24 Haziran 2013 Pazartesi

YENİ HOLOKOST'LAR..

Tayyip Erdoğan ve şürekâsı gibi adam tiplerini dinlerken, asla neyi söylediklerine değil, aslında neyi söylemediklerine bakılması gerekir. Çünkü bu gibilerin, ağızlarından çıkan söylemlerin yüzde yetmişi sanal gerçek, geri kalanı da yaratıcı ve bilgi sahibi olmadıkları nedeniyle de, intihal (kendine mal etme), alıntı veya en bilimsel argümanı bile, kendi savıyla devşirerek yansıtma olarak algılanmalıdır. Yani bir raket gibi, al topunu geri misali. Bu olasılıkta ise, duvara çarpan top durumuna düşmemeniz tavsiye edilir ancak.
Başka da bir becerisi yoktur bu tiplerin aslında. Bu tarz bir psikoloji, doğal olarak da sıkıştığında, kaba kuvvete müracaat edecektir hiç kuşkusuz. Yalnız bunu da kılıfına uydurması gerektiğini çok iyi bildiğinden, haklı çıkmak adına, vazgeçilmez silahı olan provokasyona müracaat edecektir haliyle. Ki son günlerde, duruş(!) haklarımızı bile kullanırken yaşadıklarımız, bu tespiti de doğruluyor.
Dolayısıyla böyle günlük yaşayan insan tiplemesiyle, hiçbir ortak payda oluşturamaz, nedeniyle de akıllı hiçbir pozitif sosyal işlem veya kamu yararına saygın bir eylem gerçekleştiremezsiniz. Bu gibiler için önemli olan sadece, kendilerinin olduğunu sandıkları ve egosantrik benmerkezlerinin etrafında dönmekte olan dış dünyalarıdır. Ve bu dünyada size yer yoktur bilmiş olun. Zannedersem bunu da 11 sene sonra herhalde artık öğrenmiş bulunuyorsunuz.
Nihayet yurdun her yöresinde ayağa kalkan yüzbinler çığ gibi çoğalırken, Tayyipler takımı da sıkılmış kartopları gibi eriyerek çığla birleşiyorlar. Erdoğan’ın bu resmi iyi okuması ve iyi de empati oluşturması gerekiyor, yakın geleceğinde ki hali pür melaline. Ya işte böyle Erdoğan kardeş! Demek ki taşıma yandaşla olmuyormuş bu işler, bizim ki gibi yürekten gelmeli ve önce de ata yüreği taşımalıymış vatandaş dediğin.
İşte konuya neresinden baksanız, aslında elimine edilmesi gereken böylesi insan tiplerini ciddiye almanın abesle iştigal olduğunu anlarsınız neticede. Ne var ki, bunların konuşmalarından, yazılarından, bültenlerinden yapılacak iyi bir analiz, sakladıkları gerçekleri ve asal niyetlerini de ortaya çıkartır aslında. Sözün özü; bu tiplerin yazılarının daha başlığını bile okurken, neyi söylemeyecek veya saptıracak olduklarını derhal anlamanız mümkündür. İşin püf yanı da budur zaten.

Son günlerde yine pelesenk haline gelen, üstünde sayısız yazılar yazdığımız, çizdiğimiz, piramidin tepesinde ki Bilderberg, Trilateral vs. gibi okültik küresel sermaye çevrelerine endeksli konular, neredeyse Başbakanın bile gündemi haline geldi. Oysaki bu emperyalist sermaye çevrelerinin (faiz babalarının) şu anda ülkemizde ki, hala vazgeçilmez elemanıdır kendileri. O halde, sizce ne yapmaya çalışıyor, kimi kandırmaya kalkıyor dersiniz.
Yoksa farklı gündemlerle tansiyonu indirgeyip zamana yayarak, beraberce soygun düzeninde, uzatmaları mı oynamak istiyorlar acaba? Hele milli uyanışa dışardan sebep ararken, başımızda ki kendi dış kaynaklı mevcudiyetini bile, bizi keriz yerine koyarcasına yok farz eden ansızlığına ne demeli? İşte muhteremin bu en son numarası bile, yukarda ki psişik imaj tasviriyle cuk oturmuyor mu?

Bu aralarda Beyaz Türk Yahudileri ve diğer renkliler daha sık gidip gelmeye başladılar Birleşik Devletlere. Anlaşılan her biri Yahudi lobilerinde, kendi metasını oluşturmak istiyor. Ama biz sadece bizden olana (Türk Yahudileri) bakar, onu himaye ederiz. Herhalde bu kadar tecrübeden sonra, yine yılanı koynumuza alacak halimiz yok.  Klasik emperyalist Global sermayenin sadece Siyonist patronlara fatura edilmesi, işin altında ki diğer ayağı olan Masonların unutturulmasını mı betimliyor.
Yoksa usta bir manevrayla aradan sıyrılıp, her şeyi Siyonistlere (Yahudiler), mal edip dünya genelinde yeni Holokost’ları çağrıştırırken de Masonlar (isimsizler), acaba dünyayı sadece kendilerine mi ayırmak istiyorlar. İstisnaları hariç, genelde inancı gereği doyumlu olmadığı için – ırkçılık değil, sadece tarihsel tespittir - , bütün mekanlarından katliamlarla kovularak vatansızlığa adanmış Yahudi kimliğini, kendi savlarında mı kullanmak istiyorlar acaba? Son günlerde her şey yazılıp çiziliyor; ama bu konu nedense yer almıyor aralarında.
Ayrıca Başbakanın ağzından nasıl ki Türk adını hiç duymadıysak, Siyonist veya Mason lafı ettiğini de hiç duymadık, ne hikmetse. Bunlar tabu konuları anlaşılan. Esasen neden edemeyeceğini de artık saka kuşları bile biliyor bu ülkenin. Yalnız bilinen gerçek ise; bu gidişin iyi gidiş olmadığı, sonunun yakın ve de kanlı biteceğidir. Toplam dünya gelirlerinin yüzde yirmilerini, oturduğu yerden istifleyen bir azınlığın – ki ister Siyonist, ister Mason hiç fark etmez – hala doymadığı bir dünya, bu azınlığın dışında kalan ve çoğu sıkıntı çeken diğer dünya vatandaşlarının – ki Yahudi veya neyse o da fark etmez – HİÇ İŞİNE GELMEZ…
Liberal demokrasi yaftası altında vatandaş sömürüsünün, en yoğun (Siyonist/Mason) merkezi olan Birleşik Devletlerde de, şayet yakında Taksim rüzgârları esmeye başlar ve Amerikan halkları’nın kimi piyano çalmaya, kimi step yapmaya, kimi de amuda kalkmaya vs. başlarsa, artık şaşırmamak gerekecektir. Birisi Taksim olaylarının dış kaynaklı olduğunu söylerken pek de haksız değildi aslında.
Ama bir fakla ve bu farkın, emperyalist sömürünün artık yeter dedirttiği ve milli kaynaklarına kadar hortumladığı Türk Halkının, milli devrim antetli devinim diyalektiği olduğunu anlayamamıştır hazret. İşte vatandaşların, özellikle de bizden birileri olan; ama Siyonist olmayan Yahudi vatandaşlarımızın tufaya gelmemeleri ve konuya bir de bu gözlükle bakmaları akılcılık olacaktır. 

Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder