp yapıp, BOP mayasının Ortadoğu gölünde
tutması gerekiyor, bir sürecik daha Dolarını aktif tutabilmesi için, tabii o da
tutarsa(!) zaten bir daha başka fırsatı da olmayacaktır. Ve bunun kendisi de
farkındadır. Karşılıksız Dolar denizinde yaşam savaşı verirken, yatalak ve
kendi pisliğinde boğulmaya terk edilmiş hastadan beter olacaktır hali pür
melali yakında.
Ne
var ki, on yıllık bir uykudan sonra, yeni Türkiye Cumhuriyeti Devrimi yola
çıktı artık. Devrimler hep önce ihtilallerle (isyan değil) yola çıkarken ve
eşyalarının tabiatı gereği, ilk önce de evlatlarını yemeye başlarlar ki, bu
mukaddes ve olmazsa olmaz bir kayıptır; ama buna kayıp denemez, çünkü bu öz
evlat kayıpları, belgeselleşerek ebedileşir ve uluslarıyla da bütünleşir.
İsyanların ise evlatları olmaz, sadece yandaşları vardır, ilk önce de onlar
savuşur zaten. Kazanıncaya kadar da bazı evlatlarımız zarar görecek, belki de
hayatlarını bile kaybedebileceklerdir ve içlerinde hepimiz de olabiliriz. Konu
vatansa bu da bize vııızzz gelir esasen.
İhtilal
demişken, bize göreli olarak en yakın ihtilal, 1917 Ekim Sovyet Rusya
devrimidir. Sovyet ihtilali adıyla yer yer de kanlı başlayan hareket, aslında
homojen bir halk hareketi de değildi. İçinde ikili oynayan Çarist Burjuvalar,
toprak feodalleri yanında, halkı temsil eden Menşevikler, Bolşevikler, işçi,
memur, asker ve diğer halk katmanlarının ortak temsil edildiği bir Duma
hükümetiyle gelişmişti. Sonrasında iktidarı tamamen Bolşeviklere verecek olan
asıl Sovyetler Devrimi, banisi olan Lenin, Troçki ve Stalin'in aralarında ki
fikir ayrılıklarına rağmen, Lenin'in akılcılığı, dirayet ve isabetli
öngörüleriyle hayat bulabilmiş, kendisinden sonra kaba ve sert mizaçlı olduğu
nedeniyle vasi bile tayin etmediği Staline rağmen, Sovyet Sosyalist Devrimi
adıyla model, 90 lara kadar da yaşayabilmiştir.
Şayet,
Lenin'in beğenmediği Stalin olmasaydı, gerçekte Rus halklarına mal edilemeyen,
yeni imtiyazlı bürokrat ve Proleter sınıfları yaratan, mülkiyeti kaldıran; ama
demode kapitalist sistemin ekonomik parametrelerini (faiz gibi) bünyesinde
barındıran, bir ucube Proleter kapitalizmin, bu kadar yaşayabilmesi de asla mümkün
olamazdı. Öyle ya Kapitalist Sosyalizmin, Kapitalist liberalizmle mücadele
edebilmesi söz konusu bile olamazdı. Yani rahmetlinin durumu, aynı hastalıktan
muzdarip ustasıyla, acemi çırak ilişkisi gibi komik bir durumdu anlayacağınız.
Ve ikisinin de tedavisi yoktu.
İşte bugün Ruslar, başta Putin olmak üzere, bizim Haydar Baş’ın (TM)
Milli Ekonomi Modelini (MEM) benimsemişlerdir. Sadece bu nedenle bile,
enflasyon, deflasyon, işsizlik, fakirlik gibi, 150 yıldır kanımızı emen
kapitalist liberalist hastalıkların kökünü kurutacak, ille de Milli Ekonomi
Modeli (MEM) diyorsak, inanın daha başka da bir sürü nedenimiz var demektir.
Yeni modelde laisizim ve İslamın yeri ne olacak, nasıl bir sistem olacak diye
sorulursa; Atatürkçü, Cumhuriyetçi, laik (seküler), tam bağımsız ve tamamiyle,
Ehli Beyt İslami esaslarını baz alan, bu İslami esasları da Diyanete bırakan,
aslında sahip olduğumuz modelin eksiği değil, tamamlayıcısı ve daha çağdaşı
olacaktır diyebiliriz.
Dostlar, şöyle bir geriye baktığımda, kendi devrimleri üstünde fazla da
etkileri olmayan diğer aydınlarını bir kenara bırakırsak, itilaflı kardeşler,
Lenin, Troçki ve Stalinin, Marx'ın 20 li yaşlarımda okuduğum
"Kapital"ine rağmen, eksik bıraktığı ekonomisiyle bile, 90 lara kadar
yaşatabildikleri sistemleri örnek alındığında, her üçünün toplam aklının bizim
yüce Atatürkümüzün aklı kadar etmediğini, bir kere daha anlıyorum. Ne ki,
arkasından gelenlerle kendisi arasında, maalesef gece ile gündüz gibi bir fark
vardı. İşte o yüzden de zaten, bu günleri yaşıyoruz; ama nasıl olsa, artık yola
çıkan tüm Amazonlarımız ve Emmioğullarımızla tek yürek, tek yumruk bunları da
aşacağız. Ne mutlu Türküm ve Atatürkçüyüm diyebilene. Kıymetini bilelim...
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder