Tayyip
Erdoğan ve şürekâsı gibi adam tiplerini dinlerken, asla neyi söylediklerine
değil, aslında neyi söylemediklerine bakılması gerekir. Çünkü bu gibilerin,
ağızlarından çıkan söylemlerin yüzde yetmişi sanal gerçek, geri kalanı da yaratıcı
ve bilgi sahibi olmadıkları nedeniyle de, intihal (kendine mal etme), alıntı
veya en bilimsel argümanı bile, kendi savıyla devşirerek yansıtma olarak
algılanmalıdır. Yani bir raket gibi, al topunu geri misali. Bu olasılıkta ise,
duvara çarpan top durumuna düşmemeniz tavsiye edilir ancak.
Başka
da bir becerisi yoktur bu tiplerin aslında. Bu tarz bir psikoloji, doğal olarak
da sıkıştığında, kaba kuvvete müracaat edecektir hiç kuşkusuz. Yalnız bunu da
kılıfına uydurması gerektiğini çok iyi bildiğinden, haklı çıkmak adına,
vazgeçilmez silahı olan provokasyona müracaat edecektir haliyle. Ki son
günlerde, duruş(!) haklarımızı bile kullanırken yaşadıklarımız, bu tespiti de doğruluyor.
Dolayısıyla
böyle günlük yaşayan insan tiplemesiyle, hiçbir ortak payda oluşturamaz, nedeniyle
de akıllı hiçbir pozitif sosyal işlem veya kamu yararına saygın bir eylem
gerçekleştiremezsiniz. Bu gibiler için önemli olan sadece, kendilerinin
olduğunu sandıkları ve egosantrik benmerkezlerinin etrafında dönmekte olan dış
dünyalarıdır. Ve bu dünyada size yer yoktur bilmiş olun. Zannedersem bunu da 11
sene sonra herhalde artık öğrenmiş bulunuyorsunuz.
Nihayet
yurdun her yöresinde ayağa kalkan yüzbinler çığ gibi çoğalırken, Tayyipler
takımı da sıkılmış kartopları gibi eriyerek çığla birleşiyorlar. Erdoğan’ın bu
resmi iyi okuması ve iyi de empati oluşturması gerekiyor, yakın geleceğinde ki hali
pür melaline. Ya işte böyle Erdoğan kardeş! Demek ki taşıma yandaşla olmuyormuş
bu işler, bizim ki gibi yürekten gelmeli ve önce de ata yüreği taşımalıymış vatandaş
dediğin.
İşte
konuya neresinden baksanız, aslında elimine edilmesi gereken böylesi insan tiplerini
ciddiye almanın abesle iştigal olduğunu anlarsınız neticede. Ne var ki,
bunların konuşmalarından, yazılarından, bültenlerinden yapılacak iyi bir
analiz, sakladıkları gerçekleri ve asal niyetlerini de ortaya çıkartır aslında.
Sözün özü; bu tiplerin yazılarının daha başlığını bile okurken, neyi söylemeyecek
veya saptıracak olduklarını derhal anlamanız mümkündür. İşin püf yanı da budur zaten.
Son
günlerde yine pelesenk haline gelen, üstünde sayısız yazılar yazdığımız,
çizdiğimiz, piramidin tepesinde ki Bilderberg, Trilateral vs. gibi okültik küresel
sermaye çevrelerine endeksli konular, neredeyse Başbakanın bile gündemi haline
geldi. Oysaki bu emperyalist sermaye çevrelerinin (faiz babalarının) şu anda ülkemizde
ki, hala vazgeçilmez elemanıdır kendileri. O halde, sizce ne yapmaya çalışıyor,
kimi kandırmaya kalkıyor dersiniz.
Yoksa
farklı gündemlerle tansiyonu indirgeyip zamana yayarak, beraberce soygun
düzeninde, uzatmaları mı oynamak istiyorlar acaba? Hele milli uyanışa dışardan
sebep ararken, başımızda ki kendi dış kaynaklı mevcudiyetini bile, bizi keriz
yerine koyarcasına yok farz eden ansızlığına ne demeli? İşte muhteremin bu en
son numarası bile, yukarda ki psişik imaj tasviriyle cuk oturmuyor mu?
Bu
aralarda Beyaz Türk Yahudileri ve diğer renkliler daha sık gidip gelmeye
başladılar Birleşik Devletlere. Anlaşılan her biri Yahudi lobilerinde, kendi
metasını oluşturmak istiyor. Ama biz sadece bizden olana (Türk Yahudileri) bakar,
onu himaye ederiz. Herhalde bu kadar tecrübeden sonra, yine yılanı koynumuza
alacak halimiz yok. Klasik emperyalist Global
sermayenin sadece Siyonist patronlara fatura edilmesi, işin altında ki diğer ayağı
olan Masonların unutturulmasını mı betimliyor.
Yoksa
usta bir manevrayla aradan sıyrılıp, her şeyi Siyonistlere (Yahudiler), mal
edip dünya genelinde yeni Holokost’ları çağrıştırırken de Masonlar (isimsizler),
acaba dünyayı sadece kendilerine mi ayırmak istiyorlar. İstisnaları hariç,
genelde inancı gereği doyumlu olmadığı için – ırkçılık değil, sadece tarihsel
tespittir - , bütün mekanlarından katliamlarla kovularak vatansızlığa adanmış
Yahudi kimliğini, kendi savlarında mı kullanmak istiyorlar acaba? Son günlerde
her şey yazılıp çiziliyor; ama bu konu nedense yer almıyor aralarında.
Ayrıca
Başbakanın ağzından nasıl ki Türk adını hiç duymadıysak, Siyonist veya Mason
lafı ettiğini de hiç duymadık, ne hikmetse. Bunlar tabu konuları anlaşılan. Esasen
neden edemeyeceğini de artık saka kuşları bile biliyor bu ülkenin. Yalnız
bilinen gerçek ise; bu gidişin iyi gidiş olmadığı, sonunun yakın ve de kanlı
biteceğidir. Toplam dünya gelirlerinin yüzde yirmilerini, oturduğu yerden
istifleyen bir azınlığın – ki ister Siyonist, ister Mason hiç fark etmez – hala
doymadığı bir dünya, bu azınlığın dışında kalan ve çoğu sıkıntı çeken diğer dünya
vatandaşlarının – ki Yahudi veya neyse o da fark etmez – HİÇ İŞİNE GELMEZ…
Liberal
demokrasi yaftası altında vatandaş sömürüsünün, en yoğun (Siyonist/Mason) merkezi
olan Birleşik Devletlerde de, şayet yakında Taksim rüzgârları esmeye başlar ve
Amerikan halkları’nın kimi piyano çalmaya, kimi step yapmaya, kimi de amuda
kalkmaya vs. başlarsa, artık şaşırmamak gerekecektir. Birisi Taksim olaylarının
dış kaynaklı olduğunu söylerken pek de haksız değildi aslında.
Ama
bir fakla ve bu farkın, emperyalist sömürünün artık yeter dedirttiği ve milli
kaynaklarına kadar hortumladığı Türk Halkının, milli devrim antetli devinim
diyalektiği olduğunu anlayamamıştır hazret. İşte vatandaşların, özellikle de
bizden birileri olan; ama Siyonist olmayan Yahudi vatandaşlarımızın tufaya
gelmemeleri ve konuya bir de bu gözlükle bakmaları akılcılık olacaktır.
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder